Aranan belge bulundu!

Yıllardır kayıp olduğu sanılan Türkiye'nin kuruluş belgesi Misak-ı Milli'nin orijinal hali ilk kez Murat Bardakçı tarafından yayınlandı.

Aranan belge bulundu!

İstiklâl Savaşı’nın ruhu, modern Türkiye’nin kuruluş ve vâroluş belgesi olarak bilinen Misak-ı Millî’nin orijinal elyazması metni senelerden buyana aranıyordu ama bir türlü bulunamamıştı. Misak-ı Millî’nin Ankara’da ATASE Arşivi’nde saklanan orijinal nüshasının geçen hafta tarafıma hediye edilen dokuz sayfalık görüntüleri, metnin Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda kabulünün ve ilânının üzerinden 94 sene geçtikten sonra bugün ilk defa bu sayfada yayınlanıyor.

Türkiye’de neredeyse bütün tarihî tartışmalarda ve ilkokullardan başlayarak üniversitelerdeki inkılâp tarihi derslerine kadar eğitimin hemen her seviyesinde hep bir belgeden bahsedilir; çağdaş Türkiye’nin kuruluş senedi olduğu, İstiklâl Savaşı’nın bu belgenin verdiği ruh ile kazanıldığı ve devletin vâroluş beyannâmesi olma kimliği taşıdığı söylenir. “Misak-ı Millî”den sözediyorum...

Misak-ı Millî, Osmanlı İmparatorluğu’nun son Meclis- i Mebusanı’nın 28 Ocak 1920’de kabul ettiği altı maddelik bir bildiri idi. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik olarak çıkmamızın ardından, 1918’in 30 Ekim’inde imzaladığımız Mondoros Mütarekesi ile vatan toprakları henüz resmen olmasa da fiilen işgale uğramış ve İstanbul’da toplanan Meclis, ülkenin toprak bütünlüğü ile gelecekte uygulanacak dış politikanın esaslarını belirleyerek altı maddelik bir belge haline getirmişti.

“Misak-ı Millî” adı verilen bu belgenin altında, toplantıya katılan ve kararı oybirliği ile kabul eden 121 milletvekilinin imzaları vardı. “Çağdaş Türkiye’nin kuruluş belgesi”, “vâroluş senedi” ve “Türkiye’nin Magna Carta’sı” diye nitelenen Misak-ı Millî’nin metni sonraki senelerde defalarca yayınlandı ama dokuz sayfalık belgenin orijinalinin görüntüleri şimdiye kadar hiçbir yerde çıkmadı.

Görüntüleri yayınlamak isteyen tarihçiler ile bazı politikacılar sivil ve askerî arşivlerde senelerce çalışmalarına rağmen orijinal belgeye ulaşamadılar ve 2011’de “Misak-ı Millî’nin aslının kayıp olduğu” iddiası ortaya atıldı.

Orijinal metni bulma çabaları bu kadarla da kalmadı ve “Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan” böyle bir belgenin özenli bir şekilde muhafazası gerektiği halde kaybedildiği ve büyük ihtimalle 12 Eylül döneminde SEKA’ya gönderildiği iddiası ile suç duyurusunda bile bulunuldu.

Bugün bu sayfada, senelerden buyana aranan ama bir türlü ulaşılamayan Misak-ı Millî’nin tamamının, yani dokuz sayfalık orijinal metninin görüntülerini yayınlıyorum...

Çağdaş Türkiye’nin kuruluş ve vâroluş belgesi olan Misak-ı Millî’nin bu görüntülerini kısa adı ATASE olan askerî arşivden, yani Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Daire Başkanlığı’ndan temin ettim. Belgenin renkli fotoğraflarını Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral Metin İyidil ve ATASE Daire Başkanı Tuğgeneral Necdet Tuna, ATASE’ye geçen hafta yaptığım ziyaret sırasında tarafıma hediye ettiler.

Misak-ı Millî’nin orijinalinin şimdiye kadar fermanları andıran büyük boy bir kâğıda son derece süslü bir yazı ile yazılmış olduğu zannedilirdi ama belge öyle değildi, savaş sonrası İstanbul’unun bütün hüznünü, yaşanan yoklukları ve sıkıntıları tam olarak yansıtmaktaydı.

Sıradan, çizgili bir okul defterinin beş yaprağına önlü-arkalı şekilde yazılmış, ilk iki yaprağa Misak-ı Millî’nin metni kaydedilmişti, metnin hemen altında Meclis- i Mebusan Reisi ve Erzurum Mebusu Celâleddin Ârif Bey’in imzası vardı, diğer yapraklarda da metni kabul eden Meclis-i Mebusan üyelerinin imzaları yeralıyordu.

Misak-ı Millî’nin orijinal görüntülerinin tamamını, metnin kabul edilip ilânının üzerinden 94 sene geçtikten sonra ilk defa yayınlamanın bana nasıl bir mutluluk verdiğini herhalde tahmin edersiniz...

GÜNÜMÜZÜN DİLİ İLE MİSAK-I MİLLİ

Birinci Madde: Osmanlı Devleti’nin özellikle Arap çoğunluğun yaşadığı ve 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin kabulünde düşman orduları işgali altında kalan kısımlarının geleceğinin, halkının serbestçe beyân edecekleri oylara uygun olarak tayin edilmesi gerekir.

Sözü edilen mütareke hattının içinde ve dışında din, ırk ve ülkü birliği bakımlarından birbirlerine bağlı olan, karşılıklı saygı ve fedakârlık duyguları besleyen, ırk ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin şartlarına saygı gösteren Osmanlı-İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tamamı, ister bir eylem ve ister bir hükümle olsun birbirlerinden ayrılamayacak bir bütündür.

İkinci Madde: Halkı özgürlüğe kavuşunca oylarıyla anavatana katılmış olan üç sancak (Kars, Ardahan ve Batum) için gerektiğinde yeniden halkın serbest oylarına müracaatı kabul ederiz.

Üçüncü Madde: Batı Trakya’nın Türkiye ile yapılacak barışa kadar ertelenen hukukî durumunun belirlenmesi işi de, halkının özgürce beyân edeceği oylara uygun şekilde yerine getirilmelidir.

Dördüncü Madde: İslam hilâfeti ile saltanatın merkezi ve Osmanlı hükümetinin başkenti olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü saldırıya karşı dokunulmaz olmalıdır.

Bu esas mahfuz kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz Boğazları’nın dünya ticaretine ve ulaşımına açılması konusunda, bizimle birlikte diğer bütün ilgili devletlerin müteffiken verecekleri karar geçerlidir.

Beşinci Madde: İtilâf Devletleri ile düşmanları ve bazı ortakları arasında yapılan antlaşmaların esasları çerçevesinde, azınlıkların hakları komşu memleketlerdeki Müslüman ahalinin de aynı haklardan istifade etmeleri ümidi içerisinde tarafımızca benimsenip güvence altına alınacaktır.

Altıncı Madde: Millî ve iktisadî gelişmemizin imkânlarını elde etmek ve işlerin daha çağdaş ve muntazam bir yönetim ile yürütmesini başarabilmek için, her devlet gibi bizim de gelişmemizin şartlarının sağlanmasında tam bir özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşmamız, varlığımızın ve geleceğimizin ana ilkesidir.

Bu sebeple siyasî, adlî, malî ve benzeri alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara (kapitülasyonlara) karşıyız. Belirlenecek borçlarımızın ödeme şartları da bu ilkelerle çelişmeyecektir. 28 Ocak 1336 (1920).