Cüneyt Arkın destanı

Aydınlık gazetesi yazarı Mehmet Akkaya yazdı

Cüneyt Arkın destanı

Araştırdıkça Cüneyt Arkın’ı, koca bir devle karşılaştım. Alçakgönüllü bir deryaydı gördüğüm. Daldıkça deryaya, utandım.

Eminim tanıdıkça, zenginliklerine dokundukça siz de mahcup olacaksınız. Sadece sinemacılığını bildiğimiz, mahrum kaldığımız diğer zenginlikleri... Zenginlik dediysem para pul sanmayın sakın. Aslında gelin hep beraber mahcup olalım. Çünkü hak ediyor Cüneyt Arkın.

1963’te Artist mecmuasının sinema artisti yarışmasında birinciliği kazanarak sinemaya adım atan, daha çok kahramanlık filmleriyle hatırladığımız Arkın’ın, dram, macera, bilim kurgu, fantastik, polisiye, komedi, politik ve sosyal içerikli tam 286 filmi varmış meğer.

1969’da 6. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde İnsanlar Yaşadıkça filmi ile, 1972’de 4. Adana Altın Koza Film Şenliği’nde Yaralı Kurt filmi ile, 1976’da 13. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Mağlup Edilemeyenler filmi ile, tam üç kez en iyi erkek oyuncu ödülü almış meğer.

1999’da 36. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Yaşam Boyu Onur Ödülü veriliyor kendisine.

Yüzlerce toplantı, konferans ve etkinlikte verilen ayrıca yüzlerce ödül...

Kim mi Cüneyt Arkın:

Öyküleriyle büyüdüğü Köroğlu’dur, Battal Gazi’dir. Gençlik yıllarından sonra Cemal Süreya’dır. Ve bizimle buluşturan, Malkoçoğlu yapan Halit Refiğ’dir. Ama Cüneyt Arkın en çok da babasıdır. Kendisine “memleketim” diyen, o İstiklal Savaşı Gazisidir.

Cemal Süreya’ya göre “İpek Yolu’ndaki Süpermen. Ulysseus’un doğudaki karşılığı olan Denizci Sinbad’dır.”

Gurbet Kuşları filmi ile sinemaya adım atmasını sağlayan Halit Refiğ’e göre, “Ancak John Wayne, Burt Lancaster, Toshiro Mifune ve Alain Delon ile kıyaslanabilecek, Türk sinema tarihinin en önemli ve başka benzeri bulunmayan bir ‘sinema’ oyuncusudur.”

Fahrettin Cüreklibatur’un nasıl Cüneyt Arkın olduğunu da Cemal Süreya’dan öğreniyoruz: “Cüneyt’, Cüneyt Gökçer’in adından, Arkın’ da Ramazan Arkın’ınkinden alınmış. Böylece genç Fahrettin’deki tiyatro ve edebiyat tutkusu sinemada biraraya getirilmek istenmiş.”

Cüneyt Arkın’ı sadece sinema oyuncusu sanıyordur çoğumuz. Ben de öyle sanırdım. Ta ki son rahatsızlığının verdiği dürtü ile araştırmaya kalkıncaya kadar. Büyük ustaya acil şifalar diliyorum.

Oysa şairdir Arkın. Yüzlerce şiir yazmıştır. Cemal Süreya tadındadır romantik şiirleri. Savaşçı şiirlerine ne demeli? Zaloğlu Rüstem’dir, Köroğlu’dur her biri. Nazım’ın Kurtuluş Savaşı Destanı’nda bulursunuz kendinizi çoğunda.

Ve öykücüdür Arkın. Daha lise yıllarında yazmaya başlar. Okul arkadaşlarıyla aralarında topladıkları parayla Erek adlı dergi çıkarırlar. Cemal Süreya ile tanışması bu yıllardadır. Gönderdiği şiirlerini beğenen Süreya Vatan gazetesinde yayınlanmasına yardımcı olur.

Şiire başladığı lise yılları, öykü yıllarıdır aynı zamanda. Sadece okul mecmuasında yayınlamakla kalmaz. Vatan gazetesinde kendisi gibi eli kalem tutan gençlere sayfa verilir. Şiirleri, öyküleri buradadır artık.

Çocukluk yıllarında destanlarıyla uyuduğu, onlarla kılıç çalıp ok attığı, onlarla zalime “aman” dedirttiği Battal Gazi, Hazreti Ali, Köroğlu’nun destansı öyküleri, lise yıllarında Cemal Süreya, Erdal Öz, Muzaffer Buyrukçu, Kemal Özer ile tanışmaya götürür. Onlarla tanışmış, sohbetlerinde bulunmuş, onlardan da beslenmeye başlamıştır artık. Bu toplumcu şair ve yazarların katında, geleceğin edebiyatçısıdır artık.

Bu kadar mı?

Hayır, dahası, dahası var. Araştırdıkça başka zenginliklerle karşılaştım. Değişen başkalık değil, derinleşen, çeşitlenerek derinleşen başkalıkla.

Arkın, sadece şair ve öykücü değil, ressamdır da aynı zamanda. Öyle uyduruk resimler sanmayın sakın. Örneğin benim lise yıllarındaki resimlerime hiç benzemez. Gerçek ressamların eserlerinin katında yer alacak resimler... Doğa resimleri, portreler... O yaşlı köylülerimizin, amcaların, teyzelerin ellerindeki gerçeklik... Yüzlerindeki kırışıklıklarda, toprağın çilesini, kıtlığı, bolluğu, hüznü, neşesi, umudu ve inancı bir arada... Hepsi bir arada olabilir mi demeyin. Oluyormuş. Sinemacıyı, Malkoçoğlu’nu tanıdıkça, yüreğinize bir sızı oturuyor. Daha önce bilmemenin sızısı...

Ya makaleleri! Malkoçoğlu’nun en üst evresidir bunlar. Yüksek gözlem gücü, on ikiden vuran analizler ve sapına kadar vatanseverlik...

Bir yere ayrılmayın, yarın bazı örnekler sunacağım.

İŞTE MALKOÇOĞLU BU!

Onlarca makalesi var Cüneyt ağabeyin. Malkoçoğlu’nun, Doktor Fahrettin’in en üst evresidir bunlar. Yüksek gözlem gücü, on ikiden vuran analizler ve sapına kadar vatanseverlik... Lafı uzatmadan bazı örnekler sunuyorum. Keşke olanak olsa da hepsini tam metin yayınlayabilsek!

“Önce bir Atatürk’ünüz olacak.

Sonra onun etrafında, bir menfaat düşünmeyen, kendini halkına adamış, zorluklardan yılmayan, davaya inanmış, vatansever bir kadro gerekir.

Ve sırtlarında mermi taşıyan, ninelerin yağmurda ıslanmasın diye kağnıdaki çocuğun battaniyesine cephaneyi örten anneler, kar kış demeden dere tepe askerine sırtında cephane, yiyecek taşıyan, çocukların uçsuz bucaksız, fedakarlıklarıyla kahramanlıklarıyla destanlar yaratan bir halk gerekir. Türk halkı gibi yiğit bir halk...” (Arap Baharı / 07 Ekim 2013)

“Bugün Türkiye’yi zorlayan ve geleceğini tehdit eden oluşumlar nelerdir?

2003 yılında ABD ve İngiltere, Irak’ı işgal için saldırırken kendilerinin emrinde ve bağımlı bir yönetimi Kuzey Irak’ta kurmanın ilk adımını attılar. Güneydoğu Anadolu, Kürdistan’ın bir ayağı olarak AB, ABD ve İsrail tarafından yeniden yapılandırılmak istenmektedir.

Ermeni ve Patrikhane sorunları da yine AB, ABD tarafından tek taraflı olarak Türkiye’ye dayatılmaktadır.

Türkiye, AB sürecinde Kıbrıs Adası’ndan ve Doğu Akdeniz’den tasfiye edilmeye başlandı.

Görülüyor ki, Türkiye’nin sorunlarını yaratan, AB ve ABD’dir.

Rusya, Çin, Hindistan ile her anlamda bir güçbirliği oluşturmalıyız. ‘ABD emperyalizmine karşıyım’ diyen Putin’e destek vermeliyiz. Güney Amerika’da başlayan ulusal bilinçlenmeden dersler almalıyız. Afrika’nın en yoksul ülkelerinden Angola, IMF’nin yardımlarını reddetti. Coğrafyasında en güçlü ülke konumunda olan Türkiye, IMF, AB ve ABD’nin bağımlılığından kurtulup tam bağımsız, hür, antiemperyalist bir ülke olabileceği umudumuzu kaybetmemeliyiz. Bunun için de haklılığımızı, kararlılığımızı yumruğumuzu masaya vurarak göstermeliyiz. Ulusal bilinç ve azıcık cesaret yeterli...” (Türkiye Nasıl Kurtulur? / 27 Mart 2007)

“...Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in büyük bir zafer diye sunduğu Gümrük Birliği’nin Türkiye için büyük bir felaket olduğu rakamlarla ispat ediliyor.

Her iktidar Gümrük Birliği’ne hayran, öyle ki, siyasetçiler, yöneticiler, bürokratlar, Türk halkının menfaatlerini hiçe sayarak Gümrük Birliği’nin çıkarlarını savunmada adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Sayın Ecevit bile bu aymazlığa düşüyor.” (Türk halkının milli değerleri yerden yere vuruluyor / 23 Ocak 2011)

*

“Milli olana, milli olanı savunan her kişiye, her kuruma Avrupa ve ABD acımasızca saldırır, yok etmeye çalışır.

Avrupa ve ABD’nin dünya hakimiyeti kurmalarında karşılarında tek engel; milliliktir. Türkiye’de milliliği savunan kurumların başında milli ordumuz gelmektedir.

Bir cancağızım, ‘generaller yargılanamaz mı’ diye soruyor. Elbet yargılanır. Ama olup bitenlere bakalım. El insaf, benim milli ordumun en küçük rütbesinden generallere kadar herkes, başka işleri yokmuş gibi sabah akşam hep darbeler mi planladılar?” (Yaşlı bir yurtseverden gençlere cevaplar / 14 Haziran 2010)

İktidar, işsizliğe çare buldu. İşe alınan 500 bin kişiyle profesyonel ordu kurulacak. Bir paralı asker, ne kadar para vermelisin ki senin için ölsün?

Savunmamızın milli olması lazım; tüfeği, teçhizatı, tankı, uçağı, helikopteri, savaş teknolojisini kendimiz üretmeliyiz. Elin verdiği silahla savaşa gidilmez. Hele ondan aldığımız istihbarata hiç güvenilmez.

Önce milli ordumuza milli savunma. Sonra milli haberleşme, milli enerji, milli ekonomi, milli bankacılık.

Yoksa ya istiklal ya ölüm! (Milli Ordu Milli Türkiye / 8 Temmuz 2010)

“Türkiye antiemperyalist, antikapitalist, tam bağımsız bir cumhuriyettir diyebiliyor musunuz?

Devletimiz ulus devlettir, savunmamız milli olacaktır, ekonomimiz, bankacılığımız, limanlarımız milli olacaktır diyebiliyor musunuz?

Türk milleti büyük bir millettir. Şerefli, gururludur. Bağımsızlığına düşkün bir millettir. Eşsiz bir tarihe, çok büyük eşsiz bir medeniyete, kültüre sahiptir diyebiliyor musunuz?

Türk milleti tam bağımsızdır diyebiliyor musun?

Vazgeçtim bunlardan.

Yüreğinden, namus ve şerefinle ‘ben bu memleketi, Türk halkını seviyorum diyebiliyor musun?” (Ey siyasetçi / 7 Ekim 2013)