Vatan Partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı İsmail Hakkı Pekin'den önemli açıklamalar

Vatan Partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı İsmail Hakkı Pekin'den önemli açıklamalar

Vatan Partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı Genelkurmay İstihbarat eski Başkanı Em. Korg. İsmail Hakkı Pekin, partisinin dış politikasını Sputnik Haber Ajansı'na anlattı.

Türkiye'nin dış politikada Batı'yı mutlaka Avrasya ile dengelemesi gerektiğini savunan Vatan Partili İsmail Hakkı Pekin, Avrasya Birliği'ne fiilen katılımdan yana olduklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Şanhgay çıkışını 'şantaj, blöf, tehditvari' diye değerlendiren Pekin, Türk Akımı projesinin hayal olmadığını, Türkiye'nin seçimini iyi yapması halinde kendi iç sorunlarını da çözüme kavuşturabileceğini söyledi. Füze savunma sistemi projesinde Çin'in doğru bir tercih olacağını vurgulayan Pekin, Hrant Dink cinayetinde dış istihbarat servislerinin parmağı olduğunu savundu.

Vatan Partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı İsmail Hakkı Pekin'in açıklamaları şöyle:

"BATI'YI MUTLAKA AVRASYA İLE DENGELEMELİYİZ"

Vatan Partisi'nin, dış politikadaki temel prensipleri nelerdir? İşçi Partisi'nin dış politika programından farklı yönleri var mıdır?

Vatan Partisinin dış politikadaki temel yaklaşımıyla İşçi Partisi'nin temel yaklaşımı arasında bir farklılık yok. Aynı prensipleri kabul ettik.

Çünkü bizim esas şiarımız Mustafa KemalAtatürk'ün dediği gibi ‘yurtta sulh dünyada sulh'tur. Bütün politikamızın ana felsefesi budur. Tabi komşularımızla ittifak yapmak, dostluk kurmak istiyoruz. Başka türlü barışı tesis etmek mümkün değil. Komşularımızın içerisinde herhangi bir terör örgütünü, herhangi bir muhalif grubu desteklemek gibi planımız, niyetimiz yok. Aksi takdirde, Irak'ta, Suriye'de, İran'da veya başka bir yerde bu tür şeyleri desteklediğimiz zaman aynı şeylerin bize karşı kullanılacağını da bilmemiz gerekiyor. Bu bakımdan biz bölgesel ittifaklardan yanayız. Batı'yı mutlaka Avrasya ile dengelemek durumundayız. Avrasya'ya biraz daha yakın durmak durumundayız.

"AVRASYA BİRLİĞİ'NE FİİLEN KATILIMDAN YANAYIZ"

Vatan Partisi'nin programına dış politika bölümüne baktığımızda ‘Avrasya'da İşbirliği ve İttifak' şeklinde özel bir bölüm var. Bu bölümde ‘başta Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Orta Asya Cumhuriyetleri, Hindistan, Pakistan olmak üzere Avrasya ülkeleriyle işbirliği ve dayanışmasını güçlendirecek, dünya dengelerini değerlendirecektir' ifadeleri yer alıyor. Rusya'nın son dönemde ortaya koyduğu ‘Avrasya Birliği' projesine doğrudan katılımı savunduğunuz şeklinde yorumlayabilir miyiz bu bölümü?

Evet, Vatan Partisi olarak doğrudan katılımı savunuyoruz. Çünkü bu bizim için çok önemli. Antiemperyalist sistemi, kapitalist sistemi dengelemek gerekiyor. Bu dengelemenin ancak Avrasya Birliği ile mümkün olabileceğini değerlendiriyoruz. Aksi takdirde Türkiye ve bizim gibi bölge ülkeleri, sömürülmeye devam edecek. Onun için biz Vatan Partisi olarak Avrasya Birliği'ne fiilen katılımdan yanayız.

"ERDOĞAN'IN ŞANHGAY ÇIKIŞI BLÖF"

Yine programınızdan dikkat çeken bir ifade: "Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütü içindeki bağımsız yerini alacaktır." Öteden beri İşçi Partisi'nin Şangay'da yer almayı savunduğu biliniyor. Ancak son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle başbakan olduğu dönemde, Şangay İşbirliği Örgütü'yle ilgili önemli çıkışlar yapmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu çıkışlarını nasıl yorumluyorsunuz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu çıkışlarını biraz şantaj, blöf olarak yorumluyorum. Sayın Cumhurbaşkanı'nın da baştan itibaren AKP iktidarının da böyle bir programı yok. Şanghay İşbirliği'ne katılma ya da orayla işbirliği yapma şeklinde. Batı ile Amerika ile arası bozulduğu zaman hemen Şanghay İşbirliği konusu gündeme geliyor. Bence bu durum çok gülünç oldu. Çok fazla hafif kalıyor bu söylem. Çünkü Türkiye'nin gerçekten Şanghay İşbirliği Örgütüne katılması lazım. Dünyanın hem ekonomik gücünün hem de siyasi gücünün Asya Pasifik bölgesine doğru kaydığını görüyoruz. Bu açık ve net. O zaman Türkiye tekrar eski dünyada yerini muhafaza etmekle uğraşmamalı. Mutlaka yeni dünyada yerini almalı, yeni oluşumlarda yerini almalı. Tabi bu yeni oluşumlarda yerini almak demek, Türkiye'nin Batı ile ipleri koparması, oradan ayrılması anlamına gelmiyor. Ama ben sayın Cumhurbaşkanı'nın bu söylemlerinin biraz blöf koktuğunu, biraz tehditvari olduğunu, Batı'ya gözdağı vermek amacını güttüğünü değerlendiriyorum.

ATLANTİK HATTIYLA GERİLİM TAKTİKSEL

Türkiye'nin son yıllarda ‘Atlantik' hattıyla gerilimler yaşadığına dair emareler var. Örneğin Cumhurbaşkanı geçtiğimiz hafta, ABD Başkanı Obama'ya yönelik bir çağrı yaptı. Obama'yla arasının eskisi gibi olmadığını da ima etti. Sizce Erdoğan ve AK Parti, Atlantik ve Batı hattından uzaklaşıyor mu? Eğer uzaklaşırsa, Vatan Partisi olarak muhalif olmanıza rağmen Türkiye hükümetinin politikalarını destekler misiniz?

Uzaklaştığını sanmıyorum. Yani her seferinde karşı söyleme karşı bir söylem geliştiriliyor. Ve bu söylem sanki Atlantik ittifakına karşıymış gibi algılanıyor. Halbuki Türkiye'nin Atlantik ittifakının dışında, yani Batı ile çok yakın ilişkileri var AB'ye girmek istiyor ve bu arada eğit-donat kapsamında da Suriyeli muhalifleri eğitecek. Aramızda sorunlar var gibi gözükmesine rağmen İsrail'le de bir çok ilişkilerimiz devam ediyor. Bütün bunlara baktığımızda Türkiye'nin Atlantik ittifakından kopması gibi ya da bu iktidarın Atlantik ittifakından ayrılması gibi bir politikası olduğunu sanmıyorum. Biraz önce söylediğim gibi tamamen taktiksel olarak yapılan bir söylem olduğunu değerlendiriyorum.

"PUTİN'İN ‘TÜRK AKIMI' HAMLESİNİ AVRUPA GÖREMEDİ"

AK Parti iktidarı sırasında, Suriye ve Ukrayna konusunda farklı bakış açılarına rağmen Ankara — Moskova hattında ilişkilerin geliştiğini görüyoruz. Türkiye Batı'ya rağmen Rusya ile pek çok konuda anlaşma da yaptı. Son olarak Rusya lideri Putin'in Ankara geldi. Güney Akım projesinin iptal edilerek yerine ‘Türk Akımı' projesinin hayata geçirileceği açıklandı. Bu tür ortaklıklar konusunda ne düşünüyorsunuz? Türk Akımı, gerçekçi görünüyor mu, Türkiye'nin bölgesel gücünü artırır mı?

Türkiye ile Rusya'nın ilişkileri genelde pragmatik ilişkiler. Yani Türkiye, Rusya ilişkilerine geçmişte olduğu gibi Cumhuriyet döneminde olduğu gibi çok ilkesel yaklaştığını sanmıyorum. Çünkü biz çok büyük miktarlarda Rusya'dan doğalgaz alıyoruz. Doğalgaz olarak oraya bağımlıyız. Ekonomik ilişkilerimiz çok gelişmiş durumda. Tabi Güney Akımı geçer mi Türkiye'den? Bu Ukrayna'ya karşı Rusya Devlet Başkanı Putin'in ortaya koyduğu bir hamledir. O hamleyi Almanya ve Fransa göremedi, hatta diğerleri de göremedi. Mecburen Rusya'ya yaklaşmak durumunda kaldılar. Rusya ile en azından Ukrayna arasında bir ateşkes ilan ettirdiler, Merkel de Hollande Minsk zirvesiyle. Buna Amerika'nın karşı olduğunu söylüyorlar ama Amerika da karşı değil bu konuya. Çünkü bu konun silahla halledilemeyeceğini biliyor. Çünkü Rusya çok güçlü bir ülke. Ukrayna'nın NATO'ya girmesi de çok önemli Rusya için. Girdiği takdirde Ukrayna'nın parçalanması kaçınılmaz zaten.

"TÜRKİYE SEÇİMİNİ İYİ YAPABİLİRSE İÇ SORUNLARINI DA ÇÖZER"

Batı, Rusya'yı çevrelemiş durumda. En son Ukrayna kaldı, Ukrayna'yı hatta Gürcistan'ı almak suretiyle NATO'ya, tamamen çevrelemek istiyor ve Batı ile ilişkisini kesmeye çalışıyor. Yani Amerika bir taraftan bunu yapıp, Rusya'nın yukarıdan gaz göndermesini engellemeye çalışıyor. Türkiye arada kalmış vaziyette. Türkiye her iki ülke için de seçenek, çok önemli bir ülke. Türkiye bu seçeneği iyi kullanmalı. Yani bunu ABD'den yana mı kullanacak, Rusya'yı mı tercih edecek. Bu ikisi arasında seçim yapmak zorunda Türkiye. Türkiye bu seçimi iyi yapabilirse, büyük ihtimalle kendi iç sorunlarını da önemli ölçüde çözüme kavuşturmuş olur diye değerlendiriyorum.

"TÜRK AKIMI HAYAL DEĞİL"

Bence hayal değil Türk Akımı projesi, yapılır. Batı'nın buna ihtiyacı var. Akdeniz'e doğalgaz aktarma projesi biraz hayal gibi gözüküyor. Yani ayakları yere basmıyor, çünkü çok büyük bir çatışma var o çatışmanın da ne zaman biteceği belli değil, hiçbir yer emniyetli değil. Hesaplanan şu anda IŞİD'la ancak 3 sene içinde savaşmaya başlanacak. Çünkü üç senede 15-20 bin kişilik bir güç oluşturuluyor bu eğit-donat projesiyle. Bunlar savaşacaklar, IŞİD marjinal hale gelecek, ondan sonra dönecekler Esad'a büyük bir ihtimalle siyasi yolla böyle bir şey arayacaklar. Bunun için belki önümüzde 10 sene falan var. 10 sene sonrasında da ne olacağı belli değil. Bunun için Türk Akımı projesi bence hayal bir proje değil. Bence Türkiye tercihini Türk Akımı'ndan yana kullanmalı.

TÜRKİYE TEMKİNLİ DAVRANIYOR ÇÜNKÜ…

Fakat Türkiye biraz temkinli bir yaklaşım görüyoruz. Bu, AB ile müzakereler yürütmesi ve ABD başta olmak üzere batı ülkeleriyle birlikte NATO kampında yer almasından mı kaynaklanıyor? Ankara bu ilişkiler etkilenir diye mi daha temkinli hareket ediyor?

Etkilenir. Hem etkilenir hem de blok değiştirmek kolay değildir. Hiçbir zaman Batı bloğu AB ve ABD, Türkiye'nin Batı bloğundan kopup Avrasya'ya yaklaşmasını istemez. Eğer böyle bir yaklaşım olursa o zaman Türkiye'deki Kürt hareketini çok fazla destekleyebilirler. Şu anda destekliyorlar ama o zaman kalkışmayı destekleyebilirler. Türkiye'ye bir Kürt hareketiyle bölmeyi destekleyebilirler. O bakımdan Türkiye bu konuya iyi yaklaşmak, daha temkinli yaklaşmak durumunda. NATO'dan Batı'dan Avrupa'dan gelecek tepkileri önlemek adına. Çünkü geçmişte de bu ve buna benzer bir takım, işte 60'ta Menderes'in tam böyle değil ama buna yakın bir yaklaşımı vardı 58-59'da, sonuçta bir ihtilal ile etkisiz hale getirildi. Başka şeyler de vardı ama bütün bunları dikkate almak durumunda Türkiye, temkinli yaklaşmak durumunda. Temkinli yaklaşmasının nedeni de bence Batı'dan gelecek, Amerika'dan gelecek tepkiler.

"TÜRKİYE DIŞ POLİTİKASINI YENİ BAŞTAN ELE ALMALI"

Türkiye, bu tepkileri nasıl aza indirebilir ya da nasıl denge sağlayabilir size göre, ne yapmalı?

Bir defa Türkiye; bağımsız bir Türkiye'nin komşularıyla dost kalan bir Türkiye'nin Avrupa için daha uygun olduğunu göstermesi gerekiyor. Yani biz, Avrupalılar diyelim Suriye'ye taarruz edin ya da şuraya eğitim verin şunu yapın dedi, bu konuya sıcak bakmamamız gerekiyor. Bu işin keşkesi yok ama keşke Suriye işine böyle girmeseydik, Irak'a böyle girmeseydik, Libya'da bu olayları sonradan böyle desteklemeseydik çok daha iyi olur diye değerlendiriyorum. O zaman siz Batı'nın piyonu oluyorsunuz. Diyorlar ki şunu yap, bunu yap, yaptırım gücünüz kalkıyor, size olan güven kalkıyor. Siz bu bölgede bir caydırıcı güç olmak durumundasınız. Eğer o gücü olsaydı Türkiye'nin, o politikayı uygulayabilseydi bence Batı, Türkiye'ye çok daha fazla güvenebilirdi. Batı ile doğu arasında bir köprü vazifesi görebilirdi; batı il doğu arasında bir barış adası vazifesini görebilirdi. Ama maalesef bu fırsatı kaçırdı. Bence tekrar bunu yapabilmesi için bu dış politikasını yeni baştan ele alması, değiştirmesi gerekiyor. Suriye ve Irak'ta, İran'da tamamen barışçıl bir politika uygulaması gerekiyor. Onlarla ittifak, bölgesel ittifak yapması gerekiyor. Hatta bu ittifaklara ben Azerbaycan, olabiliyorsa Ermenistan'ı dahi alması gerektiğini değerlendiriyorum. Ancak o zaman Türkiye'nin yaptığı işler Batı için veya başkaları için tehdit olmaktan çıkar.

"TÜRKİYE'NİN EKSENİ ATLANTİK EKSENİNE OTURMUŞ VAZİYETTE"

Türkiye 50 yıllık bir NATO üyesi aynı zamanda başta Rusya olmak üzere diğer blok üyeleriyle de yakın ilişkiler içerisinde. Rusya ile özellikle enerji ve ekonomi alanlarında yakın ilişkiler içerisinde. Buna rağmen AK Parti'nin dış politikasını Atlantik eksenli olarak nitelendirmek doğru mu?

Şu anda AKP'nin dış politikası Atlantik eksenine oturmuş vaziyette. Sade AKP'nin değil, yıllardan beri Türkiye'nin politikası Atlantik eksenine oturmuş vaziyette. Ufak tefek sapmalar var ama bunlar ilkesel sapmalar değil. Bunlar tamamen pragmatik sapmalar. Günün gerektiği mecburiyetten. Çünkü Rusya ile bu bizim Mavi Akım projemiz olmasaydı doğal gazı nereden alacaktık, nasıl alacaktı. Yani Türkiye'nin ona ihtiyacı var.

EKSEN KAYMASI NASIL OLUR?

Türkiye, AB'nin yaptırım kararına rağmen Rusya'ya yönelik yaptırım kararı almadı…

Bence almaması uygun. Zaten almadığı halde bile ihracatımızda önemli bir düşüş oldu. Ben geçen güney sahillerini dolaştım, önümüzdeki dönemde Rusya'dan gelecek turistlerde büyük bir azalma bekliyorlar, yüzde 50 civarında azalma bekliyorlar. Ekonomi artık eksenle, şu eksenle bu eksenle izah edilebilecek gibi değil. Bunlar eksen dışında, eksen kayması diye adlandırılmayacak şeyler. Eksen kayması diye adlandırılabilecek şeyler şunlar olabilir. Türkiye mesela Avrasya Birliği'ne katılabilir. Türkiye NATO ile ilişkilerini zayıflatabilir. Türkiye Amerikan'ın Ortadoğu'da uyguladığı politikaları terk edip tamamen bölge politikalarına yani kendi belirlediği Rusya ile belirlediği bölge politikalarına kayabilir. Bunlar ancak eksen kayması olarak değerlendirir. Yoksa diğerleri pragmatik tedbirler ve diğer ülkeler yapamadıklarına göre onlara göz yummak durumunda. Amerika göz yummak durumunda, AB göz yummak durumunda. Bir de artık soğuk savaş döneminde değiliz. Soğuk savaş döneminde dahi biliyorsunuz bizim bir çok fabrikamızı Ruslar yapmıştır. Soğuk Savaş döneminde bile Rusya ile ekonomik ilişkilerimiz devam etmiştir.

"PARALEL YAPI DEVLET İÇİNDEN TEMİZLENMELİ"

Ergenekon ve Balyoz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik pek çok dava bir döneme damgasını vurdu. Hala da tartışılıyor. Bugün gelinen noktada, bu davaları, hükümet çevreleri de dahil pek çok kesim ‘kumpas' olarak değerlendiriyor. Sizce hükümetin bugünkü pozisyona gelmesi olumlu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Olumlu, nedeni ne olursa olsun. Şunu söylemek mümkün, 'paralel yapı diyorsunuz, paralel yapı yaptı ama bunları da siz tayin ettiniz, bunlarla siz işbirliği yaptınız sonuçta TSK'nın ve Türkiye'nin sinir uçlarını teşkil eden İşçi Partisi'ni, aydınları cezaevine soktunuz, kumpas davalarla ve bundan da en çok kazançlı çıkan AKP hükümeti oldu'. Böyle suçlayabilirsiniz. Ama geldiğimiz noktada AKP hükümetinin yaptığı şey bence olumlu. Şu gelinen nokta olumlu bir nokta. Bunu desteklemek lazım. Paralel yapıyı da Türk devletinin içerisinden temizlememiz gerekiyor. Bunun dışında tabi sıra bu işlere göz yumanlara da gelecek, siyasilere de gelecek diğerlerine de gelecek. Sanmasınlar ki, bu işe göz yuman siyasiler ya da bürokratlar, bu işten yakalarını kurtaracaklar, onlar da mutlaka yargıda gerekli cezayı alacaklar, yargılanacaklar.

"DOĞRUDUR, TÜRKİYE'DE ASKERİ VESAYET VARDI…"

Ergenekon ve Balyoz gibi davalar, Türkiye'de kamuoyunun bir kesimi tarafından ülkenin ‘demokratikleşeceği' ‘askeri vesayetin' sona ereceği gerekçesiyle desteklendi. Daha doğrusu, davalar başladığında, süreci yürüten güçler davaların arkasında ‘motivasyonu' bu şekilde açıklıyordu. Ancak arka planda, bu davalarda yargılanan pek çok önemli ismin, dış politikadaki tercihleri nedeniyle yargılandıkları da konuşuldu. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üst komuta kademesinde, ‘Avrasyacı' bir hat olduğu ve bu hattın ABD desteğiyle tasfiye edildiği, Atlantik eğiliminin tekrar öne çıkarıldığı üzerine çokça konuşuldu. Siz bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu ülkede çok uzun süre bir, gene devam ediyor ama iç çatışma vardı PKK terörüne karşı. Burada asıl sorumlu orduya yüklemişlerdi. Tabi iç çatışmalarda, terörle mücadelede sorumluluğu orduya verdiğin zaman onlar bu işi planladığı zaman otomatik olarak, yönetimdeki siyasi ağırlık ordunun eline geçer. Bu dünyanın her yerinde böyle kanıtlanmıştır. Bir defa bundan sıyrılması gerekiyordu AKP'nin, bundan sıyrılırken ama çok güç sıyrıldı yani orduyu çok kötü duruma bıraktı, başarısız ilan etti, hatta bazı yerlerde hain ilan etti, işbirliği yaptığını ilan etti. Arkasından bu davalar geldi, davalarla birlikte sanki Türkiye askeri vesaitten kurtuluyordu. Doğrudur Türkiye'de askeri vesayet vardı, askeri vesayet olmasa bile askerin siyasette ağırlığı vardı. Aslında bütün yapılması gereken konu, bu ağırlığı değiştirmekti. Bu ağırlık başka türlü, davasız değiştirilemez miydi, değiştirilirdi bence. Yani bunu açık ve net şekilde söyleyebiliriz.

1 MART'IN FATURASI TSK'YA MI KESİLDİ?

Bu arada, bu işler yapılırken, sanki askeri vesayet ortadan kaldırılırken, söylemiş olduğunuz o istenmeyen kişiler tasfiye edildi TSK'dan. TSK bir şekilde terbiye edildi. Nasıl terbiye edildi, işte o 2003'teki meşhur 1 Mart tezkeresinden kaynaklanan 'bu iş Silahlı Kuvvetlerden kaynaklandı' şeklinde doğrudur. Eğer Silahlı Kuvvetler bu işe karşı çıkmasaydı büyük ihtimalle TBMM'de oylama yapılabilirdi. O günlerde dikkat ederseniz TBMM'de oylama yapılmadan evvel MGK toplandı, o toplantıda bir tavsiye kararı çıksaydı, büyük ihtimalle TBMM evet diyebilir yani o oy oranına ulaşabilirdi.

"PARALEL YAPI KULLANILARAK TSK'DAN TASFİYELER OLDU"

Ama bunların hepsi Amerika'da, Batı'da bir şüphe oluşturdu. ABD ve Batı, Türkiye yavaş yavaş ya da TSK'nın başına gelenler, TSK'da belli kademede olan insanlar uyanmaya başladılar, biraz daha milli düşünmeye başladılar, onun için biz bunları tasfiye edelim, Atlantik ittifakından ayrılmasınlar şeklinde bir durum güttüklerini değerlendirmiştir. Çünkü hepimiz, Amerika'ya gittik, hepimiz Batı'ya gittik, hepimizle ilgili istihbarat yaptılar. Benim ne düşündüğümü ya da benim arkadaşlarımın ya da denizcilerimizin ne düşündüğünü, hepsini biliyorlar. Kim nerede, Karadeniz'de neye karşı, kim Akdeniz'de neye karşı hepsini biliyorlar. Bu arada bu askeri vesayetin kaldırılması adı altında maalesef böyle bir grubu TSK'dan tasfiye ettiler. Kimi kullanarak tasfiye ettiler, AKP iktidarını, AKP iktidarı da paralel yapıyı kullanarak tasfiye etti maalesef. Buna katılıyorum tabi doğru söyleniyor.

"TSK ŞU AN DIŞ POLİTİKAYA YÖN VERECEK DURUMDA DEĞİL"

Bugün için Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Türkiye dış politikasına istikamet belirlemek gibi bir tercihi olabilir mi? Eğer söylendiği gibi ‘Avrasya Birliği'ne girelim diyen kesimin tasfiyesi başarılı olduysa, Türkiye'nin Batı eksenine tekrar ve daha sıkı bir şekilde bağlanması seçeneği gündeme gelir mi?

Türk ordusu 1960'lardan beri hatta 50'lerden beri NATO standartlarında eğitiliyor. Yani bir çok subayımız, arkadaşımız, Amerika'ya gidiyor, Amerika'da eğitiliyor. NATO tesislerinde eğitiliyor, NATO'da görev yapıyor. Yani NATO'da her görev yapan Amerika'da her eğitilen Amerikancı olmuyor tabi, Batıcı olmuyor ama genelde böyle bir eğitim alıyor. Kullandığımız bütün dokümanlar Amerika'dan tercüme edilen dokümanlar, kullandığımız bütün silahlara baktığımız zaman yüzde 99, belki işe yeni alınan birkaç silah hariç, birkaç tanksavar füzeleri ki, alınırsa Çin'den alınacak birkaç şey var. Onların dışında genelde hep Amerikan malzemesi. Uçağımız, helikopterimiz, diğer bütün konular Batı malzemesi. Böyle bir şey içerisindeyiz. Soğuk Savaş döneminden beri de hep NATO'dan gelen istihbaratla büyümüş, akademimiz de bunu okuttuk, başka yerde bunu okuttuk. Şu anda baktığımız zaman bizim istihbarat teşkilatımız da çok zayıf. Askeri istihbarat olsun Milli İstihbarat Teşkilatı olsun. Bu konularda NATO'ya göre zayıf, Amerika'ya göre ve bu konuda onlarla işbirliği yapmak zorundayız. Bütün bunlar bize şunu gösteriyor; öyle Türkiye'nin kolay kolay Batı ekseninden ayrılması kolay değil ve bu konuda bir Batıcı kanat oluşmuş vaziyette, Atlantikçi kanat oluşmuş vaziyette TSK içerisinde. Ve öyle TSK şu anda sizin söylediğiniz anlamda dış politikaya yön verecek bir durumda değil. Zaten, söylediği şeyler de fazla dikkate alınmıyor, alınsaydı Suriye böyle olmazdı, Irak olayı olmazdı, daha farklı bir şeyler olurdu.

"SURİYE VE IRAK'TA TARAFSIZ KALINMALIYDI"

Suriye ve Irak'ta size göre ne yapılmalıydı?

Mesela Suriye'de muhalefet desteklenmezdi. Sınır, hudut açılmazdı. Bu kadar büyük destek olmazdı Esad'ın devrilmesi konusunda. Esad direk karşıya alınmazdı. Ne olursa olsun bir yabancı ülke, demokratik olmayabilir, farklı şeylerle yönetilebilir. Ama demokratik olmayan başka ülkelerde var.

Hükümet de bir çok kesim de Esad'ın halkına nasıl zulmettiğini de söylüyor…

Zulmettiğini sanmıyorum, zulüm konusu biraz göreceli bir konu. Nedir zulüm ne değildir. Aynı şey Türkiye'de geçerli. Türkiye'de şimdi bir sürü kanunlar var yasalar var, toplantılar yapılamıyor, insanlar birilerine hakaret ettikleri için hapse atılıyor böyle bir sürü şeyler var. Bu da zulüm. Suudi Arabistan'ın yaptığı da zulüm. Körfez ülkelerin yaptıkları da zulüm.

Hükümet, tarafsız kalmayı denediğini savunuyor…

Denediklerini de biliyorum. Şunu da biliyorum Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman başbakandı. MİT Müsteşarını, Esad'a gönderdiğini hatta yazılı bir takım şeylerle gittiğini biliyorum. Ama ABD'nin istediği öyle şeyler vardı ki. Şunu istiyor: Esad seçime gidecek ve zaten seçime gittiği zaman onların dediklerini yaptı mı otomatik olarak ülke zaten parçalanıyor. Esad olanların farkında… Sonuçta bir ülkeye "sen bunu yapacaksın" dediğin zaman, yani o ülkeyi zorladığın zaman, o ülke de bu işin kendisini iki üç parçaya ayıracağını görürse, aynı şey Türkiye için de geçerli, o zaman bu işi yapmaz. Türkiye bence bu konuda tarafsız kalmalıydı. Biz tarafsız kalabilseyidik bu konuda çok daha farklı olurdu. Aynı şeyi Irak konusunda da söyleyebiliriz, tarafsız kalabilseydik, Irak'a Türkiye hep şöyle baktı, PKK var onun için oraya gideriz, bilmem ne yaparız, PKK'yı önleriz gibilerden baktı.

"ABD'NİN BÖLGEDE PKK'YA İHTİYACI VARDI"

ABD'nin o bölgede zaten PKK'ya ihtiyacı vardı. Onun için bizim PKK'yı ezmemizi hep önledi. Yaptığımız bütün anlaşmalarda, hatta insansız hava aracı gönderdiği zaman bile bu konuyu önledi. Nasıl önledi? Daha evvelden bir karar alınmıştı, Türk sınırına mesela hiç unutmuyorum 2007'de; sınıra 10 km yaklaşan ne varsa düşürülecek diye emir vermişti Genelkurmay Başkanı. ABD'nin ödü koptu.Yani Türkiye yanlış bir şey yapar da benim kurduğum düzen bozulur diye düşündüler. Çünkü bazen Kıbrıs'ta yaptığımız gibi harekatlar yapma ihtimalini hep düşünüyorlar. Obama ile 2007'de anlaşma yaptılar. Orgeneral Ergin Saygun da gitti, başbakan da gitti o zaman ve bize insansız hava aracı verdiler. İnsansız hava aracı verirken yapılan anlaşma şudur: "Bu insansız hava aracı ile göreceksiniz, herhangi bir harekata operasyona karışmayız, sadece istihbarat veririz. İkincisi yaptığınız hareket da kısa dönemli, çok büyük çaplı operasyon olmayacak, kısa dönemli operasyon olacak." Mesela renklerle dört beş bölge vardı renklendirilmiş, o bölgelerde kaç gün evvelden, kaç saat evvelden operasyon yapacağımızı kendilerine bildiriyorduk. Yani bütün her şeyimiz kontrollüydü. Yani Amerika kendi kurduğu düzeni, Kuzey Irak'ta kurduğu düzeni garanti altına almak için bunları yaptı.

FÜZE SAVUNMA SİSTEMİNDE ÇİN DOĞRU BİR TERCİH

Füze savunma sistemi projesinde Türkiye Çin'e yönelmiş durumda, sözleşme görüşmeleri bu ülkeyle sürüyor. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, sistemin milli sistemlere entegre edileceğini ve NATO'ya entegre edilmeden kullanılacağını söyledi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, bölgesel güç dengelerini bu nasıl etkiler?

Şöyle etkiler tabi. Şu anda Türkiye'nin maalesef füze savunma sistemi yok. Uzun menzilli ya da yüksek irtifalı hava savunma sistemi de yok. Günümüzdeki hava taarruzları hemen dibimizden yapılmıyor. Uçakların üzerinde 100 —150 km menzilli roketler var ya da bombalar var, atıyorlar ve vuruyorlar. Bunlara karşı savunma yapmamız lazım, ikincisi füzelere karşı savunma yapmanız lazım. İran elinde, Suriye'nin elinde füzeler var. Bütün bunlara karşı bir şeyler yapmak gerekiyor. O zaman Türkiye işte hava savunma sistemine karar vermiş. Bizim istediğimiz şudur. Yazılım sistemleriyle, radarlarla yazılım sistemlerini kullanarak füzeleri birleştirmek ve radarın işaret ettiği yere füzenin gitmesini sağlamaktır. Çin'den alırsak biz kendi savunma sistemimize entegre edeceğiz, savunma sisteminin büyük bir bölümü Amerikan malı olmasına rağmen, içlerinde Amerikan malzemesi kullanılmasına rağmen Türkiye geliştireceği yazılımlarla, Çin'den alacağımız füzeleri, hava savunma füzelerini, füze savunma füzelerini entegre edebilir. Bu yeteneğe sahip.

Nihai karar Çin olursa, Batı'da rahatsızlık yaratır mı?

Batı tabi bunu istemiyor; 3,5-4 milyar dolarlık bir yatırım bu. Böyle bir yatırım hem Fransa, hem Batı silah sanayisi ya da Amerikan silah sanayisi için çok büyük bir yatırım. Birisi bu. İkincisi siyasi olarak da çok önemli. Asıl siyasi konu önemli. Siyasi görüşler de silah alınan ülkeye göre yavaş yavaş değişir. Çünkü şu anda Çin'le çok yakın ticari ilişkisi var Türkiye'nin. Bir de bunun üzerine siyasi olarak da bir takım gelişmeler olursa tabi, Batı bundan çekinir. Açık ve net Çin'in ham maddeye ve petrole, doğalgaza ihtiyacı var. Bunları Körfez bölgesinden alıyor. Körfez bölgesinde hakim vaziyette Türkiye var. Dolayısıyla Türkiye üzerinde oynanan oyunların bir kısmı da bu maksatla. Yani Çin ile Türkiye'yi, Çin ile Rusya'yı, Çin ile İran'ı uzak tutmaya çalışıyorlar. Çünkü Çin'i, bu kadar gelişmiş bir ülkeyi, teknoloji olarak gelişmiş bir ülkeyi, ham madde kaynaklarına o kadar yakınlaştırırlarsa, hammadde kaynaklarıyla birlikte olurlarsa şu anda değil ama Çin bir gün süper güç olabilir ve bir çok şeyi kontrol edebilir. Batı'nın hakimiyetini, hegemonyasını kırabilir bölgede.

1915 OLAYLARININ 100. YILINDA BELGESELLE SAVUNMA

Siz aynı zamanda Ermeni Soykırımı iddialarına karşı kurulmuş olan, Talat Paşa Komitesi'nin de başkanısınız… Bu yıl olayların, 100. yılı, bir eylem planınız da vardı, bundan sonra eylem planınızda neler var?

Bizim önümüzde iki konu vardı başlangıçta. Atina'da arkasından da Strazburg'ta sayın Perinçek'in davası vardı. Bundan sonra, bir belgesel hazırlatıyoruz. Bu belgesel dünyada bu konuya ilişkisi olan tarihçiler hazırlıyor. Bu belgeseli 10 Nisan'dan sonra Van'da ve beş büyük şehirde göstereceğiz dünyada. Yani New York, Washington, Viyana, Londra, Berlin bir de Paris'te gösterilecek. Bununla ilgili çalışmamız devam ediyor. Arkasından da söyleşi, panel yapacağız. O söyleşilere de o belgeselde geçen dünyaca ünlü tarihçileri, bu işle uğraşanları getireceğiz. Bu arada İngilizce ve Fransızca bir broşür hazırladık. 20-25 sayfalık, çok kalın olmayan, bu sorun nedir, Ermeniler neyi iddia ediyorlar, ne olmuştur gerçekte, tehcir nedir. Arkasına kaynakları da koyduk, isteyen o kaynaklardan faydalanabilir. Türk kamuoyunu özellikle gençlerimizi aydınlatıcı bilgilendirici bir broşür hazırladık. Bu broşürü daha da yaymayı düşünüyoruz. 26 Şubat'ta Hocalı katliamının yıldönümü var. Onunla ilgili bir program yapacağız. Azerbaycan Büyükelçiliğinden randevu istedik. Onları ziyaret edeceğiz. Bu tip faaliyetlerimiz devam edecek.

"DİNK CİNAYETİ YABANCI SERVİSLERİN PARMAĞI VAR"

Bir konuşmanızda sanırım bir konferansta söylemişsiniz, Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili dış istihbarat servislerinin parmağı var diye. Bugün de aynı görüşte misiniz, buna ilişkin emareler var mı elinizde?

Aynı görüşteyim. Şu anda bütün hepsinin tekrar ifadeleri alınıyor, kamu görevlilerinin. Türk kamu görevlileri tabi ki gidin bu cinayeti işleyin demediler. Ama sonuçta, bu işi yaparken maalesef bazı şeyleri görmezlikten geldiler. Sonuçta bence bu cinayet, şu anda kesin olmamakla beraber, dış istihbarat güçlerince paralel yapının kullandığı bir takım elemanlara yaptırılmıştır. O paralel yapının kullandığı elemanlarda maalesef Alperen Ocakları'ndaki ya da Alperen Ocaklarına girmiş çıkmış gençlerimizdir. Beyinleri yıkanmış gençlerimizle ilgili bir konu, onlara yaptırıldı bu cinayet. Ama bunun arkasında dış istihbarat güçlerinin olduğunu değerlendiriyorum. Sonuçta Hrant Dink Ermeni diasporasından çok farklı konuşan birisiydi yani Hrant Dink Türkiyeliydi! Yani Ermeniydi ama Türkiyeliydi, Türk vatandaşıydı. O Türk-Ermeni dostluğu için çalışan birisiydi. Örneğin Kürtler'e yönelik konuşmalarında "dikkat edin kardeşim, bakın bize de aynı şeyi yaptırdılar zamanında, ondan sonra bizi yalnız bıraktılar, yarın sizi de yalnız bırakır bunlar, onun için Batılılara fazla güvenmeyin" demişti. Ermeni diasporasına karşı çıkan bu Ermeni iddialarını Türkiye'yi yönlendirmek için kullanan Batı'ya karşı çıkan bir havası vardı. Sırf hem onu susturmak hem de Türkler, Ermenileri bakın yine katlediyorlar diye Türkiye aleyhine, oluşan o dost havayı bozmak maksadıyla yapılan bir katliam diye değerlendiriyorum.

Dış istihbarat servisleri derken, birkaç ülkeyi mi bir ülkeyi mi kast ediyorsunuz?

Bu konuda tabi şunu söylemeliyim. İngiliz istihbarat servisi olabilir, Amerikan… Yani bu tip olayların çıkış noktası bir istihbarat servisi olabilir ama bu istihbarat servisleri birbiriyle ilişkilidir. Yani özellikle CIA ya da MI6 birbiriyle irtibatlıdır, MOSSAD onlarla irtibatlıdır. Öyle bakmak lazım. Yani her şeyi, herkesi kullanabilirler, ummadığınız insanları bile kullanabilirler farklı olarak. O bakımdan Hrant Dink'in öldürülmesi çok büyük bir talihsizlik oldu tüm Türkiye için.

vatan partisi ismail hakkı pekin