Özür Dileriz: Balkondan değil Mars’tan Bakıyormuşsunuz

6 Ocak tarihinde soL gazetesinde yayımlanan “Aydınlık’taki savrulma” başlıklı yazının içerdiği iddialara yanıt olan dünkü yazımız yeni tartışmaların önünü açtı.

Özür Dileriz: Balkondan değil Mars’tan Bakıyormuşsunuz

9 Ocak sabahı soL Portal’da Can Soyer’in “Güniz Sokaktaki balkon” yazısını okuduk. Aynı tarihte yine soL gazetesinde Sait Munzur imzalı karikatür de Aydınlıkçılara ve Silivri’deki diğer yurtseverlere ilişkin benzer ithamları sürdürmüş. Salih Memecan bayağılığını aratmayan bir kompozisyonla Tayyip Erdoğan’la yurtseverler arasında ittifak portesi çizmiş. Haşmetlilerimiz büyük burunlarından önlerini göremez vaziyette, ancak biz sabırla hakikati aramaya devam edelim. Yazıların linklerini ve karikatürü bu metnin sonunda bulabilirsiniz.

Karşılıklı savları sunmak zaman zaman sonu gelmez döngüler yaratır ki bu çoğu zaman gelişimin önünü açacak şekilde faydalıdır. Bu sefer tartışmaya yepyeni bir boyut katmıyoruz, daha doğrusu katamıyoruz. Soyer’in yazısından da Munzur’un çizgilerinden de anlaşılıyor ki dile getirdiklerimiz ya anlaşılmamış, ya görmezden gelinmiş ya da işe geldiği gibi yontulmuş. TKP çevresi kendisine hayali bir AKP müttefiki yaratıp onunla mücadele etmek adına yurtseverlere çamur attıkça kendini itibarsızlaştırmaya devam ediyor, edecek. Tabi biz bu arada egemenlerle göğüs göğse çarpışmaya devam edeceğiz.

Bunları ortaya koymakla yetinelim:

1- “Külyutmaz Okur’un, Aydınlık’ın son süreçte AKP karşıtı bir profil vermemek için çaba harcayıp harcamadığı sorusuna/yorumuna” cevap veremediğimiz dile getirilmiş. Söz konusu yazının baştan sona gerçekten okunduğu konusunda şüpheliyiz. Aydınlık’ın aynı sayısından Tayyip Erdoğan’ın BOP eşbaşkanlığı ve Ergenekon tertibindeki rolüne değinen haberden bahsetmiştik. Ülkenin dört bir yanında başını çektiğimiz “Hükümet İstifa” eylemlerinden dem vurmuştuk. İşine geldiğini görmek böyle bir şey olsa gerek, devrimcilere yakışmıyor. Soyer’in gözüne inen kibir perdesini tatmin edecek tek şey sanırım Aydınlıkçıların noter tasdikli bir belgeyle hala hükümet karşıtı olduğuna ilişkin açıklama yapması. Önderliği yıllardır kapatıldığı zindanlardan AKP iktidarına kafa tutmuş bir harekete yöneltilen bu itham devrimciliği tekeline aldığını sanan şımarık bir halet-i ruhiyenin yansıması, geçiyoruz.

2- Sosyalizmi tarih dışı ele aldıkları tezimize ilişkin şu sözler dile getirilmiş: “Sosyalizm, bizler tarafından tarih dışı olarak ele alınmadığı gibi, bizzat içerisinden geçmekte olduğumuz tarihsel dönemin tek ve en gerçekçi kurtuluş alternatifi olarak güçlendirilmektedir.” Söylediniz ve oldu, öyle mi? Toplumsal pratikte karşılığını gösteriniz. Yazdığımız, söylediğimiz her söz maddi dünyanın esiridir. Bir an için maddi dünyaya dönelim: Cumhuriyet tarihinin en büyük düzmece operasyonu Ulusal bir cephe inşa etmeye koyulanlara yapıldı. Çünkü sistemin önündeki hedef ve program Cumhuriyet’i yıkmaktı. 60 yıldır aşındırılan laiklik, kamuculuk ve bağımsızlık toptan imha sürecine dahil edilmişti. Egemen sınıflar nereden saldırıyorsa cephe oradan kurulur.

3- “Kapitalizmi ilga edecek bir sosyalist devrim tahayyülüne sahip olmayı bir eleştiri konusu yapmayı becerip, hatta sosyalizme değil dönüştürülmüş bir kapitalizme ihtiyacımız olduğunu” iddia ediyormuşuz. İhtiyaç kavramı, yine tahlili tarih dışına çıkararak ele alınıyor. Osmanlı’da mültezimlerin vergi zulmü altında ezilen Anadolu köylüsünün de ihtiyacı kuşkusuz eşitlik, özgürlük ve refahtı. Dilerseniz “sabit fikriniz”le zamanda geri dönüp 19. yy Osmanlı’sında sosyalizmi kurmayı deneyebilirsiniz. Ya da Nazi Almanyasında faşizme karşı konumlananların müşterek programını kenara itip “şimdi sosyalizmi kurma zamanı” diyebilirsiniz. Mühim olan içiniz rahat olsun, sosyalistliğinize halel gelmesin.

Ancak, küçük ve orta ölçekli meta üreticisinin – ara katmanların programıyla örtüşen ve aydınlanmacı küçük burjuva radikalizminin siyasal-kültürel talepleriyle birleşmiş ulusal cephenin emperyalist – gerici – neoliberal ittifakı kuşatan stratejisini “kapitalizm iyidir” düsturu olarak yorumlamak daha önce söylediğimiz gibi içeriğinden ayrıştırılmış bir sözcük olarak “sosyalizm”e bağlılığa işaret ediyor.

4- Soyer, Türk bayrağını ele almalarının TKP’nin nesnelliğe boyun eğmesi olarak yorumlanamayacağını söylüyor. Maalesef, değişen nesnelliğe göre atik bir konumlanma gerçekleştirmediniz. Halk o bayrağı çoktan eline almıştı. Cumhuriyet mitinglerinde, 2012 19 Mayıs’ında, Ulus’ta gazlı 29 Ekim’de Amerikancı gericiliğe isyan sembolü olarak Türk bayrağını açmıştı. En iyi ihtimalle zaten var olan bir nesnelliği geç fark ettiniz diyelim.

5- Cephe politikasının eleştirisi olarak İlker Başbuğ nezdinde TSK subayları, Cindoruk ve Demirel gibi isimlerden bahsedilmiş. Şunu anlamadan geçmemek gerek: AKP yalnızca Türkiye’nin sol-özgürlükçü birikimine, işçi sınıfının kazanımlarına ve hatta Atatürk cumhuriyetine saldırmıyor. 60’lardan gelen ithal-ikameci, üniter yapıcı siyaset geleneğini de tasfiye ediyor çünkü emperyalizm artık bunlarla çalışabilecek durumda değil. Hukuku tamamen yıkan, hırsızlık rejimini daha da alenileştiren bir AKP iktidarına ihtiyaç var. Hal böyle olunca egemen sınıfların iktidarını temsil eden dar elitin dışladığı kesimler emperyalizmin güdümünden özerkleşen, en azından sistem hukukunun uygulandığı, hırsızlık rejiminin kurumsallaşmadığı bir düzlem arıyorlar. Geçmişteki çatışmalara rağmen, sizin dileklerinizden bağımsız olarak, AKP-Cemaat hattının karşısında konumlanıp, maddi olarak varlık sergiliyorlar.

Olgulara bakmadan bu tip süreçleri anlamlandırmanın imkanı yoktur. Örneğin 70’lerde Apoculara karşı şehitler vermiş Aydınlık hareketi, 90 başlarında Kürt sorununun, Körfez harekatı öncesinde, ABD insiyatifine geçmemesi için soruna müdahil olmaktan ve PKK’yı uyarmaktan imtina etmemiş, onları Türkiye’nin birliğinden yana tavır almaya çağırmıştır.

Cephe size benzemeyenlerle müşterekler üzerinden ortak düşmana karşı kurulandır. Müştereklere sahip çıkan, ortak düşmana karşı savaşmak isteyen çekim merkezine gelir. Sadece size benzeyenlerle, aynı jargonu konuşanlarla, “çok şükür bugün de sosyalist kaldık” iç rahatlatmalarıyla-takıntılarıyla cephe kuramazsınız. Ya da kurmuşsunuzdur, adı cephedir. Başına da afili ve kocaman bir “SOL” yapıştırmışsınızdır. Çok esaslı devrimcilik.

Kendinizden eminseniz durduğunuz çizgiye kim geliyorsa AKP-Cemaat iktidarı hattının karşısına yığılmış bir güç olarak sevk ve idare etmek zorundasınız.

6- Soyer, “gerçeklikle-hayal arasında salınan bir vicdan mastürbasyonu” ifademi cinsiyetçi bir alay olarak görmüş. Anlayamadım. Mastürbasyon ataerkil düzende erkek dominasyonunu veya beceriksizliğini ifade eden bir kategori midir? Farklı sözcüklerle tekrar ifade edelim: Türkiye devriminin yoluna ilişkin strateji tartışmalarında mesele hakikati aramaktır. Kendimizi iyi hissetmemizi sağlayacak ön kabullere tutunmak aynı zamanda bizi bu hakikatten alıkoyuyorsa kaçınılmaz olan şey bir yandan gerçeği isteyen bir yandan tutamağından kopamayan nafile çabadır ve vicdanı sahte yollardan doyurmaya hizmet eder.

Uğur Aytaç

ulusalkanal.com.tr

Söz konusu Karikatür ve yazılar:

Sol Haber Portalında yer alan yazıyı okumak için tıklayınız:

Yazarımızın önceki yazısını okumak için tıklayınız:

Sol Haber Portalında yer alan yazıyı okumak için tıklayınız: