35 bin yıllık çığlık yok olmak üzere!
Çobanlarla kızıl akbabaların binlerce yıllık yoldaşlığı ezberleri bozuyor. Bu zenginlik yok olmadan korunmalı…
2,5 metreyi aşan kanat açıklığıyla Türkiye’de yaşayan dört akbaba türünün en büyüğü olan kızıl akbaba (Gyps fluvus), Anadolu’daki binlerce yıllık doğa insan ilişkisinin de en anlamlı kahramanlarından biri. Yalnızca leş yiyerek beslenen ve ‘göklerin hâkimi’ olarak anılan kızıl akbabalar, salgın hastalıkları önlemesinin yanında çobanların da binlerce yıllık yol arkadaşı olmuş. Isparta’nın Senirkent ilçesinde yaşayan ve doksanlı yaşlara merdiven dayayan Ali Rıza Gökçetin, yörede kızıl akbaba kemiğinden kaval yapıp çalan son çobanlardan biri. Çobanlar ölen hayvanlarını kızıl akbabaya, kızıl akbaba ise çobanlara ön kol kemiğini vermiş. Kızıl akbaba konusunda yörede uzun yıllardır araştırmalar yapan Yard. Doç. Dr. Yasemin Öztürk, kökleri oldukça eskiye dayanan bu geleneğin yaylacılığın azalmasıyla birlikte yok olmaya yüz tutuğuna dikkat çekerek, bu zenginliğin unutulmaması gerektiğini söylüyor.
4-6 Mart tarihleri arasında Burdur’da gerçekleştirilen ‘I. Teke Yöresi Sempozyumu’nda bölgenin binlerce yıllık kültürel ve tarihsel zenginliğini içeren iki yüze yakın bildiri sunuldu. Sempozyumun katılımcıları arasında bulunan Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) Gölhisar Meslek Yüksek Okulu Ormancılık ve Orman Ürünleri Programı Öğr. Üy. Yard. Doç. Dr. Yasemin Öztürk, nesli yok olma tehlikesi altında bulunan kızıl akbabaların yöre kültürüne yaptığı katkıları içeren bildirisiyle dikkat çekti.
GÖKLERİN HÂKİMİ VE ÇOBANIN BİNLERCE YILLIK YOLDAŞLIĞI
“Göklerin Hâkimi Kızıl Akbaba’nın Kaval’a uzanan Öyküsü” başlıklı bildirisinde, Teke Yöresi’nde kızıl akbabalar ve çobanların arasındaki binlerce yıllık anlamlı ilişkiyi ele alan Öztürk, Teke Yöresi’ndeki çobanların, geçmişi oldukça eskiye dayanan bir gelenekle kızıl akbabanın ön kol kemiğinden yaptıkları kavalı hayvan gütmede kullandıklarını belirterek, bu yöresel zenginliğin unutulmaması gerektiğine dikkat içekti. Yaylacılığın azalmasına paralel olarak git gide azalan ve yok olmaya yüz tutan bu anlamlı gelenek hakkında illüstrasyon, fotoğraf ve video sunumundan oluşan bir sergi de açan Öztürk, katılımcılara konuyla ilgili bilgiler aktardı.
ÇOBANLAR KIZIL AKBABA KEMİĞİNDEN KAVAL YAPIP ÇALIYOR
Türkiye’de bulunan dört akbaba türünden biri olan ve kayalık arazilerde yaşamını sürdüren kızıl akbabanın, yalnızca leş ile beslenmesinden dolayı doğal dengenin korunması için oldukça önemli olduğuna değinen Öztürk, “Isparta ve Burdur yöresinde bulunan çobanlar kızıl akbabanın ön kol kemiğinden kaval yapmaktadırlar. Bu çalgıyı eski zamanlarda hayvan gütmede kullanmışlardır. Sayı azalsa da bu halen devam etmektedir” dedi.
AKBABA’NIN ÇIĞLIĞINI DİLE GETİREN SON ÇOBANLAR
Isparta’nın Senirkent ilçesinde yaşayan ve 90’lı yaşlara merdiven dayayan Ali Rıza Gökçetin’in kızıl akbaba kemiğinden yapılan kavalı çalan son çobanlardan biri olduğuna değinen Öztürk, “Uzun yıllar boyunca yaylacılık geleneğini sürdüren ve çobanlık mesleğini icra eden Ali Rıza Bey, eskiden çok yaygın olan bu geleneğin son yıllarda kalmadığını belirtmiştir. Bu duruma paralel olarak kaval yapımında ve çalınmasında azalmalar meydana gelmiştir. Bu yöresel zenginliğin unutulmasının çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları bölgede yaşayan kızıl akbaba sayısının düşmesi, çobanlık mesleğinin yok olma derecesine gelmesi, yaban hayatında yaşanan olumsuzlulardan dolayı türlerin azalmasıdır” ifadelerini kullandı.
AKBABA KEMİĞİNDEN YAPILAN KAVALI ÇALMASI OLDUKÇA ZOR
Kızıl akbaba kemiğinden yapılan kavalın ön yüzünde 5, arka yüzünde 1 adet olmak üzere toplam 6 adet delik bulunduğunu ancak ağızlık olmadığı için çalınmasının oldukça zor olduğuna değinen Öztürk, “Yapım aşamasında oldukça fazla emek isteyen kaval, çobanlık mesleğini icra eden kişilerin ve güttükleri hayvanların en yakın dostudur. Gerek göçer, gerek yerleşik hayata adapte olmuş, hayvancılıkla uğraşan insanoğlu için yaban hayatı ile etkileşim kaçınılmazdır. Bu uyum oldukça dengeli bir şekilde ilerlemektedir. Ancak son yıllarda çobanlık mesleğindeki düşüş hayvancılığı etkilemiştir” dedi.
KÖKLERİ 35 BİN YILDAN ESKİYE DAYANIYOR
Hem doğal yaşama hem insanoğlunun geleceğine olumlu katkısı olan kızıl akbabanın insanoğlu ile ilişkisinin geçmişe dayandığını kaydeden Öztürk, “Bu ilişkinin etkileri zamanla sanata ve günlük yaşama yansımıştır. Bundan 8 bin yıl öncesinde, akbabalara ait ilk kayıta, Konya Çatalhöyük’te rastlanmıştır. Akbabaların başsız insanlara saldırdığı sahneler, ele geçen başsız gömülerde göz önünde bulundurularak cesetlerin yumuşak dokularının akbabalar tarafından temizlenmek üzere doğaya bırakıldığı şeklinde yorumlanmıştır. Kavalın kemik dışında daha yaygın olan yapımları mevcuttur. Ancak kemikten yapılan bu kavalın tarihinin çok daha eskilere gitmesi onu ayrıcalıklı kılmıştır. Bu tarih ise tam 35 bin yıl öncesidir. 2008 yılının Ekim ayında Almanya Tübingen Üniversitesi’nden Prof. Nicholas J. Conard direktörlüğünde yapılan kazı çalışmalarında kızıl akbabanın ön kol kemiğinden yapılmış olan flüt bulunmuştur. Yapılan karbon 12 yaş tayini çalışmaları bu flütün 35 bin yıldan eskiye dayandığını söylemektedir” bilgilerini aktardı.
Yusuf Yavuz
ulusalkanal.com.tr