TLB Genel Başkanı Yıldırım Gençer yazdı: Sorun sınav sistemi mi eğitim sistemi mi?
Milli eğitim bir ülkenin temel yapı taşıdır. Ülkeyi birleştiren, geliştiren, toplumun istek ve ihtiyaçları doğrultusunda bireyi yetiştiren bir konumdadır. Milli eğitimin temel ilkeleri bu istek ve ihtiyaçlara göre düzenlenir ve hayata geçirilir. Ülkemizin içinde bulunduğu siyasi atmosferden bağımsız değil aksine doğrudan doğruya bağımlı bir noktadadır. Ülkemizin gerçekliğini, içeride ve dışarıda yürüttüğü mücadeleyi kavrayamadan milli eğitim konusunda atılan her adım hatalı sonuçlar vermektedir. Bunu sürekli değişen sınav sistemlerinden ve müfredatlardan da somut olarak görmekteyiz.
Cumhuriyet döneminde uygulanan eğitim politikaları ülkenin o dönemki gerçekliğini ve ihtiyacını temel almıştır. 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat kanunu yürürlüğe girdi. Ulus kurma, milletleşme noktasında eğitime kritik görevler yüklendi. Örgün öğretim dışında kalan nüfusa dönük eğitim çalışmaları da devam etmiştir. Bunun en önemli örneği şehirlerde faaliyet gösteren halk evleri ve kırsal kesimde faaliyet yürüten halk odalarıdır. Eğitim bir bütün olarak ele alınmakta ve hayatın her alanında etkisi hissedilmekteydi. Fakat 24 Ocak 1980 ekonomik yapılandırmadan sonra hayata geçirilen eğitimin neoliberal politikalar ışığında şekillendirilmesi bugünkü sonuçları doğurmaktadır. Eğitimin devletin sorumluluğunda olduğu anlayışı terk edilmiş, eğitimde özelleştirmeye hızla geçiş yapılmıştır. Devamında gelen uygulamalar ise tahribatı daha da arttırmıştır.
KISIR DÖNGÜ
Son 15 yılda 6 Milli Eğitim Bakanı değişti ve her gelen bakan kendi sınav sistemini hazırladı. Hatta bazıları birden fazla değişiklikle kendi getirdikleri sistemleri bile değiştirdi. 15 yılda 13 kez değişen sınav sistemi bunun en önemli kanıtıdır. Bu kadar değişiklik sonucu akla gelen ilk soru; Bakanların mı sınav sistemi var yoksa Milli Eğitim’in mi? Arkamızda baktığımızda görüyoruz ki eğitimde bakanların istek ve talepleri eğitim sisteminde daha önce gelmekte.
Sınavlar en nihayetinde öğrencilerin bilgilerini belirli yöntemleri esas alarak ölçen bir araçtır. Peki ortalama iki yılda bir ölçme aracı değiştiği halde sorun neden hala değişmemektedir. Sorun ölçme yönteminde mi yoksa öğrencilerin bu ölçme yöntemine gelene dek hazırlandıkları sürelerde yani en genel ifadeyle eğitim politikalarımızda mı?
Hükümetimiz bu sorunun cevabını birinci şık olarak vermekte ve düzenli olarak sınav sistemini değiştirmektedir. Şüphesiz ki ölçme yönteminde çeşitli eksiklikler, hatalar yapılmaktadır fakat esas sorunu ve çözümü burada arayan iktidar düzenli olarak eskiden uyguladığı sistemleri ısıtıp ısıtıp tekrar öğrencinin önüne koyuyor. Aynı başarısızlıklar ve sorunlar bir kısır döngü etrafında tekrar ediyor.
Oysa ki sorunun kaynağı çok net gözükmekte. Sürekli değişen eğitim politikaları, eğitimin bilimsel, laik ve milli ölçütlerden arındırılması baş sorundur. AKP’nin iktidara gelişiyle eğitim milli temelinden arındırılmaya başlamıştır. İlk iş 2004 yılında müfredatı evrensellik adına değiştirmekle başladılar. Ard arda gelen değişikliklerle eğitim özünden koparılıp Atatürk, bilim, laiklik müfredattan uzaklaştırılmıştır. Onca değişikliğe rağmen AKP istediği gençliği yaratamamıştır. Türk gençliğini milli kimliğinden koparma arzusunu bu kez de gerçekleştiremediler.
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz iki ay önce yaptığı açıklamada 51 dersin müfredatının değiştiğini ve yeni müfredata eklenen birçok konu olduğunu açıkladı. Bunlardan ilk olarak göze çarpan Atatürk’ün müfredattan büyük oranda çıkarılması oldu. Hükümet onca değişikliğe, deneme yanılma yöntemine rağmen çözümü hala yanlış yerde aramakta, vatan ve millet düşmanlarının yüzünü güldürmektedir. Hükümet önce ‘’Nasıl bir gençlik istiyoruz?’’ sorusuna cevap vermelidir. Vatanına, milletine, değerlerine bağlı bir gençlik mi yoksa bunların tam karşısında yer alan bir gençlik mi? Bu soruya verilen yanıt eğitim politikalarını belirleyecektir. Milli kimliğinden uzak bir gençlik yetiştirme hayali ABD’nin ve FETÖ’nün hayalidir.
Sürecin Mağdurları
Eğitimin çağdaş, bilimsel, milli ölçütlere göre hazırlanması ve bu ölçütlere göre değerlendirilmesi gerekir. Yaklaşık 2 milyon öğrencinin gireceği sınav sistemini değiştirmek sorunu çözmemekte, yeni sorunlar yaratmaktadır. Zaten gelecek kaygısı olan öğrencilerin kaygılarını ve streslerini iki kat daha arttırmaktan başka bu alanda bir çözüm üretmeyen hükümet, attığı her adımla öğrencileri daha da belirsizliğin içine sokuyor.
Bizlerden beklenen vatanına, milletine faydalı bireyler olma, toplumun huzuru ve refahı doğrultusunda çalışma yapmaktır. Sürekli değişen müfredat değişiklikleriyle arkadaşlarımız milli kültür ve değerlerine uzaklaştırılması amaçlanmakta ve değişen sınav sistemleriyle geleceğe dönük güvensizlikleri artmaktadır. Bu süreçten en çok etkilenen öğrencileri başa koymak hükümetin en önemli görevleri arasındadır.
Nasıl Bir Eğitim Sistemi?
Her sene merkezi sınavlarla adeta yarış atı gibi birbiriyle yarıştırılan arkadaşlarımızın eğitim hayatı boyunca ilgi alanları, yetenekleri, sosyal yönleri ve bu alandaki başarıları göz ardı edilmektedir. Kendilerini sadece sınava odaklayan sistemin peşinden sürüklenmekte esas başarıyı bu alanda aramaktadırlar. Bunların bir sonucu olarak üniversiteye geçiş sınavında öğrencilerin ilgi alanları, yetenekleri değil de sadece başarı puanı göz önüne alınmakta ve üniversitenin ilk yıllarından itibaren bu sorunun yansımaları gözükmektedir. İlk sene ya da üniversitenin son yılı bölüme ilgisi olmadığı için bırakan ya da derslerdeki başarısızlığından dolayı üniversiteyi bitiremeyen binlerce öğrenciyle karşı karşıya kalıyoruz.
Hükümete önerimiz sorunu sınav sistemi yerine eğitim sisteminin toplamında araması. Öğrencileri oradan oraya sürükleyen eğitim politikaları yerine çağdaş, bilimsel, milli eğitimi esas alan ve öğrencilerin yeteneklerini göz önünde bulunduran politikaların geliştirilmesidir.
Yıldırım Gençer
Türkiye Liseliler Birliği (TLB) Genel Başkanı
ulusal.com.tr