Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: ''İnsanlık tarihinin en büyük devrimci atılımının eşiğindeyiz''
Vatan Partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu’nun dünya çapında düzenlediği ''Yeni Uluslararası Düzen'' (New International Order - NINTO) sempozyumu düzenlendi. 6 kıtadaki 25 ülkeden 40 devlet yöneticisi ve uzmanın yer aldığı sempozyumun açılış konuşmasını Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek yaptı. Konuşmasında yeni bir dünya kurulduğuna vurgu yapan Doğu Perinçek, ''Atlantik Çağının sonuna geldik, Asya Çağına girmiş bulunuyoruz'' dedi.
Vatan Partisi Uluslararası İlişkiler Bürosu dünya çapında ''Yeni Uluslararası Düzen'' (New International Order - NINTO) sempozyumu düzenledi.
Atlantik Çağının sonuna gelinerek Asya Çağı ile yeni dünya gerçeklerinin vurgulandığı sempozyuma 6 kıtadan 25 ülke ve toplamda 40 konuşmacı katıldı.
Yeni Uluslararası Düzen (NINTO) Sempozyumu'nun açılış konuşmasını Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek yaptı. Doğu Perinçek yeni dünya düzenini, ''İnsanlık tarihinin en büyük devrimci atılımının eşiğindeyiz'' sözleriyle tanımladı.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in ''Yeni Uluslararası Düzen (NINTO) Sempozyumu''nda yaptığı açılış konuşması şu şekilde:
''Pasifik Okyanusu’ndan Atlas Okyanusu’na İnsanlığın Erdemlerini Paylaştığımız Değerli Dostlar,
Yeni Uluslararası Düzen Sempozyumu’na hoş geldiniz.
Sizleri Vatan Partisi (Türkiye) adına yürekten dostluk duyguları ve saygıyla selamlıyorum.
Yeni bir dünya kuruluyor. İnsanlık tarihinin en büyük devrimci atılımının eşiğindeyiz.
Çünkü Emperyalist-Kapitalist Sistem, mafyalaşmış, üretimi boğan bir karakter kazanmıştır. Artık sistemin tahtında, üretim süreçlerinde kazanılan özel kâr değil, faiz, rant ve dolar vurgunculuğu oturmaktadır.
Kapitalizm, insanı emeğine, kendisine ve topluma yabancılaştırıyordu. Bugün emperyalizmin mafya sisteminde bu yabancılaşma ve yalnızlaşmanın artık insanlık için taşınamaz bir yük olduğu apaçık ortadadır.
Zenginleşen Kuzey ile yoksullaşan Güney ülkeleri arasındaki uçurumun açılması, emperyalist sistem içindeki ülkelerde artan yoksulluk, işsizlik, ahlâkî çözülme, uyuşturucu, bencilleşme, toplumsal dayanışmanın çökmesi, savaşlar, cinayetler, suçların salgın hastalık gibi yayılması, kadın-erkek eşitsizliğinin büyümesi, yabancılaşma, menfilik, umutsuzluk, karamsarlık, vatansızlık... Özel çıkar sistemi içinde çözümsüz kalan sorunlar sıralanıp gidiyor...
Mevcut sistem, toplumu parçalıyor ve dağıtıyor.
Toplumlar, toplum olmaktan vazgeçemeyeceklerine göre, sistemden vazgeçeceklerdir.
Yaşadığımız küresel pratiğe bakarsak:
1945’ten sonra kurulan ABD hegemonyası çökmektedir.
Birincisi, Dolar Saltanatı yıkılıyor.
İkincisi, ABD’nin silahlı gücünü dengeleyen silahlı güçler oluşmuştur.
En önemlisi, Devletler bağımsızlık, milletler kurtuluş, halklar devrim istiyor.
Dünün yoksulları, günümüzün zenginleri haline gelmektedir ve inisiyatif onların elindedir. Dünya ekonomisinin ağırlığı artık Asya’ya kaymaktadır. Dünün Mazlumlar Dünyası artık Gelişen Dünya oluyor.
İnsanlığın büyük serüveni açısından bakarsak, Atlantik Çağının sonuna geldik, Asya Çağına girmiş bulunuyoruz. Afrika ve Latin Amerika, Gelişen Asya’nın gelişen kanatlarıdır.
Koronavirüs belâsı, insanlığı birdenbire çağımızın büyük gerçeğiyle karşı karşıya getirdi: Toplum, ya özel çıkar sisteminden vazgeçecek ya da canından olacak!
Dünya güneşin ve kendisinin çevresinde dönerken her sabah karşılaştığımız soru şudur:
Özel çıkar mı, yoksa insan mı?
Bireysel çıkar mı, yoksa kamu çıkarı mı?
Üretime zincir vuran bir sömürü sistemi mi, şiddet ve küresel terör mü, yoksa insanlık mı?
Yanıt, hayatın kendisindedir.
Birey olarak yalnız yaşayamayacağımızın farkına vardık, mafyalaşan sınıfsal tahakküm sistemlerinin çaresizliği ortadadır.
Yeryüzü tarihinde hiçbir sistem, insana ve doğaya karşı bu kadar yıkıcı olmamıştı. Kapitalizmin merkez ülkelerinde bugün iki insandan biri ruhsal sorunlar nedeniyle doktora gidiyor. İnsan kirlenmesi ile doğa kirlenmesi tehlikeli boyutlarda. Ormanlar, ırmaklar ve denizler bile bu kirlenmeden nasibini alıyor.
Peki, emperyalist mafya sistemi içinde çözüm var mı?
Özel kâr sisteminin ozon tabakasındaki deliğin büyümesini izlemekten öte bir çaresi var mı?
Hangi holding, hangi özel girişim, dünyanın damındaki deliği kapatacak? Hangi holding, insanın yalnızlaşmasına ve yabancılaşmasına çare bulacak?
Küresel boyuttaki koronavirüs salgınına karşı emperyalist-kapitalist sistem içinde insancıl çözüm var mı?
Emperyalist-kapitalist dünyanın seçkin düşünürleri bile, bu sorulara olumlu yanıt veremiyorlar.
İnsanlık, Atlantik rüyasından şimdi kâbusla uyanmaktadır.
Emperyalist sistem içinde çözüm aldatmacalarına artık kimse inanmıyor.
Şu anda karantinaya giren sistemin kendisidir. Başkanlar ve başbakanlar bile karantinaya alındı. Aslında bu olay, finans diktasının ve Liberalizmin karantinaya alınmasıdır.
Evet Liberalizm, Hümanizme ihanet etti ve şimdi ihanetin bedelini ödüyor. Kutsal kitaplar, Adem ile Havva’nın çocukları olan Kabil’in kardeşi Habil’i öldürdüğünü yazar. Liberalizm ve Hümanizm de onlar gibi, ikiz kardeş olarak dünyaya gelmişlerdi. Liberalizm, kardeşi Hümanizmi öldürmeye kalktığı için cehennemlik olmuştur. İnsanlık, insancılıktan vazgeçmiyor, Liberalizmden vazgeçiyor.
Hümanizmin kamuculuk ile buluştuğu çağa girdik. Bu buluşma ilk buluşma değil. 20. Yüzyılda insanlık insanca yaşamak için çözümü kamuculukta bulmuştu. 20. Yüzyılda bağımsızlıkçı ve kamucu devrimler art arda geldi. Türk, Rus, Çin, Hint ve Mazlumlar Dünyasındaki diğer devrimler yeni bir dünya kurmuştu.
20. yüzyılın sonlarında gündeme gelen Neoliberal küreselleşme dalgası millî demokratik ve sosyalist devrimlerin kazanımlarını yok etmeye kalktı ama o Karanlık Çağ kısa sürdü. İnsanlık, önündeki ağır sorunları özel çıkarcılık, bireycilik ve ABD hegemonyasıyla aşamayacağını görmüş bulunuyor.
İnsanlık tarihinin en yüksek yasası gündemdedir: İnsanoğlu, olumsuzluklara teslim olmuyor. Toplumlar, ölüm ile yaşam arasında her zaman yaşamı seçmiştir ve seçecektir.
Yaşamı seçmek, yalnızlığı değil, toplumu seçmektir. Yaşamı seçmek, tarihin kritik anlarında kapıya dayanan yeni sistemi seçmektir.
Bugün Dünyanın kapısını çalan, Hümanizmdir, kamuculuktur, paylaşmaktır, emek ve üretim odaklı siyasettir.
Artık yükselen, Asya uygarlığıdır. Hümanizm bayrağı, yine Asyalıların elindedir. Kamuculuk, Çin’e özgü sosyalizm örneğinde, koronavirüs salgınına karşı verdiği büyük mücadeleyle Hümanizmin çağdaş mirasçısı olduğunu kanıtlamış bulunuyor.
Yeni bir dünya kurulurken Merhaba Kamuculuk diyoruz.
Kardeşliği, komşuluğu, fedakârlığı, paylaşmayı, sadakati, elbirliğini, dayanışmayı, millet sevgisini, vatan sevgisini ayağa kaldırdığı için
Kamuculuğa hoş geldin diyoruz.
Kamuculuk, insanlığı kaybettiği cennetle buluşturuyor.
İnsanlık, bugün hemen kapitalist özel mülkiyeti bütünüyle tasfiye edecek bir aşamada değil, ancak üretimi boğan finans diktasının sonu gelmiştir. Kendisinden başka kapitalist ülkeleri dahi baskı altına alan hegemonyacılığın miadı dolmaktadır. Küreselleşmenin millî devletleri yıkıma uğratma girişimi iflas etmiştir. Siyasal düzlemde emperyalist Batının sahte demokrasisi bütün iddialarını yitiriyor. “İnsan hakları” düzenbazlığının foyası meydana çıkmıştır.
Önümüzdeki devrim dalgası, Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan kapitalizmin merkezlerine doğru birçok ülkeyi şu veya bu ölçüde kucaklayacaktır.
Yükselen eğilimler şunlardır:
- Gelişen dünyada millî devletlerin pekişmesi.
- Korumacılığın geri dönüşü.
- Devlet kapitalizminden sosyalizmin emekleme dönemine uzanan çeşitli örneklerde kamuculuk.
- Dolar merkezli finans sisteminin çökmesi, bölgesel para ve banka sistemlerinin kurulması ve gelişmesi. Ayrıca millî paralarla ticaret.
- Daha paylaşmacı, göreli daha adil paylaşma modelleri.
- İdeolojik düzlemde Kamucu Milliyetçiliğin ve Bilimsel Sosyalizmin kuvvet kazanması ve yayılması.
- Siyasal düzlemde halka dayanan, disiplinli Devrimci Demokrasinin yükselişi.
- İnsanlığın karşılaştığı büyük tehditlere karşı uluslararası ölçekte işbirliği, enternasyonalizm.
- Çok Kutuplu Dünya’ya doğru karşı konulamaz ilerleyiş.
Toplam olarak bakarsak, “Millî Demokratik Devrimler ve Sosyalizme Açılma Çağı”nda güçlü bir atılımın içine girdik.
İnsanlık, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki Demokratik Devrimlerden sonra, 20. Yüzyılın Mazlumlar Dünyasındaki millî demokratik devrimleri yaşamıştı.
Şimdi üçüncü büyük devrim dalgası gelmektedir ve bu dalga aynı zamanda sosyalizme açılan atılımları da bağrında taşıyor.
Finans kapitalin hükmettiği karanlık dünyadan üretenlerin aydınlık dünyasına gidiyoruz.
İnsanlığın bu büyük atılımı kuşkusuz kendiliğinden olmayacak, biz öncü partiler bu sürecin seyircisi değil, yapıcısıyız.
İnsanlık, önündeki sorunları üretici sınıfların devrimleriyle çözecektir.
Bu devrimler millîdir ancak millî sınırlar içine kapanmayacaktır, Mazlumların ve Gelişen Dünyanın enternasyonal dayanışması gündemdedir.
Yeni bir devrimler çağının eşiğindeyiz.
Yedi iklimde gül ile gülün değiştirildiği bir dünya, insanlığın ufkundadır.
Değerli Arkadaşlar,
Siz katılımcıların birikimlerini bildiğimiz için, Sempozyumun verimli bir tartışmaya zemin oluşturacağından eminiz.
Görüşlerinizi merâkla bekliyoruz.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyoruz.''