Meclis’in ‘arka sıralarındaki’ tehlike

Meclis aritmeği hesaplarıyla baraj aşıtırılan HDP/PKK, seçim akşamı, ‘biji serok apo’ sloganlarıyla kutlama konvoylarına çıktı. Seçimin hemen ertesinde bir elektrik direğine bağlanıp katledilen vatandaşımızla da perde açıldı, Çorlu’da vatandaşın üzerine yürüyen Barış Atay’la devam etti.

Meclis’in ‘arka sıralarındaki’ tehlike

24 Haziran seçimlerini bütün sıcaklığıyla, nedenleriyle, sonuçlarıyla, tartışmalarıyla arkamızda bıraktık. Milletvekilleri mazbatalarını aldı, kürsülere çıkıldı, ilk gösterişli fotoğraflar verildi, yeminler edildi. 16 yılın ardından, Batı merkezli, yanlışlığının sağlaması defalarca yapılan hesaplar yeniden ısıtıldı; “kurtuluş” stratejisi olarak, mantıksız aritmetik hesaplarla, soslanan umutlarla milletin önüne çıkarıldı ve iktidar bir kez daha mevcut kuvvete hediye edildi. Şüphesiz Türkiye’de yaşanan, miting meydanlarında kof atışmalarla başlayan, seçimler esnasında komplo teorileriyle vücut bulan, şimdi Meclis’in ortasına oturan içeriksiz, sığ, makyajlı, hakaretamiz, “siyasi kültür” önümüzdeki süreçte alışılmadık manzaraları önümüze koyacak. Meclis’e taşınan hataların ya da evde yapılıp çarşıda tersine dönen hesapların daha Meclis mesaiye başlamadan ortaya çıktığını görüyoruz.

BİR ‘VEKİLİN’ ÜÇ GÜNÜ

Bir “milletvekilinin” üç günü, aslında yaşanan bu dönüşüme dair çarpıcı bir tablo sunuyor. Birinci gün, zafer işaretleriyle poz kesilerek milletvekilliği mazbatası alınır. İkinci gün Meclis kürsüsüne çıkılır, 25 saniyede “şu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak” tekerlemesi edasında jet hızıyla milletvekili yemini tamamlanır. Tabii unutmadan, her ne kadar yemin kısacık geçiştirilse de metinde “insan hakları ve temel hürriyetler” kavramlarının geçtiği kısımda ses tonu sertleşir, yükselir ki, şahsi devrimci pozlar bir kez daha itinayla kesilir. Üçüncü gün, Çorlu’da vahim tren kazasının bulunduğu bölgedeki hastane ziyaret edilir. Kendisinin ve partisinin ziyaretine tepki gösteren vatandaşlara hakaret edilir, yumruk sıkılır, hatta yetmez, hastane içinde bağıra bağıra vatandaşın arkasından koşulur. İnsan hakları kanatlanır, temel hürriyetler buharlaşır... “Arka Sıradakiler” adlı lise dizisindeki serseri karakteriyle ünlenen Barış Atay, bugünkü konumlanışı ve Çorlu’da gerçekleştirdiği eylemi itibarıyla dizi setindeki ruh halinden farklı gözükmüyor. Fırtınalı sahte sokak devrimciliğinden, birden terör örgütüne de yedeklenerek ceylan derili koltuklara yükselen Barış Atay, Erkan Baş gibi modeller, bu düzenin kaymağını yiyen yeni modellerdir.

MECLİS’İN ARKA SIRASI

Meclis’e yakışmayan ne varsa, Meclis’in arka sıralarından Türkiye’ye yansıyor. Barış Atay elbette basit bir figür. Nazım Hikmet’in Bir Provakatör Üzerine Hiciv Denemeleri’nde bahsettiği gibi, Barış Atay bu meselede bir küçük nokta bile değil, eğri bir virgül, zavallı bir vesiledir. Esas görülmesi gereken Meclis’teki terör örgütünün milletvekili görünümündeki militan grubudur. Meclis koridorlarında yükseltilen PKK marşlarıdır. Meclis sıralarında yüzlerine çekilen gerilla sembolleridir. Yine Meclis kürsüsünden seslendirilen, ülkenin bağımsızlığına, birliğine, kurumlarına karşı yükseltilen seslerdir. Çorlu’da yaşanan olay, bu manzaranın küçük ancak çarpıcı bir yansımasıdır. TBMM’ye terör örgütünün taşınması, sorgulanması ve hesap sorulması gereken birincil olaydır.

YENİDEN HESAP ZAMANI

HDP/PKK, Meclis’e taşındı, Meclis aritmetiği yine tutmadı. AKP ve MHP, Meclis çoğunluğunu sağladı. Aslında bir yanılsamadan ve basit bir oyundan ibaret olan bu aritmetik hesap, bir bakıma tuttu. 24 Haziran akşamı “hesapladığı çoğunluğu” kaptıran HDP, “biji serok apo” sloganlarıyla kutlama konvoylarına çıktı. HDP’nin o meşhur Meclis aritmetiğini tersine çevireceğini iddia eden, pasta dilimli grafiklerle ve pastel renklerle her yere astırdığı o pankartlar kimlerin aklında kalmıştır bilemiyoruz. Ya da kaç evden “demokrasiye katkı oyları” niyetine terör örgütünün “yasal” kanadına güç verilmiştir, hesaplayamıyoruz. Ancak şu kesin; “kandırılanların” yalnızca ismi ve cismi değişti. Maalesef gösteri şimdi başlıyor. Büyük “tiyatrocu”, ağzından halkı, devrimciliği, insan haklarını düşürmeyen, arka sıralardan Meclis’e tırmanan Barış Atay ve ekibi, kabadayılığa yeni başlıyor. Perde, seçimin hemen ertesinde sırf AKP müşahidi olduğu için bir elektrik direğine bağlanıp katledilen vatandaşımızla açılmıştı. İşte Çorlu’da milletin üzerine yürüyen, küfür eden, yumruk sallayan bu anlayışın temsilcisi, aynı partinin askeridir. Şimdi acı sonuçlar bir kenarda beklesin, bu kirliliği Meclis’e taşıyanların yeniden hesap yapma zamanı geldi. Bir yanda alenen ve hayasızca kendi halkına karşı her anlamda savaşan bu insanlar, bir yanda hayatını namusuyla emekçi halkın geleceğine hesapsız ve çıkarsız adayan yüzlerce tecrübeli kadrosuyla, gençleriyle, kadınlarıyla Vatan Partisi... Bu karşılaştırma basit bir karşılaştırma değil; devrimcilik ile işbirlikçiliğin, halkçılık ile sahte insancılığın, vatanseverlik ile bölücülüğün savaşıdır. Gerçek hesap buradadır. Türkiye’yi savunanların, bilinçli ihanet senaryolarına karşı bu hesapta bir yanılma payı asla olmamıştır.

KATİL DEVLET’İN’ DOLGUN MAAŞI

Yozlaşan siyasi ve sosyal kültürün ürettiği yeni model milletvekilleri için bu tür tepkiler olağandır. Sokağın tozunu üstünde taşıyan bu özgür ruhlu savaşçı vekiller(!), yaşanan olaydan sonra dahi üstün bir kibirle gelen eleştirileri rahatça savrulabilmişlerdir. “Katil Devlet” diye bağırıp, devlet maaşıyla halk düşmanlığı yapmanın dayanılmaz hafifliği bu yeni modelin karakterine uygundur. Mustafa Suphi ve Behice Boran rozetleriyle Meclis’e çıkıp, sulu ve romantik sözde “devrimci” jargonla alkış toplamak, bu versiyonun ürünüdür. Bu bozuk iklim yalnız iktidar sahipleri üzerinde değil, bu yoz kültürün bütün unsurlarında kendini göstermektedir. Sistemin içinde ilkeler değersizdir, program geçersizdir, söz anlamsızdır. Kavramların içinin boşaltıldığı, gerçeklerin tersyüz edildiği bir siyasi ortam, bu bakterilerin yaşaması için vazgeçilmezdir. Elbirliğiyle yaratılan bu sonuç, Gazi Meclis’e halk düşmanı bu kökleri taşımıştır. Bu sahte vekillerin, bu nefret aydınlarının ideolojik gıdasını, aynı zamanda sırtlarını yasladıkları terör örgütünün köklerinde aramak gerekir. Üzerinde düşünülmesi gereken dramatik tablo ortadadır. Ancak Türkiye hak etmediği bu tabloyu benimseyecek, kaldıracak bir dokuya sahip değildir. Yüzlerce yıllık devlet ve Meclis geleneğinin siyasi ve ahlaki büyük mirası, bu çürümeyi sırtında taşımaz. Şahsiyetsiz ve dolaylı birleşmelerle, terör örgütüne bağlanan umutlarla, şekere bulanmış bu kurşun Meclis’e taşınsa da Türkiye arka sıralardan teslim alınamayacaktır. Yoksa Barış Atay, laf-ı güzaftır...

Özgür Bursalı/ TGB Genel Sekreteri

Aydınlık