Türbanın mimarını milletçe alkışlıyoruz!
Tayyip Erdoğan ilk günlerinden itibaren türbanı serbest bırakma kararındaydı. Ancak uzunca bir süre harekete geçmedi; millî-laik güçlerin direncinin kırılmasını bekledi.
AİHM, 2005 yılında türbanla ilgili başvuruda yasağın uygun olduğuna karar vermişti. Tayyip Erdoğan, “Söz hakkı mahkemelerin değil ulemanın” diyerek AİHM kararına karşı çıktı. Ama uzun süre yeni girişimde bulunmadı.
AKP, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasıyla artık zamanın geldiği düşüncesindedir. Tayyip Erdoğan, “siyasi simge” eleştirilerine ve tepkilere karşı meydan okurcasına “velev ki simge olsun” diyordu.
...Ve türbana serbestlik tanıyan Yasa Meclis’ten geçirildi.
2007 yılındaki CHP, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığındaki Y-CHP’ye pek benzemiyordu. Anayasa Mahkemesi de henüz ele geçirilememişti.
Deniz Baykal liderliğindeki CHP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi Yasa’yı iptal etti. AKP bu bozgundan sonra türbanı yeniden gündeme getirmeye cesaret edemedi. Türban konusu 2008 yılı başında AKP’ye açılan kapatma davasının da gerekçeleri arasındaydı.
Kılıçdaroğlu: “Türban Türkiye Gerçeği”
2010 yılı Mayıs’ında CHP genel başkanlığına getirilmesiyle birlikte Kılıçdaroğlu, küllenmiş ateşi yeniden canlandırdı. Türbanı referandum kampanyasının merkezine oturttu. "Yeni" CHP, herkesi şaşırtmış; türban savunucusu bir parti oluvermiştir.
Çağlayan mitinginde Kılıçdaroğlu aynen şöyle diyordu: “Söz veriyorum. Türbanı da biz özgür kılacağız. Sözümün arkasında duracağım.”[1]
Parti içinden ve laik kesimlerden gelen yoğun tepkilere, Anayasa Mahkemesi’nin kararının hatırlatılmasına da aldırmadı. Türbanla ilgili CHP Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu Başkanı Sencer Ayata’yı görevlendirdi.
Görevi alan da veren kadar hızlıdır! Ayata başlattıkları çalışmayı referandumdan sonra bir ay içinde tamamlayarak CHP yönetimine ileteceklerini açıkladı; “Ara yollar bulunabilir, bulunacak uzlaşma her iki tarafa da ‘kaybettim’ dedirtmemeli” diyordu.
Ayata’nın, “ara yol” formülü ise şöyledir: “Biz başın örtülmesine evet diyelim, siz de siyasi kimlik gibi algıladığınız görüntüden vazgeçin’.”[2]
Y-CHP’nin ilk açılımı böylece ilan edildi: “Türbana evet!” Kılıçdaroğlu genel başkanlıkta henüz üçüncü ayındadır; gösterilen hız hayret vericidir.
Tayyip Erdoğan beklediği işareti almıştır. Kılıçdaroğlu’na “Samimi iseniz biz hazırız. Söz bir kez ağızdan çıkar. Pazartesi günü Meclis’e getir” çağrısını yaptı. “Yeter ki türban sorunu çözülsün, bütün kazanç Kılıçdaroğlu’nun olsun” diyordu.
Kılıçdaroğlu yanıtını referandumdan hemen sonra çıktığı Avrupa gezisinde Brüksel’den verdi: “Evet bir başörtüsü sorunu var. Biz bu sorunu çözeceğiz. Kılık kıyafetler yasa konusu olmaz. Bizim açımızdan sorun yok.”[3]
Açıklamalarını Berlin’den sürdürdü: “Türban sorununu samimi olarak çözmek istiyoruz… Türban Türkiye gerçeğidir. Uzlaşmayla sorun çözülmeli. Bu kızlarımız okumalı.”[4]
Gürsel Tekin: Türbanın "Mimarı Kılıçdaroğlu"
CHP yıllardır mücadele ettiği bir temel konuda ani bir dönüşle AKP’nin yanına geçti.
Laik çevreler kaygı içindedir. Cemaat ve tarikatlar ise çoktan örtünme yarışına başlamıştır.
MHP’nin dünden razı olduğu türban serbestisi, kanuna bile gerek duyulmadan 27 Temmuz 2010 tarihli YÖK genelgesiyle uygulamaya kondu. Türban resmen üniversitelerde serbest hale geldi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin övünerek türbanın mimarını anlatıyordu:
“Şimdi üniversitelerde türban sorunu yoksa o türbanlı kızlarımız artık eğitim görebiliyorsa bunun tek mimarı Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Sn. Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları olmasa YÖK bunu yapabilir miydi ?”
Gürsel Tekin daha 1998 yılında, Kadıköy Belediye Başkan vekiliyken türbanlı sekreter çalıştırmakla övünüyordu. 2013 yılı Kasım’ında bu hatırlatmayı yaptı ve şöyle dedi: “Şimdi kamuda türbanı tartışıyorlar, çalışamaz diyorlar. Tuh size.”[5]
Kılıçdaroğlu her fırsatta türban serbestisinin mimarı olduğunu söylemiştir. En son 7 Mart 2014’te, CHP Ordu mitinginde yurttaşlara, “Üniversitelerde türbanın serbest olmasını sağlayan kişi benim” diye seslendi.
Üniversite Tamam, Sıra Ortaöğretimde ve Kamuda
Üniversitelerin ardından, türbanın ortaöğretimde ve kamuda serbest olması tartışmaya açıldı.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “sorun üniversite öğrencilerinin baş örtme özgürlüğünden ibaret değil” diyordu. “Eğer bu iş inanç meselesi ise, diyelim lisedeki öğrencinin baş örtme talebi ortaya çıkarsa ne olacak? Ayrıca üniversiteyi bitiren kişi, kamu görevini başörtülü olarak yapmak istediğinde ne olacak?”
2012 yılı 23 Nisan resepsiyonunda Cumhuriyet tarihinde ilk kez türbanlı katılım gerçekleşti. Cemil Çiçek uygulamayı Meclis’ten başlatmıştı. Kılıçdaroğlu durumdan “memnun” olduğunu açıkladı.[6]
Kamuda türban, başta AKP’li belediyeler olmak üzere birçok alanda zaten fiilen serbest olmuştu.
Muhalefetin etkisizleşip AKP çözümüne dahil olduğu koşullarda Tayyip Erdoğan, yaklaşan yerel seçimleri de dikkate alarak 30 Eylül 2013 günü noktayı koydu ve “Demokratikleşme paketi”yle türbanın, kamuda da serbest hale getirileceğini ilan etti.
Hatta Paket bile beklenmeden 8 Ekim 2013 günü, ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikle, “görev mahallinde başı açık olmak” koşulu kaldırıldı. Türban böylece kamuda da serbest oldu.
Kılıçdaroğlu’nun Fethullah kontenjanından milletvekili yaptığı FaikTunay, “kamuda türban yasağı keşke 15 sene önce kaldırılsaydı” diyordu.[7]
Ama bu son nokta değildir. AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, “Liseye gidene de müdahale olmaması lazım” diyor ve “ilkokullar için de düşünülebileceğini” söylüyordu.[8]
...Ve türban Meclis'te
CHP gibi bir partiyi hazır yanında bulmuşken, türban artık Meclis’e de girebilirdi.
Seçimlerde türbanlı adayınız olacak mı” sorusunu Kılıçdaroğlu, “aday kazanacaksa niye olmasın” diye yanıtladı. “Başörtülü adayımız olabilir” diyordu.[9]
Açılan yolda Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin de AKP’ye açık çek verdi. “Meclis’e başörtülü bir adayın girmesi durumunda Merve Kavakçı’ya gösterilen tepkiyi göstermeyeceklerini” söyledi. “AKP bu şansını deneyebilir, biz zorluk çıkarmayacağız” diyordu.[10]
Bu açık çağrılara karşın AKP acele etmedi; fırsat kolladı, zamanını bekledi.
Ekim 2013’te AKP’li dört bayan milletvekilinin Meclis’e türbanla girecekleri açıklandığında MHP yönetimi, beklendiği gibi destek anlamında açıklamalar yaptı. CHP ise suskunluk içindedir. Meclis’te türbana destek susarak gösteriliyordu.
Kılıçdaroğlu’nun bu tavrı Abdullah Gül’ün de takdirini aldı. Gül, 29 Ekim resepsiyonunda CHP’yi şu sözlerle övdü:
“Başörtüsü konusunda eski anlayışın değişmesinde CHP’nin de müspet anlamda katkısı olduğunu ifade etmek isterim.”[11]
Kılıçdaroğlu Grup toplantısında, Meclis’te gösterilecek "tepkilerin ölçülü olmasını" istedi. Grup Başkan Vekili Muharrem İnce ise Grup kararını şu sözlerle açıkladı:
“Tayyip Erdoğan’ın elinden türban silahını alacağız. Mağdur görüntüsü çizmelerine engel olacağız.”
Karar, gazetelerde “CHP Grubu’ndan direnmeme kararı çıktı” başlığıyla verildi.[12]
AKP’nin Anayasa Suçuna Ortak Oldu
CHP bu grup kararını aldığı gün Tayyip Erdoğan, türbanla Meclis’e girmenin Allah’ın emri olduğunu söyledi: “Başörtüsü bizim dinimizin gereklerinden biridir. Dinimizin böyle bir emrinin olduğunu bilmeyecek kadar cahiller.”
Y-CHP yönetimi Tayyip Erdoğan’ın bu açıkça Anayasa suçu oluşturan sözlerini de duymazdan geldi. AKP’nin Anayasa suçuna ortak oldu.
Anayasa’nın 24’üncü maddesinde “Kimse devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandıramaz” açık hükmüne karşın tek bir MYK üyesi çıkıp da suçunu yüzüne vurmadı. Meclis’i uyarmadı; halkı göreve çağırmadı.
Kılıçdaroğlu bir süredir ortalıkta gözükmüyor ve konuşmuyordu. Anayasa hükmü AKP gibi CHP yönetimi için de bir anlam ifade etmiyordu. Zaten 2,5 yıldır AKP ve diğer iki partiyle birlikte değiştirmeye çalıştıkları bir Anayasa’ydı!
Daha birkaç hafta önce “kamuda türban olmaz” diyen CHP yönetimi kısa sürede Meclis’te türbana yol veren bir noktaya geldi.
Kılıçdaroğlu: “Çok Mutluyum”
İlan edildiği gibi 31 Ekim günü 4 AKP’li milletvekili Meclis’e türbanla geldiler.
CHP yönetimi, Grup toplantısında benimsediği “direnmeme” kararını uyguladı. Kılıçdaroğlu Meclis’e bile gelmedi. Şafak Pavey’in konuşmacı olarak belirlenmesi bile CHP’nin tavrını anlamaya yeterlidir.
Pavey’in ardından kürsüye gelen AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP, MHP ve BDP’ye teşekkür etti.
Ertesi günü Tayyip Erdoğan da diğer partilerle birlikte CHP’ye teşekkür etti: “Çok önemli bir birliktelik ve dayanışma vardır. Destek verenlere çok teşekkür ediyorum.”
Zafer sarhoşluğu içinde İçişleri Bakanı Muammer Güler, “Kaymakam ve Valilerin türbanlı olmasında sakınca yok” dedi.
Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Meclis’e türbanla girilmesini “Bugün çok mutluyum” sözleriyle anlatıyordu. “Tarih yazdık, çok önemli bir gerçeği Türkiye’nin gündeminden çıkardık” diyordu.[13]
Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi, “Kadın milletvekillerimizin başörtülü olarak Genel Kurul’a girmeleri bir özgürlük meselesidir"[14] dedi.
CHP’nin TESEV’ci milletvekili Binnaz Toprak ise marifetlerini şu sözlerle anlattı: “Başörtüsü meselesine ses etmedik. Memurlara ve milletvekillerine serbest bırakılmasıyla kıyamet kopacak sandılar, ama kopmadı.”[15]
İrticanın Simgesiydi, Özgürlük Simgesi Oldu
CHP tarihinde ilk kez türban, bir “özgürlük sorunu” olarak kabul gördü; resmi politikası oldu. Yıllardır irticanın, Cumhuriyete meydan okumanın simgesi olarak kullanılan türban aklandı. Üstelik özgürlük simgesi yapıldı.
Böylece artık Tayyip Erdoğan ve Partisi ile 1999 yılında ilk denemeyi yapan Merve Kavakçı özgürlük ve insan hakları kahramanıdırlar.
Ecevit ve Baykal dönemi CHP’si ile DSP, yıllarca türbana geçit vermeyip mücadele ettikleri için demokrasi karşıtı ilan edildi.
Meclis’te türbanlı oturumdan bir gün önce; 29 Ekim’de Türkiye’nin bütün meydanları doldu taştı. Ama CHP milyonları duymadı, görmezden geldi. Bu büyük güçle birleşeceğine AKP’yle birleşti.
İlerleyen günlerde Kılıçdaroğlu programını ilan etti: “İktidara gelirsem, kamuda ya da belediyelerde başörtülü çalışanlarla ilgili hiçbir sıkıntı yaşanmayacak.”[16]
Türbanı Türkiye'nin başına kim geçirdi? Soruya bu gerçekleri okuyanlar yanıt versin!
Turhan Özlü
ulusalkanal.com.tr
_______________________
[1] Vatan, 23 Ağustos 2010.
[2] Cumhuriyet, 25 Ağustos 2010.
[3] Vatan, 18 Eylül 2010.
[4] Bkz. 22 Eylül 2010 tarihli gazeteler.
[5] Milliyet, 20 Kasım 2013.
[6] Fikret Bila, Milliyet, 27 Nisan 2012.
[7] Aydınlık, 8 Ekim 2013.
[8] Milliyet, 5 Ekim 2013.
[9] Aydınlık, 5 Ekim 2013.
[10] Vatan, 24 Mart 2011.
[11] Aydınlık, 31 Ekim 2013.
[12] Milliyet, 31 Ekim 2013.
[13] Bkz. 3 Kasım 2013 tarihli gazeteler.
[14] Bkz. 2 Kasım 2013 tarihli gazeteler.
[15] Kübra Par’ın Binnaz Toprak’la yaptığı söyleşi için bkz. Habertürk, 21 Nisan 2014.
[16] Eyüp Can, Radikal, 16 Ocak 2014.