Hafızalardan silinmeyen katliam: Sabra ve Şatilla
Lübnan'da Filistinli mültecilerin kaldığı Sabra ve Şatilla kamplarında 36 yıl önce İsrail ordusunun gözetiminde aşırı sağcı Hristiyan Falanjist milislerin düzenlediği ve 3 binden fazla savunmasız insanın hayatını kaybettiği katliamın açtığı derin yaralar hafızalardan silinmiyor.
Sabra ve Şatilla katliamının 36. yılı münasebetiyle AA'ya konuşan Filistinli tanıklar, yaşadıkları korkunç olayların hafızalarında hala tazeliğini koruduğunu belirtiyor.
Lübnan'ı 1982 yılında işgal eden İsrail ordusu ile aşırı sağcı Hristiyan milislerin, 16 Eylül 1982'de akşam saatlerinden itibaren başlayan ve 3 gün süren kanlı baskınında kadın ve çocuk ayrımı gözetmediklerini söyleyen tanıklar, katliamda Filistinlilerin yanı sıra Lübnanlıların da öldürüldüğüne dikkati çekti.
Şatilla Mülteci Kampı sakinlerinden Fuad Abid, katliamın yaşandığı tarihte 12 yaşında olmasına rağmen olayları çok iyi hatırladığını belirterek, "Sabra ve Şatilla kamplarındaki mülteciler, 17 Eylül 1982 günü direnişçi Filistin halkına yönelik en kanlı katliamlardan birinin manzarasına uyandı." dedi.
Babasının katliam sırasında kendisi ile diğer kardeşlerini küçük bir sığınakta korumayı başardığını anlatan Abid, çeşitli silah ve kesici aletlerle vahşetin işlendiği Sabra ve Şatilla katliamında kendi yaşıtları veya kendisinden küçük çok sayıdaki çocuğun acımasızca öldürüldüğünü belirtti.
İnsanların kaçmasını engellemek için işgalci İsrail askerlerinin kampları kuşattığını aktaran Abid, dönemin İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron'un komutasındaki askerlerin gece boyunca katliamcıların işini kolaylaştırmak için aydınlatma fişeklerini kullanmasının yanı sıra çeşitli destekler sağladığını ifade etti.
Abid, İsrail ordusunun Lübnan'ı işgal ettiği 1982 yılında sağlanan uluslararası anlaşma gereği Filistinli direnişçilerin ülkeyi terk etmesinin ardından İsrail askerleri ile Hristiyan Falanjist milislerin, Sabra ve Şatilla kamplarına üç koldan saldırdıklarını anlattı.
Filistinli direnişçilerin ülkeyi terk etmesinin ardından kampların güvenliğini sağlayacak uluslararası güçler göreve başlayana kadar bir boşluk oluştuğunu dile getiren Abid, katliamın da bu esnada gerçekleştiğini söyledi.
"Sabra ve Şatilla katliamı, insanlık tarihinin de en vahşi soykırımlarından biridir"
Bir asırdan bu yana Filistin halkına yönelik komploların ardı arkası kesilmediğine işaret eden Abid, şöyle devam etti:
"Sabra ve Şatilla katliamı, insanlık tarihinin de en vahşi soykırımlarından biridir. O gün sokaklar, çocuk kadın veya yaşlı ayrımı gözetmeksizin öldürülen 3 binden fazla Filistinliye ait cesetlerle dolmuştu."
Filistinlilerin karşılaştığı tüm komploların arkasında, "geri dönmemek üzere vatanlarını unutmaları için Filistin halkını yerinden etme hedefinin yattığını" belirten Abid, "Ama tüm oyunlara rağmen davamızı ve vatanımızı unutmadık. Filistin halkı hala topraklarına geri dönme hakkına bağlılığını koruyor." ifadelerini kullandı.
"ABD'nin UNRWA kararı Filistinlilere yönelik yeni bir komplo"
ABD'nin Kudüs'ü "İsrail'in başkenti" olarak tanımasının ardından Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşuna (UNRWA) mali yardımları tamamen durdurma kararını almasıyla Filistinlilerin yeni bir komployla karşı karşıya olduğunu savunan Abid, ABD'nin söz konusu kararının Filistin davasını tasfiye etme girişimi olduğunu söyledi.
ABD'nin UNRWA'ya mali yardımları durdurarak "Filistinlileri bulundukları ülkelerde vatandaş yapmaya zemin hazırlama niyetinde" olduğuna işaret eden Abid, yaşadıkları çeşitli çile ve acılara rağmen Filistinli mültecilerin işgal altındaki topraklarına geri dönüş hakkını bir an bile akıllarından çıkarmadığını vurguladı.
"36 yıl geçti ama hala hatırladıkça sinir krizi geçiriyorum"
Katliamın tanıklarından 57 yaşındaki Said İbrahim Hasaneyn isimli Filistinli mülteci de söz konusu katliamın insanlık sınırlarını aştığını vurgulayarak, "Katliamın üzerinden 36 yıl geçti ama hala hatırladıkça sinir krizi geçiriyorum." dedi.
Hasaneyn, o dönem gerçekleştirilen katliamın sınırının akıl almaz boyutlara ulaştığına dikkati çekerek, kadın, yaşlı ve çocukların hatta anne karnındaki bebeklerin dahi acımasızca katledildiğini söyledi.
Filistinli mülteci Hasaneyn, söz konusu katliamdan sağ kurtulanların ise belleklerinden silinmeyecek trajik izlerle yaşamlarını sürdürdüğünü dile getirdi.
Katliamın failleri cezalandırılmadı
Lübnanlı Hristiyan Ketaib Partisi lideri Beşir Cemayel'in cumhurbaşkanı seçilmesinden kısa süre sonra uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetmesini gerekçe gösteren Hristiyan Falanjist milisler, 16 Eylül 1982'de İsrail ordusunun gözetiminde Sabra ve Şatilla mülteci kamplarına saldırı başlattı.
İsrail'in eski Savunma Bakanı Ariel Şaron'un yönettiği üç gün süren saldırılarda, 3 binden fazla savunmasız Filistinli mülteci katledildi. Çoğunluğu yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan Filistinli mülteciler, milislerin kullandığı ağır silah ve bombaların yanı sıra balta ve kesici aletlerle vahşice öldürüldü.
Katliamın ardından Birleşmiş Milletler 16 Aralık 1982'de yaşananları kınayarak "bunun bir soykırım olduğunu" ilan emişti. Ancak hala katliama dair hiçbir yargılama ve ceza işlemi gerçekleşmedi.
Lübnan'ın başkenti Beyrut'un batısında yaklaşık bir kilometrekareye sıkışan Sabra ve Şatilla kampları, resmi olmayan verilere göre 12 bin Filistinli mülteciye ev sahipliği yapıyor.