Dünyayı tüketince sıra uzaya gelecek!

Barolar Birliği'nden "sermayeye karşı yaşamı korumaya öncülük edeceğiz" mesajı...

Dünyayı tüketince sıra uzaya gelecek!

Yusuf Yavuz

Türkiye Barolar Birliği Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu tarafından 17 Ocak'ta Ankara'da düzenlenen 'Kent ve Çevre Davalarında Ehliyet ve Menfaat' başlıklı panelin sonuç bildirgesi yayınlandı. Yaşanan ekolojik krizin nedeninin, doğaya mal gözüyle bakan kapitalist düzen olduğunun altı çizilen bildirgede, ileri teknolojinin de soygun ve talanın etkin bir aracı haline dönüştüğü vurgulanarak, kentler, ormanlar ve doğal kaynakların yanısıra uzayın bile insani kaygı taşımayan tekelci sermayenin hedefinde olduğu görüşüne yer verildi.

DOĞRUDAN MENFAATİN YOKSA YIKIMI SEYREDECEKSİN

Yaşam alanlarına yönelik saldırılara karşı hak arayan kimi yurtaşlar, meslek odaları ve baroların açtıkları davalar, idare mahkemeleri ve Danıştay tarafından "usul" yönünden reddediliyor. Çoğunluğu kent, imar ve çevre hukuku ihlallerine yönelik olarak açılan davaların reddedilme gerekçesi ise bir hayli ilginç. Son yıllarda yargıda ortaya çıkan dönüşümün ardından bu tür davalarda davayı açan kişi ya da kurumun doğrudan menfaatinin etkilenip etkilenmeyeceğine, dolayısıyla buna bağlı dava açma ehliyetinin olup olmadığına göre karar veriliyor.

BAROLAR VE MESLEK ODALARININ DAVA AÇMASI NEDEN ÖNEMLİ?

Örneğin Antalya'nın Kemer ilçesinde bulunan ve halkın kullanımına açık günübirlik alan olan Kındılçeşme kamp yerinin özel bir şirkete kiralanarak burada yapılaşmaya izin veren imar düzenlemesine karşı açılan davaya müdahil olan Antalya Barosu'nun bu girişimi Danıştay tarafından benzer bir gerekçeyle reddedildi. Oysa Baroların benzeri davalardaki girişimi kamu yararı açısından yaşamsal önem taşıyor. Antalya Barosu Çevre Komisyonu'nun orman alanlarının turizm amaçlı tahsislerle yok edildiği gerekçesiyle, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu'nun 8'inci maddesinin ormanla ilgili hükmünün Anayasa'nın 169'uncu maddesine aykırı olduğunu iddia ederek 2005 yılında Danıştay'a başvurmuştu. Bu başvurunun ardından yaşanan hukuki süreç ise, Anayasa Mahkemesi'nin Mayıs 2007'de "Turizme ayrılan taşınmaz mallardan Hazine'ye ait olan yerlerle, ormanların ilgili kuruluşlarca Kültür ve Turizm Bakanlığı'na tahsis edileceğini" öngören düzenlemenin de yer aldığı bazı hükümlerini iptal etmesiyle sonuçlanmıştı. Anayasa Mahkemesi'nin kararının ardından, ülke genelinde orman arazilerinde ön tahsisi yapılan 53 orman arazisi ile 3 bin 500 dönümlük Lara Kent Parkı'nın da içinde olduğu Antalya'daki 21 ayrı arazinin ön tahsisi iptal edilmişti.

YURTTAŞLARIN ÇEVRE SUÇLARINA KARŞI HAK ARAMA YOLU AÇIK

Türkiye Barolar Birliği Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu’nca Ankara’da düzenlenen “Kent ve Çevre Davalarında Ehliyet ve Menfaat” başlıklı panele, yargıdaki bu dönüşüm tartışıldı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu'nun açış konuşmasını yaptığı panele çok sayıda hukukçu ve akademisyen katıldı. Panelin ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde, herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu vurgulanarak, "Çevreyi geliştirmek çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin, vatandaşların ve örgütlü tüm yapıların ödevidir. Çevre ve kente ilişkin haklar bir insan hakkıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 2. ve 8. maddeleri barolar, meslek örgütleri, sendikalar ve vatandaşların çevre ve kent hukukuna dair ihlal ve suçlara karşı hak arama özgürlüğünü kullanmalarının yolunu açmaktadır" ifadelerine yer verildi.

'UZAY BİLE TEKELCİ SERMAYENİN HEDEFİNDE'

AİHM'in, “potansiyel mağdur” kişi ve kurumların dava açma ehliyetini kabul ettiği gerçeği karşısında AB’ye üye olmaya çalışan Türkiye'de, son dönemlerde idari yargı tarafından verilen dava açma ehliyetinin ve menfaatinin bulunmadığı yönündeki kararların açıkça hukuka aykırı olduğunun altı çizilen sonuç bildirgesinde, "Ekolojik krizin sorumlusu, doğaya mal gözüyle bakan, daha fazla kar amacı güden kapitalist düzendir. Kapitalizmin sınırsız, doymak bilmeyen kazanç hırsı, sınırlı kaynaklara sahip çevreyle bağdaşmıyor. İleri teknoloji ise, ne yazık ki, soygun, talan ve yağmanın etkin bir aracı haline dönüşmüştür. Yeraltı ve yer üstü kaynakları, kentler, ormanlar, bitki örtüsü, hatta uzay, insani bir kaygı taşımayan tekelci sermayenin hedefidir. Kapitalizmin tarihinde çoğunluğa yarayan bir büyüme ya da gelişme olmamıştır. Onun yarattığı, 'gelişme' adı altında, insanın ve çevrenin kötü biçimde dönüştürülmesidir" denildi.

HUKUK DEVLETİNDE HERKESİN DAVA AÇMA HAKKI VARDIR

İdarenin en etkili denetim yolunun, 'yargısal denetim' olduğuna dikkat çekilen bildirgede, yargının hakların korunması ve hukuk güvenliğinin tek güvencesi olduğu kaydedilerek şu görüşlere yer verildi: "Herkes hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, çevreyi savunmak ve korumak için hak arama özgürlüğünü kullanmalıdır. Hukuk devletinin gerçekleşmesinde herkesin dava açma ve başvuru hakkını etkin kullanabilmesinin büyük rolü bulunmaktadır.

'YAŞAMI SAVUNMAYA ÖNCÜLÜK ETMEYİ SÜRDÜRECEĞİZ'

Aarhus sözleşmesindeki 'yeterli ilgiye sahip olmak' kriteri dava açma ehliyetinin varlığının temel dayanağıdır. Yeni Anayasa çalışmalarında evrensel 'Geri Götürülmezlik' ilkesi gözetilmeli, Anayasal kazanımlar korunmalı, çevre merkezli insan hakları düzenlenmelidir. Türkiye Baroları olarak, Türkiye Barolar Birliği olarak hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, çevreyi, demokrasi ve hak arama özgürlüğünü savunmaya, var olanı korumaya ve hakların kullanılmasında topluma öncülük etmeye devam edeceğiz."

ulusalkanal.com.tr

komisyon Türkiye Barolar Birliği