Örsan Öymen'den Şakir Keçeli'ye Yanıt

Örsan Öymen'den Şakir Keçeli'ye Yanıt

15 Ocak 2015 tarihinde Aydınlık Gazetesi’nde yayınlanan “Kur’an ve Şiddet” başlıklı köşe yazıma yönelik olarak, 19 Ocak 2015 ve 21 Ocak 2015 tarihlerinde Ulusal Kanal Haber Portalı’nda “Sn. Örsan Kunter Öymen’e Yanıtım” başlıklı, Şakir Keçeli imzalı bir yazı yayınlanmıştır. Şakir Keçeli’nin kaleme aldığı söz konusu yazıda, benim kaleme almış olduğum yazının içeriği ve anlamı tamamıyla çarpıtılmış, ayrıca şahsıma ve aileme yönelik saygı ve nezaket dışı hakaret ve aşağılama ifadeleri yer almıştır. Bu nedenle, Şakir Keçeli’yi ve bu yazıyı yayınlayanları şiddetle kınıyor, bu konudaki yasal haklarımı saklı tuttuğumu da bilginize sunuyorum.

Şakir Keçeli yazısında, “Kur’an’ı Kerim’e saldırdığımı”, “İslami terörün nedeninin Kur’an olduğunu” ve “Hristiyan dünyasındaki barışçılığın İncil’den kaynaklandığını” savunduğumu, “Kur’an şiddeti öneriyor” dediğimi, Kur’an’ın ayetlerini çarpıttığımı ve o dönemin koşullarına göre yorumlamadığımı iddia etmiştir. Şakir Keçeli, bu ve benzeri başka yorumlarıyla, okuduğunu anlamadığını göstermiş, yazımın içeriğini tamamıyla çarpıtmış, ayrıca beni terör ve şiddet odaklarının hedefi haline getirmiştir.

“Kur’an ve Şiddet” başlıklı yazımda, “Kur’an bir terör ve şiddet kitabı değildir” cümlesiyle, Kur’an’ı bir terör ve şiddet kitabı olarak görmediğimi açıkça ifade ettiğim halde, Şakir Keçeli’nin bu sonuçlara varması, aklı başında bir insan için anlaşılır bir durum değildir. Ben yazımda özetle, Kur’an’da, tüm ayetler değil, bazı ayetler üzerinden, bu ayetlerin şiddeti desteklediğine dair yorumlar yapılabileceğini ve yapıldığını, oysa bu ayetlerin dönemin koşullarına göre yorumlanması gerektiğini, söz konusu ayetlerin cımbızla çekilip toptancı bir yöntemle İslam dininin yargılanamayacağını, ancak bu ayetlere de günümüz koşullarına göre yeni yorumlar getirilmesi gerektiğini ve İslam’da reform hareketinin zorunlu olduğunu ifade ettim.

Aşağıda yazımın tam metni mevcuttur. Bu tekzip metnimle birlikte, yazımın tam metninin de Ulusal Kanal Haber Portalı’nda yayınlanmasını talep etmekteyim. Böylece okurlar kendileri de, Şakir Keçeli’nin iddialarının gerçekleri yansıtıp yansıtmadığını görebilirler, ayrıca Ulusal Kanal okurları, Şakir Keçeli’ninçarpıtma iddiaları üzerinden değil, doğrudan benim yazım üzerinden hakkımda bir görüş oluşturmak olanağına kavuşurlar. Ayrıca Aydınlık Gazetesi’nde 11 Ocak-29 Ocak 2015 tarihleri arasında yayınlanan “İslam ve Şiddet, “Kur’an ve Şiddet -2-“, “İslamcı Siyaset ve Şiddet”, “Laiklik Neden Önemli”, “Din Dokunulmaz Değildir” başlıklı yazılarımda da bu konudaki görüşlerimi ortaya koydum. Bu yazılar da, Şakir Keçeli’nin hem hakkımdaki iddialarına, hem de kendisinin dogmatik görüşlerine gerekli yanıtı oluşturmaktadır.

Şakir Keçeli, yazımın içeriğini çarpıtmakla yetinmemiş, şahsımın ve ailemin kişilik haklarına da saldırmış, hakaret ve aşağılama ifadelerine başvurarak, saygı ve nezaket çerçevesinin dışına çıkmıştır. Şakir Keçeli, “aydın değil, okumuş olduğumu”, “bu kafa ile her zaman sadece çam devireceğimi”, “bilimselliğe eksiklik getirdiğimi”, “pozitivist felsefeden beslenen Öymengillerin, Atatürk’ün Hakk’a yürümesinden sonra sık sık tökezlediklerini ve tövbe ettiklerini”, “bunu yadırgamadığını, çünkü her kabın hacmi kadar su aldığını” ifade etmiştir.

Şakir Keçeli’nin bu seviyesiz, yüzeysel ve gerçek dışı ifadelerini şiddetle kınıyor, kendisini vicdanıyla baş başa bırakıyorum. Öymen ailesinin tarihini bilen gerçek aydınların da Şakir Keçeli’ye gerekli yanıtı vereceğine inanıyorum.

Ayrıca Ulusal Kanal gibi ciddi ve her zaman takdir ettiğim bir yayın organının, gerçek dışı iddiaları, iftiraları ve hakaretleri içeren bir yazıyı, medya ahlakını hiçe sayarak yayınlamış olmasını da yadırgadığımı ve yazmış olduğum bu tekzip metninin tamamının yayınlanmaması durumunda yasal yollara başvuracağımı bilginize sunuyorum. Saygılarımla,

Prof. Dr. Örsan K. Öymen

Kur’an ve Şiddet

Örsan K. Öymen

15 Ocak 2015 / Aydınlık Gazetesi

Fransa’nın başkenti Paris’te, İslamcı teröristlerin, yayınlarında Muhammed’e hakaret ettikleri gerekçesiyle “Charlie Hebdo” dergisini basarak on iki kişiyi katletmeleri, ardından başka bir İslamcı teröristin, Musevi mahallesinde bir süpermarketi basarak üç Museviyi öldürmesi, İslam ve şiddet konusunu yeniden gündeme getirdi. İslamcı terör aslında onlarca yıldır süren bir olgu. Hamas, Hizbullah, Taliban, El Kaide, El Nusra, Bako Haram ve IŞİD gibi terör örgütleri, bugüne kadar İslam adına on binlerce masum insanı katletti. Avrupa’da da böyle bir eylemin gerçekleşmesi ilk değil. Daha önce Hollanda’da, Theovan Gogh adlı yönetmen, bir filminde İslam’a hakaret ettiği gerekçesiyle İslamcı teröristler tarafından Amsterdam’da öldürülmüştü. Türkiye’de, 1990’larda, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu gibi gazeteci, yazar ve akademisyenler, Atatürk devrimlerini ve laiklik ilkesini savundukları için katledilmişlerdi. Sivas’ta, 30’u aşkın vatandaş, Alevi veya dinsiz oldukları gerekçesiyle, diri diri yakılarak öldürülmüştü.

Avrupa’da ve Amerika’da, Hristiyanlık, Musevilik, Musa ve İsa aleyhinde de birçok yayın yapılır, ancak Hristiyanlar ve Museviler bu yayınları yapanları katletmezler. Buna dair örnek bulmak çok zordur. Bunu sadece Avrupa ve Amerika’daki demokratik yapıya ve ekonomik gelişmişlik düzeyine bağlamak olanaklı değildir. Latin Amerika, Asya ve Afrika’da yüzlerce milyon Hristiyan yaşamaktadır, ancak bu ülkelerin halklarından da, bu tür terör eylemlerini gerçekleştiren kişiler nadiren çıkmaktadır. Bu nedenle İslam dininin kendisine bakmak kaçınılmazdır. İslam’ın temel kitabı da Kur’an’dır. Oysa İslam ve şiddet tartışılırken kimse Kur’an üzerinden bir tartışmaya girmiyor. Kur’an’ı tartışmak adeta bir tabu haline gelmiş durumda. Kur’an’daki ayetler tartışılmadığı için, hiçbir yere varılamıyor, herkes başkalarını ve kendisini kandırmaya devam ediyor, sorunun üzeri örtülüyor. Dogmatizm ve despotizm, sorgulayıcı düşünceyi, özgür tartışma ortamını ve İslam’da olası bir reform hareketini esir alıyor. Her şeyden önce şunu ortaya koymak gerekir: Kur’an bir terör ve şiddet kitabı değildir. Bu son derece toptancı bir anlayış olur. Şiddet içerikli bazı ayetleri cımbızla çekip, Kur’an’ın amacının şiddeti teşvik etmek olduğunu söylemek doğru değildir. Kur’an’da hoşgörü, barış, adalet, merhamet, iyilik, yardımseverlik, zulüm yapmamak, insan öldürmemekle ilgili birçok ayet vardır.

Ancak bu ayetlerle birlikte, şiddet unsuru içeren, şiddeti teşvik etmeye yönelik ayetler olarak yorumlanabilecek birçok ayet de vardır. Bu konularda yorum yapanlar, Kur’an’ı okumadıkları için veya okudukları halde yalan söyledikleri için ve Kur’an’daki bazı ayetleri gizlemeyi marifet saydıkları için, İslam dünyası da, dünya da, Türkiye de, bu konuda hiçbir yere varamıyor.

Şiddet içerikli söz konusu ayetlerin bir çoğu, cehennemdeki cezalarla ve çekilecek acılarla ilgili ayetlerdir. Aslında bu da başlı başına tartışılması gereken bir konudur. Çünkü Kur’an’da, Tevrat’a ve İncil’e göre, cehennem ve ahiret üzerinden insanları caydırmaya ve korkutmaya yönelik ayet sayısı çok daha fazladır. Kur’an’da belli şeylerin yapılması veya yapılmaması durumunda cehennem azabı çekileceğine dair yüzlerce ayet vardır. Söz konusu ayetlerin birçoğunda da çekilecek azap ayrıntılı bir biçimde, şiddet unsurlarını da betimleyecek biçimde ortaya konur. Kur’an, en azından nicelik olarak, cehennem azabı konusunda, Tevrat’tan ve İncil’den çok daha fazla ayet içerir. Ancak onun dışında, ahiretten önce, cennet-cehennem yolundan önce, belli olaylar karşısında, bu dünyada insanların insanlara vereceği cezalarla ve yapacakları şeylerle ilgili şiddet ve savaş unsurları içeren birçok ayet de vardır. Nisa Suresi, Ayet: 34, 84; Maide Suresi, Ayet: 33, 38, 51; Enfal Suresi, Ayet: 60, 65, 66; Tevbe Suresi, Ayet: 5, 29, 41, 73, 123; Nur Suresi, Ayet: 2; Furkan Suresi, Ayet: 52; Ahzab Suresi, Ayet: 60, 61 bunlara dair örneklerdir. İslam adına terör ve şiddet uygulayanların bir çoğu bu tür ayetlerden esinlenmektedirler.

Bu kategorideki ayetler, ilahiyatçılar, dini liderler, müftüler, imamlar, İslam üzerinden siyaset yapanlar tarafından, dönemin tarihsel koşulları ve olayları bağlamında yeniden yorumlanmadan, İslam ve şiddet sorununu çözmek olanaklı değildir.

Şakir Keçeli Örsan Öymen