Güneyde ‘turuncu direniş’ zamanı!

Türkiye’nin önemli tarım ürünlerinin başında gelen narenciyede hasat zamanı. Kredi borçları, yüksek girdiler ve düşük fiyat sarmalında boğuşan üreticiler her şeye karşın direniyor.

Güneyde ‘turuncu direniş’ zamanı!

Yusuf Yavuz

Türkiye’nin önemli tarım ürünlerinin başında gelen narenciyede hasat zamanı. Kredi borçları, yüksek girdiler ve düşük fiyat sarmalında boğuşan üreticiler her şeye karşın direniyor. Dünyaca ünlü Finike portakalında ise rekolte iyi, fiyatlar kötü. Finike ovasını çevreleyen taş ocakları ise üreticinin en kronik sorunlarından biri. Türkiye’nin yaş sebze ve meyve ihracatının yarısını oluşturan narenciyede üreticiye destek, tanıtım ve markalaşma şart.

Türkiye’nin önemli tarım ürünlerinden biri olan narenciyede hasat dönemi başladı. Akdeniz ve Ege bölgelerinde yoğun olarak üretilen narenciyede Türkiye, Çin, Brezilya, ABD, Hindistan ve İspanya gibi ülkelerin ardından 9. Sırada yer alıyor. Antalya’nın Finike ilçesinde üretilen ve ‘Finike Portakalı’ adıyla anılan portakal ise aroması ve lezzetiyle dünyaca ünlü bir ürüne dönüşmüş durumda. Ancak bölgede son yıllarda birbiri ardına açılan mermer ve taş ocakları Finikeli portakal üreticisinin en büyük sorunlarından birini oluşturuyor.

FİNİKE PORTAKALI: REKOLTE İYİ, FİYATLAR KÖTÜ

Finike Ziraat Odası Başkanı Halil Sarıçoban, yıllardır mermer ocaklarının portakal üretimine verdiği zararı anlattıklarını ancak bu konuda bir çözüm üretilemediğini söylüyor. Finike portakalında bu yılki rekoltenin iyi olduğunu kaydeden Sarıçoban, geçmiş yıllara göre düşük fiyatlara alıcı bulan Finike portakalındaki fiyatların 70 ila 75 kuruş arasında değiştiğini dile getirdi. Yaklaşık 30 bin dekarlık bir alanda portakal üretimi yapılan Finike’de bu yıl 250 bin ton civarında ürün beklediklerini kaydeden Ziraat Odası Başkanı Halil Sarıçoban, Finike portakalına coğrafi işaret patenti alarak markalaşma yolunda önemli adımlar attıklarını ancak ürüne yeterli destek verilmediğinin altını çizerek, üreticinin yüzde 70’e yakınının banka kredilerine mahkûm olduğunu söyledi.

‘MERMER OCAKLARININ TOZU KABUKLU BİTE NEDEN OLUYOR’

Finike ovasını çevreleyen yamaçlarda yıllardır faaliyet gösteren taş ve mermer ocaklarının portakal ağaçlarına zarar verdiğini de dile getiren Sarıçoban, “ben 5 yıldır ziraat odası başkanlığı yapıyorum. Bu süre içinde çok kez bu sorunu yetkililere ilettik ama çözüm konusunda bir adım atılmadı. Mermer üretimi için kuru kesim yapılıyor ve bu işlem sırasında çıkan toz rüzgârla birlikte portakal ağaçlarına zarar veriyor. Mermer tozu, kabuklu bite neden oluyor. Bu zararlıyla mücadele etmek de oldukça pahalı bir yöntem. Kalitesiyle dünya birincisi olan Finike portakalı taşa kurban ediliyor” diye konuştu.

TZOB BAŞKANI BAYRAKTAR: ‘BU YIL 3 MİLYON 787 TON ÜRETİM OLACAK’

Narenciye üretimi konusunda açıklamada bulunan Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar ise hasadı süren üründe rekoltenin geçen yılki seviyelerde beklendiğini belirterek, “2014 yılında 3 milyon 784 bin tonluk üretim yapılmıştı. Bu yıl da 3 milyon 787 bin ton dolayında bir üretim olacak gibi görünüyor” dedi.

NARENCİYE YAŞ MEYVE ÜRETİMİNDE ÖNEMLİ YERE SAHİP

Türkiye’nin sahip olduğu ekolojik yapı ve iklim özellikleri bakımından bazı tropik meyveler dışında birçok meyve türünün yetiştirilmesine elverişli olduğuna dikkati çeken Bayraktar, özellikle yaş meyve sebze de önemli bir potansiyele sahip olduğumuzu vurgulayarak, yaş sebze ve meyve içinde narenciyenin oldukça önemli bir yere sahip olduğunu dile getirdi.

GRİBE KARŞI NARENCİYE

Narenciyenin içerdiği organik asitler ile C ve B vitaminleri bakımından beslenmede önem taşıdığını ve vücutta toksinlerin atılmasında önemli rol oynadığını belirten Bayraktar, “Bununla birlikte gribal enfeksiyonlara dayanıklılık sağlamada, kalbi kuvvetlendirmede, kan damarlarını ve kılcal damarları güçlendirmede, kanı temizlemede, sinirleri yatıştırarak bedeni ve zihni yorgunlukların giderilmesinde, diş etlerini güçlendirmede oldukça faydalı olduğu söylenmektedir. Özellikle kışa girmeye hazırlandığımız bu dönemlerde vücut direncinin artırılmasına katkı sağlayan önemli bir ürünümüzdür” dedi.

DÜNYADA ÇİN, TÜRKİYE’DE ADANA NARENCİYENİN LİDERİ

Türkiye’nin dünyada narenciye üretiminde söz sahibi ülkelerden biri olduğunu bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “2014 yılında ülkemizde 3 milyon 783 bin ton narenciye üretimi yapılmıştır. Bu yıl da 3 milyon 787 bin ton üretim beklenmektedir. Ülkemizde narenciye üretimi, Akdeniz ve Ege Bölgesinde yoğunlaşmış durumdadır. Üretimde Adana ilimiz yüzde 25,9 payla ilk sıradadır. Bu ilimizi, yüzde 22,7’lik payla Mersin, yüzde 18,6’lık payla Hatay, yüzde 16,2’lik payla Antalya, yüzde 8,1’lik payla Muğla, yüzde 4’lük payla İzmir, yüzde 2,4’lük payla Aydın, yüzde 1,1’lik payla Osmaniye illerimiz izlemektedir. Dünya narenciye üretiminin yüzde 2,7’si ülkemizde yapılmaktadır. Türkiye, üretiminde 9’ncu sıradadır. Dünyada Çin yüzde 24,1 payla üretimde birinciliği almaktadır. Bu ülkeyi yüzde 14,5 payla Brezilya, yüzde 7,5 payla ABD, yüzde 7,4 payla Hindistan, yüzde 5,6 payla Meksika, yüzde 4,7 payla İspanya takip etmektedir.”

İHRACATIMIZIN YARISINI NARENCİYE OLUŞTURUYOR

Narenciye üretiminin ülke ihtiyacını fazlasıyla karşıladığını, yaş ve meyve ihracatının da miktar olarak yarıya yakınını gerçekleştirdiğini belirten Bayraktar, “Toplam yaş meyve sebze ihracatımızın miktar olarak yarıya yakınını gerçekleştiren, ülkemize 942 milyon dolar döviz kazandıran narenciyede ihracatın devamı çok önemli” dedi.

ÜRETİCİYE DESTEK, TANITIM VE MARKALAŞMA ŞART

Narenciye üretiminin sorunlarına da değinen Bayraktar, bin bir emekle işletmesine bakan ve artan girdi fiyatları karşısında üretime devam eden üreticilerin emeğinin karşılığını alabilmeleri için yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: “İhracat iadelerinin yeterli miktarda belirlenmeli, bir an önce açıklanmalı ve ödemeler peşin olarak yapılmalıdır. Tanıtım faaliyetleriyle iç tüketim artırılmalıdır. Dış pazarda rekabet gücümüz artırılmalı, üreticilerimizin rekabet edebilmesi için maliyetler düşürülmelidir. Gübre, mazot gibi üretim girdilerinin desteklenmesinin yanı sıra, ilaçlama, depolama, ambalajlama, nakliye gibi unsurların da desteklenerek girdilerdeki KDV oranları indirilmelidir. Marka oluşturulmalı, yeni pazarlar bulunarak ihracat artırılmalıdır. Araştırma ve geliştirme faaliyetlerine ağırlık verilerek pazar talebine uygun çeşitler geliştirilmelidir.”