Diyanet İşleri Başkanı Maria Antionette'in ruhunu şâd ediyor

Diyanet İşleri Başkanı Maria Antionette'in ruhunu şâd ediyor

"Fransız ihtilâliyle birlikte insanlık başka bir arayış içine girdi. Dinlerin dışında daha seküler (laik) bir dünya kurmayı tasarladı. Fakat sekülerizm dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekûn bir savaşın içine soktu. İnsanlar da bilimsel keşiflerle atom bombasını düşünebildi. Kimyasal silahları üretti ve tarihteki savaşlarda ölen bütün insanların birkaç katını modern zamanlardaki savaşlarda kaybettik. İki büyük dünya savaşı yaşandı ve şimdi üçüncü dünya savaşından söz ediliyor."

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in ABD Başkanı Müslüman Topluluklar Özel Temsilcisi'ni kabulünde söylediği bu sözleri okuyunca insan "acaba feodal kalıntıların sözcüsü mü konuşuyor?" diye düşünmeden edemiyor. Görmezin hedef aldığı üç dönem ve kavram var:

1- Fransız İhtilali

2- Laiklik ve Sekülerlik

3- Bilimsel Devrim

Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığı Cumhuriyet iktidarı tarafından din işlerinin devlet eliyle yönetilmesi amacıyla kuruldu. Arkasındaki mantık, inancı Tanrı'yla kul arasındaki bir ilişkiye dönüştürmek, tarikat ve cemaat gibi ortaçağ kurumlarını "aradan" çıkarmaktı. Din işleri devlet görevlileri eliyle yürütülecekti. Kemalist Devrim böylelikle iktisadi olarak ortak piyasada eşitleyeceği ve özgürleştireceği yurttaşı ideolojik zincirlerinden de kurtarmayı amaçlıyordu. İnsan bu dünya için yaşamalı, bu dünyada zenginliğe, mutluluğa, refaha ulaşmak için çalışmalıydı. Evreni ve dünyayı keşfetmeliydi. Milletine faydalı olmalı ve yurduna katkı yapmalıydı. Bu özlemleri hayata geçirmek ancak dünyevi amaçları bilince çıkartan bir insan modeliyle mümkündü. İşte laiklik ve sekülerlik bu insan tipinin doğuşunun adıdır.

Laiklik halkçı bir kavramdır

Laiklik halkçılıktır, "halka ait" anlamına gelir. Karşısında ise ruhbanı niteleyen cleros kavramı vardır. Laikliğin sözlük anlamı tarihteki saflaşmaya da yansır. Padişahların, kralların, toprak beylerinin, soyluların, kilisenin, şeyhlerin, tarikatların, cemaatlerin iktidarına isyan eden burjuvazinin, baldırıçıplakların ve köylülerin ideolojik kavramlarındandır. Millet egemenliği ancak saydığımız ortaçağ egemenlerinin Tanrı'dan aldığını söyledikleri iktidarın sorgulandığı yerde uç verir. Laiklik der ki "hayır siz iktidarınızı Tanrı'dan almıyorsunuz. İktidar genel iradeye, halkın egemenliğine aittir." Görmez'in hedef aldığı laiklik ortaçağ kurumlarının ve onların yürütücülerinin tam karşısındadır. Atatürk'ün dediği gibi "Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir." O millet egemenliğini kendi eline alırken ve siyasal iktidarı kurarken yolu laiklik açmıştır.

Fransız Devrimi'nde Görmez kimin yanında

Fansız Devrimi mutlak yönetim karşısındaki sınıfların ilk büyük, köktenci tarihsel eyleminin adıdır. O eylem halkının onda biri dilenci olan, onda dördü o dilencilere sadaka veremeyecek kadar berbat koşullarda yaşayan, onda dördü bankalara ve tefecilere borcu olan ve onda birinin bir eli yağda bir eli balda hayat sürdüğü bir mekanda gerçekleşmiştir. Halkın sırtına binen vergiler, sarayın şatafatı, kilise merkezinin buyurganlığı artık halkı çileden çıkarmıştır. İngiltere'yle yapılan savaşın Fransız maliyesine yıktığı yük ve bu yükün halka vergi olarak geri dönmesi bardağı taşırmış ve ok yaydan fırlamıştır. Demek ki devrim hem muazzam bir sömürüye karşıdır hem de gitgide siyasal bir renge bürünmüştür. Görmez Fransız Devrimi'ni hedef alarak sayısı on bin aileyi geçmeyen dönemin hakim sınıflarının yanından konuşmaktadır. Demek ki halka "ekmek bulamazlarsa pasta yesinler" diyen Maria Antionette'in ruhu şâd olmaktadır.

Görmez Bilimsel Devrim üzerinden İslam uygarlığının karşısında

Bilimsel Devrim'in Kopernik'in Göksel Kürelerin Devinimi adlı anıtsal eserini yayınlamasıyla başladığı kabul edilir. Buna göre dünya merkezli evren modeli yerle bir olmuş, dünyanın güneşin etrafında döndüğü ilk kez kabul edilmiştir. Bu bilimsel keşif dünyayı evrenin merkezine koyan ve sonsuzluk, hareket ve devinimi yok sayan durağan modele büyük bir darbe indirmişti. İndirilen darbe aslında yükselen sınıf olan burjuvazinin keşif, merak, arayış, anlam, deney ve gözlem ihtiyacına denk düşüyordu. Bilimsel keşifler böyle bir ortamda yapıldı. Ancak Görmez'in görmediği önemli bir nokta da doğu ve Türk-İslam Uygarlığının Bilimsel Devrime yaptığı büyük katkılardır. Ziraat, eczacılık, tıp, matematik, fizik ve kimyadaki katkılar çeviri yoluyla ve İslam medreselerini örnek alarak Batı tarafından özümsenmeseydi acaba Görmez'in hedef aldığı Bilimsel Devrim'in önü açılır mıydı? Bu bakımdan Görmez İbni Sina, İbni Rüşd, Harezmi, Razi, İbni Heysem gibi bilginleri de eleştirmektedir. Görmez ve benzerlerinin temsil ettiği İslamcılık, İslam uygarlığının katkılarına da kördür.

Görmez'in açıklamaları ve emperyalizm

Gerek dünya ölçeğinde gerekse ülkemizde aydınlanma, bilimsel devrim, Fransız İhtilali'ne karşı çıkan görüşler hep tekelci kapitalizm yani emperyalizm ve ortaçağ kalıntılarının ortak görüşleri olarak sunuluyor. Görmez'in eleştirisini dönek Marksistler, postmodernler rahatlıkla paylaşacaktır. Çünkü sanki konuşan savaşları ve yıkımı Aydınlanma'nın devamı olarak gören bir Frankfurt Okulu mensubudur. Devrimci Batı, krize giren ve çürüyen batılı aydınların fikirleriyle eleştirilmektedir. Ancak mesele ne savaşa karşı çıkmak ne de insan ölümlerinin nasıl ortadan kalkacağına yönelik bir tartışma yürütmektir. Mesele ve mücadele Atatürk Devrimi'yle Yeni Ortaçağ arasındadır. Hâlâ Kemalist Devrimi tamamlama mevzisindeyiz. Tam da bu nedenle 26-27 Aralık'ta Ankara'da gerçekleşecek Aydınlanma Sempozyumu büyük bir ihtiyaca yanıt verecektir.

Emrah Maraşo

Bilim ve Ütopya Genel Yayın Yönetmeni

ulusalkanal.com.tr