Amiral Cem Gürdeniz yazdı: Kovid-19 ile Washington oydaşmasına veda
Amiral Cem Gürdeniz yazdı
Küresel liderlikler veya hegemonya 100-150 yılda bir el değiştirir. Değiştiğinde küresel sistemin omurgası da değişir. 1648 Westphalia Antlaşması, Fransız Devrimi gibi önemli dönüm noktaları 17. ve 18. Yüzyılda yaşanan değişim örnekleridir. 19. Yüzyılda, Napolyon Savaşları sonrası Viyana Konferansı (1815) ile Avrupa’nın kurtarıcısı olarak Büyük Britanya ortaya çıkmıştı. Futboldan, İngiliz kumaşına, İngilizceden denizciliğe her alanda dünyayı etkileyen yeni küresel lider onlar olmuştu.
20. YÜZYILDA ABD LİDERLİĞİ
Birinci Dünya Savaşını İngilizler ABD’den borçlanarak yürütmüş, sonunda galip çıksa da ekonomisi çökmüştü. Bu savaştan sonra imparatorluklar dönemi kapanmış, Rusya’da sosyalizm Türkiye’de Kemalizm dönemi başlamıştı. Mazlum uluslar uyanıyordu. Britanya öncülüğünde kurulan Milletler Cemiyeti İkinci Dünya Savaşını önleyememiş ama bu savaştan da galip çıkmışlardı. Ancak artık ABD’nin küresel liderliğini tanımak zorundaydılar. Neticede her şey ekonomik güce dayanıyordu. 1890 yılında Britanya’yı üretimde geçen ABD, İkinci Dünya Savaşından ekonomik bir dev olarak çıktı ve Britanya’ya son darbeyi 1956 Süveyş Krizinde vurdu. Artık Amerikan hegemonyası başlamıştı. Onu engelleyebilecek yegane denge ve kontrol unsuru Sovyetler Birliği ve nükleer güç idi. O nedenle dünya, nükleer silahların karşılıklı garantilenmiş yok olma (MAD) tehdidi altında her iki dünya savaşında yaşanan milyonlarca insanın ölümünü görmeden, soğuk savaş altında Berlin duvarının yıkıldığı 1989 yılına kadar görece bir istikrar dönemi yaşadı. Nüfus ve refah arttı. 1970’lerde 3,5 milyar olan nüfus 21. yüzyıl başında 7,5 milyar oldu. 1971’de ABD, bir oldu bitti ile doların uluslararası ticaretteki konumunu pekiştirdi. 1970’lerde neo-liberal ekonomik sistem vites büyülttü. Hijyen, tıp, gıda sektörü, haberleşme ve ulaştırma öyle gelişti ki, 70’lerden sonra Atlantikçi küresel ekonomik sistem, artan dünya nüfusunu sömürülecek tüketici kitle olarak görmeye başladı.
SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEM
1989 sonrası SSCB yıkıldı ve ABD hegemonyası zafer sarhoşluğu içinde neo-liberal kapitalizmi küreselleşme adı altında bütün dünyaya dayattı. Tek kutuplu kontrolsüz dünyada haritalar değiştirildi, hükümetler devrildi. Devletler küçülürken, özelleştirmeler ve dev firmalar altın çağını yaşadı. Bu arada finans/kapital sektörü tarihinde olmadığı kadar büyüdü. Paradan para kazanma dönemi ile finans, üretimin; tüketim tasarrufun; maddi haz, manevi/ahlaki hazzın önüne geçti. Sömürülmesi ve kullanılması gereken kitleler jeopolitik teorilerin izin verdiği ölçüde dönüştürüldü. SSCB yıkıldıktan sonra Rusya kapitalist oldu. 70’lerin sonunda Çin zaten karma ekonomik modele geçmişti.
NEOLİBERAL FELAKET
21. yüzyıl başında neoliberal kapitalizm ve Atlantikçi demokrasi ile şekillendirilen sosyo psikolojik iklim, doğayı tahrip eden, ferdiyetçi, hazcı ve insani temel değerlerden uzaklaşmış, tüketen ama düşünmeyen, hedonist kitleler yarattı. Bu kitleler gerek enerji ile hammaddeye erişim, gerekse yeni pazarların yaratılması için Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de kanlı müdahalelere göz yumdu. En azından hükümetlerini sorgulamadı ve kendi devletlerinin yarattığı suni terör tehdidi ile korkutulmayı kabullendi. Zayıf devletler parçalanıp halkları kan banyosu yaparken, finans kapital dünyasının sınır tanımayan elitleri, borçlanarak tüketen orta sınıfı artırdı. Bir yandan da pazarlarını genişletmeyi hedefledi. Bir nesil öncesi fakir olan orta sınıfların refah patlaması ile artan talepleri devletleri jeopolitik ve ekonomik mücadelede acımasız yaptı. Sistem baştan yanlış kurulmuştu. Washington oydaşması liberal demokratik düzen içinde herkese bir Amerikalı gibi yaşama ideali sunuyordu. Sadece tüketim çerçevesinde değil, batı değerleri kavramıyla da oydaşmaya uymak neredeyse mecburi tutuluyordu. Bu değerlere karşı çıkanlar düşman kabul edilip cezalandırılıyordu.
TÜKENEN DÜNYA
Ama gerçekler böyle değildi. Washington oydaşması ucuz emeği sömürmek için küreselleşmeyi teşvik etmiş; Küresel üretim entegrasyonunun karşılıklı bağımlılık içinde sağladığı yeni iklim içinde özellikle Asya - Pasifik kalkınmış; Çin ve Hindistan ekonomileri olağanüstü büyümüş, ticaret aksı doğuya dönmüştü. Son 25 yılda küresel ölçekte 2,6 milyar insanın orta sınıfa geçmesi büyük bir başarı olmuştu. Ancak silah ters tepti. Asya Pasifik, gücünü üretimden alırken, Amerikan sistemi tam aksine uzaklaşmış; tüketim modeli daha da büyümüştü. Bu aşamada artık doğanın tahribatı da kaçınılmaz olmuştu. Karbondioksit salınımından, tüketim maddelerinin arz ve talep dengesine kadar küresel sistem sürdürülebilir olmaktan uzaklaşmıştı. 1973 yılında denizler üzerinde taşınan ticaret yükleri 3,5 milyar tondu. Geçen sene 12 milyar ton oldu. Küreselleşme böyle devam etseydi, 2030 yılında 25 milyar ton olması bekleniyordu. Doğaya verilen tahribat küresel ısınmadan, hava kirliliğine; asidifikasyondan okyanuslarda oluşan çöp adalara kadar acımasızca devam etti. Bu durumun sürdürülemez olduğu her kesim tarafından dile getiriliyordu.
KİM DUR DİYECEK?
Birileri, arkasına Atlantik sistemin askeri gücünü alan finans/kapital dünyasına dur demeliydi. Birileri dünyaya azla yetinmeyi öğretmeliydi. Birileri küreselleşmenin tüketimi artırıp ulusalcı her engeli aşmasına izin vermemeliydi. Birileri devletlerin seçilmiş bir azınlığın mutluluk ve kazancı için değil, halkın huzur ve refahı için örgütlendiğini hatırlatmalıydı.
KOVİD-19 İKAZI
Bu virüs, dünyaya müthiş bir kendine gel ikazı çekti. Mikron çapında bir virüs küresel jeopolitik fay hatlarının kırılmasında ve paradigma değişikliğine gidilmesinde Westpahlia, Fransız Devrimi, ya da 1956 krizi kadar etkili oldu. Kovid-19 krizi belki bir silahlı çatışma yani savaş değildi, ancak yarattığı etki ancak dünya savaşı ile kıyaslanabilecek seviyede gerçekleşti. Pandeminin oluşum nedenlerine değil de, yarattığı sonuçlara bakarsak karşımıza karmaşık bir tablo çıkıyor. Bazı çevrecilere göre dünya en azından bir kaç haftadır nefes alıyor. Kendine gelmeye çalışıyor. Örneğin Wuhan’da hava kirliliği kalmadı. Diğer taraftan Neoliberal, ABD dolarına bağımlı, küreselleşmeci sistem artık çöküyor. Reel ekonomi, terk ettiği cepheyi finans/kapital odaklardan geri almanın kapısını açıyor. 2008 finansal krizinde olduğu gibi faizlerle oynamak ya da piyasaya para sürmek, çalışmayan fabrikadan ekmek çıkarmaya yetmiyor.
HERKES ASLINDA YALNIZ
Bu süreçte görüldü ki tüm devletler aslında yalnız. Bırakalım küreselleşmeyi, AB ve NATO gibi dev yapılar bile bu süreçte krizi göğüsleyemedi. Zorda kalanlara yardım edemedi. Sorun küresel. Tedavi ülkesel. Kovid-19, kar odaklı kapitalizmin sosyal ahlakı terk ettiği ve küresel reçetelerin olmadığı bir ortamda, sosyal devletin veya halkçılığın yaşamsal olduğunu tüm dünyaya hatırlattı. Bu kapsamda her ikisinin de güçlü olduğu Çin, 21.yüzyılın örnek devlet modeli olarak ortaya çıktı. Küreselleşmecilik geri çekilirken, artık devletler kendi kendine yeterlilik seviyelerini yukarıya çekeceklerdir. Ekonomiler içe dönerken, bölgesel işbirlikleri ve sınır ticareti öne çıkacaktır. Tarım ve sanayinin payı hizmet sektörünün üzerine çıkacaktır. Özellikle tarımda, su kaynaklarında kendine yeterlilik önem arz edecektir.
ABD DÖNEMİ KAPANIYOR
ABD’nin artık oyun kuramayacağı veya kurduğu hiçbir oyunu sonlandıramayacağı bir kez daha görüldü. ABD’nin, diğer ülkelere yardımı bir yana, kendine yardım edemiyor. IMF gibi ABD güdümündeki bir kurumun bu zor dönemde Venezuela’nın kredi talebini reddetmesi ya da tüm ulusların dayanışma içinde olması gereken bir ortamda, İran’a insani malzemeler dahil ABD kısıtlamalarının devamı, küresel Amerikan imajını yerle bir etti. Bu durum ABD Çin rekabetini daha da artıracak, Çin daha net şekilde mazlumların yanında yerini alacaktır.
SOSYO EKONOMİK TSUNAMİLER
Kovid-19, Dünyada ulusalcılığı ve içe yönelişi tekrar etkin hale getirecektir. ABD, Fransa, Almanya gibi G7 devleri ülke liderlerinin bile bir savaştayız söylemi, her ne kadar Kovid-19 ile savaş gibi görünse de, aslında yeni kurulacak küresel ekonomik sisteme geçişin hazırlığı olarak görülmelidir. Şüphe yok ki küresel sistem yeniyi kurarken büyük zorluklar çekilecektir. Kovid-19 atlatılsa da, artçı siyasi ve ekonomik depremleriyle, akışı bozulan, resesyon ikazları altında kaosa sürüklenen küresel ekonomik sistemin yaratacağı sosyo ekonomik tsunami kaçınılmaz olacaktır. ABD’de son 3 ayda silah satışlarının yüzde 40 arttığını; ABD Başkanının savaş dönemi yetkileri istediğini hatırlatmak isterim. Artık tehdidinin dışardan değil içerden gelmesinin bekleneceği işsizlik ve arz talep dengesizliklerine bağlı sosyo ekonomik kriz dönemine giriliyor. Yeni ekonomik sistem yerleşene kadar şüphesiz her ülke içerde ciddi sorunlarla karşılaşacaktır.
ÇİN YÜKSELİYOR
Kovid-19 sonrası görüldü ki böylesi bir felaket senaryosuna devlet ve halk katmanları ile en hazır devlet Çin. Şüphesiz bu kriz Çin’in yeni dünya liderliği yolundaki siciline büyük katkı sağlayacaktır. Zira çok ciddi ve ölümcül biyolojik bir tehdit ile mücadelede gerek teknoloji gerekse devletin tüm imkanları kullanılarak kısa sürede inanılmaz başarı elde edilebilmiştir. Bu süreci ABD askeri stratejistlerinin dikkatli değerlendireceklerine şüphe yoktur. Çin halkının değil konvansiyonel, nükleer bir saldırıya bile aynı disiplinle cevap vereceğine artık şüphe yoktur. Yaşananlar biyolojik silah ve karşı tedbirlere yönelik yatırımları artıracaktır. Artık silah AR/GE yatırımları kadar savunma yatırımının pandemi ve benzeri biyolojik saldırılara karşı savunmaya ayrılacağını söyleyebiliriz.
TÜRKİYE DERSLERİ
Bu süreçten ülkemizin çıkaracağı en önemli ders şüphesiz Kemalizm’in 100 yıl önce öğrettikleri ile aynıdır. Bilim her şeydir. Gerçek sadece ve sadece bilimde saklıdır. İnanç, bilimin sunduğu gerçeği destekler. Kovid-19 bizlere bilimin en hakiki rehber olduğunu bir kez daha öğretti. Diğer yandan bu kriz gösterdi ki halkın sağlığı ve refahı siyasi beklentilerin çok önünde olmalıdır. Çin’in 15 milyonluk Wuhan şehrinde kısa sürede sokağa çıkma yasağı uygulaması buna güzel bir örnektir. Türkiye bir takım nedenlerle sokağa çıkma yasağını uygulamadı. Ayrıca yurtdışından gelenlere karantina uygulamasında istenen disiplin ve etkinliği sağlayamadı. Test uygulamasında (HIV testlerinde olduğu gibi) bilgi devlette kalacak şekilde daha yaygın bir uygulama yapılabilirdi. Bu kriz devlette üst seviyede Hıfzıssıhha Kurumunun varlığına büyük ihtiyaç duyulduğunu ispat etti. Halen Genel Müdürlük bile olmayan bu kurum tekrar hak ettiği olanak ve güce kavuşturulmalıdır.
EKONOMİK KIRILGANLIK
21. yüzyılda üretim ekonomisini başarmak zorundayız. Bunu devletçi yönlendirme ile karma ekonomik bir model içinde başarmalıyız. Tüketim ve hizmet sektörüne dayanan ekonomilerin kırılganlığı yüksektir. Türkiye 1980 sonrası bu tuzağa maalesef düşmüştür. Bu satırlar yazılırken Kovid-19 sürecinin ekonomimize getireceği ağır yük ve işsizlik gibi sosyal sorunlar gündeme gelmeye başlamıştı. Bu sorunları milli seferberlikle aşmamız gerekir. Başta Kanal İstanbul gibi topluma ve ekonomiye katma değer sağlamayacak hayali projelerden vazgeçilmelidir. İzmir İktisat Konferansının ruhu tekrar yakalanmalıdır. Atlantik makyajı ve yönlendirmeleri başta AB ile gümrük birliği olmak üzere gözden geçirilmelidir.
EMPERYALİZM DİRENECEKTİR
Sonuç olarak Washington oydaşması bu krizle son nefesini vermeye zorlanmıştır. Bu aşamadan sonra emperyalizmin Kovid-19 gibi hayatta kalabilmek için her şeyi yapacağını beklemek gerekir. Bu süreçte Türkiye kuruluş ayarlarına yani Kemalist devlete geri dönerek başta Rusya ve Çin olmak üzere Asya ile işbirliğini güçlendirmeli, kutsal kase olarak gördüğü AB’nin ve ABD’nin gerek insani değerler, gerekse kriz yönetiminde sergilediği başarısız süreçlerden ders çıkarmalıdır.