BMC Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak: Asya kartalının iki kanadı

BMC Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak yeni bir dünyanın şekillendiğini belirtti ve ekledi: Amerika’nın emperyalist akbabalarını yenmek için Asya kartalının havalanması lazım. Türkiye ve Çin kanatlarını ahenkli çırparlarsa buna diğer güçler de katılır. Asya kartalı havalanır ve Amerika’nın akbabasını yener.

BMC Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak: Asya kartalının iki kanadı

Türkiye ve Çin başta olmak üzere İpek Yolu'nun seçkin entelektüellerinin bir araya geldiği üç ayda bir Türkçe ve İngilizce yayınlanan BRIQ-Kuşak ve Yol Girişimi Dergisi’nde yayınlanan, yazarımız Adnan Akfırat’ın BMC Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak ile yaptığı röportajı sunuyoruz.

• Sayın Ethem Sancak, siz Türkiye’nin hatırı sayılır işadamlarından birsiniz ve entelektüel bir birikime, derinliğe sahipsiniz. Sizinle, “Koronavirüs sonrası dünya”yı konuşmayı önemli gördük. Aynı zamanda, dergimizin danışma kurulu üyesisiniz. Dolayısıyla sizin görüşlerinize ayrıntılı yer vermek dileğindeyiz. Bugün 1929 ekonomik buhranından daha ağır bir buhran yaşandığı saptanıyor. 2020 yılının Haziran ayında durumu nasıl görüyorsunuz? Türkiye ve dünyayı nasıl bir gelecek bekliyor?

Öncelikle teşekkür ederim, bana bu fırsatı verdiğiniz için. Derginizi kutluyorum. BRIQ heyecan ve sevinçle karşıladığım bir yayın organı oldu. Çünkü geleceğin yeni dünyası şekillenirken, bu şekillenmeye yön verecek düşünceyi aşılayacak yeni yan yollar aramaya ihtiyaç var.

BRIQ dergisi dolayısıyla çok önemli bir soruna el attı ve yayın hayatına başladı. Bir parçası olmaktan da ben çok mutluyum. Ayrıca lokal olmaması, yeni dünyanın aktörlerinin söz söyleyebileceği bir mecra olması, Çin, Rusya, Brezilya, Endonezya’nın Venezuela’nın, ayağa kalkan yeni dünya güçlerinin burada söz söylemesi ve karşılıklı tartışmayla kendilerini geliştirmelerine zemin hazırlaması açısından bu dergi gerçekten önemli bir rol oynayacak.

SÖZÜN DE DÜŞÜNCENİN DE KAYNAĞI DOĞU

İnsanlığın ayağa kalkması ve düşünmeye başlaması Doğu’dan başlamıştır. Hindu Vadisi merkezli Antik Hint medeniyeti ve onun üzerinde yükselen düşünce sistemi, Buda’ya kadar gelen; antik Çin medeniyeti, Zen’le başlayan Konfüçyüs’le devam eden büyük medeniyet… Ortadoğu’nun büyük medeniyeti ve tek tanrılı dinlerin ortaya çıktığı bu mecrada beliriyor. Düşünce buradan başlıyor ve oradan bütün dünyaya yayılıyor.

Bunların bir takım ortak özellikleri var. Bunlar uygarlığı taşıyorlar. Uygarlığın tarihini yazıyla başlatırsak, hatta onun da öncesini alırsak, neredeyse 25 bin yıllık insanlık tarihinde son 500 yılı çıkartalım, uygarlık hep bu coğrafyalarda gelişmiştir. Burada da uygarlığı taşıyabilmelerinin nedeni, insanı yücelten ve temel alan düşünce sistemini benimsemeleridir. Bakın Konfüçyüs’te de en kutsal varlık insandır. Buda’da da öyledir, Hz. Muhammed de öyledir. İnsanı temel almaktadırlar.

KAPİTALİZM ANTİ UYGARLIK

İnsanlık böyle ilerlerken Batı’dan bir “anti”si yükselir: Kapitalizm. Bu, bahsettiğimiz düşünce sisteminin tam tersidir. Kapitalizmin ideologları, insanın kendine tapması, daha da öteye insanı aşağılaması gerçeğine dayanır. Bu ideologlar insanı şöyle tarif eder: O üreten ve ürettiğinden fazlasını tüketen hayvandır. İnsan insanın kurdudur, der. Bunlar dünyevi zevkler üzerinde tekel kuran ve ondan bencillik üreten bir sistem getirdiler. Kapitalizm budur. O gün bu gündür de insanlığın iki yakası bir araya gelmedi. Kendilerini merkez alan Batı sistemi, kendileri için refah toplumu yarattılar, kâşaneler kurdular, muazzam servetler yığdılar. Ama insanlığın yüzde 80’i açlığa ve sefalete mahkum edildi, yağmalandı.

Buna karşılık Çin, Hint ve İslam medeniyetleri direndi. Kızılderililer, Aztekler, İnkalar buna direndi. Fakat tarihin çarkıyla, bunların elde ettiği büyük güçlerle ve onun sonunda ürettikleri vahşet aygıtlarıyla köleleştirildiler. 500 yıldır da bu çark böyle dönüyor. Tabi bu çarka karşı direnişlerin de şanlı zaferleriyle dolu bu 500 yıl. Bir Mustafa Kemal, bir Mao, bir Sun Yat Sen, bir Gandi, bir Nehru, bir Patrick Lumumba, bir Che Guevara gibi birçok kahraman çıktı.

KAPİTALİZMİN MEZAR KAZICILARI BÜTÜN İNSANLIK

Bu 500 yıllık süreçte Batı’da doğan insanlık düşmanı sistem çatırdamaya başladı. Marx “Kapitalizm kendi mezar kazıcılarını yetiştirir” derken sadece fabrikada çalışan proletaryayı kastetmiyormuş meğer. Biz bir dönem öyle algıladık. Bütün insanlığı kastediyormuş. Son zamanlarda gördüğümüz dijital devrimle insanlığın kavuştuğu olanaklar var: İletişim, haberleşme, her şeyi hemen görebilme işte bu “mezar kazıcılarını” harekete geçiriyor. Artık insan bu kapitalizmin yarattığı mezar kazıcı sayesinde aldatıldığını çok daha hızlı, çabuk fark ediyor.

Tabii ki emperyalizmin çökmeye başlaması, uygarlığın yeni merkezlerinin Asya’da ortaya çıkması bu virüsle olmadı. Aslında bunlar olacaktı. Virüs bir manada Allah’ın bir nimeti, bunların ortaya çıkışını hızlandırdı. Yani ABD’nin yağmaya dayalı dev kapitalist sistemi çökecekti zaten. İpuçlarını 2008 krizinde gördük. Bu kriz aslında 1929 krizi kadar yıkıcıydı. Ama onun karşısındaki güçler organize olmadıklarından, aralarında iletişim kopukluğu olduğundan, onları bölen ve birbirine düşman eden çelişmelerin Batı merkezli pompalanmasından dolayı bir güç birliği oluşturamadılar ve sanki kapitalizm kendini restore ediyor gibi algılandı. Ama içten içe bu yangınlar devam ediyordu. Tekerlek kırılmıştı bir kere. Şimdi bu virüs bunu hızlandırdı.

• Kapitalizmin mi çöküşü, emperyalizmin mi?

Zaten kapitalizm 1929 krizinden itibaren ilerici içeriğini yitirdi. Kapitalizmin göreceli olarak feodalizme ve köleliğe karşı ilerici tarafları vardı ve üretici güçlerin gelişmesi anlamında toplumları da ilerletiyordu. Ama 1929’dan sonra ilerici niteliğini yitirdi ve Lenin’in deyimiyle emperyalizm, özel safhasına geçti ve bir ilerici tarafı kalmadı. Yağmacı, emperyalist bir ideolojiye dönüştü. Dolayısıyla burada kapitalizm derken tarihte ilerici olduğu dönemi kastetmiyoruz. Emperyalizm aşamasını kastediyoruz ve bu sistem çürümüştü, çökecekti. Bu virüs bunu hızlandıracak.

Xİ JİNPİNG MAO POLİTİKALARINA DÖNDÜ

• Burada Çin’in ataklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çin ayağa kalktı. Deng’in o kapitalizme yaltaklanma politikasını bıraktı. Xi Jinping’in önderliğinde Mao’nun siyasetlerine döndüler. Çin’i orta refahın, asgari refahın hâkim olduğu bir toplumsal sisteme dönüştüreceğim, diyor. Bütün çabalarının altında bu milli düşünce var. Nihilist bir milliyetçi bakış da değil bu. Kendine benzer diğer uluslarla kardeşlik ittifakları kurabileceğini söylüyor Çin. Çok önemli. Dünyanın üretiminde ve hasılada ABD’ye rakip bir ülkesi olarak doğdu Çin. Ve şimdi Xi Jinping ben bunu insanlıkla paylaşmaya hazırım, diyor. Kimileri Çin küreselciliği savunuyor, Amerika ulusalcılığa döndü, diyorlar. Bu bir yanılsama. Amerika kendini kurtarmaya, kendi ekonomisini toparlamaya çalışıyor. Çin ise, senin küreselciliğin başkalarını yağmalama üzerineydi, benimkisi eşit ve kardeşlik ilişkisi kurarak beraber kalkınma üzerinedir, diyor. Ne yapıyor? Afrika ülkelerini kalkındırmaya çalışıyor. Amerikalar Afrika’ya madenlerini yağmalamaya gidiyorlardı. Servetlerini yağmalamaya gidiyorlardı. İnsanlarını alıp köle olarak satmaya gidiyorlardı. Çin nasıl gidiyor Afrika’ya? Milli kalkınmaya destek vermeye gidiyor. Finans oyunlarıyla o ülkeleri boğmuyor. Diyor ki, beraber üretelim, beraber kazanalım. Çin’in küreselleşmesinde bu felsefe var.

SADECE ÇİN VE TÜRKİYE BAŞARDI

• Salgının, Çin’den başlamasına dayanarak Asya’daki ekonomilerin zayıflayacağı, çökeceği, ekonomik krize karşı dayanıklı olmadığı, Batı’nın kendisini toparladığı ve ekonomik açıdan da Türkiye’nin Batı’yla ilişkileri geliştirerek büyüyeceği şeklinde TÜSİAD ve MÜSİAD’ın değerlendirmeleri var. Siz eski TÜSİAD yöneticisisiniz, o çevreleri de tanıyorsunuz..

Bu Pandeminin Çin’den başladığı olgusu bir yanılsama. Neden Çin deniliyor, Wuhan deniliyor? Çin organize bir toplum olduğu için ilk onlar gördüler. Dünyaya da söylediler. Dediler, virüs var, insanları öldürüyor, biz tedbirleri aldık, siz de alın tedbirlerinizi. Dolayısıyla organize olarak ilk tedbiri aldığı için de kısa zamanda virüsü etiksiz hale getirdiler. Hatta doğal coğrafya olarak Çin’e yakın olduğundan dolayı Güney Kore ve Singapur da etkilendi ve tedbir aldı. Yani Asya, daha organize bir güç olduğu için daha önce tedbir aldı. Hatta yavaş yavaş ruhen kendi kimliğine bürünen Asyatik Türkiye de bunu daha önce gördü ve Batılı bütün toplumlardan daha erken tedbirler aldı. Sonuçta bugün virüse karşı savaşta muzaffer iki ülke var: Çin ve Türkiye.

Bu iki ülke, bütün dünyanın yardımına koşan yegâne iki ülke oldu. Çin 100’e yakın ülkeye, Türkiye de yaklaşık 60 ülkeye yardım etti. İngiltere, İtalya, ABD’ye bile yardım etti. Organize ve zinde yeni dünyanın iki gücü bu konuda da örnek tutum, insanlık örneği sergilediler. Hem kendi insanını korudular hem de başkalarını. Ünlü yönetmen Francis Ford Coppola diyor ki, “Virüse karşı savaşı stratejisi Müslümanların Kuran’ının en önemli suresinde var.” Fatiha’yı kastediyor. Rahman ve rahim diyor. Eğer Rahman ve Rahim’i bilirsek bunu yeneriz diyor. Sevgi ve merhameti ifade ediyor. Bu nereden çıktı? Çin’de ve Türkiye’de çıktı. Hiç Amerika’da, Brezilya’nın o faşist kafalı Başkanı’nın ülkesinde veya Almanya’da oldu mu? Almanya kendini korudu ama başkasına yardım etmedi.

• “Kapıları kapatma stratejisi” kapitalist ahlaktan kaynaklanıyor mu diyorsunuz?

Evet. Kapılarını kapattılar bir anda. Avrupa Birliği, Avrupa kardeşliği, Avrupa yaşam tarzı ve kültürü, hepsini çöpe attılar. Bunları söyleyerek dolandırıp yağmalıyordu Almanya. Bir Kutsal Cermen İmparatorluğu kurmuş gibi yağmalıyordu. Bir anda tehlikeyi görünce ben kendi Almanlarımı koruyayım, İtalyanlar, İspanyollar umurumda değil, dedi. Çok bencilce bir yaklaşımla, elbette. Çünkü temel düşünce sistemlerinde ve doğalarında bencillik var. O kadar yabancılaşmışlar birbirlerine. Kapitalizmin bencilliği, benmerkezciliği ve yağmacılığı doruk noktasına ulaştı. Toplam 1 milyar insanı ifade eden kapitalist Batılı sistem, 6-7 milyar insanı yağmalayarak ayakta duruyordu. Şimdi o insanlar ayağa kalkıyor. Güney Amerikalı, Asyalı, Çin’i, İran’ı, Türkiye’si bu durumu yemiyor artık.

TÜSİAD’IN GÖRÜŞÜ ZIRVA

• TÜSİAD ne diyor?

TÜSİAD’ın görüşü “Asya değil Batı kalkınacak,” demek tamamen zırvadır. Çünkü bu işte zafer kazanmanın yolu, ekonomide de böyledir savaşta da böyledir, sosyal olarak da böyledir: Ne kadar hazırlıklıysan ve moralin ne kadar iyiyse krizin hakkından o kadar hızlı gelirsin. Batılılar moral olarak çökmüşler, fiilen hazırlıklı değiller, ne yapacaklarının şaşkınlığı içindeler, birbirlerine düşmüşler. Öbür taraftan Türkiye, İran, Rusya ve Çin gibi ülkeler sorunu görüyorlar, tedbirlerini almışlar. Ekonomik inşada ve kalkınmada, bu durumdan yararlanmada da bu ülkeler daha hazırlıklılar.

Müslüman bir kere girdiği delikten bir daha girmez. Artık ruhunu Batıya satmış bir Türkiye liderliği yok. Milli kuvvetler şunu gördüler: Döne döne bizi aldatan bu Batılı yağmacılara, verdikleri havuç ne olursa olsun dönüp bakmayacağız biz. Artık öyle bir yağma yok. Yani Türkiye dönecek, gene ABD’nin, Fransa’nın, bilmem neyin uzattığı havucu alacak, tekrar köleleşecek. Çünkü biz bunları denedik.

Pandemi içerisinde bile, insanlar can derdine düşmüşken, Amerikan yönetimi Türkiye’yi bölmek için oluşturduğu PYD’ye yığınla yardım yolluyor. Yine İsrail’i koruyacak ve kurtaracak terör devletini inşa etme konusunda boş durmuyor. Doğu Akdeniz’de hamleler yapıyor. Onlar vazgeçmiyorlar bu huylarından. Artık Türkiye’de bu havuçları aptalca yiyecek bir yönetim de yok, öyle bir devlet de yok.

BMC NE ÖNLEMLER ALDI?

• BMC’ye etkisi nasıl oldu bu virüs sürecinin?

Biz savunma sanayi şirketi olduğumuz için sürece başlarken çalışanlarımıza dedik ki, biz hiçbirinizi sokağa koymayacağız. Hiçbirinizi iş güvenliğini, sağlığını tehlikeye koymayacağız. Ama biz üretim yapmak zorundayız. Gerekli tedbirleri aldık ve üretime devam ettik. Bir tane çalışanı bile kapıya koymadık. En yakını bile virüse yakalanmış işçimizi bizzat gittik her türlü sağlık masrafını karşılayarak tedavi ettirdik. Çok şükür hiçbir zayiat vermedik. 4 binin üstünde çalışanımızdan burnu kanayan olmadı. Hiçbir kaybımız yok. Kimsenin maaşını eksik ödemedik. Yönetim kurulunun maaşlarından yüzde 20 kısıntıya gittik ama yönetim kurulumuzun altındaki hiç kimsenin maaşını indirmedik. Devletin verdiğinin üstünü tamamladık ve çalışanımızı aşsız, işsiz bırakmadık. Sağlığını koruduk.

CANIMIZ MEHMETÇİĞİN CANINDAN KIYMETLİ DEĞİL

• Ofislerinizin idari işlerini nasıl yürütüyorsunuz?

Ofislere daha az insan geldi gitti. Ama onları da çıkarmadık, evden çalışmaya devam ettiler. Sıcak üretimi yapan çalışanlarımız, tezgahın başındakiler, gerekli tedbirleri alarak çalıştılar. Sendikamız bizim Türk Metal-İş Sendikası. Milli bir sendika, çok iyi bir işbirliği yaptık. Türk Metal-İş’in Başkanı zaten 25 yıldır BMC’nin işçisiydi. Sendikayla el ele verdik, beraber bu üç ayda biz ciddi üretim yaptık. Pandeminin başladığının ikinci haftasında Genelkurmay Başkanımız beni aradı ve dedi ki “Ethem bak, su uyur düşman uyumaz. Aman üretime ara vermeyin.” Dedim: “Komutanım bizim canımız Barış Pınarı Harekatı’ndaki askerden daha kıymetli değil. O orada nöbet tutuyor, biz burada üretim yapacağız. Bize düşen rol de budur. Bu bir milli davadır, bu uğurda ölmek de var. 22-23 yaşındaki gençlerimiz Fırat Kalkanı’nda, Mavi Vatan’da, Libya’da direniyor da biz aman Pandemi geldi, çekilelim de bir şey üretmeyelim diyebilir miyiz?”

MİLLİ ÜRETİME DÖNÜYORUZ

• Ekonomide milli tavır gelişiyor mu?

Elbette! Bakınız, 15 Temmuz kritik bir muharebeydi. 15 Temmuz’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti bağırsaklarını temizledi. Milli devlet olma yolunda devasa adımlar attı. Ordusuyla, devletiyle, polisiyle, siyasi partileriyle ve insanıyla bu milli ruhu yakaladı. Bizim hayalimizdi ve rüyalarımızda göremezdik. Türkiye Cumhuriyeti devleti diyor ki, bak kardeşim ben öyle Avrupa Birliği, Dünya Ticaret Örgütü’nün önünde gümrük duvarlarımı sıfırlayamam. Tekrar koydu yüzde 30 gümrükleri. Ve diyor ki, eğer sen ithal edilen ürünlerin ikamesini oluşturacak bir şey üretiyorsan devletin bütün kaynakları senin emrinde, diyor. Üç kamu bankası tarihin en büyük kredi sözleşmesini ilan ettiler. Bunun esası da milli üretimi desteklemeye dayanıyor. Bu müthiş bir olaydır. Bu ciddi bir dönüştür. 80 yıldır yapamadığımız, zamanında Mustafa Kemal’in yapmaya çalıştığı, zaman zaman milli liderlerin, Demirel’in yapmaya çalıştığı milli üretime dönmek, ki bunların darbelerle önü kesildi hep, bugün artık kendi içindeki ruhunu satmışları temizleyen Türkiye Cumhuriyeti yapıyor.

YENİ DÜNYA İLE BİRLEŞMELİYİZ

• Değişen dünya dengeleri karşısında sizce Türkiye’nin öncelikle yapması geren nedir?

Tam da burada Türkiye’nin yapacağı şey, yeni dünyanın aktörleriyle çok hızlı bir şekilde ittifaklar kurmak. Türkiye Cumhuriyeti eğer Çin’le, Rusya’yla, İran’la, Endonezya’yla, Hindistan’la, Kore’yle, Kuzey Kore’yle, Maduro’yla, Arjantin’le ittifaklar kurarsa, mazlumlarla ittifak kurarsa, hani Mustafa Kemal’in 20. yüzyılın başında söylediği gibi mazlum milletlerin temsilcisi olmak, ittifaklarını böyle kurarsa, önünde müthiş bir dünya var. İşte o zaman Türkiye dünyaya şekil verecek 5-6 ülkeden biri haline gelir.

Amerika’nın emperyalist akbabalarını yenmek için Asya kartalının havalanması lazım. Asya kartalının doğu kanadı olan Çin çok hazırlıklı. Kendi geleneksel düşünce sisteminden gelen yeni sistemiyle hazır. Şimdi Asya’nın Batı kanadı Anadolu ve Türkiye. Mustafa Kemal’in ülkesi. O da hızla hazırlanacak ve birbirini tamamlayan bu iki güç, kanatlarını ahenkli çırparlarsa buna diğer güçler de katılır. Asya kartalı havalanır ve Amerika’nın akbabasını yener. Özeti budur. Bu olacaktır. Tarihin gidişi böyledir. Çünkü insanlık hep ileriye gitmiştir.

Dolayısıyla ben çok iyimserim. Bir, insanlığın gelişimi açısından iyimserim. İki, kapitalizm can çekişiyor. Emperyalizmin sonu yaklaştı. Ve bu sonu getirecek yeni dünyanın ittifak yapmasının önünü açacak bu. Bu virüste en az zayiatı Asya verdi. Çin toparlandı, İran toparlandı. En toparlanmayacak denilen, Amerika’nın hegemonyası ve ambargosunda olan İran bile. Rusya da toparlanacak, toparlanıyor. Çin zaten yardım ediyor biz yardım edeceğiz. Onlar da bize turist yollayarak yardım edecekler.

• BRIQ adına çok teşekkür ediyorum. Ufuk açıcı, aydınlatıcı, güzel bir söyleşi oldu.

BRIQ HAKKINDA

İlk sayısı Aralık 2019’da çıkan, hakemli yazıların da yer verildiği yarı akademik bir dergi olan BRIQ'in üçüncü sayısı “COVID-19 Sonrası Yeni Dünya-Paylaşarak Gelişme Çağı başlığıyla yayımlandı. Üçüncü sayıda COVID-19 salgını sonrasında dünyada sosyo ekonomik sistemler arasındaki farklar ekonomik, sosyal, kültürel cepheleriyle ele alınıyor. Bu sayda BMC Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak ve Onur Air Yönetim Kurulu Başkanı Cankut Bagana ve ayrıca Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Şeref Ateş ile yapılan röportajlar da yer aldı.

BRIQ-Kuşak ve Yol Girişimi Dergisi, yetkin akademisyen ve uzmanlardan oluşan Yayın Kurulu'nun yanı sıra, aralarında öğretim üyeleri, iş insanları, emekli asker ve diplomatların bulunduğu seçkin bir Danışma Kurulu'na sahip. Aydınlık gazetesi yazarı ve BRIQ Genel Yayın Yönetmeni Fikret Akfırat, derginin önemli bir amacının, gelişen dünya aydın ve akademisyenlerinin dolaysız görüş alışverişine imkan sağlamak olduğunu bildirdi. Akfırat şöyle konuştu: “Pax Americana' dönemi bitti. Artık dünyada bölgesel ittifakların belirleyici olduğu, inisiyatifin gelişen dünyaya geçtiği bir dönemi yaşıyoruz. Ancak, benzer sorunlar konusunda fikir üreten Asya, Afrika ve Latin Amerika entelektüelleri, dünyanın başka bir bölgesindeki koşullarla ilgili bilgilere, Atlantik merkezlerinin süzgecinden geçirilmiş şekilde ulaşabiliyor. İşte bu koşullarda bu yeni düzenin kuruluşu konusunda kafa yoran gelişen dünya entelektüellerinin doğrudan bilgi ve fikir alışverişi yapabileceği bir platformda buluşması daha fazla önem kazanıyor.”

BRIQ hakkında ayrıntılı bilgi için: briqjournal.com ve

ethem sancak Adnan Akfırat