Türk'ün ve Kürt'ün ortak sınavı

Türk'ün ve Kürt'ün ortak sınavı

Önce Fethiye Olayları sonra İTÜ'deki gerilim fırsat bilinerek TGB'ye yönelik bir karalama kampanyası daha başlatıldı. Yalan haberlere göre TGB kent merkezlerinde HDP heyetlerine yönelik linç girişimleri organize ediyor, üniversitelerde benzer girişimlerde bulunuyordu. Altını kalınca çizerek bir kez daha söylüyoruz: TGB kuruluşundan bu yana kitleleri başka gruplarla çatışmaya sevk eden hiçbir faaliyette bulunmamıştır, bundan sonra da bulunmayacaktır. Eğer "ne kadar çok yalan üretirsek o kadar çok kara çalarız" anlayışı hala hevesliyse boşuna umutlanmasın. Yalanlarla mücadele devrimciliğin tarihiyle başlar, sürer gider.

Türkiye'de 80 sonrası belirginleşen ve son on yılda azgınlaşan bir şekilde çok şey baş aşağı oturtuldu. Resmi ideolojiyle hesaplaşmak "solcu"larımıza ve liberallerimize düzenin içinden çıkartabileceği en geri iktidar olan AKP döneminde, hükümetin kanatları altında nasip oldu.

Öyle ya istisnasız Cumhuriyet Devrimi ve Mustafa Kemal'i sahiplenen 68 kuşağı da resmi ideolojinin bir parçasıydı. "Kürt" dediği için düzenin zindanlara tıktığı devrimciler aynı zamanda bu ülkenin İkinci Kurtuluş Savaşçıları olduklarını haykırıyordu. Ama bunu ayıklamak gerekiyordu, ne de olsa resmi ideoloji her şeyin içine biraz sinmişti.

Uluslararası sermaye gümrükleri yıkma, sınırları kaldırma, kamu kurumlarını özelleştirmeyi gündeme aldığı zaman "kamuculuk" ilkesine, "millet" kavramına küfreden türedi aydınlar ekranları yeni yeni doldurmaya başlıyordu.

Örnekler çoğaltılabilir. Niyetimiz neoliberalizmin Türkiye'de ideolojik iklimi nasıl değiştirdiğini uzun uzun anlatmak değil.

Devrimciler yıllarca şu fikrin tartışmasını sürdürdü: Kürt meselesi ortaya çıkışı itibariyle sadece güvenlik tedbirleriyle çözülecek bir terör sorunundan ibaret değildir. Bölgede feodal ilişkilerin kalıntıları, aşiret yapıları, kadına baskı, ekonomik yıkım ve devlet görevlilerinin geçmişe dayanan yanlış uygulamaları vardır. Emperyalizm bir sorunu yoktan var edemez. Olanı kaşıyarak kendi çıkarına ve halkların zararına kullanır. İnsanları eline silah alması için kışkırtılmaya açık hale gelmiş etkenler var.

Yıllarca bu tezleri samimiyetle dillendirenler baş aşağı durmaktan şu soruyu akıllarına getiremiyor: Fethiye'de olsun, İTÜ'de olsun provokatörler bir tepkiyi yoktan örgütleyebilir mi? 1999-2002 sürecinde şehit haberleri artık gelmiyorken PKK'yı azdıran, ona Kuzey Irak'ta güvenli bölge sağlayan AKP-ABD politikaları toplumda bir etki yaratmamış mıdır? "Emperyalist devletlerin taşeronuyum" diyen Öcalan devletin memurları aracılığıyla örgüt yönetirken toplumda bunun hiçbir yansıması yok mudur? Özerklik inşa edeceğiz, kendi asayiş birimimizi kuruyoruz diyen KCK'nın açıklamalarına karşı toplumda kendiliğinden bir tepki yok mu?

Irkçılıkla aramıza mesafe koyacaksak soruları iki türlü de sormak zorundayız. İki durumda da toplumda var olan gerilimler söz konusudur. İkisi de provokasyona ve çatışmacılığa açıktır. İkisi de emperyalistlerin kışkırtmalarıyla iç savaş tohumlarını içinde taşır. Etnik köken siyasetinin Türkiye'yi getirdiği yer budur.

Yaşadığımız coğrafyada kan gövdeyi götürüyor. Görünürdeki neden: etnik ve mezhepsel çatışmalar. Arabın, Süryaninin, Kürdün akan kanı çok uluslu şirketlere kârlı petrol anlaşmaları ve yeni pazarlar olarak geri dönüyor.

Bugünün kanlı Ortadoğu'sunda iki şey paha biçilemez: Laiklik ve Milletleşme.

Etnik milliyetçilerimiz dediklerimizi ötekileştirme, tektipleştirme, zulüm diye tarif ediyor. Kenan Evren'den Atatürkçü çıkarırsanız, Atatürk'ün Cumhuriyet gazetesinin başyazarı Nadir Nadi'nin Kenan Evren'e karşı yazdığı "Ben Atatürkçü Değilim" kitabını hiç duymamışsınız demektir.

Şeyh Sait'ten, Seyit Rıza'dan devrimci çıkaracak kadar ortaçağ dostuysanız, buyurun, namus cinayetlerine de "kültürel şeyler bunlar" diyip geçin. İnsanı kul eden, mürit eden kültür olur mu? Olur. Ve devrim gelir o gerici kültürü tepeler!

Tarih bizlere büyük dersler veriyor. Ortadoğu'nun kardeş halkları bizlere daha da büyük dersler veriyor. Dersi aldık, sınavı da vereceğiz.

Hepimizin ortak bir sınavı var. Türkün, Kürdün, Alevinin, Sünninin.

İş halkları köleleştirmeye geldiğinde; bizi bölenler, sömürenler, kaynaklarımızı hortumlayanlar kendi cephelerinde Alman, İngiliz, Fransız, Amerikalı diye kavgaya tutuşmanın anlamsızlığını biliyor. Ya da AKP'nin satın aldığı gazetecilerin Türk-Kürt diye ayrıldığını gördünüz mü?

Bağımsızlık ve birlik için Türk-Kürt omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz.

Eğri oturup doğru konuşmak gerek: ne etnik kökenle ne mezheple birleşebiliriz.

Anadolu'nun tüm renklerinden beslenen Türk Milleti etnik kökenine bakmadan, mezhebine bakmadan halk iktidarını kuracak bir Cumhuriyet arıyor.

O Cumhuriyet'e hepimizin ihtiyacı var.

Cumhuriyet'imizi yeniden kuralım.

Uğur Aytaç – TGB Gen. Bşk. Yrd.

ulusalkanal.com.tr