'Sol' küstahlık, Beşikçioğlu ve 'Saçma sapan konuşma la'
ErdalBeşikçioğlu’nunSabah gazetesinde yayınlanan röportajını okuyan aklı başında ve önyargısız herkes, o röportajın altına imzasını atar. Ama ‘solculuk’ adına bir tür ruh hastalığını millete dayatmaya alışan takıntılı tipler var. Onlar,içeriğe değil şekle bakarlar.
“Vatani görevimi asteğmen olanak yaptım. Benimle birlikte iki arkadaşım daha vardı asteğmen olan. Biri hat sanatçısıydı, diğeri de Yale Üniversitesi mezunu pırıl pırıl bir ekonomistti. Dağlıca’da mevzide nöbet tutarken biz, bu arkadaşımız da okulda nöbet tutuyordu. Okula teröristler pusu kurdu ve arkadaşımızı öldürdü. Ülkemize katkı sağlayacak bir simaydı ama teröre kurban gitti o gece. Çok etkiledi beni onun ölümü ve iz bıraktı. Biz zaten ölümü göze alarak gittik Güneydoğu’ya o yıllarda.”
Erdal Beşikçioğlu yukarıdaki cümleleri Sabah gazetesi’nden Tuba Kalçık’a verdiği röportajda dile getiriyor. Ülkenin sahte sol zerzevatları, bu sözleri için neredeyse Erdal Beşikçioğlu’nu beline kadar toprağa gömüp taşlayacaklardı. Recm, yobazlara özgü bir infaz ayini değil. Sosyal medya versiyonunu “bidon kafalı” sahte solcularda da görebilirsiniz.
VATAN İÇİN ÖLEN SANATÇI MI OLURMUŞ!
Gerçi Behzat Komiser de kaşındıkça kaşındı ama! Söyledikleri sahte solcuları yeterince kudurtmamış gibi “Vatanım için ölürüm” gibi “nahoş” laflar da etti: “Askerliğimi yaparken her an ölümle burun burunaydım. Hakkâri Yüksekova, Çukurca ve Dağlıca’da askerlik yaptım. Kurşunun nereden geleceğini bilemezdiniz, bastığınız toprağın altında mayın olup olmadığını da. Zaten bunları bilerek gittim askere. Devletim bana ‘Güneydoğu’da yapacaksın askerliğini’ dedi, gittim, yaptım. ‘Bu vatan için öl’ deseydi de ölürdük. Türkiye’de herkes bana göre içinde vatan sevgisi ile doğuyor çünkü anne veya babasından geçiyor bu sevgi, miras gibi. beş yaşında andımız ile tanışıyor. Türk’ün ne demek olduğunu bu yaşlarından itibaren anlamaya başlıyor. Annem Arnavut, babam Laz, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıyım ve Türk olarak görüyorum kendimi. Misak-i Milli sınırları içindeki her birimiz, vatandaş olarak ülkemizin daha ileriye gitmesi için ne gerekiyorsa yapmalıyız.”
Hâlbuki Erdal Beşikçioğlu’nun “sanatçı” unvanını alabilmesi için erimiş asfalt gibi vıcık vıcık olmuş, vatansızlaşmış sahte solcu liberallerden icazet alması gerekirdi. Mesela şöyle röportajlar vermeliydi: “Güneydoğu’da içim yanarak askerlik yaptım. Keşke vicdani ret hakkım olsaydı.”
“Vatan kavramına inanmıyorum, benim vatanım bütün dünyadır.”
“Vatan için ölmek, dünyanın en aptalca eylemi. Mesela aşkım için ölebilirim, ama vatan?” “Annem Arnavut, babam Laz. Neden bizleri Türk kimliğine sıkıştırmak istiyorlar? Bu düpedüz faşizm. Birleşmeyelim, ayrışalım. Andımız da zaten tipik bir üçüncü dünya ritüeli.”
“Bir gerillanın babası rolünü oynamayı çok isterdim, iyi bir proje gelirse neden olmasın?”
KONUŞACAKSAN YABANCI BASINA KONUŞ, Dİ Mİ AMA!
Ayrıca Sabah gazetesine röportaj vermek de neyin nesi? Sabah’a değil de ABD basınına konuşsa Türkiye sahte solu kendisini kahraman ilan ederdi. Washington Post’ta, New York Times’ta şu başlıkları düşünsenize, enfes olurdu:
“Ünlü Türk aktör: IŞİD’le savaşan PYD’nin terör örgütü olduğuna inanmıyorum. Onlar birer kahraman.” “Sevilen Türk sanatçı: Ülkemdeki demokrasinin akıbetinden endişe ediyorum. Uygar Dünyanın giderek totaliterleşen Türkiye’ye müdahale etmesi gerekir.”
“Muhalif Türk sanatçıdan mesaj var: 15 Temmuz’un muhalifleri susturmak için düzenlenmiş bir tiyatro olduğunu düşünüyorum. Biz tiyatro sanatçıları, tiyatrodan anlarız.” BİR DE ‘AYNI GEMİYE’ BİNMİŞ, YAZIKLAR OLSUN Erdal Beşikçioğlu duracağı yeri bilse, yine de bir kurtuluşu olabilirdi!
Tuttu “Aynı gemideyiz” dedi. Şu şekilde: “Dolar yükseldiği dönemde benim bankada Türk Lirası param vardı ve ben paramı Türk Lirasında tutmaya devam ettim. Dolara çevirmedim, çevirmeyi bile düşünmedim. Ülkemizin daha iyi olmasını isterim her zaman. ‘Aynı gemide değiliz’ de ne demek? Hepimiz aynı gemideyiz, önce bunu fark edelim. Aynı gemideyiz, rotamızı nereye çevireceğimize de birlikte karar vereceğiz. Birlik duygumuzu kaybetmemiz gerekiyor. Yöneticilere oy vermiş olun ya da olmayın; Türkiye’nin çıkarlarını düşünmek ve korumak zorundayız. Başka Türkiye yok. Başka gidecek yerimiz de yok...”
Ama Washington ve Brüksel semalarından Türkiye’ye indiğine inanılan “solcuların” kutsal kitabına göre bu “suçun” cezası “linç edilerek solculuktan aforoz edilmek”. Zira bu sahte solcuların kitaplarına göre Türkiye’den yana olmak, suçların en büyüğü! Linç şöyle yapılacaktır: “İşsiz kaldığı için AKP’ye yanaşıyor” “Acaba TRT’den iş mi aldı” “Yalaka oldu, şimdi setten sete koşar” “O da korktu” “Biz zaten Behzat komiseri seviyorduk, Beşikçioğlu’nu değil!”
SANATÇI OLMAK İÇİN ÖNCE ORHAN AYDIN TARİKATINA ÜYELİK KAYDI YAPMALISINIZ
Kendisi de bir sanatçı olan Orhan Aydın, bir süredir solculuğun Vedat Milor’u gibi hareket ediyor. Bu “solculuk gurusu” beyefendi, eleştireceği kişinin tadına baktıktan sonra, eğer kişi biraz “eşitlik, özgürlük, AKP’ye en çok ben karşıyım, en çok beni seveceksiniz” sosuyla HDP’ye yanlıyorsa “gerçek bir sanatçıdır” fetvası yayınlayıp bu kişinin kalçasına O.K. mührünü basıveriyor. Yok eğer bu kişi Erdal Beşikçioğlu gibi teröriste terörist diyor, Mehmetçik olduğunu ifade ediyor ve ağzından “Vatanım için ölürüm” gibi “solculuğuna” halel getirecek lakırdılar çıkıyorsa, kişinin sanatçı unvanının geri alınıp, derhal manastırdan çıkarılması gerekiyor. Üstelik Orhan Aydın ve benzerleri bu tarikat işini gizli saklı da yapmıyor. Şöyle diyor Orhan Aydın, Beşikçioğlu üzerine yazdığı köşe yazısında: “Şimdiye kadar ‘bizim’ denilen bu insanların ne denli “bizim” olup olmadığını filan sorgulayacak değilim.” Demek ki Erdal Beşikçioğlu, Orhan Aydın gibilerin vatansız muhalefetlerini papağan gibi tekrarlamadığı sürece “bizim” adam olamıyor! Erdal Beşikçioğlu’nun ne kadar “onlardan” olmak istediği de ayrı bir tartışma konusu tabii. Çok da umurunda olduğunu zannetmiyorum. Sosyal medyada aleyhinde yazan zavallıları izleyip içinden “Saçma sapan konuşmayın la” diye geçiriyordur muhtemelen. Ankaramızın has evladıdır, yapar. “Her birinin birer Sonbahar yaprağı gibi çöplüğe savrulup gitmesinin tek nedeni; gericiliğin ördüğü korku duvarının dayattıklarına teslim olmaktır.” Diyor yüce Guru Orhan Aydın. Beşikçioğlu artık çöplüktedir. Böylelikle yargılama sonucunda Erdal Beşikçioğlu’nun hükümetten “korktuğu” için teslim olduğu, bu sebeple de “çöplüğe” gitmesine karar verilmiş oluyor. “Bir akrep kadar bile erdemli olmayana kızılmaz da. “Çizersiniz üstlerini kara bir kalemle olur biter.” Bu cümlelerle Erdal Beşikçioğlu gibi bir sahne ustasının kariyerini Orhan Aydın sonlandırmış oluyor aklınca. Şimdi Erdal Beşikçioğlu düşünsün, zira üzeri tarikat lideri tarafından kara bir kalemle çizilmiş durumda! Artık “Bir Delinin Hatıra Defteri” olmuştur “Bir Yandaşın Hatıra Defteri.” Sizce de çok komik değil mi?
SAHİ SİZ KİMSİNİZ?
Kim bu haddini bilmez haysiyet cellatları? Sanatçıların sanatçılığı hakkında ahkam kesme ruhsatını nereden almışlardır? Barış Atay kim mesela? Yaşını, boyunu, kültürünü, karakterini hepsini üst üste toplayıp çarpsan, Erdal Beşikçioğlu’nun tırnağı olabilir mi acaba? HDP’nin atına binip “milletvekili” olmuş bu çocuk, Erdal Beşikçioğlu’na “öğretmenlik” yapacak haddi nereden buluyor? Beş para etmez bir “oyunu”, muhalif oyun diye millete kakalayan vasat oyuncu Atay, Beşikçioğlu’nu yargılayacak bir vicdanı olduğunu mu düşünüyor hakikaten? Diğerleri de. Mine Kırıkkkanat, Enver Aysever, Fatih Yaşlı, Barış Yarkadaş vb... Kimsiniz siz? Ya sen OdaTV? Sabah gazetesine röportaj veren sanatçılara, “tırnak içinde sanatçı” demek ne oluyor? Erdal Beşikçioğlu’nun hangi sözü sizi rahatsız etti de sanatçılığını “tırnak içine” almaya karar verdiniz?
YANINDAYIZ ERDAL BEŞİKÇİOĞU!
Erdal Beşikçioğlu’nun Sabah gazetesinde yayınlanan röportajını okuyan aklı başında ve önyargısız herkes, o röportajın altına imzasını atar. Ama “solculuk” adına bir tür ruh hastalığını millete dayatmaya çalışan takıntılı tipler var. Onlar, içeriğe değil şekle bakarlar. Sosyal medya çöplüğünün postmodern Jim Jones’larıdır onlar. Bütün değerleri topluca intihara zorlarlar. Kendilerini zehirledikleri gibi bütün ahlâki değerlerin de siyanür içip topluca yok olmasını vazederler. Ki onların iflah olmaları artık çok zor. Biz Erdal Beşikçioğlu’nun röportajının altına imzamızı kalın kalın atıyoruz. Yetmez, altını da kalın kalın çiziyoruz. Çünkü orada, vatan var, namus var, ahlâk var, erdem var. Ülkesine ve milletine karşılıksız sadakat var. Binaenaleyh, hakiki vatansever solculuk var.
Utku Reyhan/Aydınlık