NATO uykusundan uyandıran gerçekler
Soyut genellemelerle Türkiye’nin sorunlarına gerçek çözümler bulunamaz. Sistem, analizci, yorumcu, uzman vb sıfatlarla televizyonlara çıkardığı yüzleri, somut verilerle konuşturmaz. Gerçekleri onların yüzüne çarpmak, uyutma çabalarının en büyük panzehiridir.
Genellemelerle uyutmayı Türkiye’de 60 yıldır NATO konusunda, iktidardaki yapılar uyguluyordu. Türkiye’nin “güvenliği”, “istikrarı”, “küresel çıkarlar” gibi altını doldurmadıkları, içini oydukları kavramlarla Türkiye’nin NATO üyeliğini açıklamaya çalıştılar. Ne yazık ki bu kez bunu Emekli Tuğamiral Türker Ertürk de yapmış. NATO’dan ayrılmaya tamamıyla karşı çıkmadığı ortada. Ancak “bekara boşanmak kolaydır” diyerek “boşanmayalım” tezinin ağır bastığı bir yazı yazmış. NATO’ya üye kalmayı ‘gerçekçilik’ olarak tanımlıyor yazının bütününde ama bizim bahsedeceğimiz gerçeklerin tek birinden bahsetmiyor yazısında.
O halde gerçekçi olalım, Türkiye’nin NATO üyeliğinin yarattığı somut gerçekleri özetleyelim:
Türkiye’nin NATO’ya girişinin hemen ardından oluşturulan ilk Gladyo örgütlenmesi Özel Harp Dairesi’nin 6-7 Eylül 1955 tertibi
12 Mart ve ABD’nin “bizim çocuklar yaptı” dediği 12 Eylül darbeleri, ABD’nin silah zorunun ekonomiye etkisi olan 24 Ocak 1980 kararları
1990’ların başında yurtsever ve cumhuriyetçi aydınlara yapılan suikastler, Kürt sorununda ABD’yi devre dışı bırakan çözümü uygulayan Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesi, aydın suikastlerinde kullanılan sadece NATO üslerinde üretilebilen bombalar.
Çiller Özel Örgütü eliyle işlenen suçlar
Gladyo’nun Fethullah örgütü üzerinden polis, ordu, yargı ve bürokrasiye tamamen yerleşmesi, Hrant Dink ve Danıştay suikastleri,
Ergenekon ve Balyoz’da sahte delillerle ve ABD’ye brifing vererek yürütülen operasyonlar
Kürecik’e yerleştirilen başta Suriye ve İran’a karşı kurulan, PKK’ya bile istihbarat sağlayan füze kalkanı
ABD’nin Rusya’ya ve Ortadoğu’ya karşı ileri karakolu olarak kullandığı onlarca NATO üssü
Bu gerçekleri konuşmadan, NATO’nun kumandasını elinde tutan ABD eliyle parçalanmaya, etnik çatışmaya sürüklendiğini dile getirmeden, “bekara boşanmak kolaydır” diyerek işin içinden sıyrılmak en kolayıdır. O kolay çözümde NATO’nun yakın zamanda Libya’ya neden bomba yağdırıp Kaddafi iktidarını yıkıp yerini sokak çetelerine bıraktığına açıklama yoktur. NATO’nun füze kalkanının Türkiye’nin kime karşı güvenliğini koruduğu sorusuna bir cevap da yoktur.
Türker Ertürk yazısında “içinde mi yoksa dışında mı kalarak ne dolaplar çevirdiğini daha iyi kontrol edebilirsiniz?” diyor. Bu soruyu NATO’nun Avrupa’daki Gladyo şeflerinden eski İtalya Cumhurbaşkanı Cossiga’ya sormalı. Ya da Gladyo ilişkileri ortaya çıkan ve 20 yıl hapis cezası verilen İtalya Başbakanı Andreotti’ye.
Bugün NATO’dan çıkış Türkiye için en akılcı ve gerçekçi seçenektir. ABD’nin Ortadoğu’da kaybettiği, Asya’da yükselen dünyanın yeni seçenekler ürettiği, Rusya ile eşitlik ve bağımsızlık temelinde ilişki kurma olanaklarının genişlediği günlerdeyiz. ABD emperyalizminin Türkiye’deki piyonları da teker teker zayıflıyor. Devlet içindeki denetim aygıtı olan F Gladyosu darbeler yedi, BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan çözümsüzlük içinde, PKK ise giderek Güneydoğu’yu yönetemiyor, itibar kaybediyor, duygusal söylemlerle elde ettiği kitlelerden kopuyor. Daha uygun bir zamanlama olamaz.
NATO veya AB gibi emperyalist denetim aygıtları konusunda gerçeklerden kopuk yorumların esas kaynağı devrimcilikten kopuştur. Atatürk’ün devrimciliğini anlamazsak ve uygulamazsak, bugünün sorunlarından da ılımlı muhalefetle, yumuşak geçişlerle sıyrılmaya çalışır, sonunda o sorunların sarmalında kayboluruz. Bugün NATO’dan çıkmayı veya emperyalist ilişkilerin ekonomik dayatmalarını reddetmeyi hayalperestlik olarak görmek, 1920’lerin başında Atatürk’ün saltanatını kaldırma fikrine, “bekara boşanmak kolaydır” demekle aynıdır.
Özer Erdoğan
ulusalkanal.com.tr