Sistemin yeni yıldızı HDP
Sistemin temel sorunu: Tıkanma kimlerle açılacak?
7 Haziran’da yapılacak milletvekili seçiminin sonuçları, ülkemiz ve halkımızın geleceği bakımından tarihi önemdedir.
2015’in baharında seçim sürecine girildiğinde, Türkiye’deki BOP Eşbaşkanlığı rejimi ve mafya-tarikat kapitalizmi bir yıldır tıkanma sinyalleri veriyordu. Bu nedenle, 7 Haziran seçimine giderken sistemin temel sorunu, sistemdeki tıkanmanın hangi siyasi güçlerle açılacağıydı.
12 yıldır saltanatını sürdüğü sistemde yolun sonuna gelindiğini gören Tayyip Erdoğan, 2014’te, yaklaşan fırtınadan kurtulmak üzere Cumhurbaşkanlığına kaçmıştı. Fakat fırtına patladığında sistemin ilahlarının ayranı kabarmış kitlelerin önüne kellesini atacağı kurban ya da bütün suçları üzerine yıkacakları “günah keçisi” olacağını çok iyi biliyordu. Bu duruma düşmemek için, AKP’nin ve hükümetin ipini elinde tutmaktan vazgeçmedi. O güne kadar saltanatını sürdürmek ve fırtına patladığında “canını kurtarmak” bakımından en etkili konumda bulunmanın, sayılmayacak çok kadar faydası vardı.
Tayyip Erdoğan’ın 2015 seçimlerine, Başkanlık sistemine geçiş çoğunluğu isteyerek ve bütün yasaları çiğnemeyi göze alarak hala AKP’nin tek lideri gibi katılmasının esas nedeni de, BOP Eşbaşkanlığı rejimi ve mafya-tarikat kapitalizminde ufkun kararmaya başlamış olmasıdır. Onu, yığdığı servetin saltanatını huzur içinde süreceği yaşama, ülkenin en saygın makamında yan gelip yatarak geçme keyfinden alıkoyan ve meydanlara koşturan etken budur.
Sistemdeki tıkanmayı tabii ki en başta onun dışarıdaki ve içerideki esas sahipleri görmektedir. Onların, tıkanmanın bir çöküşle sonuçlanmasın önlemek için, BOP takımının “kaptanını” değiştirmek ve sahaya yeni “oyuncular” sürmek istediklerini gözlemliyoruz. Her şey, onların 2015 Haziran seçimlerine dönük siyasetlerini bu hedefe oturttuklarını gösteriyor. “Tayyip Erdoğan ipoteğinden kurtulmuş AKP” ve “Türkiye partisi” makyajı yapılmış PKK partisi (HDP)! Seçimde milletin önünü koydukları ve sandıktan çıkarmak istedikleri seçeneği bu temelde belirlemiş durumdalar.
Mafyalaşan sistem, tarikat ve cemaatlerden sonra
kendini şimdi de bölücülüğün kollarına atıyor
Türkiye’nin 13 yıldır BOP Eşbaşkanlığı rejimi ile yönetilmesinin sorumlusu olan Batı emperyalizmi ve yerli işbirlikçiler, 7 Haziran için milletin önüne, “Ya kırk katır, ya kırk satır” seçeneğini koymuş bulunuyor.
Bunlar barış, huzur, birlik ve refah isteyen seçmene diyorlar ki:
AKP giderse, sıcak para akışına dayalı ekonomi ve “çözüm süreci”ne dayalı barış çöker.“Çözüm süreci”nin çözülme ve dağılmaya dönüşmesinin sorumlusu HDP’dir. HDP’yi de ancak AKP denetim altında tutar. RTE Başkan olmasın, ama istikrar, barış ve birlik için tercihiniz AKP olsun!
Sonra, RTE ve AKP’den kurtulmak dışında gözü bir şey göremez duruma düşürülmüş seçmene dönüp, şunu söylüyorlar:
RTE Başkan olup dinci bir diktatörlük kuracak. RTE’nin önü ancak HDP’nin barajı aşması ile kesilebilir. RTE’nin Başkan olmasını istemeyenler HDP’ye oy versin!
Bu propaganda ile seçmenler, AKP ile HDP’ye bloke edilmek isteniyor. Nitekim RTE-AKP de, HDP de seçim kampanyasını, seçmenlerin ikisi arasında kutuplaştırılması siyasetine dayandırdı. İşareti alan sistem medyası, yandaşı ile candaşı ile bu yönde seferber oldu. Seçmenleri bu iki parti arasında kutuplaştırmaya hizmet etmek üzere, millete her gün, sabahtan başlayıp gece yarılarına kadar AKP ile HDP arasındaki kayıkçı kavgasını izletiyorlar.
Sistemin dışarıdaki ve içerideki ağababalarının, Haziran seçimini AKP ile HDP üzerine kurgulamış olduklarını görüyoruz. Amerikancı holding medyası ve yandaş medyanın tutumu bunu açıkça gösteriyor.
Amerikancı ve Tayyipçi TV ve gazeteler seçim kampanyası boyunca AKP ile HDP’yi millete, birbirinin zıddı olan partiler olarak sundular. Tayyip’in yandaşlarına göre, bölücü terörün yasal partisi HDP’nin uğursuzluklarının üstesinden AKP gelecekmiş! Tayyip ve AKP’ye karşı tutumu ABD’ye endeksli TV ve gazetelere göre ise, Türkiye’yi RTE-AKP karanlığından HDP kurtaracakmış!
Oysa, bu iki Amerikancı parti birbirinin “çözüm ortağı”… Dahası, ikisinin de bu seçimdeki esas hedefleri tek ve aynı: Özerk mafya beyliklerinden oluşacak “Yeni Türkiye”yi kurmak ve onun “Yeni Anayasa”sını yapmak! Seçim vaatlerinde, “Yeni Anayasa” için birlikte hareket edeceklerini de açıkladılar. Bu nedenledir ki, hangisine verilirse verilsin, bu iki partiye verilecek oylar, mafya beyliklerinin “Özerk Cumhuriyetler Türkiye’si”ne verilmiş olacaktır.
Seçmenlerin AKP ile HDP arasında kutuplaştırılması siyaseti, sadece bu iki partiye yaramaktadır. Bu iki partiye verilecek oylar ise, BOP’un, “açılım” ve “özerk cumhuriyetler Türkiye’si” üzerinden ulaşılacak “Free Kurdistan”ına hizmet edecektir.
Seçim sürecinde,
-Türkiye’nin en Amerikancı ve Avrupacı güçleri,
-Mafya sermayenin en kodamanları,
-Amerikancı “merkez” medya başta olmak üzere F medyası ve hatta yandaş medya,
-En “ünlü”sünden en ayak takımına kadar mandacı aydınlar… Hepsi birleşip HDP için seferber oldular.
Seferberliğe daha baştan, ana muhalefet partisi LİDERLİĞİ ve Küreselleşmenin “açılım”cı NGO solu da dâhil oldu.
Sistemin merkezi güçleri bu seferberliği, seçim yaklaştıkça “Umudumuz HDP” kampanyasına dönüştürdü. Bölücülüğün partisi, BOP’un ve mafya-tarikat kapitalizminin yeni yıldızı HDP, “Türkiye’nin kurtarıcısı” olarak ilan edildi.
Bu kampanyadan anlıyoruz ki, Gladyosu, sayısız terör grupları ve bunların eylemleri ile boğazına kadar teröre batmış ve terörü bir sektör haline getirmiş mafya kapitalizmi için artık “kurtarıcı” HDP/PKK’dir. HDP/PKK, ayakta kalmanın “taze”, “diri” ve yıpranmamış gücüdür.
Küreselleşme sürecinde, ömrünü uzatmak için kendini Ortaçağın kollarına atan mafyalaşan kapitalizme artık bunlar da yetmemektedir. Beslediği terör örgütleri ve önemli bir sektör haline getirdiği terör endüstrisi, emperyalist kapitalizmin ve onun bölgede inşa ettiği sistemlerin son “kurtarıcı”larındandır.
“Bebek katili Apo” edebiyatından,
“Kurtar bizi Serok Apo” zavallılığına
“Umudumuz HDP” kervanına en sonunda, “sıkı Atatürkçü”lükleri ve daha da sıkı “laikçi”likleri ile ünlü aydınlarımız da katıldı. RTE’den sistem içinde kurtulma çizgisinden kopamayan bu aydınlarımız, daha düne kadar Öcalan’dan “göbeğini kaşıyan adam” ve “bebek katili” diye söz ederken, sistemin kodamanlarından gelen işarete bakarak, seçim sürecinde İmralı’nın ocağına düştüler.
Bu aydınlarımızın tutumu, sistemin gücünü olduğu kadar, HDP’nin onun yeni yıldızı olduğunu da kanıtlamıştır.
Bu “sıkı Atatürkçü” aydınlarımızın temel özelliği, Tayyip Erdoğan’dan, mafya kapitalizminin dışına çıkarak kurtulma seçeneğine kapalı olmalarıdır. 25 yıl boyunca PKK’nin lideri için “göbeğini kaşıyan adam”, “bebek katili”, “bir önce asılmalı” edebiyatı yaptıktan sonra, bir sabah kalkıp “Umudumuz Apo” bayrağı sallamaya başlamalarının başka bir nedeni yoktur.
Bekir Coşkun, Cüneyt Arcayürek ve Emin Çölaşan’ların bu tutumu, onların sisteme bağlılıklarının, Atatürk’e, laikliğe ve Türkiye’nin birliğine bağlılıklarından yüz kat daha fazla olduğunu göstermektedir.
Bu aydınlarımızın seçim sürecinde düştükleri duruma ayna tutmayı, İdris Baluken’in çağrısıyla bitirelim.
Bu yazıyı yazarken gazete sayfalarına, HDP yöneticilerinden, İmralı heyetlerinin ve İmralı-Kandil kuryelerinin değişmez elemanlarından İdris Baluken’in bir demeci düştü. Baluken demecinde, “HDP’nin barajı aşmasını Kandil’de gökyüzünü havai fişeklerle aydınlatarak kutlayacakları”nı söylüyor. “Kandil’de bunun hazırlığının yapıldığını” belirtiyor.
Ben PKK’nin bu kutlamaya, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Cüneyt Arcayürek gibi “çok sıkı Atatürkçü” aydınlarımızı da çağıracağından eminim. PKK bu konularda, daha düne kadar “Apo asılsaydı terör kökten biterdi” diye yazıp, seçim sürecinde HDP bayrağı sallayan bu aydınlarımızdan daha kıvraktır. Yıllarca ve daha bir dakika öncesine kadar “faşist” diye lanetlediği kişileri, bir dakika sonra göklere çıkarmada hiçbir tereddüt etmez.
S. Demirtaş’ı Holivut yıldızı
ilan eden mandacı medya
ABD’nin seçimden sonra “Açılım” konusunda RTE’nin başına, Meclis içinde de güçlendirilmiş HDP’yi dikmek istediği anlaşılıyor. Seçim kampanyası boyunca yaşadığımız manzara, emperyalist odakların bu seçimdeki yıldızının, bu hesaba dayalı olarak, HDP olduğunu gösterdi.
Washington ve Brüksel’den bu işareti alan Amerikancı medya ve mandacı aydınlar, on yıldır RTE’yi “sivil demokrasi kahramanı”, “çağın lideri” diye göklere çıkardıklarını unutarak ve unutturarak, HDP Eşbaşkanını, “Türkiye’yi Tayyip canavarından kurtaracak” kahraman ilan ettiler. S. Demirtaş’ın, Holivud yıldızı kadar “yakışıklı”, Çiçero kadar “hatip”, Gandi kadar “barışçı” ve “Çipras’tan da genç” olduğunun keşfine çıktılar.
RTE’den sistem içinde ve zahmetsiz “kurtuluş” peşinde koşan “Beyaz Türk”-konformist kitle de, bu seçimde, sözde Atatürkçüsünden çağdaş yaşamcısına kadar, fareli köyün kavalcısının ardına takılıp Selahattin’i “keşfetti”.
Düne kadar bunlar için sadece “kıro” olan Şeyh Saitçi ve Saidi Nursici Selahattin, seçim sürecinde sistemin ağababalarından işaret gelince, bunlar için de, hem “en genç ve yakışıklı”, hem de “en laik ve çağdaş” lider oluverdi.
HDP’ye oy taşıyan Y-CHP
”Umudumuz HDP” kampanyasının en hararetli savunucularından birinin de ana muhalefet partisinin LİDERLİĞİ olması, dünyada eşine az rastlanır bir particilik türü olarak siyasi tarihe geçti. Ama bu kampanyanın merkezi konusunda da bilinçleri aydınlattı.
Bilinçleri aydınlattı; çünkü, kendi partisinin ayağına kurşun sıkma anlamına gelen bu tutum, ancak sisteme ve sistemin Okyanus ötesindeki ağababasına RTE düzeyinde bir bağlılıkla ve ancak oradan gelecek bir işaretle mümkündür.
Y-CHP liderliği, sistemin ağababalarına Kemal Derviş’le verdiği bağlılık mesajını, bir de bu yoldan; yani “CHP’yi HDP’nin hizmetine sokma” tutumuyla verdi.
Tayyip’ten daha NATO’cu, AB’ci ve Kemal Dervişçi Y-CHP liderliği, seçim kampanyası boyunca her fırsatta, RTE’den kurtulmak isteyen kitleyi HDP’ye yönlendirmeye çalıştı. Bunu da, “Mevcut seçim sisteminde Meclise dördüncü bir partinin girmesi, AKP’nin çoğunluk sağlamasını önleyecektir” gerekçesiyle açıkladı.
Seçim kampanyası boyunca HDP’yi desteklemek için bu hesaba sarılan Y-CHP liderliği, barajı aşacak dördüncü parti olarak Vatan Partisi gündeme gelince, bu hesabı bir kenara bıraktı. Dahası, VP’nin ayrı bir parti olarak seçmenlerden kendisi için oy isteme hakkı olduğunu bile tanımayarak, “VP CHP’nin oylarını bölüyor” saldırıya geçti.
Tayyip’ten kurtarılmış AKP,
“Türkiye partisi” makyajlı HDP
Yazının girişinde de belirttik: Bölgede BOP, Türkiye’de Batı’ya eklemli mafya-tarikat kapitalizmi tıkanmış durumda.
Önü açılmazsa tıkanmanın çöküşe dönüşeceğini gören ABD’nin, bölgedeki ve Türkiye’deki güçlerini yeniden düzenlemeye giriştiğini görüyoruz.
BOP görevlerinin ve sıcak para sisteminin artık tek başına RTE ve AKP ile yürütülemeyeceğini saptayan ABD’nin, bu işi “açılım”ın “çözüm ortakları” ile götürmeye karar verdiğini saptıyoruz.
ABD’nin yeni “dizayn”ı sandıktan çıkarılabilirse, bundan böyle sistemin iki has partisinden biri HDP olacaktır.
Mafya beylikleri federasyonundan oluşacak “Yeni Türkiye”nin has partileri: RTE denetiminden kurtarılmış AKP ile Sakine Cansız’lardan temizlenmiş PKK’nin denetimindeki HDP!
Son bir yıldır siyaset sahnesinde yaşadığımız her şey, HDP’nin, BOP’un ve yeniden üretilmeye çalışılan sistemin “taze”, “diri” ve “yıpranmamış” gücü olarak örgütlenip sahaya sürüldüğünü gösteriyor.
Başını mafya sermayenin ve Amerikancı medya patronlarının çektiği sistem güçleri, önümüzdeki dönemde Türkiye’deki mafya kapitalizmini ayakta tutacak en önemli ve üstelik “diri”, “taze”, “yıpranmamış” güç olarak HDP’yi görüyorlar.
AKP’nin T. Erdoğan ipoteğinden
“kurtarılmasında” Y-CHP’ye verilen rol
ABD’nin Türkiye’deki yeni güç düzenlemesinde CHP’ye verilen rol ise, AKP’yi RTE denetiminden “kurtarma”da yedek güç ve “kolaylaştırıcı” olmaktır.
Y-CHP bu operasyonda, Tayyip’e bağlı AKP milletvekillerinin yaratacağı boşluğu dolduracak; Tayyip milletvekilleri desteğinden yoksun kalacak AKP hükümetinin ayakta kalmasını sağlayacaktır. Tabii ki “mükâfatını” da alacaktır. “Mükâfat”, AKP liderliğinde kurulacak koalisyon hükümetine ortak yapılmaktır.
“Yeni Anayasa” ve “açılım” konusundaki Y-CHP tutumu, AKP ile CHP arasındaki, bu koalisyonu kolaylaştıracak ortak noktalardır.
Bu koalisyonla birlikte F tipi Cemaatle de barış ilan edilerek, sistemin merkezi güçlerinin hayali olan “büyük uzlaşma” da gerçekleştirilmiş olacaktır.
Y-CHP ise, hem, gözü “Tayyip’ten kurtulma” dışında bir şey göremeze hale getirilmiş “laik” kitleye verdiği sözü yerine getirmiş olacak; hem de, iktidar, ihale ve rant susuzluğu içindeki “profesyonellerine” yeni makam ve imkanlar sunacak, yeni nema alanları açacaktır.
“Kurtarıcı HDP”nin makyaj boyası NGO sol
HDP, Tayyip Erdoğan’dan sistem içinde “kurtulma” peşinde koşan ama bölücülüğe karış olan kitleye, “Türkiye partisi” imajıyla sunuldu ve kabul ettirildi.
Bu amaçla, HDP’nin kamuoyuna dönük yüzü, ona “Türkiye partisi” görünüm verecek kimselerle makyajlandı. Deyim yerindeyse, Silivri davalarının gizil tanıkları gibi, “estetik” operasyona tâbi tutuldu.
Bu operasyonda, makyaj ve maskeleme malzemesi kullanılan başlıca “madde” ve “alet”, PKK kuyrukçusu NGO sol oldu.
Çok acıdır: Sol’a ve sosyalizme ümit bağlayan insanları yıllarca “Tek yol devrim” sloganıyla peşinden götüren “solcu”lar, Küreselleşme sürecinde, “Tek yol PKK kuyrukçuluğu” kuyusuna düşmüşlerdi. Bunlar, Türkiye’nin samimi solcularının önüne bu seçimde de PKK kuyrukçuluğunu koydular.
Çok acıdır: Süper işçici ve süper antikapitalist fiyakasından geçilmeyen keskin “sosyalist”ler, mafyalaşmış kapitalizmin ortaçağ kimlikçiliğinin ayağına kapanarak, HDP’ye “sol”, “ilerici”, “Türkiyeli” vb maskesi takılmasının aletleri oldular.
Çok acıdır: Düne kadar Türkiye’yi sadece kendilerinin kurtaracağını iddia eden “sosyalist”ler, bugün kendi kurtuluşlarını bile “‘Biji Serok Obamacılık”ın partisine emanet ederek, kendilerinin gereksizliğini ilan etme noktasına gelmiş bulunuyorlar.
Bu seçimde, 68’liliğin bile “‘Biji Serok Obama’cılık” ve Şeyh Saitçilik’e pazarlanmaya kalkışıldığını gördük. Bu amaçla, sistemle barışık yaşayan 68 rantçıları hareket geçirildi.
Oysa, 68’liliğin kimliğini, “Yaşasın tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye!”, “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!” sloganlarının oluşturduğunu dünyada bilmeyen yoktur.
“Hasan Dağı arpalıktır…”
Peki, ABD ve mafyalaşmış dünya ve Türkiye sermayesi merkezli bütün bu operasyonlar, güç düzenlemeleri, HDP kampanyaları hedefine ulaşacak mı?
Türkiye halkı bu dolmaları yutacak mı?
Türkiye’nin devrimcileri bütün bu uğursuz güçlere meydanı boş bırakacak mı?
Bölge halkları ve devletleri ABD planlarına teslim olacak mı?
Ve bütün bu karşıtlıklar, çelişmeler ve kaçınılmazlıklar denizinde ABD BOP’u yeniden diriltebilecek güce ve mafya sermaye krizini önleyecek rezervlere sahip mi?
Bu sorulara, bizim Aksaray yöresinde çok yaygın olan bir özdeyişle yanıt vermekle yetiniyorum:
Hasan Dağı arpalıktır, eğer saban yürürse,
Her derede bir değirmen, eğer suyu gelirse,
Her köylüden bir tavuk, eğer köylü verirse,
Güzel gidiş bu gidiş, eğer sonu gelirse…