Türkiye Gazetesi Yazarı Fuat Uğur yazdı: Deniz salyasında İBB'nin ve İmamoğlu'nun sorumluluğu

Türkiye Gazetesi Yazarı Fuat Uğur'dan Marmara Denizi'ni etkisi altına alan deniz salyası (müsilaj) ile ilgili önemli bir iddia geldi. Fuat Uğur, köşe yazısında deniz salyasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) ve Ekrem İmamoğlu'nun sorumluluğu ile ilgili önemli bir bilgiyi paylaştı.

Türkiye Gazetesi Yazarı Fuat Uğur yazdı: Deniz salyasında İBB'nin ve İmamoğlu'nun sorumluluğu

Türkiye Gazetesi Yazarı Fuat Uğur'dan, Marmara Denizi'ni etkisi altına alan deniz salyası (müsilaj) ile ilgili önemli yazı kaleme aldı.

Deniz salyasının oluşumda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ninb (İBB) ve Ekrem İmamoğlu'nun sorumluluğu yönünde önemli bir iddia olduğunu dile getiren Fuat Uğur, söz konusu iddiayı okuyucularıyla paylaştı.

Fuat Uğur yazısında, Ekrem İmamoğlu’nun, özelleştirilen arıtma tesislerinin paralarını altı aydır ödemediği bilgisinin kendisine geldiğini ifade ederek iddianın doğru olup olmadı sorusunu İmamoğlu'na yöneltti.

Fuat Uğur köşe yazısında şu ifadelere yer verdi:

''Burada size Müsilaj denen illetin gerçek sebebini tek tek anlatacağım ve buna yol açan gelişmelerin sorumlularını size hiç yan yollara sapmadan doğrudan söyleyeceğim. Herkes kendine düşen payı alsın ve gereğini yerine getirsin.

OLAYLAR

1-Marmara Denizi, iki tarafı Boğazlarla daraltılmış dünyanın en küçük ve sıkışmış denizi. Marmara’ya iki akıntı geliyor. Biri Karadeniz’den, diğeri Akdeniz’den. Karadeniz’den gelen 100 yıl öncesinde temizdi ve soğuktu ama Tuna, Don, Dinyeper’den gelen korkunç kimyasal atıklarla çok kirlendi ve ısındı. Balon balıklarından belli, Akdeniz zaten ısındı. Her iki denizden Marmara’ya gelen akıntılar dolayısıyla bu küçük denizin tüm ısı dengesini değiştirdi. Bu yüzden kışın Marmara’nın altı 15 derece, üstü 10 derece olabiliyor. Oysa bu durum tüm denizlerde tam tersidir. Üstü sıcak, altı soğuktur.

Sonuçta Marmara Denizi'nin sıcaklığı 100 yıl öncesine göre tam 2,5 derece arttı.

2-Petrokimya tesisleri ve birtakım büyük tesisler denizden soğuk su alıp sıcak su vererek denizin ısınmasına katkı sağlıyor.

3-Biyolojik arıtma tesisleri Marmara’ya verilen insan ve hayvan atıkları için İstanbul dâhil tüm şehirlerde olması gerekenin yalnızca yüzde 50’si.

4-İstanbul başta Marmara’ya atık veren tüm şehirlerdeki fabrikaların hâlen önemli bir kısmında kimyasal arıtma tesisi yok.

5-Denizlerdeki besin zincirini bozan vahşi ve tarama balıkçılık.

BAKANLIĞIN SORUMLULUĞU

Var olan kimyasal arıtma tesisleri de fabrika sahiplerinin bazılarının maliyet girdisine sebep oluyor gerekçesiyle zaman zaman çalıştırılmıyor. Bunlar geceleri derelere, kanalizasyona arıtma yapılmadan atık gönderiyor. Oysa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sırf bu arıtma tesisleri doğru düzgün çalıştırılsın, fabrika sahipleri elektrik paralarını sorun etmesin diye yılda 120 milyon lira elektrik parası yardımı yapıyor arıtma tesisi bulunan fabrikalara.

Ahlaksızlık devreye giriyor yani.

Böylece deniz fosfor, nitrat ve azotla doluyor.

Bu durumda Bakanlık görevlileri kimyasal atık tesisi yapmayan fabrikalara yaptırım uygulamak durumunda. Para ya da kapatma cezası.

Bildiğim kadarıyla ağır para cezaları var.

Ama öte yandan ekonominin çarklarının da işlemesi gerekiyor.

O zaman durumu yönetmek gerekmekte. Fabrika sahibini özendirmeli, denetlemeli, takip etmeli ve en sonunda yaptırıma başvurmalı.

Yani Marmara’ya derelerden ve şehirlerden akan tüm atıklar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na düşen görev çok önemli.

İBB’NİN VE İMAMOĞLU’NUN SORUMLULUĞU

İstanbul’da Bedrettin Dalan ve Nurettin Sözen döneminde başlayan arıtma tesisi kurma girişimleri ile kayda değer bir çalışma yapılmadan iş Tayyip Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı dönemine kadar geldi. O dönemlerde ODTÜ’lü hocaların “iş bilirliği” sayesinde Baltalimanı ve Kadıköy’de katı arıtma tesisleri kuruldu. Katıları ayırıp kalan sıvıları denize vermek. Sonuç fiyasko...

Tayyip Erdoğan ile birlikte Boğaz ve Haliç kıyıları çepeçevre kolektörlerle donatıldı, keza leş gibi kokan Haliç uzun çalışmalar sonucunda, dip çamurları bile taşınarak temizlendi. Sonuçta içinde balıklar yüzer hâle geldi.

Öte yandan AK Partili Belediye Başkanı Kadir Topbaş döneminde Erdoğan’ın özel desteğiyle peş peşe arıtma tesisleri yapıldı. Öyle ki Ekrem İmamoğlu’na teslim edilen Tuzla ve Ataköy’deki arıtma tesisleri atıkları kullanma suyu hâline getirip denize veren tesisler olarak tarihe geçti.

İstanbul’un her iki yakasındaki diğer arıtma tesisleri ise özelleştirildi.

ARITMA TESİSLERİNİN PARASINI ÖDEMEDİĞİNİZ DOĞRU MU SAYIN İMAMOĞLU

Ancak Ekrem İmamoğlu Başkan olduktan sonra bırakın bu arıtma tesislerine sahip çıkmayı, projesi bitmiş ve iş temelinin atılmasına kalmış Silahtarağa arıtma tesisinin TEMEL ATMAMA TÖRENİNİ yaptı inanılması güç bir pişkinlikle.

İSKİ kanunun verdiği yetkiyi kullanıp fabrikaları denetlemeyi tavsattı.

Ama hele BİR İDDİA VAR ki eğer gerçekse hakikaten akıl alır gibi değil.

Ekrem İmamoğlu’nun, özelleştirilen arıtma tesislerinin paralarını altı aydır ödemediği bilgisi geldi bana.

Bu doğru mudur Sayın İmamoğlu?

Neden ödemiyorsunuz? Müsilaj ortada. Yaptığınızın Marmara’ya ve insanlığa ne büyük bedeller ödettiğinin farkında mısınız?

Hadi arıtma tesisi yapmıyorsunuz, olanı kapatıyorsunuz bari çalışanı engellemeyin. Çok merak ediyorum, amacınız ne?

SONUÇ

Bu kadar hor kullandığımız bu deniz sonuçta alarm veriyor.

Olanı söyleyeyim size.

Denizde üç zincir var.

Denizlerde Plankton denilen canlılar var. Hiç organı olmayan ve hareket yeteneği akıntıya bağımlı olan canlılar. Bitkisel olanına Fitoplankton, hayvansal özellik gösterenlerine de Zooplankton deniyor. Bu planktonlar sudaki canlılığın ve besin zincirinin en önemli halkaları. Aynı zamanda iklimlerin belirleyicisi. Uzun uzun anlatmayayım; kirlenmeden dolayı besin zinciri koptu Marmara Denizi'nde. Çünkü Fitoplanktonlar azot ve nitrat yer ve ortama oksijen verir. Yediklerinden dimetil sülfür üretir ki bu da su buharı oluşturup yağmurlara sebebiyet verir. Marmara’da aşırı biriken azot ve nitrat kirlenmeyle, ısınmayla o kadar arttı ki fitoplanktonlar yedikçe yedi, obezleşti, çoğaldıkça çoğaldı ve yukarıya çıktı. Onları yiyen canlıların olması gerekir ama onlar da avlandığı için azaldıklarından Fitoplankonlar ölmeye başladılar ve Deniz Salyası dediğimiz 'Müsilaj’a sebep oldular.

Deniz Salyası ile hasta olan insanın burnundan akan sekresyon (sümük) arasında bir fark yok. İnsanın burnu akıyorsa vücut “Ben hastayım” diye nasıl sinyal veriyorsa, deniz de salyalarıyla “Ben hastayım” diye bağırıyor. Şimdi Müsilajı Bakanlık ekipleri temizliyorlar ama bunun da insanın burnunu mendille silmesinden farkı yok sonuçta.

ÇÖZÜM

Sorunun kökenine inmek.

Yani Bakanlığın da İBB’nin de görevlerini yapması.

1-Arıtma tesislerinin tamamı çalıştırılmalı.

2-Tüm fabrikalar kimyasal arıtma tesisi yaptırmalı.

3-Kalan yüzde 50’lik biyolojik arıtma tesisi yapılarak eksik giderilmeli.

Ama tabii bunları yapmak bizim sorumluluğumuz. İklim değişikliklerinin sebep olduğu üzere suların ısınması meselesi nasıl çözülür o küresel bir mesele.

Ama biz sonuçta konuya ekolojik temelli bakmalıyız.

Kapitalist ve pragmatist değil.''

boğaz erdoğan ak parti karadeniz Müsilaj deniz salyası akdeniz Başkan odtü tuzla ataköy Marmara Denizi deniz salyası Marmara Denizi müsilaj türkiye gazetesi fuat uğur istanbul müsilaj İstanbul deniz salyası Bedrettin Dalan müsilaj arıtma tesisi