Stratejik ve jeopolitik pencereden Suriye
Askeri stratejinin ve taktik adımların başarısı için politik hedeflerle bağlantılı ve uyumlu olması gerekir. Politik hedeflerin net ve gerçekçi bir biçimde tespit edilmesi gerekir. Bugün için Suriye’de bir iktidar değişikliği ve rejim değişikliği gereksiz, anlamsız ve irrasyoneldir.
Strategy; Yunanca stratos (ordu) ve ag (yönetmek) kelimelerinden türetilmiş bir terim. Kavram olarak strateji hedefleri belirlemeye, eldeki imkan ve kapasiteleri de optimum olarak seferber ederek bu hedeflere ulaşacak yol ve yöntemleri planlamak demektir.
Jeopolitik [yer+ siyaset] kelimelinin birleşiminden oluşur. Bir ülkenin coğrafi potansiyeli, imkanları, riskleri ,avantajlarıyla ülke siyasetine ,savunmasına, coğrafi mekanın etkisini, coğrafi mekanın olitik örgütlenmesini inceleyen bilim dalıdır.
Türkiye’de entelektüel iklim maalesef çok zayıf. Bu anlamda “Soner Polat” amiral [ikindi güneşi gibi doğup battı], rahmetle yad ediyorum. Siyaset dünyamıza, devlet hayatımıza entelektüel bir asker olarak stratejik bakışın önemini gösterdi. Keza Dr. Doğu Perinçek Bey askeri akademik iklimdeki strateji zaafına [-Türk Ordusunun Strateji Sorunu- eseriyle]ilk dikkat çeken isimlerdendir.
Stratejik vejeopolitik meselelerde söz sahibi mahfillerin Türk kültür tarihine, Türkolojiye ilişkin [menakıb dışında] ciddi bir donanımı olmadığı için yakın kara ve deniz havzamıza ilişkin tahlilleri çok zayıf kalıyor. Ciddi bir tarih bilgisi ve felsefesi yok, Türkoloji yok, Halk bilimi yok, sosyolojik etütler yok. Ne var? Bolca papatya falı gibi astrolojik analizler. TV ve gazeteler lebaleb dolu.
Gelişmiş ülkelerde çok farklı görüşlerdeki, düşünce ekollerindeki bağımsız araştırma enstitüleri teşvik edilerek bilgi üretmeleri sağlanıyor. Bu sayede karar alıcı, karar vereceği bir konuda a’dan z’ye 360 derece olası bütün seçenekleri, karşıt görüşleri ve gerekçeleri tüketinceye kadar öğrenmiş, hazırlanmış oluyor. Bundan büyük zenginlik olabilir mi? Bizdekiler genelde hükümetlere yakın oluyorlar ve “garip bir tesadüf”! Hepsi iktidarla aynı fikirde oluyorlar. Herkesin aynı şeyi düşündüğü yerde hiç kimse yoktur oysa. Bu konuda üniversiteler veya diğer kurumlar, siyasi partiler farklı değil. Herkes kendisiyle aynı şeyleri düşünenleri dinlemeyi seviyor. Buradan nasıl bir ürün ve fayda umulur? Hiç anlamamışımdır.
Ortaya konulan fikir ve düşünceler bilimsel yönteme uygun olarak yine aynı usullerle yanlışlanırlar. Bizde bilimin ürettiği gerçekleri ifade ettiğinizde bununla yüzleşip görüşlerimizi bilgiye göre tashih etmek yerine bilgiyle çatışmayı, bilgiyi ideolojik gözlüğümüze göre eğip bükmeyi yeğliyoruz. Bu kısırdöngü toplamı sıfır olan bir oyun olarak bütün enerjimizi heba ediyor. Hesap verilmeyen, yanlışın sorgulanamadığı, liyakatin teşvik ve ödül görmediği sistemler kendi yarattığı kaosta boğulurlar.
Suriye tablosunda en başından beri bu derin krizi yaşıyoruz.
Yanlış siyasi kararları, operasyonel ve taktik seviyede düzeltmeye çalışıyoruz.
Emek ve enerjimiz bu belirsiz siyasi hedeflerin oluşturduğu kara deliğin ufuk çizgisinde yok olup, anlamsızlaşıyor.
Saha ve envanter ilişki ve çelişkiler, büyük tabloya bağlı olarak bir teorik bakışla kuşatılamıyor. Ahmet Davutoğlu Bey’in Stratejik Derinlik hülyalarından sonra tablo büyük ölçüde toparladı. Siyasi liderliğin ve kararlığın Rusya ile ustalıklı koordinasyonuyla TSK’nın öncülüğünde ciddi kazanımlar elde edildi ama politik ve stratejik planlama arasındaki tenakuz henüz arzu edilen seviyede değil.
Sebebi elbette ki teorik zafiyetten ve ona bağlı olarak bilgi noksanlığından kaynaklanıyor.
“Teori varsa her şey vardır, teori yoksa -eldeki imkan ne olursa olsun-hiçbir şey yoktur.”
Süper gücün Küba’da Domuzlar Körfezi çıkarmasında yaşadığı hezimet ve sefalet bunun en açık örneğidir.
ETNİK VE DİNSEL DEMOGRAFİK KOMPOZİSYON BİZE NE SÖYLÜYOR?
Suriye 911 km’lik kara sınırıyla en uzun kara sınırı olan komşumuz. Demografik yapısı itibarıyla yaklaşık 20 milyon insan yaşıyor. Nu nüfusun % 74 Sünni, yüzde 13'üŞia, Aleviler teşkil ediyor. Hristiyan nüfus oranı %10, Dürziler % 3.
Türkmen nüfusu 2 milyon Kürtler 2/ 2,5 milyon olarak
Tahmin edilmektedir.
Türkmen nüfus ağırlıklı olarak Türkiye sınırındaki bölgede yaşmaktadır. Kürt nüfusun %45 ‘lik bölümü kuzey sınırında yaşamaktadır.
Rasim Bozbuğa’nın bölgenin demografisiyle ilgili şu tespitleri çok önemli.
“Suriye’de Kürt nüfusu büyükşehirler ve dağınık olarak yaşadıkları yerler dışında yoğun olarak Suriye’nin kuzeyinde birbiri ile toprak bağlantısı olmayan Afrin-Kürt dağı, Ayn-el Arab-Kobani ve Cezire-Haseke bölgelerinde meskûndurlar.
“Mevcut durum itibariyle PYD-YPG birbiri ile toprak bağlantısı olmayan Afrin, Kobani ve Cezire bölgelerinde yaşayan Kürtlerin yüzde 30’dan fazla nüfusa sahip oldukları yerlerin tamamını (Kamışlı dışında) Esad rejiminin de onayı ile büyük çoğunlukla çatışmasız olarak ele geçirmiş durumdadır.
YPG’nin Kürtlerin azınlıkta olduğu ya da karışık nüfuslu bölgeleri (Resulayn gibi) ele geçirmek veya elde tutmak için yaptığı saldırılar karşıt tepkiye neden olmakta ve Kürtlerin azınlıkta olduğu yerlerde Kürt nüfusunun etnik temizliğe uğramasına (PYD’nin Arap çoğunluğa sahip Resulayn’ı ele geçirmesi sonrasında Tel Abyad’taki Kürt nüfusun sürülmesi ya da kaçması gibi) yol açmaktadır. Bu durum orta veya uzun vadede YPG’nin Kürt halkının kurtarıcıları değil, felaket getiricileri olarak nitelendirilmelerine neden olabilecektir.
Suriye’deki dengelerin büyük ölçüde bugünkü gibi kaldığı varsayımı altında savunma amaçlı alan genişletmek, etnik çatışmayı artıracağı için beraberinde Kürt nüfusun diğer bölgelerde hedef olmasını getirebilecektir. Öte taraftan savunmada kalmak ise radikal örgütler karşısında devamlı kan kaybedilmesine neden olabilecektir. [Rasim Bozbuğa, XX I. Yüzyıl, Sayı 60]
ABD ve YPG, İsrail bu bölgede Kürt kantonları arasındaki Arap ve Türkmen nüfusu teröre ve şiddete tabi tutarak yerinden ederek tümleşik bir Kürt bölgesi yaratmaya çalışmaktadır. Bu yönüyle NATO,ABD, ve Türkiye’nin bölgeye ilişkin talepleri arasındaki çelişki ve çatışma açıktır.
Bu noktada Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin karşı duruşu meşru ve hukukidir.
Emperyalizm bu işgalle bölgeyi sonu gelmez bir istikrarsızlık çukuruna yuvarlamak için etnik ve dinsel farklılıkları kışkırtarak , siyasallaştırarak bir arada yaşama kültürünü tahrip etmektedir.
Suriye Nasır’la millet olma bilincini öğrenmiş sosyalist , Arap milliyetçisi , laik bir tarihsel süreçten evrilmiştir. Batıyı yakinen takip eden bir burjuvazisi ve entelajansiyası mevcuttur.Dolayısıyla etnik ve dinsel kompartımanlara bağlı bir parçalanmaya geniş ölçüde direnebilmişlerdir.
Müdahale eden güçler bu konularda yanılmışlardır.
Suriye politikaları bu somut gerçekler bağlamında planlanması gerekir.
Haklı ve meşru mücadelemiz bu sayede daha da doğru bir perspektifi kavuşur.
Bir savaş 4 seviyeli olarak planlanır. Bunlar; politik, stratejik, operasyonel ve taktiksel savaş seviyeleridir. 1. seviye yani politik planlama ve hedefler diğer üçünü doğrudan etkileme kapasitesine sahiptir. Kırk ölçüp bir biçmek lazım.Politik karalardaki isabetsizlikler operasyonel ve taktik seviyedeki başarılarla tahakkuk ettirilip , düzeltilemezler.
Askeri stratejinin ve taktik adımların başarısı için politik hedeflerle bağlantılı ve uyumlu olması gerekir. Politik hedeflerin net ve gerçekçi bir biçimde tespit edilmesi gerekir.Bugün için Suriye’de bir iktidar değişikliği ve rejim değişikliği gereksiz, anlamsız ve irrasyoneldir. Yaşadığımız acı tecrübelerle bunu görmüş olduk.
Açık kaynaklardan ve Astana deklarasyonundan anladığım kadar Türkiye'nin Suriye'de birinci önceliği Suriye'nin topraklarına terörden arınmış şekilde tam olarak hakim olmasıdır. Suriye’nin YPG’yi dışarda bırakan genel affı bu anlamda iyi bir zemindir. Güvensizlik varsa bunu da Astana inisiyatifi denetlemeli. Doğru olan da budur. Birincil politik hedef bu olmalı.Bunun için Suriye ile etkin bir koordinasyona ihtiyaç vardır. Biz Fırat’ın doğusuna haklı bir operasyon yaparken son tahlilde Suriye’nin toprak bütünlüğüne , terörden arındırılmasına destek vermiş oluyoruz. Türkiye bölgeye barışı koruma misyonuyla Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin ve bütün Suriye vatandaşlarını haklarını korumak için gidiyor. Bu anlamda Suriye yurttaşlarının nereye yerleşeceği, evlerinin iki katlı mı? tek katlı mı? olacağı Suriyeli yurttaşların talebi ve Suriye devletinin inisiyatifine kalan bir konudur.
Bizi ilgilendiren yanı sınır güvenliğimi ve terör yapılarının milisleşerek, mafyalaşarak bölgenin istikrarsızlaştırmasını engellemektir. Bunu da zaten defaatle vurguladık.
O zaman politik planlamayı ciddi şekilde yeniden gözden geçirmeyi karar alıcıların dikkatine sunuyorum.
SONUÇ
1.Suriye etnik ve dinsel esaslara bağlı olarak parçalanması mümkün değildir.
2.Suriye’nin dağılması ve parçalanması durumunda bölgeye İsrail ABD nüfuzunun doğrudan erişimini sağlar.
3. Türkiye’nin güneye doğru genişlemesinde stratejik ve jeopolitik bir avantajı yoktur. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mısır’da yaptığı laiklik hatırlatması son derece yerindedir. Bizi Ortadoğu toplumlarından ayıran ve örnek alınması gereken bir haslettir.Erdoğan’ın değerlendirmesini hatırlatmakta yarar var: “Lâik bir devlet yapısı dinsizliği değil, herkesin dinini inandığı gibi yaşamasının teminatıdır. Böyle görecek, böyle görmesi lazım. Bundan hiç endişe etmesin ve anayasayı hazırlayacak olanlar da bunu orada teminat altına alması lazım. Demesi lazım ki; 'Devlet tüm inanç gruplarının inancını teminat altına alır. Hepsine eşit mesafededir. Asla sizi dininizi yaşamaktan alıkoymayacaktır'. Bunu böyle söylemesi lazım. Bu şekilde başlar ve bu şekilde devam ederse o toplum huzur bulacaktır. Müslüman'ıyla, Kıpti'siyle hepsi, hatta hatta daha ileri gidiyorum dinsizin bile, ateistin bile inancına devlet saygı duyacaktır. Onu da güvence altına alacaktır. Laik devlet budur.”
Suriye’de kademeli olarak teşvik edilmesi gereken budur. Mezhep perspektifinden Hazar’dan Akdeniz’e Şii hilâli de Sünnicilik hayali de aynı derecede bugünkü konjonktürde tahakkuk şansı yoktur. Kan ve gözyaşı getirir. Bunu bir Sünni olarak ifade ediyorum. Reel politik dinamikleri bilmek lazım. Tercihi halka, zamana bırakmak gerekir. Demokratik tecrübe bir süreçtir akşamdan sabaha birikmez. YPG’nin masaya oturmasını haklı sebeplerle engellerken Sünni bir formasyonla savaş sonrası pozisyon almayı sorunun taraflarına kabul ettirmeye imkan yoktur.
4. Türkiye için Suriye bölgedeki soydaşlarının Türklerin ve Kürtlerin barış içinde yaşamasını temin etmek kendi sınırına yönelecek terör vb asayiş olaylarını önlemek ve kontrol etmekle sınırlıdır. Bu anlamda BM kararları, uluslararası hukuk, Adana antlaşması bize yeterli güvenceyi sunar.
5. Türkiye, İran,Rusya , Astana perspektifi Suriye’nin de toprak bütünlüğü sağlandığı takdirde Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının paylaşılmasında Türkiye lehine avantaj sağlar.
6.Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve asayişi ne kadar erkenbir surette tesisedilirse Irak sınırından bölgeye genişleyerek Akdeniz’e ulaşacak ve Astana bileşenlerinin menfaat ve güvenliklerini doğrudan tehdit edecek terör devleti oluşumu geri dönüşsüz olarak bertaraf edilmiş olur. Akdeniz seddindeki direniş bölge ülkeleri lehine kazanılmış olur.
Prof. Dr. Kemal Üçüncü