Suriye: Kalbi kırık bir sevgili
Şam’da gerçekleştirilen intihar saldırılarında 40 kişi hayatını kaybetti… Rejim güçleri ve IŞID arasında süren çatışmalar şiddetleniyor… ABD ve Rusya, Suriye konusunda anlaştı, vesaire, vesaire...Günlük haber akışının içinde, yıkık dökük binaların, tankların görüntüleri gelir ekranlara.
Savaş adı altında, şehirlerin bombalanması kanıksanır, kaybolan hayatlar rakamlara dönüşür ve insanlık ölür.
Suriye’de 6 seneden bu yana süren vahşeti, bir film senaryosu, bir strateji oyunuymuş gibi aktardı medya.
Komşudaki yangın
Oysa yanan,aynı suyu, aynı havayı paylaştığımız komşumuzdu.
Sokaklarımızda yalınayak koşuşturan, kıvırcık saçlı, sümüklü bebeler, olayın ciddiyetini anlamamıza bir anda olsa yardımcı oldu…Fakat sonra yine kulaklarımızı tıkadık komşumuzun çığlıklarına.
Bu sefer şehirlerimizde patlayan bombaların, kaynağını ararken farkına vardık ki, komşumuzdaki yangın kapımıza dayanmış. Derin uykumuzdan uyanıverdik.
Ve savaşı, Suriye’yi, komşumuzu konuşmaya, anlamaya başladık.
AKP hükümetitarafından, düşman olarak kabul edilen Beşar Esad hükümetinin geri çekilmesinin, hemen sınırımızın öte yanında ABD-İsrail güdümlü bir PKK koridoru kurulmasıihtimalini beraberinde getirdiği fark edildi önce.
Şimdi ise, hükümet ve hükümete yakın çevreler, Esad yönetimi ile tekrar masaya oturmanın vaktinin geldiğini anladı.Türkiye ve Suriye’ye karşı terör estiren PKK/PYD veya IŞID’in birer kukla, düşmanımızın ise kuklaların iplerini elinde tutan
ABD olduğu ortaya çıktı.
Böylesine kritik bir dönemde, Suriye devletinin davetlisi Vatan Partisi heyeti ile Şam’ı ziyaret ettik.
Beyrut’tan, Şam’a uzun ve hızlı bir konvoy eşliğinde hareket ettik. Güvenliğin had safhada olduğu yolları arkamızda bıraktık ve senelerden bu yana yedi düvele karşı direnen Şam’a vardık.
Sedir ağaçları, garip bir sessizlik ve tatlı bir meltem tarafından karşılandık.
İşin siyasi ve diplomatik kısmı bir yana, kısıtlıda olsa, Şam sokaklarında yürüme, insanlarla sohbet etme fırsatımız oldu.
“Şam’a hoşgeldiniz”
Şam’ın güzelliği, sayısız yazıya konu olmuştur ve olmaya da devam edecektir.Sadeliğin getirdiği bir zarafet taşıyor eski Şam’ın mimarisi. İhtişama kaçmadan, mağrur bir biçimde yükseliyor şehir.
Esen rüzgar, çöl kumları ile beraber baharat kokusunu getiriyor, Sultan Selim Camii’nin avlusuna.
Köşedeki dükkanın önünde nargilesini tüttürüyor yaşlı adam.Nargilenin dumanı, güneşin huzmelerinde Arapça harflere dönüşüyor. Kurşun delikleri ile dolu sütunun önünden güvercinler havalanıveriyor.
Türkçe konuştuğumuzu fark ediyor yaşlı adam, kafasını bizden tarafa döndürüyor ağırca, Türkçe olarak “merhaba, Şam’a hoş geldiniz” diyor. Nargilesini bir yana bırakıveriyor ve bir renk cümbüşünü andıran dükkanına davet ediyor.
Duvarlarda Bedevilerin dokuduğu envai çeşit kilimin yanı sıra, İran halıları asılıyor.Her biri ayrı bir yaşanmışlığı, tarihi ve Ortadoğu’da insanı anlatıyor.
İster istemez savaştan, ülkelerimiz arasındaki ilişkiden açılıyor söz.
Bizim tarafın siyasi yanlışlar yaptığını söylese de, Türk ve Suriyelilerin tekrar kardeş olacağına inandığını söylüyor yaşlı adam. Yüzündeki çizgiler, paylaştığımız coğrafyanın ne kadar kadim olduğunu hatırlatıyor.
Duvarda genç bir adamın resmi asılı, üzerine bir gül tutturulmuş.
Kim olduğunu soruyorum? Savaşta kaybettiği oğlu olduğunu söylüyor, dolu dolu olan gözlerini kaçırarak.
Komşuyla kavganın sonuçları bir tokat gibi vuruyor yüzümüze, diyecek bir şey bulamıyoruz.
Sessizliği, avluda koşturan çocukların kahkahaları bölüyor. Suratında acı bir gülümsemeyle devam ediyor söze;
“Savaşın ilk başlarında şehit düştü oğlum, Türkiye sınırı kapatmış olsaydı, belki de sınırı aşıp gelen teröristler oğlumu şehit edemezlerdi (…) yine de geç değil, Türkiye bugün sınırını kapatırsa evlatlarımızı katleden bu terör belasını sonlandırırız”
Komşunun kalbi yaralı olsa da, Türk halkından halen umudu kesmemiş olduğunu anlıyorum ve bir nebze de olsa ferahlıyor içim.
Kaybettiği oğlu için başsağlığı dileyip ayrılıyoruz yaşlı amcanın yanından.
Yaklaşık 1 seneden beri Şam’da gazetecilik yapan Mehmet Kıvanç dostum, Suriyelilerin Türkiye’ye bakışını “kalbi kırık bir sevgiliye” benzetiyor sohbetimizde.
Başlarına Batı destekli terör belasını musallat etmemiz kalplerini kırmış fakat halen bu karanlık yoldan bir dönüş umudu olduğuna inanmaya devam ediyorlar.
“Burada dilenenler değil direnenler var”
Sokaklardaki kontrol noktaları, geceleri arada sırada duyulan patlama sesleri ve binaların duvarlarındaki delikler, savaşın ne kadar yakın olduğunu hatırlatıyor Şam’da…
Hıristiyan mahallesinin kahvelerinde oturan kızlı-erkekli gençler ise aynı savaşın bir o kadar uzak olduğunu bağırıyorlar, unutmak istercesine yaşadıklarını.
Kahvede tanıştığımız gençlerden biriyle, Türkiye’deki Suriyelilerin durumu üzerine sohbet ediyoruz.
Şam Üniversitesi Matematik bölümünden mezun, üç yabancı dil bilmesine rağmen ülkesini bırakıp, mülteci olmayı reddetmiş.
“Burası benim vatanım. Ülkemi terk etmek bir dakika bile aklımdan geçmedi” diyor Hisham.
Suriye sokaklarında, tek tük dilencilere rastladığımı, oysa İstanbul sokaklarının Suriye’den gelen dilencilerle dolu olduğunu söylüyorum.
Kafası öne eğiliyor bir anlığına, kahvesinden bir yudum alıyor.“Burada dilenenler değil direnenler var” lafları dökülüyor ağzından…
Gün geceye dönüyor. Uzaklarda bir yerde izli mermiler, gökyüzünden kayan yıldızları andırıyor.
Taksinin aynasında Beşar Esad’ın resmi sallanıyor. Bıyığından Dürzi olduğunu anladığımız şoför, sigarasını söndürüp, radyonun sesini açıyor…
Feyruz, Şam’a, Ortadoğu’ya baharı müjdeliyor;
“Sevgilim bana seslendi ve kışın bittiğini söyledi
Güvercinler geri döndüler
Elmalar çiçek açtı
Kapıdayım, vakit sabah ve çiğ var
Baharım senin gözlerinle aydınlanıp, gözlerinle güzelleşir”
Onur Sinan Güzaltan
ulusalkanal.com.tr