Özgür Bursalı yazdı: ''Batan geminin bildirisi''
Atlantik mührünü görmek için kâğıda yaklaşmanıza ya da mercek tutmanıza gerek yoktur. Olay basittir. Türkiye gemisinden bakarsanız, tehdidin kaynağını saptarsınız. Tehdidin kaynağını saptadıktan sonra satırlar anlamlanır.
Özgür Bursalı / Vatan Partisi Genel Sekreteri
104 emeklinin yayınladığı bildirinin sahiplerini yalnız imza listesine bakarak anlamak mümkün değildir. Bildirinin tam ortasında koca bir ABD mührü vardır. Kimisi bu mührü ilk bakışta görür. Hedefini tespit eder. Çünkü hayatı onunla mücadeleyle geçmiştir. İyi tanır. Tecrübelidir. Kimisi de alır bildiriyi, okur, yan tutar, tersine çevirir ama onu bir türlü göremez. İsyan eder, kızar bağırır, yakıştıramaz bir türlü. Ancak düğüm tam da buradadır.
BİLDİRİYE BAKTIĞINIZ KONUM
Atlantik mührünü görmek için kâğıda yaklaşmanıza ya da mercek tutmanıza gerek yoktur. Olay basittir. Türkiye gemisinden bakarsanız, tehdidin kaynağını saptarsınız. Tehdidin kaynağını saptadıktan sonra satırlar anlamlanır.
Batan gemiden bakarsanız, orada ABD yoktur. Türkiye’nin hayati güvenlik sorunları yoktur. HDP-PKK yoktur. Mavi Vatan’daki büyük başarılar yoktur. Nemesis ve Noble Dina Tatbikatları’nın adı geçmez. Ukrayna üzerinden Karadeniz’de, Yunanistan üzerinden Akdeniz’de kuşatılmak istenen Türkiye yoktur. Fırtına bulutları yoktur. Gök gürültülerini duymazsınız. Sütliman bir deniz, masmavi bir gökyüzü vardır.
Türkiye gemisi dalgalarla göğüs göğüsedir, savaştadır. Habire su alan ve ağır ağır batan Atlantik gemisi ise kıyıda çoktan demirlemiştir. Bildiriyi okuyanın öncelikleri, bildiriye bakış açısını belirler. Bildiriyi okuyanın cephesi, bildirinin konumunu belirler. Bu bakımdan bakış açısını doğru ayarlamak hayati önemdedir
GÖRÜNEN VE GERÇEK
Bu bildirilerin doğası budur. Hedef belirlenir, ustaca hazırlanır, incelikle kurgulanır, ortam koklanır, en uygun zaman saptanır ve piyasaya sürülür. Montrö’yle süslenmiş, Atatürk ve Mavi Vatan bayraklarının dalgalandığı, irtica tehditlerine karşı laiklik sloganlarının atıldığı pek sevimli ve kararlı bir metindir. 15 Temmuz gecesi FETÖ’nün Yurtta Sulh Konseyi bildirisinde de “Atatürk, laiklik, Cumhuriyet kazanımları” yazıyordu. Görünenle, gerçeği ayırt etmek bir ölüm kalım meselesidir ve hangi mevzide olduğunuzla doğrudan ilgilidir. Atatürkçülük ve vatanseverlik bu ayrımda sınanmaktadır. Biden tayfasının, HDP’nin, FETÖ’nün, Can Dündarların bu bildiriye sarılması da ayrıca anlamlıdır ve uyarıcıdır. Bildiriyi biraz kazıyınca CFR bağlantıları ortaya çıkmıştır. CFR diye yazılır, Amerikan derin devleti diye okunur. Biden, Ford, Gorbaçov, Rockefeller, Abramowitz’in üye olduğu CFR’den bahsediyoruz. Emekli bildirisinin yazarının da üye olduğu merkez… Üstüne büyük sermaye gruplarının merkezinde, NATO’ya bağlılığı tescilli isimler, PYD’yi kollayan ve laiklik atfeden kişiler… Liste uzuyor.
Bildiri Türkiye’nin güvenlik koşullarının bu derece yoğunlaştığı, her cephede ABD’nin baskı ve tehditleriyle göğüs göğüse çarpıştığımız, içeride Biden’ın yaratıcı yıkıcılık senaryolarıyla uğraştığımız, üretim devrimi rotasının sancılarını çektiğimiz bir ortamda yayınlandı. Rand raporlarında sayfa sayfa yazan fitne bombalarını ateşledi. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı devirme stratejisinin ortasına oturdu. TSK’ya güvensizlik ve kuşkular yarattı. İç cepheyi bölmeyi hedefledi ve kargaşalık yarattı.
Daha da ötesi, Mavi Vatan’ı hedef aldı. Siz Karadeniz’de Rusya ve Türkiye’ye yönelik tehditlerin ortasında “Montrö elden gidiyor”, “orduda irtica var” diye olmayan gündemleri konu edip bağırırsanız, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de Rusyasız bırakırsınız. Bildiriniz sayesinde Rus medyasında hızla “Montrö’yü savunan amiraller gözaltında” haberleri çıkar. Halbuki böyle bir gündem bile yok. TBMM Başkanı Sayın Mustafa Şentop’un deyimiyle Montrö’den vazgeçme ihtimali Marmara denizini ayran yapma ihtimali kadar. Türkiye yalnızlaşır. ABD’nin Karadeniz planı işler. Asya için tehdit büyür.
Çok sevdiğimiz, canımızı vereceğimiz, Mavi Vatan’da, Türkiye’yi sulara gömme planına da böylece ortak olmuş olursunuz. Mavi Vatan için mücadele bir stratejiyle, planla, akılla yapılır. Bu mücadelenin cephesindeki orduyu hedef almak, Akdeniz açıklarındaki gemilerimizi hedef almaktır. Bu koşulların ortasında kuşkular yaratmak, moral bozmak Mavi Vatan’a kurşun sıkmaktır. İmza atanlar içinde Mavi Vatan’a gönül vermiş, mücadele etmiş kişiler için de en önemli uyarı budur. Mavi Vatan mücadelesi bu bildiriye tavırda sınanmaktadır.
Üstelik bütün bu tabloyu yaratan bildiri, iki temel yalana dayanıyor. “Montrö’nün ortadan kalkması” konusu ve “orduda irtica tehlikesi.” Montrö’den ayrılmaya dair en ufak bir tehlikenin olmadığını, hatta söz konusu olamayacağını Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın TBMM Başkanı çok net ifadelerle belirtti. İstiklal Harbimizin büyük bir kazanımı olduğunu, daha iyisi için imkân bulana kadar bağlılığımızı sürdüreceğimiz, Cumhurbaşkanı tarafından ilan edildi. Sosyal medyadan Türkiye’yi okuyanlar kafalarını kaldırıp cephedeki gerçekliğe de bakarsa böyle bir tehlikenin olmadığını anlayabilir. Kanal İstanbul’la Montrö arasında en ufak bir bağlantı olmadığı da biliniyor. Ayrıca Montrö’yü tabulaştıran, egemenliğin ne olduğunu ve nasıl sağlandığını anlayamayan bakış da bu tuzağa cephane sağlıyor. Bu konuda E. Büyükelçi ve AYM Eski Başkanvekili Sayın Osman Paksüt’ün değerlendirmeleri Türkiye’nin ufkunu açacak olağanüstü niteliktedir ve herkesin dikkatle incelemesi gerekmektedir.
İRTİCA ANKARA İSTANBUL YOLLARINDA
İkinci dayanağın, yani irtica iddialarının merkezine oturtan konu da bir amiralin tekkede çekilen fotoğraflarıdır. Tekkede amiral olmaz, yanlıştır ve temizlenecektir. Milli Savunma Bakanlığı aynı gün soruşturma başlatmış, Cumhurbaşkanı açıklamasında bu tabloyu kabul etmeyeceklerini, MSB’nin gereğini yapacağını ilan etmiş. Eylemlere değil sözlere bakarak dünyayı okuyanların bu açıklamalarla rahatlaması beklenirdi. Ancak bu suni köpürtme Batan geminin güvertesinden yapılıyor. Türkiye’nin irticanın arkasındaki en büyük odakla, ABD’yle savaşması bir anlam ifade etmiyor. Sadece ordudan 21.000’in üzerinde personelin ihraç edilmesi görülmüyor. Yüz binlercesi hapislere atılan irticanın doruğu FETÖ temizliği kabullenilmek istenmiyor. Çünkü kafalarındaki şemalara uymuyor. Türkiye bugün irticayla en kapsamlı ve en köklü mücadelenin içindedir. 2014 Mart ayında Vatan Partisi’nin Silivri duvarlarını yıkmasıyla başlayan süreç, ABD’nin Gladyosunu ezmiştir. Atatürk’ü yanlış yerde arayanlar, irticayı da yanlış yerlerde aramaktadırlar. Ankara’dan İstanbul’a kol kola irticanın özgürlüğü için yürüyenler, bir fotoğraf karesiyle laiklik kahramanı kesilirler. Maksat orduyu yıpratmaksa, her türlü saptırma, şaşırtma ve suyu bulandırma kabiliyetleri ustalıkla sergilenebilir.
VER-YANSIN BOZGUNCULUĞU
Bir de süreci bu noktaya getiren, psikolojik harbin kullanışlı aletleri var. Gece yarısı Emekli Bildirisini yayınlayan ya da bir emeklinin söylediğine göre “sızdıran” Veryansın adlı sitenin, “üstün gazetecilik marifetlerinden” bahsediyoruz. Türk Ordusunu yıpratmak, kuşkular yaratmak, Vatan Partisi’ni hedef almak, Cumhurbaşkanını hedef almak, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’ı hedef almak ve bütün bunları sözümona bağımsız gazetecilik tiyatrosuyla yapmak… Bakın eleştiriden bahsetmiyoruz. Sistematik bir karşı faaliyetten söz ediyoruz. Liste uzundur. Evet marifet buradadır. Adı üstünde, Ver, yansın! İsim bir kimlik beyanıdır, program özetidir, bildiridir! Doğu Akdeniz’de namlular karşımızdadır, Yunanistan adeta işgal edilmiş etrafımız sarılmak istenmektedir, Biden tayfası içerde her türlü provokasyonun peşindedir ama Veryansın’ın odağı başka yerdedir. Mehmetçiğin moralini bozmakla görevlidir. Tek fotoğraf karesi onlar için yeterlidir. Gizemli bir şekilde servis edilir. “Orduyu tarikatlar yönetmektedir!” “FETÖ’nün boşluğu çoktan dolmuştur!”
Malzeme hemen yerini bulmaktadır. Cumhuriyet Gazetesi yazarı M. Ali Güller “Cüppeli amirale karşı amiraller bildirisi” yazısında pası almıştır: “Bazı fotoğraflar vardır; ancak bir kitapta anlatabileceğiniz büyüklükteki bir konuyu tek karede anlatır. Bir dönemi, bir süreci, bir gidişatı tek bakışta önünüze getirir.” Devamında elbette oklar savaşan ordunun komutanına, Sayın Hulusi Akar’a fırlatılmaktadır. Yazı, “Hulusi Akar’ın Türk Ordusunun tarikatlara daha da açılmasını sağlayan faaliyetleri şunlardı” diyerek devam etmektedir ve eklemektedir: “Türk ordusunu tarikat ve cemaatlerden kurtarabilmek için, önce Türkiye’yi AKP iktidarından kurtarmak gerekmektedir.” İşte dört dörtlük Biden’ın Erdoğan’ı devirme planının tam kucağındasınız!
Komutanı arkadan vurmak tam olarak budur. Her savaşta komutan hedeftedir. Komutan devrilirse ya da yıpratılırsa ordu dize getirilebilir. Bu bakımdan vatanseverliğin sınandığı yer logodaki Türk Bayrağı, Atatürk resimleri, isimlerdeki Cumhuriyet değil, komutana karşı tutum ve savaş cephesindeki rolüdür.
Yüreği Mehmetçikle çarpan için Diyarbakır anasının, Sur’da, Silopi’de Nusaybin’de hayatını ortaya koyan Mehmetçiğin, polisin, ABD-İsrail Koridorunu yaran kahramanların onlarca karesi vardır. Fakat onlara gözler kapalıdır, kalpler taşlaşmıştır. Yürekleri de kalpleri de bir stratejinin ve planın parçası olmuştur. Emekli Bildirisi aynı zamanda bu iklimin bir ürünüdür.
EMEKLİ OLANLAR VE OLMAYANLAR
104 emekliden kaçı bu mühendislik harikası bildirideki Atlantik mührünün ve satır aralarındaki tehlikenin farkındadır, bilmiyoruz. Sağlık sıhhat konuştukları vatsap grubunda önlerine getirilen kağıda hatır gönül için, hoşuna gittiği için, televizyonlardan gördüğü birtakım olaylardan rahatsız olduğu için imzayı basanlar olduğunu biliyoruz. Amirallik yapmış ve bu işlere alet olmuş kişiler için işin bu kısmı da trajiktir ve başka bir yazı konusudur. Onlar artık yalnızca emeklidir. Mücadelenin merkezinde, Aydınlık’ın köşelerindeyken emeklilik yoktur. Eksen milim sapmaz. Bu karargâhtayken tuzaklara düşmezsiniz. Herkesin kıymetini de savaş cephesindeki konumu belirler. Cephede geçmiş kahramanlıklar, duygular, hapislikler yoktur. Mermi izleri vardır, top sesleri vardır. Kader birliği siperin içindedir. Vefa da savaş mevzisindedir.
O yüzden herkes Amiral olabilir ama herkes Soner Polat gibi Mehmetçik ruhlu amiral olamaz. Herkes general olabilir ama herkes Tuğg. Servet Cömert gibi komando yürekli general olamaz. Kalpteki bu ruh, savaş mevzisindeki kararlılık ve tutarlılık komutanın en büyük servetidir. Büyük stratejinin ve hedefin mayasıdır. Gökyüzündeki bütün yıldızlar, omuzlarındadır, asla emekli olmazlar ve sürüklenemezler. Bu dünyadan göçtükten sonra bile millete hizmet mevzisindelerdir.