Donanma Akdeniz’de ağırlığını koydu!
Doğu Akdeniz’de son aylarda tırmanan gerginliğin perde arkasında egemenlik mücadelesi ön plana çıktı. Türk Donanması, yıllar sonra ilk defa bölgede güç gösterisi yaptı
Doğu Akdeniz’de son aylarda tırmanan gerginliğin perde arkasında egemenlik mücadelesi ön plana çıktı. Türk Donanması, yıllar sonra ilk defa bölgede güç gösterisi yaptı
Türkiye, Doğu Akdeniz bölgesinde ABD’nin başını çektiği ve İsrail’in de içinde bulunduğu Batı ittifakıyla karşı karşıya geldi. Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Türkiye’nin bu politikasını sürdürmesi gerektiğini belirterek, “Bir an önce Münhasır Ekonomik Bölge ilan edilmeli” dedi. Kıbrıs Uzmanı Gözde Kılıç Yaşın da, TSK’nın Ergenekon ve Balyoz tertiplerinin çökmesiyle bölgede ağırlığını artırmasına dikkat çekti.
DOĞRU POZİSYON
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Plan Prensipler Başkanı ve Aydınlık yazarı E. Tümamiral Cem Gürdeniz, Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri “Türkiye, 2011 öncesi pozisyonuna döndü” sözleriyle değerlendirdi. Devletlerin jeopolitik çıkar kayıplarının hesabını gelecek kuşaklara veremeyeceğinin altını çizen Gürdeniz, “Hükümet, Doğu Akdeniz’de gerçek oyunun ne olduğunu çok net gördü ona göre bir girişimde bulundu” dedi.
Türkiye’nin kararının arkasında durması gerektiğinin altını çizen Gürdeniz, Dışişleri’ne şu çağrıyı yaptı: “Kıbrıs, 2003 yılında tek taraflı uluslararası hukuku göz ardı etti. Buna şu an ABD, AB ortak oluyor. Türkiye bir an önce Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmeli. Bunu yapmamız şart. Yunanistan ön alıp Meis Adası’nı göz önüne alarak bir ilanda bulunursa bizi, Antalya Körfezi’ne sıkıştıracaktır. Türkler ‘Barbar, işgalci’ olarak anılacak ve Yunanistan’a destek verilecektir. Onlar devreye girmeden Türkiye, deniz yetki alanını ilan etmelidir. Aksi takdirde Türk denizciliği çok büyük darbe alır.”
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı Gözde Kılıç Yaşın da, Aydınlık’a gelişmeleri değerlendirdi. Bölgede, ekonomik temellerin ötesinde büyük bir egemenlik kavgası olduğunu vurgulayan Yaşın, şunları söyledi: “Bazı açıklamalara göre, oradan çıkarılacak petrolün yüzde 10’unun geliri Rumlara kalacak. Bir devlet, kendisine ait olduğunu ilan ettiği bölgede petrol ve doğalgaz kârının yüzde 10’unu alacak. Bu inanılmaz düşük bir rakam. Bu nedenle işin temelinde egemenlik alanını güçlendirmek yatıyor.”
‘ERGENEKON’ ETKİLİ OLDU!
Rumların, Batı’nın ve İsrail’in desteğini alarak uluslararası deniz hukukunda fiilen bir değişim yaratmaya çalıştığını belirten Yaşın, Donanma’nın aktif tavır alabilmesinde Ergenekon ve Balyoz davalarının düşmesinin de etkili olduğunu hatırlattı.
1974’TEN BU YANA EN BÜYÜK KRİZ
Rum basınının Türkiye ile “1974’ten sonraki en büyüğü”
olarak değerlendirdiği kriz, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Ekim ayı başında 9 numaralı sahada petrol sondajına başlayınca patlak verdi. Türkiye, bu karara yanıt olarak 2 Ekim akşamı Rum kesimi için seyir duyurusu (Navtex) yayınladı. Navtex, Türkiye’nin Larnaka ve Limasol açıklarında bulunan bölgede 20 Ekim-30 Aralık 2014 tarihleri arasında sismik araştırmalar gerçekleştireceğini de duyuruyordu. Bu kararın ardından Rumlar müzakerelerden çekilme kararı aldı. 20 Ekim’de Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisi Ada’nın güneyine gönderildi. Barbaros Hayrettin ile birlikte Türk Donanması’nın savaş gemileri de bölgeye kaydırıldı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu, Kasım ayı başında Doğu Akdeniz’de yapılan Mavi Balina-2014 Tatbikatı’nda,
Türkiye’nin tutumunu ortaya koydu. Bostanoğlu, Yunan veya İsrail savaş gemileriyle karşı karşıya gelinirse angajman kuralları çerçevesinde hareket edileceğini açıkladı. Ahmet Davutoğlu da 25 Kasım günü “Doğal kaynakları tekellerine almalarına izin vermeyiz. Akdeniz’i bize kimse kapatamaz” ifadelerini kullandı.
Ceyhun Bozkurt/ Aydınlık