"Atatürk'ü İnönü ve Kaya zehirledi" yalanının amacı

"Atatürk'ü İnönü ve Kaya zehirledi" yalanının amacı

Her 10 Kasım’da dile getirilen “Atatürk’ü kimin öldürdü” sorusuna Yeni Şafak gazetesi “İsmet İnönü ve Şükrü Kaya” diye yanıtlamış.

Gazetenin “Atatürk’ü böyle zehirlediler” [1] haberinde ve İbrahim Karagül’ün yazısında İsmet İnönü ve çevresinin Atatürk’ü zehirlediği, bunda İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın da payı olduğunu ima ediyor.

Bunu da Şükrü Kaya'nın 30.06.1938 İsmet İnönü'ye gönderdiğini iddia ettikleri yazıya dayandırıyorlar. Yazının tamamı şöyle:

“Çok kıymetli büyüğüm İsmet İnönü

Cumhurreisimizin hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte, çevresinde size karşı bazı tedbirler aldığını duydukça çok üzülmekteyim. Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım.

Cumhurreisimiz, doktorlardan çok şikayet etmiş, 'beni Türk doktorlarına emanet edin' demiştir.Yabancı doktorları uzaklaştırmak istemektedir.

Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hasıl olmuştur.Hürmetle ellerinizden öperim efendim.

30/Haziran/938

Dahiliye Vekili

Şükrü Kaya"

Belgedeki Hatalar

Bu yazıyı ve İnönü ve Şükrü Kaya arasındaki ilişkiyi tarihsel olarak ele alalım ve yazı ile ne kadar tutarlı olduğunu ortaya koyalım.

İlk olarak yazıyı ele aldığımızda şunları belirtebiliriz.

1. “TBMM Özel” diye bir antent yok. O dönemde “özel” kelimesi yerine “hususi” kelimesi kullanılmıştır.

2. Yazının sayısı yok.

3. Yazının yayınlandığı 30.06.1938’de İçişleri bakanı ve CHP genel sekreteri olan Şükrü Kaya’nın “TBMM özel” antentli olarak resmi bir yazı göndermesi olası değildir. Çünkü o tarihte İsmet İnönü başbakan değildir, sade bir vekildir. Dolayısıyla resmi nitelikli bir yazı göndermesi saçmadır. Böyle bir yazıyı göndermek isterse normal bir mektup olarak gönderebilirdi.

4. Atatürk daha hayattayken Şükrü Kaya’nın “İnönü’nün Cumhurbaşkanlığını arzuladığını” bir yazı ile gönderecek kadar açıktan davranmak, cesaret edilecek bir tutum değildir.

5. Şükrü Kaya genelde “Cumhurreisi” ifadesi yerine “Reisicumhur” ifadesini kullanır.

İkinci olarak İsmet İnönü ve Şükrü Kaya arasındaki ilişkiyi tarihsel olarak ele almalıyız. Bu hususu “Atatürk’ün Bakanı Şükrü Kaya” kitabımın 2.bölümündeki “Şükrü Kaya’nın Hükümetlerdeki Konumu ve Cumhurbaşkanlığı Meselesi” başlığında ele aldım. Şu noktaları tespit edebiliriz.

Yeni Şafak gazetesi “Atatürk’ü böyle zehirlediler” haberinde İsmet İnönü’nün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile birlikte Atatürk’ü zehirlediklerini iddia etmişti. Haberi hala gündemde tutarak yalanlarına devam ediyorlar.

Kaya ile İnönü arasında Atatürk’ün hastalığı döneminde “Atatürk’ü zehirlemek” amacıyla yakın bir ilişkide olmadığını dönemin kadrolarının anılarında. Kaya’nın, “İnönü’nün Cumhurbaşkanlığını önlemeye çalıştığı” yönünde olarak anlatılmaktadır. İnönü’nün de bu yönde düşünerek Kaya’ya kuşkuyla bakmış, Kaya’nın kendi Cumhurbaşkanlığını önlemeye çalıştığını da belirtmiştir. Dahası İnönü Cumhurbaşkanı seçildikten sonra 11 Kasım’da kurulan yeni hükümette görev vermeyerek Kaya’ya yaklaşımını göstermiştir.

Yalanın Amacı

Bu amaç ilgili gazetenin yazarı İbrahim Karagül’ün “dün Atatürk’ü zehirleyenler bugün Türkiye’ye savaş açtı” demesiyle ortaya çıkıyor. Seçimlerde Cumhuriyetçi cepheyi “darbeci”, “vesayetçi” ilan etmekti. Karagül şunları belirtiyor:

“Aslında biz; Türkiye’nin bugün verdiği ikinci bağımsızlık mücadelesinin karşısında duran cepheyi deşifre etmek için geçmiş bağlantıları, ittifakları, ilişkileri, kanlı suikastleri, vesayetçi şer ittifakının sırlarını, geçmişten bugüne Türkiye’yi nasıl kontrol altında tuttuklarını, CHP’nin karanlık tarihini ortaya koyuyoruz…

Kürtlerle barışı sabote etmeye çalışanlar yine onlardır. Türkiye’nin ekonomisini çökertme şantajı yapanlar onlardır. Türkiye’yi bütün coğrafyada hareket edemez hale getirenler onlardır. Türkiye’yi içeride bunaltarak başını kaldırıp dünyaya bakamaz hale getirmeye çalışanlar onlardır. Gezi ve 17 Aralık müdahalesini planlayıp uygulayanlar onlardır.” [2]

Karagül “seçim öncesi üçüncü büyük oyunu kuranlar ve uygulama hazırlığı içinde olanlar onlardır” diyerek tam da kendi amaçlarını ortaya seriyor. “Atatürk’ün zehirlendiği” iddiası bir tarihsel tartışma yapmak amacıyla değil seçime giderken kendi tabanlarında iktidara karşı oluşan soruları “düşman” yaratarak sonlandırmak.

Bu “düşman” geçmişte TSK, Cumhuriyetçi rektörler, aydınlar idi. Şimdi ise Gülen cemaatı, Hazirancılar, Cumhuriyetçilerdir, “vesayetçi şer ittifakı”dır. İnönü ve Kaya’dan başlayarak Karagül güya “Atatürk’ü zehirleyenler ile Menderes’i asanlar arasındaki bağ”ı sergiliyor. Karagül “vesayetçi”, “darbeci”, dedikleri zihniyetin “geçmişten bugüne Türkiye’yi nasıl kontrol altında tuttukları”nı sergileyerek halka bu oyunlara gelmemesi salık veriliyor. O halde yapılması gereken ne?

Bu şer ittifakının oyunlarına gelmemek için iktidar etrafında kenetlenmek.

Karagül “7 Haziran sadece bir seçim olmayacak... Asıl hedef Türkiye’nin kendisidir ve dolayısıyla seçim Türkiye’nin parlamento değil, gelecek seçimi olacaktır” ifadesiyle de bu niyetini göstermiş oluyor. “Biz, bu büyük hesaplaşmada Türkiye’nin safındayız. Ya siz neredesiniz!” sözüyle de seçmene “aman ha iktidarı seçmezseniz ‘şer ittifakı’ gelecektir” mesajını veriyor.

“Derin devlet”le mücadele ediyorlarmış!

Yazar “Yeni Şafak'a karşı kampanya yürütenlerin neden paniklediğini çok iyi biliyoruz… Daha sermaye-darbe ilişkilerine gelmedik. O gizli yazışmalara, tutanaklara gelmedik…Gerçek anlamda “derin devlet”in resmini o zaman göreceksiniz.”

Orduyu, aydınları, bürokrasinin önemli kadrolarını, rektörleri teslim aldıkları, üniversitelerde 5. olan adayı rektör atadıkları, kurumlarında kadrolaştıkları, bizzat “devlet” kendileri oldukları halde hala sıkılmadan “derin devlet”e karşı mücadele ettiklerini söyleyebiliyorlar.

Yalanlarını yüzlerine vurmayı sürdüreceğiz

“Gezi ve 17 Aralık'ta amaçları buydu, Sisi gibi mahkemeler kurup idamlar başlatacaklar”mış.

Uydurmalarını daha önce açıkladığımız halde Karagül hala “bu tartışmalara cevap üretemeyenlerin sulandırma çabalarının farkındayız… Geçmişin karanlık ilişkileri ortaya çıktıkça bugünkü malum cephenin kirli yüzü de net biçimde ortaya çıkacak.”[3] diyebiliyor. Dilin kemiği yok ki kırılsın!

Bu kesim için gerçeklerin önemi yok. Önemli olan “yalanı ne kadar yayarsam inandırıcılığı o kadar artar” diye düşünüyorlar.

Unutmasınlar ki bu yalanlarınıza karşı mücadele edecek Cumhuriyetçiler var.

Mustafa Solak

ulusalkanal.com.tr

Dipnotlar

[1] http://odatv.com/ataturku-ismet-inonu-oldurdu-0604151200.html

[2] http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/ibrahimkaragul/dun-ataturku-zehirleyenler-bugun-turkiyeye-savas-acti-2009957, , 10.04.2015

[3] http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/ibrahimkaragul/turkiye-mucadelesi-neden-paniklediniz-2010047, 10.04.2015