Soner Yalçın yazdı: Adam gibi adam Mustafa Mutlu
Sözcü gazetesi yazarı, cesur kalem Soner Yalçın bugünkü köşe yazısında geçtiğimiz cuma günü Ulusal Kanal ekranlarında gazeteci yazar Mustafa Mutlu'nun hazırlayıp sunduğu Kral Çıplak programına yer verdi. Programda çok çarpıcı tespit ve açıklamalar yapan Soner Yalçın, iyi bir gazetecinin niteliklerini sayarak "Gazeteci Mustafa Mutlu'ya kendime inandığım gibi güveniyorum" ifadelerini kullandı. Yalçın, ayrıca "Kral Çıplak" başlıklı yazısının son bölümünde, Bu hafta cuma günü Ulusal Kanal'da yayınlanacak program konuğu Zülfü Livaneli'nin neden Meclis çatısı altında siyaset yapmayacağınının nedenini açıklayacağını duyurdu.
İşte Soner Yalçın'ın Sözcü gazetesinde bugün yer alan "Kral Çıplak" başlıklı yazısının tamamı:
Mustafa Mutlu…
Adam gibi adamdır.
Mustafa Mutlu…
Artık örneklerini pek sık görmediğimiz gazetecidir.
İyi gazeteci olmanın önemli kıstası; yürekli, vicdanlı ve ahlaklı olmaktır.
İnadına hakikatı yazmaktır, söylemektir.
Mustafa Mutlu…
Ulusal Kanal’da her cuma günü, “Kral Çıplak” diyor.
Konuğu oldum; ve program başlamadan önce ekrandan halkın gözüne bakarak bir cümle etmemi istedi.
Dedim ki: “Zor, yıkılmak için vardır…”
İki saati aşkın konuştuk…
Diyanet İşleri Başkanı’nın Mercedes‘i iade etmesine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşı çıkmasıyla ilgili şunu dedim:
“Erdoğan, ‘Mercedes’in fiyatı ne ki’ diyor, Mercedes’in fiyatını küçümsüyor, nereden nereye gelmişler…
Ölçüyü daima kendi ellerinde tutarsan, gerçeğin ağırlığını kaybedersin!..
O Mercedes’in fiyatının Türkiye’de ne anlama geldiğini unutmuş Erdoğan. 2002’de, -iyi hatırlarsınız- ‘bu devletin ne kadar çok makam arabaları, lojmanları var, hepsini satacağız’ derken şimdi neler yapıyorlar; neler söylüyorlar. Türkiye’de bugün milyonlarca insan kaç parayla geçiniyor, para kazanamayan ne kadar çok işsiz fukaramız var. Unutmuş görünüyorlar.
Sormak durumundayız; nereden geldiniz ve nasıl bunu nasıl söyleyebiliyorsunuz?
Biz nasıl bu kadar çürüdük?
Hz. Muhammed’de bu yok!
Hz. Ömer’de bu yok!
Hz. Ali’de bu yok!
Gerçek zenginliğin mal çokluğu değil, gönül tokluğu olduğunu bilen Anadolu erenlerinde bu yok.
Kimde var? Emeviler’de var…
İslam’ı yok eden Emevi’nin iktidarında var bu israf/ bu savurganlık…”
Barajı değil barikatı aşmak
“Kral Çıplak” programının ana konusu 7 Haziran seçimleri oldu.
Her daim yazdığımı yineledim: “Kimseye şu partiye oy verin” demem.
Ardından şunu da ekledim:
“Sandık, sandık, sandık… Demokrasinin tek ölçütü olarak sandık gösteriliyor.
O sandık 1946’dan beri var değil mi?
1946’dan beri Türkiye gericileşiyor, yobazlaşıyor; bir kalitesizlik, bir varoşluk hakim oldu bu topraklara…
İktidara gelebilmek için, niteliği değil niceliği iktidar yapabilmek için yapılıyor tüm bunlar.
Sandıktan çıkabilmek için/ iktidar olabilmek için bütün insani değerler yok ediliyor.
Ben bu sandığa inanmıyorum!
Sadece teorik olarak söylemiyorum; Ankara’da 6 yıl parlamentoda muhabirlik yaptım; Meclis’teki genel kurulları- komisyon çalışmalarını takip ettim. Anladım.
Bu ‘cici demokrasi’ oyunu!
Bir sistem var, o sistemin dışına çıkarmıyorlar seni…
Meclis dekor… Bir vitrin var ve vitrine manken seçtiriyorlar.
İnsanları siyasetten soğutmak için yapıyorlar bunu.
Demokrasinin beşiği Avrupa’da sandığa giden insan sayısı sürekli azalıyor. Niye?Biliyorlar ki, Ahmet ile Mehmet’in, Ayşe ile Fatma’nın farkı yok. Parti isimleri farklı olsa da aynı politikaları uyguluyorlar.
Yeni bir siyasete ihtiyacımız var. Köklü bir değişime ihtiyacımız var. Mücadele ruhunu yükseltmeliyiz…
Bırakın tüm mazeretleri…
8 Haziran’da var mısınız? 9 Haziran’da var mısınız? 10 Haziran’da..?
Cumhuriyeti ancak mücadeleyle tekrar kurarız
Bu yobaz iktidar 19 Mayıs Bayramımızı elimizden alıyordu; yüz binlerce yurtsever sokağa çıkınca geri adım attı. Mesele budur:
Bandırma Vapuru’na binen herkesin geride bıraktıkları vardı; makamlarından, işlerinden oldular; idamla yargılandılar, ölüme yürüdüler..
Bugün sen ne yapıyorsun; ‘oy kullanıyorum!’
Peki… Gücün sadece oy vermeye yetiyor ise, o tek oyla; mücadele veren partilere moral ver. ‘Her an yanınızda olamasam da oyumla sizi destekliyorum; yalnız değilsiniz’ mesajını ver!.. Türkiye’nin barajları değil barikatları aşan partiye ihtiyacı var…”
Hurafe satıcılığı
İki gazeteci tv programında yan yana gelince konu ister istemez medyaya da geldi.
Mustafa Mutlu’ya kendime inandığım gibi güveniyorum; bu nedenle dedim ki:
“Biz kimsenin hizmetine girmeyiz; bir partinin de hizmetine girmeyiz. Hiçbir zaman da girmedik… Biz düşünsel bağımsızlığımızı her koşulda koruduk, koruruz…”
Bunu söylememin nedeni şuydu…
Mustafa Mutlu’nun; kimi eski gazeteci yeni milletvekili adaylarının tv ekranlarında spekülatif konuşma yapmasını nasıl değerlendirdiğimi sormasıydı…
“Milletvekili adaylığını koyan kimse artık gazeteci değildir. Haklı olarak adaylığını koyduğu partisinin propagandasını yapacaktır. Bunu yaparken tabii ki yalan konuşmaması sadece gazeteciliğe değil insana has bir özelliktir. Fakat…
Biliyoruz ki, kirlilik bulaşıcıdır…
AKP yandaşlarındaki bu gayri-insani özellik ‘bizim mahalle’ye bulaştı; yalan konuşmak, abartmak, gündeme gelebilmek için 50 takla atmak…
Bu hastalık virüs gibi yayılıyor; kimsenin aklına gelmeyecek bir yalanı söylemek! Çünkü alıcısı var; ‘aman ne güzel konuştu’ deniyor!.. Yalana inanmak isteyen bir kesim var; kendilerini kandırmayı seviyorlar! Hurafenin hep bir alıcısı vardır.
Bundan kurtulmak lazım. Bakınız…
Biz; bir temiz ahlakın, bir soylu temizliğin mücadelesini yapıyoruz; yoksa ‘biz AKP’den daha fazla yalancı olacağız’ diye mücadele etmiyoruz!
Biz: İnsanı yüceltmek istiyoruz. İnsanı çoğaltmak istiyoruz.
Kitlelerin hoşuna gidecek konuşmaları yapmak dönemsel olarak size başarı getirebilir. Ama unutulmamalıdır ki, sonsuz olan hakikatlerdir; başarı dönemseldir yani ölümcüldür.
Yalan üzerinde politika yapmak/sanal gündemler yaratmak; Türkiye’nin gazetecilerine, milletvekili adaylarına yakışmıyor.Türkiye aydını böyle değildi…
Çürüme tüm hızıyla herkese sirayet ediyor…”
Not: Mustafa Mutlu’nun Ulusal Kanal’daki programının bu cuma konuğu Zülfü Livaneli…
Bu büyük sanatçı sanıyorum; TBMM çatısı altında neden siyaset yapamadığını da
anlatacaktır…