İlber Ortaylı yazdı: Dikkatimizi ilk o zaman çekmişti
İlber Ortaylı, "Büyükerşen ilk defa lisedeyken dikkatimizi çekmişti. Eskişehir’de tiyatro yapmak için dekor ve salon masraflarını bulamamışlar, arkadaşlarıyla birlikte kan satmaya kalkmışlar. Burada beni, birinin yaratmak için inat ve iradesi ilgilendirmişti. Kenan Işık ve ben, Atatürk Lisesi Tiyatro Kulübü’nü yönetiyorduk. Böyle bir şey yapacak halimiz ve isteğimiz yoktu ama komşu taşra şehrindeki bu direnç, bizim hocaların da dikkatini çekmişti" dedi.
Profesör İlber Ortaylı bugün Hürriyet gazetesindeki köşesinde saldırıya uğrayan Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'i yazdı. Ortaylı yazısında, "Büfe diye kiraladığı yerin önünde ahalinin gezi alanına ve yürüyüşüne ayrılan sahaya, çayhane iskemleleri yüklemeye kalkan edepsizlere karşı çıktığı için Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen saldırıya uğradı. Lütfen karşı durunuz! Büyük Başkan’a ‘Geçmiş olsun’ derken, hem kanun adamlarından hem hemşerilerinden rica ediyoruz: Devlete, otoriteye ve kanuna karşı sorumsuzca silah çeken insanlara edeplerinin öğretilmesi lazım" ifadelerini kullandı.
İlber Ortaylı'nın Hürriyet'teki yazısının ilgili bölümü şöyle:
ESKİŞEHİR’in büyük belediye başkanı ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nin unutulmaz rektörü Yılmaz Büyükerşen’e insanlarımız her zaman gönülden bağlı. Şu son saldırı ise hiç şüphesiz ki Anadolu şehirlerini saran zorbalığın bir örneği. Şehirleşiyoruz, zenginleşiyoruz. Ne var ki bunlar, kanunlar, kurallar ve ahlak çerçevesinde olmuyor. Bazı insanlar, sayıları artan bir şekilde hak etmediklerini kapmak için işi kaba kuvvete döküyor. Kahve açıyor, trafiği altüst ediyor, kaldırımları işgal ediyorlar. Türkiye insanı, maalesef her zaman usulsüz kazançlara eğilimliydi. 1960’larda bile bazı küçük kasabalarda, bilhassa turizm kazançlarının akmaya başladığı sahil yörelerinde, belediye reislerine karşı edepsizce davranan esnafı gözlemlemek mümkündü.
GÖRÜLMÜŞ SİSTEM DEĞİL
Gittikçe damlayan paranın, kanuna itaat alışkanlığı olmayan kitlelerde yaratacağı ahlaki tahribat açıktır. Türkiye belediyelerinin son devirde geçirdiği reform, maalesef belediye denen kurumun ruhuna uygun değildir. Şahsen hem Osmanlı İmparatorluğu’nda hem de dış dünyada belediyelerin tarihi ve yapısıyla ilgilenmiş biri olarak bunu söyleyebilirim: Yeni sistemle, merkezde bir büyükşehir bazı halde 50-60-70 hatta 100 kilometre uzaklıktaki belediyeleri bile içine alıyor. İlçe belediyeleri için dahi bu durum geçerli. Oysa bu kitlelerin bazı ahvalde birbirleriyle ortak yönlerini bile bulmak zor. 1877 Meclisi’nde belediye kanunu müzakere edilirken, Reis Ahmed Vefik Paşa’nın mizah dolu ama gerçek bir sözü vardır: “Kasımpaşa ile Cadde-i Kebir’i (Pera) bir belediye dairesine almışsınız. Beyoğlu’ndaki adam gaz (havagazı) ister, öbürü kaz bile bulamaz. Burayı idare edecek pehlivan isterim.”
Bugün seçim kazanmak için yapılan bazı düzenlemelerin gelecekte kime ne oyun oynayacağı belli olmaz. Belediyelerin bu yapısıyla ancak belediye reislerine kan kusturulur. Bu, her partiden olabilir. Bu sistem görülmüş şey değildir. Büyükerşen, maalesef bu sistemin en çok uğraştırdığı belediye başkanlarından.
KÜLTÜREL ŞEHİR
Her zaman için uyanık ve dinamik bir halkı olan Eskişehir’in bazı şeyleri neden beceremediğini sorar dururdum. Zira şehri çocukluğumdan beri tanırım. Başkan, yaratıyordu. Bugün Türkiye’nin Anadolu şehirleri içinde Konya ve Eskişehir, Avrupa Birliği’nin üstün yaşama normlarına sahip iki kenti ilan edildi. Yalnız Eskişehir’in bir farkı var: Bu şehir, kültürel kurumlar bakımından da öndedir. Ne Ankara’da ne İstanbul’da olmayan konser salonları, tiyatro salonları burada birbirini izliyor. Üniversite gençliği mutlu. Büfe diye kiraladığı yerin önünde ahalinin gezi alanına ve yürüyüşüne ayrılan sahaya, çayhane iskemleleri yüklemeye kalkan edepsizlere karşı çıktığı için başkan saldırıya uğradı. Lütfen karşı durunuz! Hem kanun adamlarından hem hemşerilerinden rica ediyoruz: Devlete, otoriteye ve kanuna karşı sorumsuzca silah çeken insanlara edeplerinin öğretilmesi lazım. Bu memleketin iftihar vesilesi olan sevgili başkanımıza da geçmiş olsun diyoruz. O da zaten kuru gürültüye pabuç bırakacak değil.
TİYATRO KURMAK İÇİN KANINI SATAN ADAM
BÜYÜKERŞEN ilk defa lisedeyken dikkatimizi çekmişti. Eskişehir’de tiyatro yapmak için dekor ve salon masraflarını bulamamışlar, arkadaşlarıyla birlikte kan satmaya kalkmışlar. Burada beni, birinin yaratmak için inat ve iradesi ilgilendirmişti. Kenan Işık ve ben, Atatürk Lisesi Tiyatro Kulübü’nü yönetiyorduk. Böyle bir şey yapacak halimiz ve isteğimiz yoktu ama komşu taşra şehrindeki bu direnç, bizim hocaların da dikkatini çekmişti.
Sonra 1982 yılında YÖK ve üniversitelerin yeniden kuruluşu ve düzenlenişini gördük.
Rahmetli İhsan Doğramacı’nın seçtiği en isabetli rektörün o olduğu anlaşıldı. Eskişehir’in Ticaret Akademisi Reisi olan Büyükerşen rektör tayin edilmişti. Ama onun bir farkı vardı: Konya’dan birtakım lüzumsuz ihbar ve saptırmalarla, Sıkıyönetim Komutanlığı emriyle üniversiteden ve vilayet sınırları dışına atılan, bazılarını tanıdığım genç hocaları Eskişehir’e alacak cesaret ve ilgiyi onda görmüştüm. Atılanlar hiç de öyle anarşist ve sivri fikirli insanlar değildi. Sadece entrikaların hedefi olmuşlardı. Büyükerşen, bu yarım düzine genci üniversitesine kazandırarak nasıl mükemmel bir idareci olduğunu gösterdi.
Olaydan üç sene sonra Eskişehir’de ek derse gidiyordum. Birtakım bölümler vardı ki öbür üniversitelerde bile yoktu ve diğer üniversitelerde olan çekişmeler burada görülmüyordu. Her fikirden insan vardı. Derken, mucize adamın belediye başkanı olduğunu gördük."
İlber Ortaylı'nın yazısının tamamını okumak için tıklayınız
ulusal.com.tr