Türkiye'nin net ihracatı kriz sinyali veriyor
Son yıllarda Türkiye ekonomisinin büyüme hızında sert düşüş yaşanırken ihracat da yerinde sayıyor. 2012, 2013 ve 2014 yıllarında sırasıyla yüzde 2,2, yüzde 4 ve yüzde 2,9 büyüyen ekonomide ihracatın 152,5, 151,8 ve 157,6 milyar dolarlık değerlerle çok düşük oranlı bir ilerleme kaydettiği açıkça görülüyor. Öte yandan, bir ülkenin ihracatı söz konusu olduğunda net ihracat değeri, yukarıda sıralamış olduğum ve her yıl kamuoyuna açıklanan brüt ihracat değerlerinden daha büyük önem taşıyor. Net ihracat bir ülkenin yaptığı toplam ihracattan o malın üretiminde kullanılan ithal girdilerin değerinin çıkarılmasıyla elde ediliyor. Dolayısıyla, bir ülkenin ihracatına ilişkin yapılacak değerlendirme net ihracat rakamları kullanılmazsa genellikle yanıltıcı oluyor.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, birkaç gün önce yaptığı açıklamada içinde bulunduğumuz 2015 yılı için Türkiye’nin net ihracatının düşeceğini öngördüklerini belirtiyor. 2015’in ilk çeyreğinde ekonomik büyümeye de net ihracat katkısının zayıf geldiğini, yıl genelinde de zayıf kalacağını belirtiyor. Zeybekçi’nin açıklamasında ekonominin dış ticaret yönetiminde alarm zillerinin çaldığını gösteren önemli bir saptamada da var. Zeybekçi, yılın ilk çeyreğinde net ihracatın büyümeye katkısının negatif yönde 1,2 puan olduğunu ifade ediyor. Demek istiyor ki, Türkiye’nin ihracatına yönelik olarak yaptığı ithalat, üretim, istihdam ve büyümede daralmaya yol açar bir hale gelmiş. Bakan Zeybekçi bu durumun beklentilere paralel biçimde geliştiğini söyleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışsa da asıl vahim açıklama net ihracattaki düşüşü gerekçelendirmesinde yatıyor. Avro/Dolar paritesindeki gerileme, doların diğer para birimlerine karşı yükselmesi ve düşen petrol-ham madde fiyatları yüzünden net ihracatımızın düştüğünü iddia ediyor.
Bu gerekçeler kafa karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Dolar son bir yılda TL karşısında yaklaşık yüzde 30, Euro ise yüzde 8 değer kazanmışken Türkiye’nin net ve brüt ihracatındaki düşüşü kura dayandırmak halkı ve ekonomi çevrelerini aldatmaktan öte bir anlam taşımıyor. Bir ülkenin para birimi ihracat işlemlerinde kullandığı para birimlerine karşı büyük ölçüde değer kaybederken ihracatının düştüğünü yabancı ülkelerdeki parite değişikliğiyle açıklamaya çalışmak yalnızca bir kandırmacadır. Varsayalım ki, Türkiye’nin ihracatında 2014 için böyle bir durum söz konusu. 2013’teki net ihracat düşüşü de Avro/Dolar paritesiyle mi ilgilidir Sayın Bakan? Türkiye’nin yüklü miktarda ihracat yaptığı ülkelerde, Rusya hariç, hangisinin para birimi dolara karşı yüzde 30’a yakın değer kaybetti acaba? Düşen petrol fiyatları Rusya ve Ortadoğu ülkelerine Türkiye’nin ihracatını azaltırken diğer bölgelere ihracatımızı artırmak için Bakanlık olarak ne yaptınız?
İHRACATA ÖZEL TEŞVİK SİSTEMİ KURULMALI
Net ihracat göstergelerinde bu hale düşüleceği aslında uzun zamandır beklenen bir gerçekti. Anlaşılan o ki Ekonomi Bakanlığı bu durumu da hiçbir önlem almadan, “beklentilere paralel biçimde” öngörüyormuş. Bakanlık Türkiye’nin ihracatının artırılmasına yönelik olarak yayımladığı, 2013 ve 2017 yılları arasını kapsayan Stratejik Plana uygun biçimde son yıllarda ne yazık ki hiçbir ciddi adım atmadı. Temel görevleri arasında Türkiye’nin ihracatını izlemenin, teşvik etmenin ve geliştirmenin yer aldığı Ekonomi Bakanlığı eğer bu konuya kararlı biçimde odaklanma iradesi gösterseydi, Türkiye’nin net ihracatının artırılması için yapılması gerekenleri aşağıda belirttiğim 4 maddede özetleyecekti.
1- İhracatın finansman maliyeti düşürülmeli ve yeni finansman olanakları artırılmalı. Eximbank ve ticari bankalar daha etkin ve ihracatçı lehine olacak biçimde kullanılmalı.
2- İhracata özel bir teşvik sistemi kurulmalı. 2012 yılında yatırım teşvik sistemine geçilerek bölgesel, büyük ölçekli ve stratejik yatırım teşvik uygulamaları için yüzde 50 ile 90 arası vergi indirimine nasıl gidildiyse benzer bir uygulama ihracata yönelik olarak da gerçekleştirilmeli. SSK primleri, gelir vergisi stopajı vb. gibi vergilerde özel olarak ihracatçı firmalar için indirime gidilmeli.
3- Elektrik ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının fiyatlarının düşürülmesine yönelik olarak vergi indirimi yapılmalı. Alternatif ucuz enerji kaynakları desteklenmeli.
4- İhracatçı firmalara yurtdışında ofis-mağaza açma, yurtdışı fuarlara katılım ve AR-GE desteği artırılarak geniş bir tabana yayılmalı.
İLERİ TEKNOLOJİ ÜRÜN İHRACAT PAYINDA ZİMBABVE’NİN GERİSİNDEYİZ
Bu dört maddede dile getirilen unsurlar Türkiye’nin ihracattaki temel sorunlarını çözmede iyi bir başlangıç olabilir ancak yeterli değildir. Çünkü ihracatın asıl unsuru üretilen malın yarattığı katma değerdir. TÜİK’in 2015 Şubat ayı verilerine göre Türkiye’nin ihraç ettiği ürünlerin yalnızca yüzde 2’si ileri teknoloji ürünü olarak kabul ediliyor. Düşük teknoloji ürünler ihracatımızda yüzde 30,6, orta-düşük teknoloji ürünler ise yüzde 37,5 oranında pay kaplıyor. Bu veriler ışığında Türkiye’nin ağırlıklı olarak katma değeri düşük mal üretttiği açıkça görülüyor. İhracatımızın son yıllarda yerinde sayarak aşama gösterememesinin önemli nedenlerinden birisi de bu. Konuyu daha iyi açıklamak için, geçtiğimiz günlerde Bursa’da Türkiye’nin ilk çip fabrikasını kuran özel bir şirketi örnek olarak vermek istiyorum. Türkiye’de üretilen makinelerin ihracat kilo değeri yalnızca 6 dolar iken, Bursa’da söz konusu şirketin üreteceği çiplerin ihracat kilo değeri 10 bin dolara kadar çıkacak.
Dünya Bankası ülkelerin ileri teknoloji ürün ihracatlarının toplam ihracatlarına oranlarını gösteren 2013 tarihli çalışmasında havacılık, bilgisayar, ilaç, bilimsel araç gereçler ve elektrikli makineleri yüksek AR-GE yoğunluğu olan, ileri teknoloji ürünü olarak kabul ediyor. Buna göre Filipinler ve Singapur toplam ihracatlarında yüzde 47 gibi hayli yüksek bir oranda ileri teknolojili ürün ihracatında bulunuyor. Malezya, Kazakistan ve Malta sırasıyla yüzde 44, 37, 39’la bu iki ülkeyi izliyor. Gelişmiş ülkeler grubunda yer alan ABD’de ise söz konusu oran yüzde 18’i, Almanya ve İngiltere’de yüzde 16’yı, Fransa’da yüzde 26’yı gösteriyor. Gelişmekte olan ülkelerden Çin’de bu oran yüzde 27, Rusya ve Brezilya’da yüzde 10, Vietnam’da yüzde 28, Tayland’da yüzde 20. Türkiye ise toplam ihracatında yüzde 2’lik ileri düzey ihracat payıyla Afrika’nın en kötü ekonomik göstergelerine sahip ülkelerinden biri olan Zimbabve’den sonra geliyor. Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekçi’ye buradan sevindirici bir haber verelim. Türkiye bu konuda bir başka Afrika ülkesi Uganda’yla eşit düzeyde, üstelik yüzde 1’lik payıyla Arnavutluk’tan ve Suudi Arabistan’dan öndeyiz.
Türkiye 1980’li yıllardan itibaren ihracata dayalı bir ekonomik büyüme modeli izlemeye koyuldu. O tarihten 2014 yılına dek istisnasız her yıl dış ticaret açığı verdi. (TÜİK verilerine göre Türkiye 1946 yılından sonra dış ticaret fazlası vermemiştir.) Türkiye’nin ithal ettiği mal ve hizmetler yoluyla yurtdışına sürekli olarak büyüme, istihdam ve kar transferi yapıldı. Ülkede reel gelir azalırken, yatırıma dönüştürülen yurtiçi tasarruflarda büyük erime yaşandı. Bu olumsuz tabloda ihracat merkezi bir rol üstlendi. Son yıllarda Türkiye’nin kriz sinyali veren ihracatına ilişkin yazdığım bu makaleyi daha fazla uzatmadan son bir soruyla tamamlamak istiyorum. Aşağıda yer verdiğim tablo da sizin ve 13 yıllık iktidarınızın beklentileri arasında yer alıyor muydu Sayın Zeybekçi?
Tablo için kaynak link: http://data.worldbank.org/indicator/TX.VAL.TECH.MF.ZS/countries