Atatürk Anayasaya 1937’de niçin ‘Ulusalcılık’ değil de Milliyetçilik yazdı?

Atatürk Anayasaya 1937’de niçin ‘Ulusalcılık’ değil de Milliyetçilik yazdı?

Başlıktaki soru, iktidar mücadelesini kazanmak açısından çok önemlidir.

Önemini, BOP Eşbaşkanının millî güçleri “ulusçuluğa” sıkıştırma gayretlerinden de anlayabiliriz.

Olaya şöyle bakmalıyız: Cumhuriyet güçleri, Türkiye’nin kilidini ulusla mı, yoksa milletle mi açabilir?

1937Anayasası Milliyetçi

Kuşkusuz bu soru 1937 yılında Atatürk’ün de önündeydi.

Bilindiği gibi, 5 Şubat 1937 tarihinde Altı Ok, devletin temel nitelikleri olarak, Anayasanın başına kondu:

“Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimcidir.” (2. Madde)

Burada, kafalarımıza iyice yerleşmesi için, bir yanlışı düzeltelim. Sayın Bozkurt Güvenç, 1937 yılında Anayasaya giren kavramları, “ulus, ulusal ve ulusalcılık” diye sıralıyor (Cumhuriyet, 5 Şubat 2013).

Yanlış bilgi! Anayasaya giren, Milliyetçiliktir.

Oysa 1935 CHP Programı ‘Ulusçu’ idi

Peki Ulusalcılık kavramı, 1937 yılında yok muydu?

Vardı, hem de Cumhuriyet Halk Partisi Programı’nda.

CHP’nin 3. Büyük Kongresi’nin 13-14 Mayıs tarihli toplantısında kabul edilen programında, millet kavramı benimsenmişti (Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-6, Atatürk’ün CHP Program ve Tüzükleri, Kaynak Yayınları, Mayıs 2008, s. 126 vd).

Bu programın dili, 14 Mayıs 1935 günü 4. Büyük Kurultay’da sadeleştirildi. Millet yerine Ulus sözcüğü benimsendi. Milliyetçilik yerine Ulusçuluk kavramı geldi (Aynı kitap, s.171 ve 173).

1937 yılında Ulusalcılık değil de Ulusçuluk kavramının yeğlenmesi çok doğru. Batı dillerindeki yanlış adlandırma Türkçede düzeltilmiş oluyordu. Dilde bu sadeleşmeyi Atatürk’ün eliyle yazdığı CHP Programı çalışmalarında da görüyoruz (Aynı kitap, s.199 vd). Biz o elyazılarının 1937 yılında yazıldığını düşünmüştük. Şimdi anlıyoruz ki, 1935 Mayıs ayındaki 4. Büyük Kurultay öncesindedir.

1937’de niçin Milliyetçilik

Ulusçuluk, 1935 yılında, Milliyetçiliğin yerine, CHP Programı’na giriyor. Fakat iki yıl sonra Anayasa değiştirilirken, Parti programında olduğu halde, Ulusçuluk değil, Milliyetçilik konuyor.

Bunun üzerinde hiç düşündünüz mü?

77 yıl sonra bugün de önümüze çıkan soruaynıdır.

Devrimin yeni atılımının eşiğinde

1937 Anayasa değişikliği, devrimin yeni büyük atılımının başlangıcıdır.

Toprak Reformu, 1935 yılında CHP Programı’na alınmıştır.

1937 Anayasası’na devrimin temel ilkeleri, Altı Ok, yerleştirilmiştir ve ağa topraklarına nerdeyse tazminatsız elkoymayı öngören kamulaştırma hükmü konmuştur. Dersim dahil, ağalık ve şeyhlik temizlenecek ve devrim tamamlanacaktır.

Öte yandan Mehmet Bedri Gültekin arkadaşımın işaret ettiği üzere, Dünya Savaşı gündemdedir ve Atatürk bu tehlikeyi görmektedir.

İşte bu koşullarda, Kemalist Devrimin önünde hem Ortaçağ mülkiyetiyle hesaplaşma, hem de olası savaşta vatanı savunma sorunları vardı. Her iki görev de milletin seferber edilmesiyle yerine getirilebilirdi.

Kemalist yönetim, 1937 yılında Milliyetçilik kavramında karar kıldı. Üstelik iki yıl önceki Ulus/Ulusçuluk tercihinden vazgeçerek!

1937 yılında yapılan devrimci plan yürümedi. Devrim, 10 Kasım 1938 günü önderini kaybetti. Arkasından İkinci Dünya Savaşı geldi.

Savaştan sonra toprak ağalığını temizleme ve Köy Enstitüleri gibi devrimci girişimlerin karşısında yalnız iç gericilik değil, dünya gericiliği de vardı. Ağalık ve şeyhlik, Atlantik sistemi içinde büyük koruyucusuna kavuştu.

Zoraki ayrılık gayretleri

1937 Anayasa değişikliği de gösteriyor ki, Türk Devriminde Milliyetçilik ile Ulusalcılık kavramları arasında ayrılık gayrılık yaratma çabaları gerçeğe dayanmıyor. En azından Devrimin Önderi Atatürk ve arkadaşları, böyle bir ayrılık olduğu kanısında değillerdi. O ayrılık, Atlantik rejiminin başında, Anayasanın 1946 yılı değişikliğinde geldi.

Ulus kavramı, 1930’larda Türkçeleştirme, başka deyişle dilde halklaşma sırasında üretilmişti. Anlamı, millettir.

Millet kavramının Arapça köklerine giderek üretilen ayrılıklar çok yanlış. Çünkü Ulus kavramı da, köküne gidersek, çağdaş Millet anlamına gelmez; tıpkı bodun gibi kabileler birliğidir. Orhon Yazıtları’nda Ulus yoktur. Moğolcada vardır. Ancak köken olarak Türkçe olduğu da tartışılıyor, il sözcüğünden geliyor olabilir.

Kökeni ne olursa olsun, Ulus da Millet de, Ortaçağdaki içerikleriyle çağdaş millet kavramını karşılamaz. Batı dillerindeki Nation da öyledir; Roma’dan beri kavim anlamındadır; demokratik devrimlerden sonra çağdaş Millet anlamını kazanmıştır.

Demek ki Ulus, köken bilgisi açısından Milletten daha üstün bir anlam içermiyor. Bu açıdan yeğleme nedeni yok.

Halk hangi kavramla seferber edilebilir?

Kemalist Devrim önderliği; başlarında Atatürk, 1937 yılında Ulusalcılığı değil, Milliyetçiliği benimsediler ve Anayasaya yazdılar.

Çünkü devrim atılımını halkla yapacaklardı, milletle yapacaklardı. Savaş durumunda, düşmana milletle direneceklerdi. Millet, onlara İstiklâl Savaşı’nda millici adını vermişti. İşte bu millet, Ulusalcılık kavramıyla değil, Milliyetçilik kavramıyla seferber edilebilirdi.

Burada mesele, halkla birleşme meselesidir. “Dil Devrimi” de, zaten bu amaçladır. Halkın kullandığı, halka yabancı olmayan, halkın uygarlaşabileceği ve bilim yapabileceği bir dile sahip olmak!

“Dil Devrimi”, demokratik devrim içindir.

AKP iktidarını Türk Ulusuyla mı yıkacağız yoksa Türk Milletiyle mi?

Peki bugün aynı meseleyle karşı karşıya değil miyiz?

Soruyoruz: AKP iktidarını kimle yıkacağız, Türk Ulusuyla mı, Türk Milletiyle mi?

Halka sorarsak bu soruyu, ezici çoğunluğun “Türk Milletiyle” dediğini öğreniriz.

Anketler de bunu doğruluyor.

Tayyip Erdoğan, işte bunun için, kendisini yıkacak kuvvetleri, Milletçiler ve Ulusçular diye bölmeye çalışıyor.

Doğu Perinçek

Aydınlık/Rota

anayasa Doğu Perinçek atatürk ulusalcılık milliyetçilik