Değirmenözü Köyü HES'e direniyor!

Bugün sizi bir masalın içine götürüp, tam ortasında bırakmak istiyorum. Kimi zaman masalların içine dâhil olunan bir coğrafyaya. Narla incirin, kartalla ceylanın coğrafyası yalnızca masallarda kalmasın diye…

Değirmenözü Köyü HES'e direniyor!

Al elmayı, ver narı…

“Gafil olma cümle cihan bir vücut…”*

Bugün sizi bir masalın içine götürüp, tam ortasında bırakmak istiyorum. Kimi zaman masalların içine dâhil olunan bir coğrafyaya. Narla incirin, kartalla ceylanın coğrafyası yalnızca masallarda kalmasın diye.

DİLEKLERİN KABUL OLDUĞU ZAMANA YOLCULUK

Düşlerin sınır tanımadığı yıllarda küçük bir çocukken annem, “dileklerin kabul olduğu” bir zamandan söz ederdi. Yaşamanın direnmek olduğu bir yerde düşlerimi kamçılayan bir zaman dilimiydi bu benim için. Öyle bir zaman ki, kuşların dile gelip konuştuğu, dileyenin kuş olup uçtuğu, dileyenin sevdiğine kavuştuğu, dileyenin dilediği yerde olduğu…

YALNIZ HIZIRLARIN ZİYARET ETTİĞİ UZAK DAĞ EVLERİ

İnsanlığın masumiyet çağını andıran büyülü bir dünyaya işaret eden bu zaman diliminin bende yarattığı büyü, büyüdükçe anlam değiştirdi. Büyüdükçe anladım ki, yaşamlarının her dakikası akıp giden bir ırmak gibi zamanın içinde hareket halinde olan insanların, coğrafya karşısındaki dirençlerinin gizli gücüydü bu. Dileklerinin kabulünün, yalnızca dirençlerinin sonunda olduğunu bilmenin sessiz erdemi. Hititlerden bu yana ıssız, uzak ve yalnız yaşamanın vahşi masumiyeti. Bir başınalığın ortasında, yalnızca Hızırların ziyaret ettiği dağ evlerinin insanı çarpan gizemi. Yoksulluğun asla yoksunluğa evrilmediği, vermenin aslında almak olduğu bir gönül coğrafyası.

Masalların, Hızırların ve bilgeliğin vadisi, Yukarı Köprüçay’a götürmek istiyorum sizi.

YIKIM POLİTİKALARININ SON KURBANI OLAN COĞRAFYA

Aranızda gidip göreniniz, duyup bileniniz vardır elbette. Ancak bilmeyenler için kısaca özetleyelim. Antalya, Konya ve Isparta’nın coğrafi sınırlarının kesiştiği derin bir vadi düşünün. Vadiyi çevreleyen yüksek dağlar, dağların koynunda çıkan onlarca dere, ırmak. Kapalı bir kutu gibi binlerce yılın izlerini taşıyan yaşamların sürdüğü bu büyük havza, ne yazık ki birkaç yıldır yıkım politikalarının son kurbanlarından biri haline geldi. HES’ler ve taş ocaklarıyla vahşice yayılan yıkım, Köprüçay’ın doğduğu Dedegöl Dağı'nın eteklerinden, Akdeniz’e döküldüğü alana kadar kuşatmış durumda. Ekmeğini pekmezine, tütününü çayına denk getirip kendi kendine yeten bir yaşam süren havza insanı, göçle birlikte boşalan köylerde masalın son tanıkları olarak varlığını sürdürüyor. Bir başka deyişle zamana direniyor.

MUARIN GÖZÜNDE SİESTA SAATİ

Havzanın güneyinde, Antalya sınırındaki köylerden biri de Değirmenözü. Bir zamanlar köyün hemen yanı başındaki kaynaktan çıkan ve suyun gözü denilen kaynağın üzerinde çok sayıda değirmen varmış. Adını bu değirmenlerden alan köydeki geleneksel yaşam suyla iç içe. Köylülerin ‘muarın gözü’ dedikleri kaynak suyunun beslediği derenin kenarları, Anadolu’nun yaşam zenginliğinin göstergesi olarak yaz aylarında renkli görüntülere sahne oluyor. Geçmişte değirmen taşlarını döndüren buz gibi sular, bugün yaz sıcaklarında Değirmenözü köylülerinin “siesta” saatlerinin yelkovanını döndürüyor. Renkli dilleriyle suyun kıyısında yusufçuklar gibi konup kalkan köylüler.

AL ELMAYI VER NARI: TAKASLA SÜRÜP GİDEN YAŞAM

Değirmenözü tam bir nar ve incir cenneti. Yaz sonu köye yolunuz düşerse taş evlerin “yazlık” denilen balkonlarında kurumaya bırakılmış incirlerin ışıltılılar saçan ballarını görebilirsiniz. Ancak çocukluk hafızamda Değirmenözü’nden bende kalan kokulu narları. Havzanın kuzeyindeki köylerle güneyindeki köyler arasında yüzlerce yıldır sürüp giden “takas ekonomisi”nin en gözde ürünlerinden biri de nardı. Ihlamur, yün, kıl, dokuma, peynir, tereyağı, fasulye, buğday, mısır ve aklınıza ne gelirse her türlü ürünün takas edilmesiyle döndürülen yaşam çarkının akıl çelen, al yanaklı güzeli…

‘DÖKMEDEN YERSENİZ CENNETE GİDERSİNİZ’

“Narı dökmeden yerseniz cennete gidersiniz.” derlerdi, büyükler. Zemini kayrak taşı döşeli ocakların başında, keçi kılından dokunmuş alacalı çulların üstünde tek bir tanesini dökmeden yediğimiz narlardan sonra uykuya dalmak, cennete giden kapıyı aralamak gibiydi. Bizim köyün de (Darıbükü) narlar bol olsa da “dışarıdan” gelenler her zaman daha tatlıydı. Değirmenözü’nden, Beşkonak’tan katırlarla havzanın kuzeyindeki köylere nar ve keçiboynuzu getiren köylüler, nehrin kıyısındaki ulu çınarların altında kendilerinde olmayan ürünleri takas edip dönerlerdi. Yılanlı’nın sarı patatesi, Pazarköy’ün elması, Darıbükü’nün fasulyesi, Kasımlar’ın kirazı, Yaylabel’in keçi peyniri, Güldallı’nın dut kurusu… Yalnızca ürünler değil, dostluklar, acılar ve sevinçlerin de takas edildiği bu masal ülkesinde zaman telaşsız ve güzel akışlı suyun ahenginde akıp gidiyordu. Ancak artık suyun da zamanın da akışı değişti.

İNSAN YAŞADIĞI COĞRAFYAYA BENZER

Birkaç gün önce bölgede inşaatı süren Kasımlar Barajı ve HES projesiyle ilgili Danıştay’da görülen davanın bilirkişi incelemesine katılmak üzere Yukarı Köprüçay’daydım. Vadideki 6 köyü doğrudan etkileyecek olan projeye karşı dava açan Değirmenözü köylüleri de keşfe katılmak için gelmişlerdi. Geçmişte narla elmanın takas edildiği vadi, bu kez dayanışma ve yaşamı savunmanın takasına tanıklık ediyordu. İnsan yaşadığı coğrafyaya benzer derler. Değirmenözü köylüleri bu sözü haklı çıkarırcasına yaşam alanlarını korumak için kararlı ve inatçılar. Köylülerin pek çoğu proje için farklı düşüncelere sahip olsa da özellikle kentlerde yaşayıp, alanın değerini daha net görebilenler neleri yitireceklerini çok iyi biliyorlar. Onların bu dayanışmasına uzaklardan gelip destek verenler de var. Yürekleri Torosların dereleri için çırpınan iki güzel insan. Dileklerin kabul olduğu zamana hala inanan ve doğayla girişilen bu asimetrik savaşı doğanın kazanmasını dileyen Şafak Okdemir ve Erdal Elginöz, cümle cihanın bir vücut olduğunu bir kez daha anımsatıyorlar.

‘NAR DEĞİRMENÖZÜ İÇİN TARİHTİR’

Baraj projesiyle birlikte Değirmenözü’nün yitireceği değerlerin başında, geçmişi asırlara dayanan nar üretimi geliyor. Köylülerden birine narın önemini soruyoruz. “Değirmenözü için nar tarihtir, kültürdür.” diyor. Geçmişte köydeki nar bahçelerini bir bekçi korurmuş. Hasat zamanı gelinceye kadar köylü kendi bahçesinden bile nar koparmazmış. Nar’ın köy için önemini anlatan Değirmenözü’lüler, “geçmişte narın parasal girdisi olmadı fazla ama bizde olmayan ihtiyaçlarımızı nar sayesinde ve nakit kullanmadan alabiliyorduk. Eskilerde Isparta’dan getirilen elmalarla narları takas ederdik.” diye anlatıyorlar.

YANGINA SU TAŞIYAN KARINCA MİSALİ

Köylülerden pek çoğu bölgedeki HES ve baraj projesine karşı tepkili. Ancak herkesin bir koşuşturması, yaşam mücadelesi var. Kimisi de bu tepkisini kendine özgü yöntemlerle yansıtıyor. Yangına su taşıyan karınca misali, “yangını söndüremesem de hiç değilse tarafımı belli ederim” türünden… İşte o tepkilerden birinin sahibi de Habil Teke adındaki genç Değirmenözü’lü…

NARLI KARPUZLU HES EYLEMİ

Köyün çoğu genci gibi Manavgat’ın sahil bölgesindeki otellerde aşçılık yapan Habil Teke, ustalarından öğrendiği yöntemle HES karşıtlığını ve HES’lerin yok edeceği narlara duyduğu özlemi karpuzun üzerine işlemiş. Herkesin kendince bir sözü olmalı düşüncesiyle, eylemin yaşamın her alanına yayılması gerektiği bilinciyle köyünün değerlerini savunmanın en naif yollarından biri bu.

HERKESE YETECEK KADAR KENT, KENTLERE YETECEK DOĞA YOK

Kimi berber, kimi aşçı, kimi garson… Değirmenözü’nün gençleri içinde yaşadıkları bozuk düzenin çarklarıyla, büyüklerinden dinledikleri, kısmen de tanık oldukları; kimine eziyetmiş, çileymiş gibi gelen masalın arasındaki ayrımı çok net görüyorlar. Gerçek bağımsızlığın kendi tohumunla kendi bahçende ürettiğin yaşam olduğunun farkındalar. Herkese yetecek kadar kent olmadığının, kentlere yetecek kadar doğa kalmadığının bilincindeler.

MASAL SUYUNUN HÜZÜNLÜ AKIŞI

Köprüçay, Anadolu’nun bütün suları gibi binlerce yıldır aktığı vadilerde derin izler bırakarak, taşı da insanı da biçimlendirmiş bir masal suyu. İçinden kocaman yüreklerin geçtiği heyecan dolu bu masal suyunda artık dev iş makinelerinin paletleri geziniyor. Artık Köprüçay hüzünlü akıyor. Ancak bu topraklar, bir zamanlar dileklerin kabul olduğu coğrafyanın kalbinde yer alıyor. Yalnız Hızırların ziyaret ettiği o uzak dağ evlerinde nelerin dilendiğini kim bilebilir?

*Aşık Virani

Yusuf Yavuz

ulusalkanal.com.tr

hes hidroelektrik santral direniyor