CHP bu ‘zamane eşkıyalarına’ neden sahip çıkıyor?

CHP bu ‘zamane eşkıyalarına’ neden sahip çıkıyor?

Odatv Davası’nda tutuklanan ve tahliyesinin ardından Cemaat ile mücadeleden ödün vermeyen Soner Yalçın, Sözcü’deki son yazısında Cemaatçi polisleri savunan muhalifleri eleştirdi

İşte Soner Yalçın’ın o yazısı:

Balzac yaşadığı dönemde (1799-1850) Fransa’nın nasıl ahlaksal bir çöküntü içinde olduğunu, “Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti” adlı romanında anlattı.

“Gazeteciliğe vaktiyle bulaşmış ya da hala bu işin içinde olan herkes küçümsediği adamlara selam vermek, baş düşmanına gülümsemek, en pespaye durumlarla uzlaşmak, kendisine saldıranlardan aşağı kalmamak için onların yaptığını yapıp ellerini kirletmek gibi acımasız bir zorunluluk içindedir…”

Sanki bugünün Türkiye’sini anlatıyor…

Romanındaki şu tespiti ise, Cemaatçi polislere arka çıkanların ruh halini yansıtıyor:

“İnsan, göre göre kötülüklere alışır, yapılanları boş verir; önce yapılan kötülükleri onaylamaya başlar, sonunda kendisi de yapar. Hiç durmadan utanç verici ve sonu gelmeyen uzlaşmalarla lekelenen ruh zamanla pörsür, asil düşüncelerin zembereği paslanır, bayağılığın zıvanaları yıpranır ve kendi kendine dönüp durur. Karakterler gevşer, yetenekler yozlaşır…”

Balzac ne güzel sorar:

“Bugün görüş diye bir şey kaldı mı? Varsa yoksa

çıkarlar…”

Ve işte bu nedenle; ana muhalefet partisi bile gözaltına alınan Cemaatçi “zamane eşkıyalarının” yanında duruveriyor.

Bu kirli ittifakın tek amacı, siyasal çıkar! Ne acı! Dün Erdoğan’ın yaptığını bugün kendileri yapmaktadır. Mutlaka bir kılıf buluyorlar! Bunun hep “hukuk” olması ne tesadüf?

Siyaset, tüm kötülüklerin üzerini örten bir şal’a dönüştürüldü Türkiye’de!..

Sadece Gökçen mi?

Biliyoruz ki, Ortaçağ yeteneksizler yönetimidir…

Bu nedenle sormak durumundayım:

İstanbul Çağlayan Adliyesi’ndeki polisler “hesaplanmış bir kötülük merkezinde” yer almadı mı? Başkalarının acısından mutlu olmadılar mı? Hepsi Çete’ydi!.. Ve biz bunun tanığıyız…

13 ay tutukluluk halinden sonra ölümüne 20 gün kala cezaevinden salıverilen Kuddusi Okkır’ın eşi Sabriye Okkır’ın kaleme aldığı “Cinayeti Gördük” kitabını açıp okuyunuz.

Kaç aileyi perişan ettiler. “Ne önemi var mı” diyeceğiz; “yaşasın siyasi başarı” mı?

Yarbay Ali Tatar ne yazmıştı son mektubunda unuttunuz mu:

“Ben bu hukuksuzlukla yaşayamam. Belki benim ölümüm benim durumumda olanların aydınlığa çıkmalarına vesile olur. İçim buruk. Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım. O deliğe bir daha dönmektense mezara girmeyi tercih ederim. Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim. Böyle bir ölüme en çok karşı çıkan insanlardan biri de benim. Ama kader böyleymiş. Hepiniz hakkınızı helal edin. Beni rahmetli babamın yanına gömün…

Gökçen’im, canım kızım derslerine çok iyi çalış. İyi çalış ve önemli yerlere gel ki, benim hesabımı sorabilesin!

Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben, bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum…”

Yarbay Tatar boşuna mı öldü?

Hesap sormak sadece Gökçen’in sorumluluğunda mı?

Hey siz!

Dün bizim yanımızda olanlar bugün Cemaatçi polislerin yanında nasıl durursunuz; üzerlerindeki kanları görmüyor musunuz?

Ve sadece Ali Tatar mı?

Deniz Kurmay Albay Berk Erden’in, eşiyle ilgili olarak internete yüklenen görüntüler yüzünden canına kıymasına kim sebep oldu? Onur intiharlarını nasıl unutursunuz?

İnsani değerlerimizi siyasete malzeme yapamazsınız.

Zekeriya Öz iyi savcı ise, Ali Fuat Yılmazer iyi polis ise Ergenekon, Balyoz ne? Kafanızla konuşmadığınızın farkında değil misiniz? Bu nasıl politika?

Hangisini yazayım?

Erhan Göksel’i susturabilmek için her türlü siyasal baskıyı yaptılar. Sonunda Ergenekon’a bağlayıp gözaltına aldılar. İş yapmasına engel oldular; her gün işyerlerini bastılar. Sonunda çalışmak için gittiği Amerika’da bir otel odasında can verdi. Erhan Göksel’in ölümüne sebep olanlar belli değil mi? Hangi hukuktan bahsediyorsunuz?

Prof. Dr. Türkan Saylan’ın, İlhan Selçuk’un, Prof. Dr. Uçkun Geray’ın, Engin Aydın’ın ölümlerini kim hızlandırdı? Kaşif Kozinoğlu’nun, Albay Murat Özenalp’in katili onlar değil mi?

Lekeli sopa

Israrla bir gerçeği yazdık ve yazmaya devam ediyoruz:

Malatya’daki Zirve Kitapevi katliamından Cemaatçi polisler sorumludur.

Hrant Dink’in öldürülmesinden Cemaatçi polisler sorumludur.

Danıştay saldırısından Cemaatçi polisler sorumludur.

Göz yumdular…

“Bir şey yapıyor gözükmek” için Çağlayan Adliyesi’ne giden CHP’liler bu gerçeklerin peşinden gitsin. Cemaat hakkında “Köstebek” kitabını hazırlarken öldürülen Dr. Necip Hablemitoğlu suikasti neden ortaya çıkarılamadı?

Ve bakın gözden kaçıyor…

Mesele, kişiyi kumpasla cezaevine atmakla sınırlı değil. Ya dışarıdakiler?

Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun, hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi oğlu Emir

Hilmioğlu’nun ölümünden sorumlu değil mi bu

Cemaatçiler?

Balyoz Davası’na bakan Hakim Zafer Başkurt’un duruşmaya 24 saat kala bir uyuşturucu tezgahıyla görevden alınmasının ailesinde nasıl bir travma yarattığı; oğlu stajer avukat 23 yaşındaki Erdem Başkurt’un intiharıyla ortaya çıkmadı mı? Sorumlusu kimler belli değil mi?

Hangisini yazayım, sayfalar yetmez…

Ama bilinsin ki…

Kafa karışıklığına gerek yok. Tarihte hep böyle oldu; iktidar ortakları kavga eder ve halk kazançlı çıkar. Benzeri oldu; sonuçta masumlar cezaevinden çıktı, suçlu Cemaatçilerin bir bölümü cezaevine atıldı. Arkası bir gün mutlaka gelecek; Erdoğanlar da yargılanacak. Yani… Erdoğan ya da Cemaat arasında taraf tutmak zorunda değiliz. İki tarafı lekeli bir sopa çünkü…

Bilinsin ki…

Hakikat, hiçbir zaman zararlı değildir…

ulusalkanal.com.tr