Gazi J. Albay Abdülkerim Kırca

Gazi J. Albay Abdülkerim Kırca

Gazi J.Albay Abdülkerim Kırca

Hayatım boyunca tarihe yön veren insanların, adını tarihe kazıyan kahramanların ruh hallerini merak etmişimdir. Nasıl düşünürler, nasıl yaşarlar, vatan ve millet aşkını nasıl edinirler diye düşünmüşümdür. Astsubay olarak görev yaptığım yıllarda bu düşüncem de büyük bir değişiklik oldu. Tarihe yön verenlerin sadece ismi kitaplarda yazılı olanlardan ibaret olmadığını, adlarını hatırlamasak da binlerce vatan evladı Mehmet’in de tarih yapabileceğini anladım. Öyle ya, her büyük mücadelenin, her zaferin kumandanları vardı. Fakat o kumandanların tarihe mal olmasını sağlayan isimsiz kahramanlar da yetiştiriyordu tarih. Sonra bunun bir haksızlık olup olmadığını düşünmeye başladım. Adını hep duyduğumuz kahramanlar kadar büyük fedakârlıklar yapan ama isimleri bilinmeyen, anma günleri olmayan sıradan insanlara bir haksızlık yapılmıyor muydu? Bu düşüncelerle yoğrulurken yurt içinde ve yurt dışında PKK’yla yürütülen mücadelede öne atılmaktan çekinmeyen Mehmetlere başka bir gözle bakmaya başladım. Kimi kısa, kimi uzun, kimi babayiğit kimi ufak tefek… Ama nöbet tutarken hepsi aynı, siper kazarken hepsi birer kararlılık abidesi, çatışmaya girince her biri birer kahraman. Silah arkadaşı için gözünü kırpmadan kurşunların üzerine yürürken her biri aslan parçası. Şehitlerine veda ederken gözleri yaşlı ama asla geri adım atmayan ana kuzuları. Her birinin kalbine aynı dize yazılmış sanki. “Vatan sağ olsun” cümlesi hepsinin ortak marşı…

Yıllar boyunca o kınalı Mehmetlerle yan yana yürüyünce aradığım cevabı buldum. Tarihe geçmek, kitaplarda yer almak ne demektir anladım. Mehmetlerin fedakârlıklarını “ün, şöhret, popülerlik” için değil ana sevgisiyle yaptıklarını kavradım. Onlar için ana; evde kendini bekleyendi. Ana; köyüne giden yolun iki yanına sıralanmış ağaçlardı. Çatışma içindeyken bile güzel yüzünü hatırladıkları sevdikleriydi. Mehmetler için ana; vatan dedikleri bu kara toprak ve her yaştan milyonlarca yurttaştı, milletti.

Alileri, Ahmetleri, Hasanları, Hüseyinleri, Abdullahları Mehmetleştiren aynı ortak davaydı. Aynı vatan sevgisiydi rütbeleri önemsizleştiren. Bu yüzden Türk halkı hepsini birden tarihe yazdı. Hepsine birden Mehmetçik dedi. Böylece toprağa düşen hiçbir vatan evladı unutulmadı. Mehmetçik bir abide olarak milletin kalbinde yer etti. Ordu millet dedikleri tam olarak buydu.

Fakat Türk milletinin kalbine aldığı Mehmetler, Türkiye düşmanlarının da ilgisini çekti. “Pazarlanabilir tek ürün” olarak tanımladı bazı para babaları Mehmetleri. Öyleyse ya Conilerin yerine öleceklerdi ya da yok edileceklerdi. AKP iktidarıyla beraber Conilere kurban ettiremedikleri Mehmetleri hedefe oturttular. Öyle ya da böyle Mehmetler bölünmeliydi. Karanlık dehlizlerde yapılan planlarda tek hedef belirlendi: “Orduyu yık; Türk milletini esir al!” Yandaş gazetelerde arka arkaya atılan manşetler o hedefin ürünüydü.

Ve manşetler hedefe ulaşmaya başladı:

"PKK itirafçısı", Kızıltepe'de Teröristler tarafından öldürülen albayı, öbür albay öldürttü dedi; diğer albay hakkında hemen cinayetten dava açıldı.

“PKK itirafçısı" kitapevine bombayı atanlar şunlar şunlardır dedi; şunlar şunlar denilen astsubaylar 39 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

"İtirafçı gizli tanık" her şey onun başının altından çıkıyor dedi; Başsavcı "anında" içeri atıldı...

"İtirafçı gizli tanık" Orgeneral darbe yapacak dedi; orgeneral sanık oldu...

"PKK itirafçısı" Van Özel Harekât çatışmada 3 kişiyi katletti dedi; koskoca bir tim, grup komutanı ve alay komutanı hoop içeri atıldı.

Algı operasyonlarına konu olan en ünlü PKK itiraflarından biri Abdülkadir Aygan’dı. Aygan yalnız mıydı peki? Korumasız mıydı? Elbette hayır! İsveç Gizli Servisinin misafiriydi. Ama daha önemlisi bir kısım medyanın da gözbebeğiydi itirafçı Aygan.

Bu kadar önemsenmenin sonuçlarını da almaya başladı bu ahlaksız düzen. Aygan iftira attı; medya onu manşete taşıdı. Aygan hedef gösterdi; tetikçi gazeteciler haysiyet cellâtlığına başladı.

İşte bu hengâmede Mehmetler her zaman yaptıklarını yaptılar. Yarbay Ali Tatar, hayatına kendi elleriyle son verdi. Onu hedef gösteren ahlaksızlara hayatını ortaya koyarak meydan okudu. Ondan önce biri daha hayatını ortaya koyarak meydan okumuştu devam eden tüm ahlaksızlıklara. O, Gazi emekli Albay Abdülkerim Kırca’ydı. Ailesi, kahraman Mehmetçik Abdülkerim Kırca için şu mesajı yayınlattı gazetelerde:

"Vatan mücadelesinde ilk önce kanını, bedenini daha sonra da canını feda eden malûl Gazi emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca, 19 Ocak 2009 tarihinde vefat etmiştir.

Merhumun kendisine sıktığı kurşun; haksızlığa, iftiracılara, gerçeğe aykırı ve maksatlı yayın yapan bir kısım medyaya, ülkemizi bölmek isteyen vatan hainlerine ve teröre karşı sıkılan bir kurşundur.”

Abdülkerim Kırca, kahraman bir subaydı ama onu hedef alan gazeteler gerçekten gazete miydi? Kırca’nın ruhunu yaralayan, kurşunların kıramadığı kalbinin kırılmasına sebep olan manşetlerdi. İftira kurşundan daha deliciydi Kırca Albay için… Neydi o manşetler? “Madalyanın Arkasındaki Sır”, "İnfazcı Albay", “Çeteci”, “Katil”, “O Albay 8 kişiyi öldürüp gömdü!”

Gazi J.Albay Abdülkerim Kırca intihar etmeden yarım saat önce avukatını arayarak, gazetelerin teröristlerin açıklamalarına itibar etmesinden yakındı. “O hale geldik ki, teröristler bizden kıymetli oldu. Teröristlerin açıklamaları doğruymuş gibi sayfa sayfa yazıyorlar. Bunlar çok ağrıma gidiyor. Bizler boş yere mi şehit olduk, gazi olduk anlamıyorum. Sanki görev yaptığımız için suçlu hale geldik!” dedi.

Onu toprağa sokanlarsa başka iftiralar atmaya devam ettiler. Vatan nedir, millet sevgisi nedir, onur nedir, Mehmetçik olmak nedir bilmediler. Cepleri daha fazla dolsun, cüzdanları semirdikçe semirsin diye Mehmetçiklerin kanını içtiler. PKK’nın silahla öldüremediklerini çatal dilleriyle ve kana bulanmış kalemleriyle öldürdüler.

Ve bugün… 19 Ocak 2015.

Gazi Jandarma Albay Abdülkerim Kırca’nın hakka yürüyüşünün 6. yılı. Abdülkerim Kırca, hayata gözlerini yumduğunda teröristlerin kahpe kurşunlarına hedef olmuş bedeni tekerlekli sandalyedeydi. Ama o tekerlekli sandalyede bile vücudu ve başı dimdikti. Bedeninin kullanamadığı yarısına inat ışıl ışıldı gözleri. Şimdi o kutsal istirahatgahında kınalı Mehmetlerle yan yana. Hepsi ayakta ve dimdik bakıyorlar ufka. Yarbay Ali Tatar, bembeyaz Denizci üniformasını giymiş kucaklıyor diğer Mehmetleri. Her yerde gülen yüzlü Mehmetler ışıklar içinde yürüyorlar. Gazi Abdülkerim Kırca dönüp geriye bakıyor. Hep bir ağızdan bir millet “Hakkımızı helal ettik!” diye haykırıyor. Onu mezara sokan hainlerin karanlık gölgeleri onlara artık ulaşamıyor…

Gazi Koray Gürbüz

ulusalkanal.com.tr