Karar kesinleştiğinde 'soykırım' geçersizleşir
AİHM’nin bu hükmü, yalnız Türkler açısından değil, ifade özgürlüğüne önem veren bütün insanlar açısından bir zaferdir. Avrupa'nın 'Türkler soykırım yaptı' kararına karşı mücadeleyi kolaylaşır.
Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı yolundaki iddialara karşı Almanya’da çalışmalar yapan Ali Söylemezoğlu’na, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı ile ilgili olarak Aydınlık Gazetesi adına sorular yönelttik.
Almanya’da Türkiye’nin Ermenilere soykırım yaptığı yolundaki iddialara karşı bir mücadele yürütüyorsunuz. Burada toplantılar yapıyor ve etkinlikler düzenliyorsunuz. Hatta Madalyonun Arka Yüzü (Die andere Seite der Medaille) başlıklı ve Almanca olarak yayımlanan bir kitap bile yazdınız. Geçen haftalarda açıklanan AİHM’nin “Doğu Perinçek - İsviçre” Davası kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, 2005 yılında Ermeni Soykırımı iddialarına karşı „Madalyonun Öbür Yüzü“ başlıklı Almanca bir kitap yayınlamıştım. Bu konudaki yeni kitabımı da (yine Almanca) kısmet olursa önümüzdeki aylarda yayınlamak istiyorum. AİHM’nin Doğu Perinçek ile ilgili 17.12.2013 tarihli kararına gelince, bu karar her şeyden önce ifade özgürlüğü açısından büyük önem taşımakta ve bir ülkedeki resmi görüşe aykırı görüşlerini açıklayanların cezalandırılamayacağını belirtmektedir. Bu ilke, Türkiye’de demokrasinin gelişmesi açısından kendi memleketimiz Türkiye için de önem taşıyor. Şunu vurgulamak isterim: Mahkeme, bu kararıyla 1915 Ermeni katliamlarının hukuken soykırım olup olmadığını değerlendirmemiş olduğunu belirmekte, yani 1915 olaylarını nasıl değerlendirmek gerektiği hususunda bir görüş açıklamamaktadır. Öte yandan İnsan Hakları Mahkemesi Yahudi soykırımını inkâr etmek ile 1915 Ermeni katliamlarının soykırım olmadığını söylemenin birbirinden açıkça („clearly“) farklı meseleler olduğunu da tesbit etmektedir. Böylece AİHM Yahudi soykırımı ile 1915 Ermeni katliamlarını aynı sepete koymak isteyenlere de bir cevap vermiştir. Bence AİHM kararında gayet önemli bir unsur, katliamlara soykırım denilebilmesi için, bir grup insanı, veya bu grubun bir kısmını imha etme yönünde bir kasıt („intent“) olduğunun ispat edilmesinin zorunlu şart olduğunu dile getirmesidir. Böylece 1915 olaylarını hukuken değerlendirirken başvuracağımız açık seçik bir kıstas AİHM tarafından da ortaya koyulmuştur. Şahsen ben de, 1915-1922 dönemini incelerken Ermenileri imha etmek gibi bir kasıt olmadığı sonucuna vardığımdan 1915 Ermeni katliamlarına soykırım denilemeyeceğini savunuyorum.
Bu mahkeme sürecini herhalde takip etmişsinizdir. Beklentiniz kararın bu şekilde çıkacağı mıydı? Öyleyse veya değilse neden?
Doğrusu bu davanın sonucunu endişeyle beklemekteydim. Endişeyle, çünkü hakimler de insandır ve hepimiz gibi hata yapabilirler. Kaldı ki, Avrupa’da Türkiye ve Türkler hakkında yaygın peşin hükümlerin olduğunu gayet iyi biliyorum, bu nedenle verilecek kararda hata olması ihtimali bence yüksek idi. Çok şükür ki, korktuğum başımıza gelmedi.
1915 olaylarının soykırım olarak görülmemesinin suç olamayacağı, bilinen en yüksek uluslararası mahkeme tarafından karara bağlandı. Bu hukuki süreç sizce son nokta mıdır?
Şu anda karar kesinleşmiş değildir. İsviçre’nin üç aylık mühlet içinde itiraz hakkı var. Eğer İsviçre itiraz edecek olursa beş hakim itirazı inceleyecek. İtiraz dikkate alınmaya değer bulunursa mesele AİHM genel kurulunda görüşülüp kesin hüküm verilecektir. İsviçre itiraz edecek mi, etmeyecek mi, bunu beklemek gerekiyor. Bu konuda alenen bir tahminde bulunmak istemiyorum. Eğer itiraz ederlerse ve bu itiraz kabul görürse, karar ne yönde kesinleşir, bu konuda da bir tahminde bulunmak istemem. Dolayısıyla geldiğimiz noktanın hukuki süreçte bir son nokta olduğunu söylemek henüz mümkün değildir.
Görseli büyütmek için tıklayın:
Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı yolundaki haksız suçlama sizce nereden kaynaklanıyor?
Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı yolundaki haksız suçlamanın bir tek değil, bir dizi kaynağı vardır. Baştan, Osmanlı Devleti döneminde bu Ermeni meselesi ortaya çıktığında işin perde arkasında Çarlık Rusyasının ve İngilterenin stratejik hesapları vardı. Sonra Alman İmparatorluğu da yine stratejik hesaplarla bu işe dahil oldu. Onu Fransa takip etti. Ermeni meselesinin en önemli kaynağının İngiltere ve Rusya'nın stratejik hesapları olduğunu meşhur Protestan din adamı J. Lepsius Haziran 1921’de Berlin’de mahkeme huzurunda (Talat Paşanın katilinin yargılandığı duruşmada) yeminli bilirkişi sıfatıyla ifade etmiştir. Lepsius’un bahsettiği stratejik hesaplar günümüzde de gayet önemli rol oynamaktadır. Öte yandan, Türkler olarak bizlerin de 90 yıldır bu ve diğer suçlamalara karşı gereken cevapları vermeyi çok ciddi biçimde ihmal ettiğimizi söylemek lazım.
Türklere yöneltilen bu suçlama siyasal amaçlı ve sistemli bir uygulama mıdır? Neye hizmet ediyor sizce?
Bence günümüzde de Türklere yönelik bu suçlamaların asıl kaynağı siyasidir. Sebebine gelince, birincisi Kafkasya bölgesi günümüzde gittikçe artan bir öneme sahip. Unutmayın ki Ermenistan 1992’den beri Azerbeycan topraklarını işgal altında tutmaktadır. Oysa Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 822, 853, 874 ve 884 numaralı bağlayıcı kararları ile Ermenistan'ın işgal ettiği bu toprakları boşaltması kararı vermiştir. Fakat Ermenistan yıllardır bu kararları çiğnemektedir. ABD, Rusya, Almanya, Fransa vb. gibi ülkeler de hiç seslerini çıkartmamaktadırlar. Aksine, Ermenistan'ın Birleşmiş Milletler kararlarına uymasını isteyen Türkiye, Ermenistan'la olan sınırı kapattığı için kendisi suçlanmaktadır. Bu ufak örnekte büyük devletlerin ne kadar çifte standartlı davrandıkları açıkça görülmektedir. İkincisi sebep şu: Türkiye’nin önemi gittikçe artıyor. Bu soykırım iddiaları Türkiye’nin uluslararası konumunu zayıflatmayı, Türkiye’deki ve yurt dışındaki Türk gençlerinin Türk olmaktan utanır hale gelmelerini, en azından onların Türkiye'ye olan gönül bağlarının zayıflatılmasını da hedefliyor. Bu hedef defalarca açıkça belirtilmiştir. Örneğin, Bochum Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Mihran Dabag 22.07.2005 tarihli Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinde kendisiyle yapılan mülakatta Türk çocuklarında mevcut milliyetçiliğin törpülenerek onların daha iyi entegre edilebilmeleri için Alman okullarında “Ermeni soykırımının” anlatılmasının faydalı olacağını beyan etmiştir.
Türklerin soykırım yaptığı yolundaki iddiaların devletler, diplomasi ve resmiyet düzeylerinde yürütülmesi yerinde midir, doğru mudur, yasal mıdır? Değilse neden böyle bir yol izleniyor?
Bu mesele tarihi olaylarla ilgili bir meseledir. Tarih ise milletlerin kendi kendilerini ve başka milletleri görüş biçimine büyük etki yapan bir konudur. Bu yüzden şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye ve Türklere yönelik bu konudaki baskılar sürecektir. Eğer bu yapılanları doğru bulmuyorsak, bizlere düşen, tarihi belgeleri bulup çıkartarak ve bunların hem Türkler tarafından ve hem de konuya ilgi duyan herkes tarafından görülüp öğrenilmesini sağlamaktır. Bu konuda yapacak daha çok işimiz var.
AİHM’nin kararı, Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararları etkileyecek midir?
En yukarda belirttiğim gibi, AİHM bu kararıyla, “Ermeni soykırımı” demek isabetlidir veya isabetli değildir yönünde bir hüküm vermedi. Yalnızca, bir kişi “Ermeni soykırımı iddiası yalandır” beyanında bulundu diye cezalandırılamaz diye bir hüküm verdi. Dolayısıyla AİHM’nin bu kararı kesinleşirse bile, Avrupa Parlamentosu'nun “Türkler Ermenilere soykırım yapmıştır” şeklindeki kararını doğrudan etkilemez. Fakat bu isabetsiz karara karşı yürütülecek mücadeleyi kolaylaştırır.
AİHM’nin kararı, ülkelerin parlamentolarda, kentlerin belediye meclislerinde ve resmi kuruluşlarda Türkiye aleyhine alınan kararların yeniden ele alınmasına yol açacak mıdır?
Aynı şekilde “Türkler Ermenilere karşı soykırım” yaptı şeklinde karar almış olan parlamentoların kararları bu AİHM kararından doğrudan etkilenmez. Ancak eğer AİHM’nin Perinçek ile ilgili hükmü kesinleşirse değişik Parlamentoların verdikleri kararların yanlışlığını göstermek daha kolay hale gelmiş olur.
AİHM’nin kararı Almanya’da nasıl ele alınacak? Bu konuda neler olabilir?
Bu karar Almanya açısından da şüphesiz önem taşıyor. Almanya’da 2005 yılında Berlin İdari Mahkemesi “Ermeni soykırımı yalandır” demek suçtur, fakat “Ermeni soykırımı olmamıştır” demek suç değildir şeklinde bir karar vermişti. Eğer AİHM kararı kesinleşirse Berlin İdari Mahkemesinin kısıtlayıcı kararı geçersiz olur. Bunun ötesinde bizlerin Ermeni soykırım iddialarına karşı yürütmekte olduğumuz bilgilendirme faaliyetlerini de elbette kolaylaştıracaktır. Dolayısıyla bu kararın (kesinleştikten sonra) geniş şekilde duyurulması gerekir.
Türkleri, onlara düşmanlık ederek mahkum eden ve Türkiye’yi suçlu göstermeye çalışan Avrupalı anlayışlarda bu karar sonucunda bir değişiklik olabilir mi?
Avrupalıların Türklere ve Türkiye’ye karşı peşin hükümlerinin kökleri çok derindir (hemen belirteyim ki, ne yazık ki Türkiye ve Türk tarihi hakkındaki bilgilerini öncelikle Avrupalılardan alan Türk aydınlarının önemli bir bölümü de bu önyargıları paylaşmaktadır). Bu meselenin geniş bir biçimde ele alınması ve sürekli üzerinde durulması gerekir. Bu karar bu meyanda da faydalı olacaktır.
Son olarak şunu tekrar vurgulamak isterim: AİHM’nin bu kararı, yalnız Türkler açısından değil, ifade özgürlüğüne önem veren bütün insanlar açısından bir zaferdir. İfade özgürlüğü hem Avrupa’da, hem Türkiye’de hepimiz için büyük önem taşıyor, ifade özgürlüğünü gölgeleyen uygulamaların ortadan kaldırılması için çalışmaya devam etmeliyiz.
Teşekkür ederiz. Çalışmalarınızın devamını diliyoruz.
Alp Hamuroğlu
Aydınlık