Eski kedicikten Adnan Oktar itirafları
Adnan Oktar organize suç örgütüne yönelik, aralarında örgütün elebaşı Adnan Oktar'ın da bulunduğu 73'ü tutuklu 226 sanığın yargılandığı davada, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan tutuksuz sanıkların savunmalarına başlandı.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısındaki salonda yapılan duruşmaya, dün verilen ara karar gereği aralarında örgüt elebaşı Adnan Oktar'ın da bulunduğu tutuklu sanıklar ile haklarında adli kontrol tedbiri bulunan tutuksuz sanıklar alınmadı. Salonda 9 tutuksuz sanık ile bazı müştekiler ve taraf avukatları hazır bulundu.
Duruşmada, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan tutuksuz sanık Ayça Pars'ın savunması alındı.
Pars, daha önceki ifadelerini hür iradesiyle verdiğini belirterek, 1989 yılında 17 yaşında lise öğrencisiyken o zaman "cemaat" olarak bildiği birtakım insanlarla tanıştığını, bu kişilerle dini konularda konuştuğunu söyledi.
Bir süre sonra örgütleşmenin başladığını anlatan Pars, şöyle devam etti:
"Bu arkadaş topluluğu içerisinden bir grup insan ayrılmak istedi. Adnan Oktar'ın söylediklerine karşı geldiler, ikilik oluştu. Bunlar ayrılınca Adnan Oktar bu örgütün dağılma ihtimaline karşı, Kuran'dan iki kavram ortaya attı. Biri imam kavramı. 'Biz Kuran'daki hak cemaatiyiz, ben de bu cemaatin imamıyım.' dedi. Kendisine karşı gelen kişilerin Allah'a karşı geldiğini söyledi. Her gün yaptığı telkinlerle bunu yerleşik kıldı. Biz de o zamanlar dini anlatımlarını dinlediğimiz için inanmaya başladık. İkinci kavramı ise münafıklıktı. 'Örgütten ayrılan kişiler İslam'ı bıraktıkları için münafık olurlar, ikiyüzlü olurlar.' dedi. Ayrılan herkese, münafık damgası vurdu. Örgütün hala bu şekilde devam etmesini sağlayan en önemli kavram budur. Münafıklığın cezası, öldürme, el ve ayakları çaprazlama kesme ve sürmedir. Türkiye Cumhuriyeti'nde diğer ikisi yapılmadığı için sürme kullanılır. Bu kapsamda örgütten ayrılanlara iftira kampanyası yapılır, insan içine çıkamaz hale getirilirdi. Bunu ibadet olarak yapıyorlar, yapınca kendilerini iyi hissediyorlar."
Pars, örgütte "bacılar", "kız kardeşler", "erkek kardeşler" gibi sınıflandırmaların olduğunu aktararak, "Cemaatin bir fonu var. Bunun imamı Alev Babuna'dır. Büyük alımlarda, Adnan Oktar’dan teyit alınır. Evlerin masrafları fondan karşılanır. Bacılar çalışmazlar. Masraflar, erkek grubundan gelen paralarla karşılanır. Çalışan bacılar grubu vardır. Hatta içi çalışır, hafta sonu gelir, nöbet tutar giderler. Bacılar grubunun evlerden tek çıkma durumu yoktur. Birkaç kişi haricinde yanında şahit olmadan dışarı çıkamaz. Herkes herkesin şahidi olmaz. Onun bile sınıflandırılması vardır. Örgüt içinde gezmeye çıkma diye bir şey yok. Sadece zaruri ihtiyaçlar için çıkılır. Ailenize gitmek için izin aldığınızda, 2 saati geçti mesela 3 saat kaldınız, hemen Adnan Oktar'a söylerler. Çok sıkı örgülü bir mekanizma burası." diye konuştu.
Ayça Pars, Adnan Oktar’dan habersiz kafasına toka bile alamadığını, örgüttekilerin kendi isteğiyle gayrimenkul almasının mümkün olmadığını, alınan evlerin tedbir amaçlı birkaç kişinin üzerine hisseli olarak yapıldığını belirtti.
"Bayanlar not yazarken 'aşkım' ve 'sevgilim' diye başlamak zorunda"
Adnan Oktar'ın insanların konuşmasından sıkıldığını dile getiren Pars, "Dinlemeye tahammülü yoktur. 'Yazılı ver, yazılı ver.' derdi. İnsanlar o yüzden Oktar'a yazılı not verir. Adnan Oktar’ın gözde gördüğü kızlar kendisiyle konuşabilir. Bayanlar not yazarken 'aşkım' ve 'sevgilim' diye başlamak zorundadır. Yoksa Adnan Oktar kızar, cezalandırırdı. Ben A9 TV'de rejiye ve yayın akışına bakardım. Yayın akışını bile Adnan Oktar belirlerdi. Alınacak kameralara, ışıkların nereye konacağına kendisi karar verirdi. Yayında genç gözükmek ister, ışığını ona göre ayarlatır, 'Pırıl pırılım.' derdi. Orası bağımsız bir kanal değil, orası Adnan Oktar’ın kanalı." ifadelerini kullandı.
Pars, örgütteki evliliklerin gerçek olmadığını, evli kişilerin evlilik hayatı yaşamadığını, aynı evde dahi kalmadıklarını belirterek, "Örgütten ayrılanlar olmaya başlayınca, bu kişilere, ailesinden koparmak için kağıt üzerinde evlilikler yaptırıldı. Bunlar gerçek evlilikler değildir. Mirasını ailesine kaptırmamak için. Suni evlilik fotoları çekildi. Öyle ki bu fotoğraflarda bile karı kocaların göz göze geldiğini göremezsiniz. İmamlar Adnan Oktar’a teklifler sunar. Şu kişiye miras kalacak, şununla evlendirelim gibi. Bizi ilk zamanlarda Adnan Oktar ile imam nikahı ile evlendirdiler. 'Adnan Oktar’dan ayrılırsam başka kimseyle evlenmeyeceğim.' diye yemin ettirildi. İmam nikahına karşı gelenler cezalandırıldı." dedi.
"Kadınlara dayak atar, saçlarını kestirirdi"
Kadınlarla fiziksel ve psikolojik şiddet iddiasına ilişkin anlatımlarda bulunan Pars, "Bu şiddet eylemlerini bizzat çok gördüm. Bu sistematik bir şeydir, 95’li yıllarda başladı. Kadınların hepsine karşı, dayak atar, saçlarını kestirirdi. 'Bakışların teslimiyetli değil, sesin yetersiz.' deyip kafalarını yere bastırırdı. Bazen gücü yetmezdi, ayağıyla bastırırdı. O zaten rahat rahat yemek yer, kız önünde oturur, Oktar kızın kafasına yemek döker, saçını yolar... Bana da tokat atmıştı. Hep hakaretvari konuşur, zaten başka türlü konuşmaz. Küçük düşürücüdür." diye konuştu.
Pars, örgüte operasyon yapılacağını önceden duyduklarını, bu nedenle örgüt içindeki birçok kişinin bilgisayar hard disklerini değiştirdiğini, diğerlerinin format attığını, arka plan temizlik programları kurduklarını söyledi.
Örgütteki kişilerin ailelerinin iftiralarla küçük düşürüldüğünü anlatan Pars, "Öz çocukları tarafından ailelerine karşı iftira attırıldı. Ailelerin tek yapmak istediği, çocuklarını görmekti. Ailelere yapılan bütün karalamalara, iftiralara şahit oldum." dedi.
"Devletin beni korumasını istiyorum"
Pars, mahkeme başkanı Mehmet Galip Perk'in "Bunca yıl neden bu örgütten ayrılmadınız?" sorusuna da "Bugüne kadar örgütten ayrılan, ayrılmaya teşebbüs eden herkes için iftira ve karalama kampanyası yapıldı. Ben çıktığımda münafık olacaktım. Bundan dolayı vicdani muhasebe var, ikincisi örgütün diğerlerine yaptıkları var. İki kere dava açıldı haklarında, bundan sıyrıldılar. Benim hayatımı bitireceklerine yüzde yüz emindim. Ben tahliye olduktan sonra devlet bu kadar yakalarındayken bile hakkımda yüzlerce karalama ve iftira kampanyası yaptılar. Görüntülerimi capsleyip yayınladılar. Videolar hazırladılar. Şeytana uyduğumu söylediler. İfademizi geri çekmemiz için internetten baskı yapıyorlar, hakkımda yüzlerce dava açacaklarını söylüyorlar. Bu mahkeme bittiğinde, devletin beni korumasını istiyorum." yanıtını verdi.
"Hiçbir bayramda ailemin yanına gidip ellerini öpemedim"
Oktar’ın emriyle Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümünü 4. sınıfta ailesinden habersiz bıraktığını söyleyen Pars, "Çok parlak bir öğrenciydim. Gruba maddi gelir sağlamam istendi. Çeşitli işlere sokuldum. Maaş kartımı Alev Babuna'ya verdim. Ailemden uzaklaştırıldım. Adnan Oktar, ailelerin bizi İslam'dan uzaklaştırmaya çalışan müşrikler olduğunu söylüyordu. Ailene karşı sevgi beslersen, bunu iman zafiyeti olarak görür. Hiçbir bayramda ailemin yanına gidip ellerini öpemedim. Özel günlerde özellikle göndermezdi. Ablam da örgüt içindeydi. Ablam örgütten ayrıldı. Münafık olduğu için 15 yıl görüştürülmedim ablamla. Kendi öz yeğenlerimi göremedim. Bu süre içinde münafık olmaktan korktum." diye konuştu.
Pars, örgüte katıldığı ilk yıllara değinerek, "Eskiden hatlarımız belli olmasın diye yakası kapalı dizimize kadar uzun erkek gömlekleri giyerdik. Saçımızı tepeden toplardık. Siyah, kahverengi, lacivert, gri giyerdik. Kırmızı bile giymezdik. Televizyon kanalı açılınca kadınlar açıldı, sosyal medyada birbirlerinden daha açık fotoğraflar paylaşmaya başladılar. Danslar, müstehcenlikler benim ağırıma gitti. Adnan Oktar, kadınlar kendisini çok seviyor imajı yaratmaya çalıştı. Biz eskiden kendisine 'Hocam' derdik. 'Aşkım', 'sevgilim' dedirtmeye başladı. Demeyeni dövüyordu." dedi.
"Emeğim, vicdanım, inancım sömürüldü"
Savunmasını, şimdiki yaşantısından bahsederek tamamlayan Pars, şunları söyledi:
"Cezaevine girince, ilk defa kendimi özgür hissettim. Beni arayacak, bana hakaret edecek, emir verecek kimse yoktu. Korktuğum için çıktığını söyleyenler var, bunları okudum. Orası öyle bir yer değildi. Çıktıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi'ndeki eğitimime afla geri döndüm ve tamamladım, diplomamı aldım. Şimdi yüksek lisansa hazırlanıyorum, ALES sınavına girdim. Yeminli tercüman oldum. Toplumdan koptuğum için mesleki eğitimlere katıldım. Çeviri yaparak, namusumla kendi hayatımı devam ettirmeye çalışıyorum. Öğretmen olarak devam etmek, çocuklara nelere kapılmamalarını öğretmek için çalışmalar yapmak istiyorum. Hakkımdaki karalama kampanyalarına devam edeceklerdir. Bizi bunlardan kurtarın istiyorum. Ben ağır psikolojik zamanlar yaşadım. 'İslam'a hizmet' diye emeğim, vicdanım, inancım sömürüldü. Evlenme, aile olma, kariyer sahibi olma hakkım elimden alındı. 30 yılım orada geçti. Devletimize minnettarım. Normal bir Türk vatandaşı olarak yaşamak istiyorum. Beraatime karar verilmesini istiyorum."