Montrö, Türkiye'nin güvenliğini sağlıyor

Kanal İstanbul, İstanbul Boğazı’na alternatif bir kanal olarak planlanıyor. Ancak kanal Türk boğazlarını kapsayan Montrö’nün dışında kalıyor. Peki kanal iç barışı sağlanmış, MEB’leri belirlenmiş Karadeniz’i nasıl etkilecek? Hele ki ABD uzun yıllardır Montrö’yü delmenin hayallerini kurarken...

Montrö, Türkiye'nin güvenliğini sağlıyor

Karadeniz, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle bir denge ve istikrar adasına dönüştü. Böylece, barış ve güvenliğin hüküm sürdüğü, ekonomik ve ticari faaliyetlerin sorunsuz yürütüldüğü, Münhasır Ekonomik Bölgeleri belirlenmiş, deniz yan sınırları çizilmiş, dünyada yabancı savaş gemilerinin elini kolunu sallayarak gezemediği tek deniz haline geldi.

Karadeniz, her ne kadar dünya denizlerinin yalnızca 10 binde 13’ü büyüklüğünde bir iç deniz olsa da, Avrupa ve Asya’daki akarsu havzalarında bulunan 21 ülkeden toplam 2 milyon 300 bin kilometrekarelik geniş bir bölgenin tüm etkilerini bünyesinde barındırıyor. Türkiye, huzur ve barış için yıllardır sürdürdüğü denge politikasını biraz olsun gevşetirse, Karadeniz’de sular asla durulmaz.

Dünyada elini kolunu sağlayarak istediği yerde faaliyet gösteren Amerikan Donanması, 1936’da imzaladığımız Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamaları nedeniyle, dünyada bir tek Karadeniz’de rahatça dolaşamıyor. Anlaşma gereğince Karadeniz’de toplam tonaj 15 bin tonu geçmemek kaydıyla en fazla 21 gün kalabilen yabancı savaş gemileri, Türk boğazlarından geçmeden 15 gün önce de başvuru yapmak zorunda kalıyor. Bu sıkışmışlık, hem ABD’nin giderek daha radikal ve geri dönüşü olmayan adımlar atmasına, hem de ön bahçesinde sıkışmayı asla göze alamayacak olan Rusların sert önlemler almasına neden oluyor.

ABD’NİN KARADENİZ’DEKİ FAALİYETLERİ

11 Eylül sonrası terörle mücadele konseptinde değişikliğe giden ABD, önce Akdeniz’de başlatılan “Etkin Çaba Harekatı”nı Karadeniz’e genişletmeye çalıştı, ardından 2004 yılında Romanya ve Bulgaristan’ı NATO’ya alarak, bölgedeki gerginliğin fitilini ateşledi. 2008’deki Osetya krizi ve Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakı, bölgede değişen dengelerin ve yükselen gerginliğin en somut göstergesi oldu. ABD’nin Gürcistan ve Ukrayna’daki hamlelerine karşı Rusların net cevaplar vermesi, NATO’nun vites yükseltmesini de tetikledi. 2018 Şubatında toplanan NATO Savunma Bakanları, İttifak’ın Karadeniz’deki askeri varlığını güçlendirmeye yönelik yeni bir tedbir paketi hazırladı. 11-12 Temmuz’daki Brüksel Zirvesi’nde de, NATO’nun Karadeniz’deki askeri varlığını artırması kararı alındı. Bu kapsamda devriye ve tatbikat sayısı yükseltildi. 2018 içinde Sea Breeze ve Sea Shield gibi isimlerle çok sayıda tatbikat düzenlendi. Soğuk Savaş sonrası ilk kez bir İngiliz muhribi, HMS Diamond, Karadeniz’e girdi. Romanya’ya 5 bin kişilik bir NATO gücü ile gözetleme uçaklarının yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Bulgaristan, Novo Selo’da ABD’ye yeni bir üs tahsis ederken, ABD Donanması’na ait güdümlü füze destroyerleri ile casus uçaklar da Karadeniz üzerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırdı.

RUSYA’YA KUŞATMA

Fakat tüm bunlardan daha kışkırtıcı olan adım, 2016 yılında, ABD’nin ilk kez kendi toprakları dışında bir balistik füze sistemini (BMD) Romanya’nın güneybatısındaki Devesul’a yerleştirmesiyle atıldı. Bu sistem, ABD Donanması’nın Aegis sınıfı hava savunma kruvazörleri ile Arleigh Burke sınıfı muhriplerindeki SM-2 ve SM-3 serisi SAM (hava savunma) füzelerini barındırıyor. Bu füzelerle artık hedeflenenler sadece atmosfer içindeki uçak, güdümlü mermi, cruise (seyir) füzesi ve balistik füzeler değil. Bu sistemle kıtalararası balistik füzeler (ICBM ve SLBM) de atmosfer dışında imha edilebiliyor. İran ve Rusya kaynaklı füzeleri imha için Devesul’a kurulan sistem, Rusya’nın jeopolitik kuşatılmışlığını da ileri safhaya taşımış oluyor. Ne yazık ki Malatya Kürecik’te bulunan AN/TPY-2, X Bant arama ve takip radarı da bu sistemle bağlantılı.

RUSLARDAN KARADENİZ’E YIĞINAK

Devesul’daki balistik füze üssünün 1987’de imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’nın açık bir ihlali olduğunu söyleyen Ruslar, diplomatik adımların yanında askeri önlemlerini de giderek artırıyor. 2008’deki Osetya krizine kadar bölgedeki deniz silahlanma dengesini bozacak ya da ciddi bir asimetri yaratacak girişimde bulunmayan Ruslar, ABD’nin kışkırtmaları sonrası Karadeniz donanmasını güçlendirme kararı aldı. Rusların Soğuk Savaş sonrası Karadeniz Donanması’nda harbe hazır bulunan büyük tonajlı savaş gemisi sayısı 4’ü geçmiyor, bütün yığınak Kuzey Denizi ve Pasifik Filosu’na yapılıyordu.

TÜRKİYE’NİN POZİSYONU

Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni hassasiyetle uygulayarak bugüne kadar Karadeniz’deki barışın kilit ülkesi oldu. Öyle ki, 1952-1989 arasında Karadeniz’de bir NATO tatbikatı yapılmasına dahi izin vermedi. Güney Osetya krizi sırasında, Gürcistan’a yardıma giden Amerikan askeri hastane gemileri boğazlardan geçemedi. Türkiye’yi aldatmak için ticari gemi görünümü verilmiş hiçbir askeri unsur Karadeniz’e sokulmadı. 2000 yılından itibaren ise denizde güven ve güvenlik artırıcı işbirliği projeleri hayata geçirildi. Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR), Karadeniz Uyumu Harekatı (Blacksea Harmony), Karadeniz Sahil Güvenlik ve Sınır Güvenlik İşbirliği Forumu (BSCF), Karadeniz’de Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemler (CSBM in the Naval Field) gibi kıyıdaş ülkelerin ortak faaliyet alanları yaratıldı. Böylece Türkiye, Deniz Kuvvetlerimizin büyük çabalarıyla inşa edilen bu işbirlikleri sayesinde, Karadeniz’de ‘güvenilir arabulucu’ rolünü üstlendi.

Kanal İstanbul’un Türk Boğazları Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açtığı her cenahta dile getiriliyor. Amiral Cem Gürdeniz, Kanal İstanbul’un coğrafyayı değiştireceğini, Türkiye’nin boğazlar üzerindeki 80 yıllık hakimiyetini bozacağını söylüyor. Gürdeniz katıldığı yayınlarda, Aydınlık’taki köşesinde Montrö’nün sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenlemediğine aynı zamanda Karadeniz-Marmara ve Çanakkale bölgesinde bir güvenlik rejimi de tesis ettiğine dikkat çekiyor.

TÜRKİYE’YE NATO TUZAĞI

Türk Donanması, ne yazık ki uzun yıllar “Sovyet tehdidi var” denilerek Karadeniz’e hapsedildi. NATO’nun aklıyla Ereğli’de bir denizaltı üssü bile inşa edildi. Böylece, Ege ve Doğu Akdeniz’de inisiyatif, Yunanistan’a bırakıldı. Yunanistan daha sonra NATO görevlerindeki bu alanları egemenlik hakkı olarak bize karşı kullanmaya başladı. Büyük uyanış ise Kıbrıs’la yaşandı. Soner Polat Amiralimizin deyişiyle, “Hayat bize Karadeniz’den Ege’ye çıkmayı öğretti.” Aksaz’da, Foça’da deniz üsleri inşa ederek, hak ve menfaatlerimizin peşine düştük. Şimdi de Kıbrıs’ta inşa edilecek 280 bin kilometrekarelik egemen bir deniz üssü ve son olarak Libya ile imzalanan deniz yetki alanları anlaşmasıyla, Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştirmeye hazırlanıyoruz.

ENERJİ ZENGİNLİĞİ

Karadeniz’deki barış ortamının korunması, aynı zamanda enerji jeopolitiğinin de bir uzantısı. Çünkü Karadeniz, ekonomik ve ticari potansiyelinin yanında, zengin enerji kaynakları ile de bölge ülkelerine büyük refah imkanları sunuyor. Petrol ve doğalgazın yanında, deniz dibinde geniş uranyum yatakları olduğu değerlendiriliyor. Şimdilik 21 kuyu açılan bölgede, bin 213 metre ile 5 bin 645 metre arasında değişen kuyuların jeolojik bilgilerine ulaşıldı. Uzmanlara göre, kuyulardaki bu jeolojik bilgi, sismik veriyle birleştirildiğinde, petrol ve doğalgaza kesinlikle ulaşılacak.

BOĞAZLARIN STRATEJİK ÖNEMİ

Karadeniz’in Asya ile Avrupa arasındaki eşsiz konumu ise, onu güvenli bir enerji koridoru haline getiriyor. Denizin altından inşa edilen TürkAkım Doğalgaz Boru Hattı, ülkemizin enerji güvenliği için gerekli çeşitliliğe katkı sunarken, bu hat, Avrupa’yı besleyen ana arterlerden biri konumuna yükseliyor. Boğazlar ise hem Kafkasya’da üretilen petrolün en önemli geçiş noktası, hem de Ortadoğu’dan Rusya’ya giden petrol için stratejik öneme sahip. 2016 yılında boğazların her iki yönünde taşınan petrol, günlük 2.4 milyon varildi. 2017 yılında İstanbul Boğazı’ndan 42 bin 978 gemi geçerken, Çanakkale Boğazı’nı 44 bin 615 gemi kullandı. Bu gemilerin 13 bin 732’si LNG, LPG ve ham petrol taşıyan tankerlerdi. Transit gemi geçişleri sırasında verilen fener, tahlisiye ve kılavuzluk hizmetlerinden ise 2017 yılında 312 milyon 11 bin 630 lira gelir elde edildi.

Bugüne kadar hem Montrö’nün başarıyla uygulanması için gösterilen hassasiyet, hem de bölge ülkeleriyle geliştirilen yakın işbirlikleri, dünyada eşi benzeri olmayan bir deniz yarattı. Karadeniz’deki huzur, Doğu Akdeniz ve Ege’deki haklarımıza yoğunlaşmamızı sağladı. TEVFİK KADAN

Kaynakça:

* GÜRDENİZ, Cem, Mavi Vatan Yazıları, Kırmızı Kedi Yayınevi, 1. Basım, Ocak 2017, İstanbul

* AVCI, M.ilker, Yeni Deniz Mecmuası, Sayı 4, Deniz Gücü Teorisi: Mahan ve Corbett'i Yeniden Düşünmek, Aralık 2016

* GÜRDENİZ, Cem, Yeni Deniz Mecmuası, Sayı 3, Karadeniz'de Sürekli Barışın Anahtarı, Eylül 2016

* İRGE, Nadire Filiz, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Karadeniz Havzası Jeopolitiğinde Güç Mücadelesinin Arka Planı, Nisan 2017

* ERBAŞ, Göknil, Enerjinin Jeopolitiği: Karadeniz Enerji-Politiği Örneği

* http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/karadenizde-cok-buyuk-petrol-rezervi-var-26362642

* http://ordaf.org/ortadogunun-petrol-transit-gecis-noktalari/

* https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/bogazlardan-87-bin-593-gemi-gecti/1026969

kanal istanbul meb İstanbul Boğazı möntro