İlker Başbuğ’dan önemli açıklamalar

İlker Başbuğ’dan önemli açıklamalar

Gaziantep'te bir söyleşide konuşan İlker Başbuğ, "TSK'ya oynanan oyun, oynayanların ayaklarına dolaştı" dedi.

İlker Başbuğ: TSK'ya oynanan oyun, oynayanların ayaklarına dolaştı

Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, TSK personellerinin tutuklandığı soruşturmaları, oyun olarak yorumladı ve "Bir oyun oynandı ama şimdi her şey dökülüyor. Her gün yapılan oyunun ne kadar çirkin olduğu, ne kadar ahlaksız olduğu ortaya çıkıyor. Ahlaksızlıkları yapanların kalkıp da kendilerini daha iyi Müslüman diye tanımlaması çok sahtekarca. Cezaevindeyken hep adalete inandık. Bu dünyada olmasa da öbür dünyada adaletin sağlanacağına inandık ama bugün bu oyun oynayanların ayaklarına dolaştı ve her şey ortaya döküldü" dedi. Başbuğ, ayrıca Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan yanlışların PKK'nın güçlenmesinde önemli rol oynadığını ileri sürüp keşke o hatalar yapılmasıydı dedi.

Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Gaziantep Bir Düşünce Grubu tarafından düzenlenen 'Atatürk ve Cumhuriyet' konulu söyleşiye katıldı. Geceye eşi Selvi Başbuğ ile birlikte gelen İlker Başbuğ'a, yoğun ilgi gösterilirken, kitapları imzalatıldı. Gecenin açılışında konuşan Bir Düşünce Grubu Başkanı Prof. Dr. Ömer Arpacıoğlu, yaptıkları çalışmaları anlattı ve ardından 2014 yılı onur ödülüne layık görülen merhum gazeteci-yazar Necdet Sevinç'in eşi Sevgi Sevinç'e Kuran, Türk bayrağı ve kılıç öpülerek hediye edildi.

Açılış konuşmasının ardından kürsüye çıkan İlker Başbuğ, 1 saati aşkın süre Atatürk ve Cumhuriyet konusunu anlattı. Başbuğ, asker ve devlet yönetici özelliklerini anlattığı ve 'Ölümsüz' olarak tanımladığı Atatürk'ün geleceğe devrimlerinin Türkiye'nin geleceğine ışık tuttuğunu ifade etti.

ORDUYA ZARAR, ÜLKEYİ BATIRIR

Başbuğ daha sonra salonda bulunan davetlilerden gelen soruları yanıtladı. Gece yarısına kadar devam eden söyleşi sırasında yöneltilen soruları yanıtlayan İlken Başbuğ, TSK'nın milli bir ordu olduğunu ve verilecek zararın ülkeyi batıracağını belirterek, "TSK'ya karşı haksız, asılsız ve akıl almaz iftiralar atıldı. Bu ordu milletin ordusu. Türk ordusunun temel niteliği milli ordu olmasıdır. Buna zarar verirseniz ülkeyi batırırsınız. Beklemediğiniz anda bu orduyu kullanma durumuyla karşı karşıya gelebilirsiniz. Coğrafyamız bunu gerektiriyor. Milli orduda Hakkari'den Edirne'ye kadar herkes olur ve bu orduda mezhep farklılığı yoktur olmamalıdır. TSK personelinin mezhep durumunu sorgulamaya başlarsanız olay tehlikeli bir duruma gelir. Orduda ne etnik, ne de mezhepsel farklılıkların etkin olması lazım. Sadece liyakat hakim olacak. Personelin yükselişinde siyasi veya mezhepsel durum etken olmamalıdır. Öyle olursa bu orduya ve ülkeye zarar verirsiniz" diye konuştu.

TSK MENSUPLARINA AHLAKSIZCA OYUN OYNANDI

İlker Başbuğ, kendisinin de aralarında bulunduğu TSK personellerinin tutuklandığı soruşturmaları, ahlaksızca bir oyun olarak yorumlayarak şöyle konuştu:

"Bir oyun oynandı. Bu oyun Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına orduya yönelik bir oyundu. Şimdi zaten her şey dökülüyor. Her gün bir şey çıkıyor, her gün yapılan oyunun ne kadar çirkin olduğu, ne kadar ahlaksızca olduğu ortaya çıkıyor. Hele bunda bir de ahlaksızlıkları yapanların kalkıp da kendilerini daha iyi Müslüman diye tanımlaması çok sahtekarca. Dinen de bakıldığında insana yapılacak haksızlık en büyük suç. Ama yapıldı. Ben ve arkadaşlarım cezaevinde bulunduğumuz sürece umutsuzluğa düşmedik. Bunun nedeni suçsuz oluşumuzdur. Vicdanen rahattık ve bu bize büyük güç verdi. Bir gün mutlaka adaletin tecelli edeceğine inandık. Türk milletinin yapılan oyunu, oynanan oyunu fark etti ve toplumun büyük çoğunluğu bu yapılanlara karşı tavır aldı. Bu durum da bize güç verdi. Belki adalet geç olacak ama hiçbir şey olmasa da 'Allah'ın adaleti var' dedik. Allah bir gün bu adaleti mutlaka sağlar ama burada ama öbür dünyada buna inandık. Sonra ne oldu bu oyun oynayanların ayaklarına dolaştı, her şey ortaya döküldü. Ama ne yazık ki cezaevlerinde insanlar öldü. Sivili, askeri yargı sürecinde, cezaevlerinde hayatlarını kaybetti ve en büyük sıkıntıyı, travmaları aileler yaşadı."

TÜRKAN SAYLAN'IN HESABINI SORMAYACAK MISINIZ?

Son olarak İstanbul'da görülen casusluk davasında tutuklu 4 kişinin tahliye olduğunu hatırlatan Başbuğ, kimseye kin ve nefret duymadıklarını ama Türkan Saylan ve diğer mağdurlara yapılanların hesabının sorulması gerektiğini belirterek şöyle dedi:

"İstanbul casusluk davasında tutuklu 4 arkadaşımız daha tahliye oldu. Geride 2 asker ve 2 sivil var. Ümit ederim onlarda yakın zamanda tahliye olur ve adalet tecelli eder. Adalet geçte olsa tecelli edecektir. Hiçbir zaman nefret ve kin yok içimizde. Nefret, kin insanı yanlış yönlendirir. En büyük düşmanınız da olsa kin ve nefret duymayın. Biz yaralı ele geçirdiğimiz PKK'lıları hastanelerde tedavi ettik. Bütün dinlerde de bunu aynı şekilde söylüyor ve kin, nefreti yasaklıyor. Ama yapılanların ortaya çıkması için var gücünüzle mücadeleye devam edeceksiniz. Yapılanların hesabı sorulmalıdır. Sorulmazsa olmaz. Bu süreçte sivili, askeri, üniversite hocası Türkan Saylan'ın hesabını sormayacak mısınız? Hastalıkla uğraşıyordu ve öldü, hayatını kısaltmadılar mı? Böyle sayacağım yüzlerce kişi var. Türkan Saylan, ülkemizin kurucusu Atatürk'ün tanımladığı Türkiye kadınıdır. Onların hedefi Türkan Saylan ile çağdaş yaşam olmuştur."

TOPRAĞA MÜHİMMATLARI POLİS GÖMDÜ

2009 yılında bulunan mühimmatların polislerce toprağa gömüldüğünü ve siyasetçilere suikast yapılacağı iddialarının doğru olmadığını, arama yapılan kozmik odaya girilmesine kendisinin izin verdiğini dile getiren İlker Başbuğ, o dönem yaşanılanları ise şöyle anlattı:

"Kozmik oda olayı Aralık 2009'ya oldu. 2 özel kuvvetlere ait subay polis tarafından Ankara Çukurambar'da durduruldular. Arkadaşlar kimliklerini açıklamıyorlar, subay olduklarını söylemiyorlar. Söylemeleri lazımdı çünkü polisin arama yapması için askeri görevlilerin nezareti gerekiyor. Yasalar bunu gerektiriyor ama yasalar maalesef Türkiye'de uygulanmıyor. Öyle ki adamlar Teğmenlerin evine asker olmadan girdi. Kozmik odadan sonra mühimmat yüklü kamyon olayı var tam bir rezalet. Polisler kamyonu emniyete çektiler ondan sonra askeri makamlara bilgi verdiler. Halbuki askerle olması gerekiyor. Siyasetçilere suikast ihbarındaki 2 albayımızı ben görevlendirdim. Bir ihbar almıştık o ihbara göre bir subayın bazı faaliyetlerde bulunduğu söyleniyor. Ben de izleyelim dedim. Fakat arkadaşımız öyle bir yerde oturuyor ki siyasetçiler var. Orda dolaşırsanız dikkat çekersiniz ama bunu yapanların amacı özel kuvvetlere girmek. Amaçları bu ve böyle bir fırsat yakaladılar. Sonra kozmik odaya girme oldu. Burada önemli olan çirkin iddia, suikast iddiası var. Çok çirkin bu iddiayı ortada bırakamazsınız yoksa alnınıza yapışır. Yoksa ben müsaade etmesem oraya giremezlerdi. Başbakanın da olurunu alarak oraya girilmesinin uygun olacağı kararını verdik. İddia çirkin ve ne iyi ki öyle yapmışız. İddiada ismi geçen siyasetçi geçtiğimiz günlerde 'ben de bu olayda kullanıldım' dedi. Ben o gün izin vermesem o odaya giremezlerdi. Benim Genelkurmay Başkanlığı görevim sırasında TSK'ya oynanan oyunlar tepe noktasındaydı. Öyle ki özellikle görevimin ikinci yılında yapmak istediklerimizi yapamadık. Hainler çaldılar zamanımızı. O gün bize bazıları veryansın ettiler ama biz bildiğimizi okuduk ve doğruları söyledik. Ama bugün mutluyuz, çünkü o zaman söylediysek hepsi doğru çıktı. Söylediğimiz hiçbir şeyde yanılmamışız. Toprağa gömülü mühimmat 'askerlerin değil' dedik. Boş lavı asker oraya gömmez, çünkü hiçbir işe yaramaz. Bunu söyledik ve doğru çıktık. Peki oraya mühimmatı kim gömdü, polis gömdü. Biz onu söyledik 2009'da. Bugün 5 sene sonra Hanefi Avcı, Sabri Uzun; 'evet gömenler bulanlardır' diyor. Yani haklılığımızı dile getiriyor."

CEMAATİN YAPTIĞI İNANCIMI ETKİLEMEDİ

Başbuğ, kendisine yöneltilen 'cemaat tarafından yapılanlar inancınızı etkiledi mi?' şeklindeki bir soruyu ise şöyle yanıtladı:

"Bakın cemaat diyoruz. Bugün cemaatle ilgili iddialar var. Ben bize yapılanları onlara yapmaktan çekinirim. Çünkü şu anda söylenenler sadece iddiadır, bu nedenle suç yaptılar diyemem. Ortada iddialar var. İddialara baktığımız zaman bu kişilerin kendi kişisel menfaatleri açısından dini kullandıkları durumlara baktığınız zaman ne kadar bir grubu oluşturuyor bilmiyoruz. Dinin; siyasi, ekonomik, kişisel menfaatte kullanılmasına karşıyız. Cemaat içinde kaç kişi var bilmiyorum, onların içinde mütedeyyin, yapılanlardan habersiz olanlar da var. Bundan dolayı tüm cemaati damgalamayalım. Gitsin yargıya adil şekilde yargılansın varsa suçları elbette neyse cezaları görsünler. Bunların bu davranışı benim inancımı etkilemedi. Üzüldüğümüz bunlar hem böyle gösteriyorlar kendilerini hem de en kötüsünü yapıyorlar iftira atıyorlar. İftira ne kadar ağır bir suç, dinen de ağır suç. Bu dünyada olmasa bile öbür dünyada mutlaka bunun hesabını verecekler."

SURİYE SINIRINI KONTROL ETMEK ZOR

İlker Başbuğ, Türkiye ile Suriye sınırının 911 kilometre ve düz arazi yapısına sahip olduğunu ifade ederken, içinden geçilen sürecin zor olduğunu belirterek, "Türkiye ile Suriye sınırı 911 kilometre ve arazi yapısı düz. O sınırdaki mayınlar temizlendi. Doğru muydu, yanlış mıydı bizim dönemimizde temizledik. Şimdi o hududu kontrol etmek zor. En büyük şanssızlığımız PKK ciddi tehdit ve hala silahlı olarak duruyor. Savaştan sonra Irak'ın kuzeyinde güçlü devlet olsa kendi topraklarında terör örgütünü barındırır mıydı? Ama şimdi Suriye'nin kuzeyinde boşluk var. Öyle zor olay ki; Suriye hududuna bakıyorsunuz bir kısmı IŞİD, bir kısmı ÖSO kontrolünde ve kimin ne yaptığı belli değil bu nedenle çok zor. Hududunuzun altında bir devletin olmaması bir ülke için felakettir" dedi.

DİN DERSİ SEÇMELİ OLMALI

İlker Başbuğ, din eğitiminin önemli olduğunu ve devlet tarafından verilmesi ancak seçmeli olması gerektiğini de ifade ederek, "Din bilgisi dersi şu anda mecburi. Hep devletin din eğitimi verip vermemesi konusu tartışılıyor. Bana göre din eğitimini devlet vermelidir, çünkü çok önemlidir. Ama gerçek din eğitimini vermelidir. Nasıl olmalıdır, zorunlu mu yoksa seçmeli mi? Benim düşüncem seçmeli olması yönünde. Yine bir başka konu Diyanet İşleri Başkanlığı kesinlikle kaldırılmamalı. Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kaldırırsanız bu işi cemaatlere bırakırsınız ve karşınıza yüzlerce cemaat çıkar ortalık kaosa döner. Türkiye bunu çözmeli ve Diyanet İşleri Başkanlığı hizmet alanını genişletmeli. Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'de yaşayan bütün din ve mezheplere hizmet vermelidir" diye konuştu.

DİYARBAKIR CEZAEVİ'NDE YAPILAN YANLIŞLAR PKK'YI GÜÇLENDİRDİ

Konuşmasında karşılıklı anlayış ve empati kurulmasının önemli olduğunu da vurgulayan Başbuğ, PKK'nın empati kurulmayarak yapılan yanlışlarla güçlendiğini öne sürerek, "Toplumun karşılıklı olarak birbirini anlaması çok önemli. Yapılan hatalardan biriside bu empati kurmamak. Bunun için empati kurmak lazım. Türkiye'de hatalar yapıldı ve maalesef empati yapılmadı, yanlışlıklar yapıldı. Sadece bir konuda değil, her konuda. Bakın bir PKK terör örgütü gibi başımızda bela var. Ama bakıyorsunuz 80'li yıllarda Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan yanlışlıkların PKK'nın güçlenmesinde ne kadar önemli rol oynadığını görüyorsunuz. Keşke o zaman bu hatalar yapılmasaydı' şeklinde konuştu.

Başbuğ, konuşmasının ardından kitaplarını imzaladığı etkinliğe katılanlarla hatıra fotoğrafı çektirdi.

DHA