Papa ve Avrupa Parlamentosu'na sert tepki

Ankara Üniversitesi ve İstanbul Barosu; Avrupa Parlamentosu ile Papa Francesco'nun 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmesine tepki gösterdi. Açıklamalarda soykırım iddialarının tarihsel gerçeklikten kopuk olduğu ve uluslararası bir proje olduğu belirtildi.

Papa ve Avrupa Parlamentosu'na sert tepki

Avrupa Parlamentosu ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Francesco'nun 1915 olaylarını soykırım olarak tanımaları tepki toplamaya devam ediyor.

Ankara Üniversitesi ve İstanbul Barosu da Avrupa Parlamentosu ve Papa Francesco'ya tepki gösterdi. İki kurum da yazılı açıklama yaparak Ermeni Soykırımı iddiasının tarihsel gerçekliğe aykırı olduğu vurgulandı.

1915 olaylarna yönelik akamedik çalışma çağırısı yapan Ankara Üniversitesi, Papa ve Avrupa Parlamentosu'nun yaptığı hamlelerin özünde Türk-Ermeni ilişkilerine zarar verdiğine dikkat çekti. Açıklamada Avrupa Parlamentosu'nun "bir yargı organı niteliği bulunmadığı" hatırlatıldı.

İstanbul Barosu'ndan yapılan açıklamada da, 1915 olaylarıının tarihsel gerçeklikten soyutlanarak değerlendirilemeyeceği belirtildi. Açıklamada dönemin savaş koşullarında karşılıklı kırımların yaşandığı hatırlatıldı. İstanbul Barosu, 1915 olaylarının uluslararası güçler tarafından ince hesaplarla kullanıldığını söyledi.

Barodan yapılan açıklamada "iktidar ve muhalefet partilerinin peşinen soykırım iddiasında bulunan isimleri milletvekili adayı göstermesine de tepki gösterildi.

İstanbul Barosu'ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francesco, 1915 olaylarının 100. Yıldönümü nedeniyle Vatikan’da düzenlediği ayinde; “ 20.yüzyılın ilk soykırımının Ermenilere yapıldığını” iddia etmiştir. Ayine Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan başta olmak üzere Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu 2. Karekin, Kilikya Katolikosu 1. Aram ve Dünya Ermeni Katolikleri Patriği 19. Nerses Bedros gibi üst düzey temsilcilerin katılması arka plandaki ince hesapları ve karanlık pazarlıkların anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır.

12 Nisan tarihli Vatikan açıklamasının ardından Avrupa Parlamentosu, 15 Nisanda oy çoğunluğuyla kabul ettiği “Ermeni soykırımının 100’üncü yıldönümü“ başlıklı kararla Türkiye’yi "soykırımı" tanımaya, arşivlerini açmaya ve Erivan'la barışmaya çağırmıştır. Metinde, Ermenilerin 1915-1917 yılları arasında yaşadıkları "trajik olayların" Birleşmiş Milletler' in 1948 tarihli “Soykırım Suçunun Cezalandırılması ve Önlenmesi Sözleşmesi'nin "soykırım" tanımı kapsamına girdiği görüşü yer almaktadır.

Öncelikle dikkat çekmek istediğimiz husus, Papa Francesco’nun açıklamasını takiben Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararla Türkiye karşıtı teopolitik bir husumet cephesinin kurulmuş olmasıdır. Katolik Dünyasının dini liderliği ile Avrupa Parlamentosu arasında kurulan ittifak hem teolojik hem politik açıdan ilginç ve düşündürücü özellikler göstermektedir.

Bilinmelidir ki İslam dünyasına karşı yüzyıllarca süren Haçlı Seferlerinin, Mazlumlar coğrafyasındaki emperyalist talanların, soykırımların manevi mimarı ve kutsayıcısı olan Vatikan'ın günümüzdeki sakininin Türk milletini soykırımcılıkla suçlamasının hiç bir inandırıcılığı bulunmamaktadır!

Tarihi gerçekler yerine tek yanlı şartlanmaların, bilimsel kuşku yerine peşin kabullerin, hukuki ciddiyet yerine politik hafifliğin ürünü olan her iki açıklamanın Türk milletinin onurlu geçmişine iftira, kolektif kimliğine saldırıdan başka bir amaç taşımadığı bilinmelidir.

1915 olaylarının 100’üncü yılında Türkiye’ye karşı yoğunlaşan kampanyaların ark planının anlaşılması için yakın geçmişin kısaca hatırlanmasında yarar görmekteyiz:

Osmanlının çöküş sürecinde Çarlık Rusya’sının ve Batının kışkırtması ve yönlendirmesiyle Osmanlının uyumlu tebaası Ermenilerde oluşturulan etnik bilinç kısa sürede ayrılıkçı taleplerle ortaya çıkar. 19.yüzyılın ikinci yarısında başlayan yerel ayaklanmalar I. Dünya savaşında toplu kalkışmaya dönüşür. Rus cephesinde orduyu arkadan vuran, ikmal yollarını kesen, bir kısmı da Çarlık orduları safında, uyruğu olduğu Osmanlıya karşı çarpışan Taşnak çetelerine ve isyancılara karşı 1915 yılında tehcir (zorunlu göç) uygulamasına başvurulur. Birinci Dünya savaşı süresince ve sonrasında, 1922’ye kadar süren Taşnak terör kampanyasında ikisi başbakan olmak üzere onlarca kişi katledilir.

Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından günümüze uzanan süreçte Osmanlıyı Tehcir uygulanmasına zorlayan nedenler yok sayılır. Tehcir uygulaması, Ermeni Diasporası tarafından tarihsel gerçeklikten koparılıp, yalanla yeniden kurgulanır. Aktarıldığı her kuşakta Türklere yönelik kin katsayısının geometrik artışına yol açar. Türk imajı, Ermenistan’da ve Diaspora’da yaşanılan her türlü olumsuzluğun, her türlü kötülüğün simgesine dönüştürülür.

Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında düğmeye yeniden basılmasıyla 1974’ten 1983 Paris Orly Havaalanı katliamına kadar geçen süreçte kırka yakın Türk diplomatı, Taşnak terör geleneğinin mirasçısı Asala ve Ermeni Soykırımının Adalet Komandoları tarafından gerçekleştirilen suikast ve saldırı kampanyalarında katledilir.

Ortada bir cinayet varsa doğal olan faillerinin yargılanması, adalet önünde hesabının sorulmasıdır. Asala suikastlarında bunun tam tersi olur. Her suikastın ardından canileri mitolojik kahramanlar olarak kutsayan, savunmasızca katledilenleri ise öldürülmeyi bin kez hak etmiş lanetli bir geçmişin kötülük simgeleri olarak yansıtan medya kampanyaları düzenlenir.

Geçen 100 yılın ilk çeyreğindeki TAŞNAK terörü gibi ASALA terörü de beklenen sonucu vermeyince kanlı kampanyanın asırlık kurgulayıcıları yöntem değişikliğine giderler. Silahın en etkilisi tercih edilir. Yabancı parlamentolardan peş peşe çıkan soykırım kararları, yurt içinde ortak bilincimize, toplumsal algımıza karşı düzenlenen medya suikastları post modern kampanyanın uygulamaları olarak değerlendirilmelidir.

Yirminin üzerindeki devletin ardından Avrupa Parlamento’sunun kabul ettiği soykırım yasalarıyla ne amaçlanmaktadır? Psikiyatri muayenehanesinde yatar koltuğa uzatılmış hasta muamelesi yapılan Türkiye’den ne istenmektedir? Yanıt basittir: Öncelikle Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin suçlamayı kabul edip özür dilemesini, ardından gereğini yerine getirmesini istemektedirler! Diz çöktürülecek, direnci kırılacak Türkiye’ye, ruhunun huzur bulması, rahatlaması, sistem tarafından kutsanması için ne isteniyorsa vermesi gerektiği fısıldanmaktadır. Soykırımcı olduğunu kabul etmiş bir Türkiye’nin siyasal sınırlarını daraltarak Ermenistan’a vereceği tazminat ve toprak gibi jestlerle sorunun kapanacağı, baş ağrısından kurtulacağı telkin edilmektedir!

TAŞNAK terörüne, ASALA katliamlarına karşı tek vücut olmuş, milli duruş sergilemiş Türk halkının ortak direncinin kırılmasına yönelik dış destekli iç kampanyanın yoğunluğu düşündürücüdür. Bu kampanyanın gerek siyasi iktidar üzerinde gerekse kimi muhalefet partileri üzerindeki olumsuz etkileri açıkça görülmektedir. TBMM çatısı altında Atatürk ilkelerine, Cumhuriyet’in temel değerlerine, ulusal bütünlüğe sadakat yemini etmiş kimi milletvekillerinin yabancı parlamentoların soykırım kararlarının örtülü, utangaç tasdikçisi durumuna düşmüş olmaları hazindir. Hele Başbakanlık başdanışmanın 1915 olayları için soykırım tanımını kullanması, başbakanın AP kararına ilişkin tepkisinin inandırıcılığını sıfırlamaktadır!

İktidarıyla, muhalefetiyle kimi siyasi partilerin yeni dönemde TBMM çatısı altına davet ettikleri bazı milletvekili adaylarının peşinen soykırım iddiasında bulunmaları ise yüce meclis çatısı altında gösterecekleri faaliyetler hakkında yeterince fikir vermektedir!

Kuşkusuz ki dışarıdaki teopolitik ittifakla içerdeki kimi açık kimi örtülü müttefiklerinin nafile çabaları, hukuk ve bilim dışı iftiraları, tarihsel gerçekleri değiştirmeye, Türk halkının milli direncini kırmaya yetmeyecektir. İstanbul Barosu Müdafaayı Hukuk geleneğinin mirasçısı olduğunun bilinciyle, çağdaş hukuk değerlerinin yılmaz savunucusu olmayı sürdüreceğini kamuoyuna saygıyla duyur.

İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI

ulusalkanal.com.tr