Çok kutuplu dünya ve PKK'ya operasyon
Türkiye`nin Irak ve Suriye`deki PKK hedeflerine yönelik düzenlediği operasyonlarla eş zamanlı olarak İncirlik’i IŞIDe karşı mücadele adına ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerine açması kafaları karıştırmış durumda.
Nasıl oldu da ABD projesi olarak değerlendirilen Erdoğan güdümündeki AKP, ABD’nin “bölgedeki kara gücümüz” olarak nitelendirdiği açılım ortağı PKK’ya müdahalede bulundu?
Dünya siyah ve beyazdan ibaret değil
PKK`ya karşı başlatılan operasyonu kimi çevreler Türkiye`nin ABD prangalarını kırması olarak değerlendirirken, diğer yandan PKK`ya müdahalenin ABD planları içinde yapıldığı iddiaları ortaya atılıyor.
İki cevabında sadece Türkiye’nin iç dinamikleri gözetilerek verildiği kanısındayım.
PKK’ya düzenlenen operasyon hem ABD’ye rağmen hemde ABD’nin çizdiği sınırlar içindedir. Aksi değerlendirmeler hayatı siyah ve beyaz olarak görmekle eşdeğerdir.
Bölgemizde ABD’nin zayıfladığı ve farklı stratejiler izleyerek bölgedeki etkisini muhafaza etmeye çalıştığı bir gerçektir.
Bölgemizde tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru kayışın sancıları yaşanmakta ve bu durum şimdiye kadar tanık olmadığımız gelişmelere neden olmaktadır.
PKK’ya karşı operasyonu bu değişimin ışığında, iç ve dış nedenleri ile değerlendirirsek sağlıklı bir sonuca varabiliriz.
PKK mevzilerine gerçekleştirilen müdahalenin iç siyasette AKP’ye hem koalisyon arayışlarında hemde olası bir erken seçim ihtimalinde büyük bir koz sağladığı aşikardır. Fakat müdahaleyi sadece seçim yatırımı olarak değerlendirmek mümkün değildir.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin alt başlıklarından biri olarak, Ortadoğu ülkelerinde Müslüman Kardeşler iktidarları kurulması noktasında öncü bir rol biçilen Erdoğan’ın başarısızlığı ve Obama yönetiminin değişen Ortadoğu politikası sonrası ABD-Türkiye ilişkilerinin gerginleştiği aşikardır.
Batı basınının IŞID’ verilen destek üzerinden Erdoğan’ı uluslararası ceza mahkemesi ile tehdidi bu durumun kanıtıdır.Tehditlerin dozu, Türk-Rus Enerji anlaşması sonrası daha da artmıştır.
İncirlik mutabakatı ve IŞID’e düzenlenen operasyonlar ile Erdoğan bir yandan Batı’nın algı operasyonununu yıkmaya çalışırken diğer yandan PKK’ya vurarak, ABD projelerinin dışına çıkabileceğini veya en azından ABD’yi Türkiye’nin milli hassasiyetlerini dikkate alarak dış siyaset izlemeye mecbur edebileceğini göstermeye çalışmaktadır.
İran-ABD mutabakatı ve operasyon
Öte yandan İran-ABD mutabakatı bölgede dengeleri altüst etmiş durumda.
Mutabakatı salt İran’ın başarısına indirgeyenler, ABD’nin Tahran ile vardığı mutabakattan hemen once Kübaya karşı uyguladığı ambargoyu sonlandırmasını, yani ABD’nin dış politikasında temel bir değişikliğe gitmesini göz ardı etmektedir.
Elbetteki ABD’yi dış politikasını değiştirmeye zorlayan unsurlar arasında İran ve Küba’nın direnişi önemlidir fakat tek neden değildir. ABD dış siyasetindeki bu değişikliğin altında zayıflayan ekonomiye bağlı olarak sürdürülmesi imkansız hale gelen güce dayalı Ortadoğu siyaseti yatmaktadır.
PKK’ya müdahale ve İncirlik mutabakatını, İran-ABD mutabakatından ayrı bir biçimde değerlendirmek yanlış olacaktır.
Konu ile igili olarak ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin söyledikleri dikkat çekicidir.
Kerry, Türkiye’nin PKK ve IŞID hedeflerini vurmasını. İran-ABD anlaşmasının bir sonucu olarak değerlendirmiş ve anlaşma sonrası“Türklerin yapmaya hazırlandıkları işlerde kayma oldu”ifadelerini kullannıştır.
ABD’nin özellikle İran temelinde değişen dış politikasının, Washington’un bölgesel müteffiklerini kaygılandırdığını ve yeni arayışlara ittiğini daha önce yazmıştık.
Netanyahu-Obama yönetimi arasında yaşanan kavga, Mısır’ın ABD’nin tepkisine rağmen Libya’daki IŞID hedeflerine düzenlediği saldırılar,Yemen’de gerçekleşen Suudi müdahalesi ve Arap Ordusu çabaları bu arayışların işaretleridir.
Erdoğan’ın son hamlelerini de bu listeye dahil edebiliriz.
Suriye’de Rus planı
Son gelişmelerinde gösterdiği gibi ABD bölgede oyuncu rolünü kaybetmektedir.
Suudi-Rus yakınlaşması, ABD’nin sadık müttefiklerindeki sapmalara ve bu doğrultuda Erdoğan’ın ABD karşıtı tutumlarını anlamak bakımından önemli bir örnektir.
Lübnan asıllı Fransız analist Thierry Meyssan’ın konu ile ilgili değerlendirmeleri dikkat çekici.
IŞID’in, destekçisi Suudi Arabistan’ın topraklarında yaptığı saldırıları inceleyen Meyssan, saldırıların İran anlaşması sonrası, Suudiler ve ABD arasında patlak veren gerginlikle bağlantılı olduğunu belirtiyor.
Meyssan, saldırılardan hemen sonra IŞID’e karşı başlatılan Suudi operasyonunu ve Suudi Savunma Bakanı’nın Rusya’ya bölgesel ve askeri konuları görüşmek üzere gitmesini ise Suudiler’in çıkış arayışı olarak değerlendiriyor. Bu bağlamda, Rusların, BM Güvenlik Konseyinde Yemen’e müdahaleye karşı veto kullanmak yerine şerh düşmeyi tercih ettiğini hatırlatmakta yarar var.
Rus-Suudi yakınlaşmasının Suriye’yi kapsayan bölümü üzerine Lübnan Al Akhbar gazetesinden Nahed Hattar’ın yazdıkları, Türkiye’nin değişen Suriye politikası ve son operasyonlar bakımından önemli.
19 Haziran’da gerçekleşen Suudi-Rus görüşmesinden hemen sonra 29 Haziran’da Suriye Dışişleri Bakanı Walid Muallim’in Moskova ziyareti sonrası yaptığı açıklamalardan yola çıkan Hattar, Rusya’nın yeni Suriye planı iddiasını ortaya atıyor.
Muallim yaptığı açıklamada “Sayın Putin’in Suriye’de çözümün gerçekleşmesi için terörizme karşı bölgesel ve uluslararası bir koalisyonun gerekliliğine dönük açıklamalarını dikkatle dinledim… Fakat Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve ABD’nin içinde olacağı bir çözüm mümkün değildir” ifadelerini kullanıyor.
Hattar, Suudi ve Rus kaynaklara dayandırdığı analizinde özetle, Rusya’nın,
Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkelerinin ve Türkiye’nin İran-ABD anlaşmasından rahatsızlık duyduğunun farkında olduğunu belirtiyor. Rusların bu rahatsızlığı kullanarak, bölge ülkelerini ABD politikalarından uzaklaştırmaya çalıştığını ve bu bağlamda Suriye’de Rusların tüm tarafları dahil edebilecekleri bir çözümün rollerini aradığı değerlendirmesinde bulunuyor.
Hattar, Rusların, Suriyede, Suudiler ve Türkiye’yi de içinde alacak bir Rus planına Şam yönetimini iknaya çalıştığı iddiasını ortaya atıyor.
Arap dünyasında ise Rusya planı çerçevesinde, 5 Temmuz’da Suriye İstihbaratı’ndan bir heyetin Suudi Savunma Bakanı Mohammed Bin Salman tarafından ağırlanırken, Türkiye ve Suriye arasındada,5+1 İran anlaşmasının hemen sonrasında karşılıklı özel temsilci ziyaretlerinin olduğu ve Türkiye’nin IŞID’e verdiği desteği sonlandırmaya karar verdiği iddiası dillendiriliyor.
Özetle, büyük devlet refleksinin gereği, çok kutuplu siyasetin sürdüğü bölgede, Arap-Fars dengesini de gözeterek ülkemizin milli çıkarlarını herhangi bir devletin politikasına teslim olmadan, bütün güçlerle diyalog halinde korumaktan geçiyor.
Sinan Güzaltan/ Kahire