"Doğu Perinçek'in yasağı niçin kaldırıldı..."
Vatan gazetesi yazarı İbrahim Kiras bugünkü köşe yazısında 1915 olaylarının yüzüncü yıldönümü kaleme aldı. Kiras yazısının bire bölümünde Geçen haftaya kadar yurtdışına çıkış yasağı olan Doğu Perinçek’in tam da duruşma öncesinde yasağının kaldırılmış olması tesadüf olmadığının altını çizerek şunları kaleme aldı
Uluslararası Ermeni hareketi için 2015 ancak önceki gün başladı. 1915 olayları hakkında yaklaşık yüz yıldır neredeyse bütün dünya çapında kesif ve etkili bir propaganda faaliyetini devam ettiren Ermeni kuruluşları 1915’in yüzüncü yıldönümünde bir “altın vuruş” gerçekleştirme arzusu içindeler. Asıl hedef 24 Nisan’da belirli merkezlerde soykırım tezini tanıyan kararlar alınmasını ve açıklamalar yapılmasını temin etmek... İsviçre’deki mahkeme bir anlamda başlama vuruşu oldu.
Türkiye’nin de bu davanın taşıdığı önemin farkında olduğu kuşkusuz. Geçen haftaya kadar yurtdışına çıkış yasağı olan Doğu Perinçek’in tam da duruşma öncesinde yasağının kaldırılmış olması tesadüf olmasa gerek. Diğer yandan CHP’nin eski genel başkanı Deniz Baykal ile AK Parti’den eski AB Bakanı Egemen Bağış’ın mahkeme salonunda hazır bulunmaları siyasi jest olarak anlamlı ve çok önemliydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz yıl 1915 olaylarında hayatını kaybedenler için yaptığı taziye beyanı veya Başbakan Davutoğlu’nun bu yıl Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde yayınladığı açıklama da bu anlamda değerli jestler. Görünen o ki bir yanda küresel ölçekte yürütülen devasa bir propagandaya karşı Ankara’daki devlet aklı veya siyaset refleksi bu türden jestler ortaya koyarak karşılık verebiliyor. Peki, bunlar yeterli mi? Diasporanın uzun yıllardır “altın vuruş” için hazırlandığı 2015’e biz ne kadar hazırız?
Osmanlı Ermenileri Birinci Dünya Savaşı sırasında devlete karşı isyanlar çıkardıkları ve düşman Rus ordusuna yardım ettikleri gerekçesiyle zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. Savaş yıllarında gerçekleşen bu zorunlu göç sırasında bölgedeki başıboş aşiretler ve çetelerce kimileri intikam hisleriyle kimileri soygun amacıyla yapılan acımasız saldırılar sonucunda çok sayıda masum Ermeni’nin hayatını kaybettiği bir gerçek. İstanbul hükümetinin bu saldırıları engellemek için çaba sarf ettiği ve olaylarda kusuru bulunan devlet görevlilerini en ağır biçimde cezalandırdığı da bir gerçek. Ne var ki bağımsız bir devlete sahip olacağım derken anavatanlarından olan Ermeni siyasi hareketinin varisleri hem 1915’i hem de 1915 öncesini tek taraflı, yani inanmak istedikleri şekilde yorumluyorlar ve bütün dünyaya da kendi bakış açılarını kabul ettirmek istiyorlar. Batı kamuoyu için de 1915 olayları bir asırdır devam eden tek yanlı propagandanın etkisi altında ve “Müslüman - Hıristiyan mücadelesi” bağlamında anlam buluyor ve kategorik olarak Hıristiyan tarafın tezi yakınlık görüyor. Ermeni soykırım tezinin “küçük” bir kusuru var. Belgelerle ispatlanamıyor. Bunun için ise devreye uydurma kanıtlar sokuluyor. Mesela “Talat Paşa Telgrafları”... Aram Andonyan isimli bir yazarın yayınladığı kitapta “bütün Ermenileri kadın çocuk ayırmadan öldürün” mealinde telgraf metinlerine yer veriliyor. Şinasi Orel ve Süreyya Yuca’nın uzun zaman önce “Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü” adıyla yayımlanan çalışmalarında söz konusu telgrafların sahte olduğu kanıtlandı.
Keza Heath Lowry büyük emek ürünü “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü’nün Perde Arkası” kitabında Ermeni tezlerinin en önemli dayanaklarından olan “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü”nde yer alan iddiaları ve dönemin yöneticilerine atfedilen birtakım ifadeleri büyükelçinin başta kendi günlüğünde olmak üzere, mektuplarında ve Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği raporlarda aynı konuda yazmış olduklarıyla karşılaştırmıştır. Büyükelçinin ağzından yazılan kitabın gerçekleri yansıtmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır.
Daha birçok örnek var bu alanda. “Soykırımı Atatürk kabul etmiştir” iddiasının dayanağı olan sahte röportajdan Torosyan adlı bir Osmanlı Ermenisine atfedilen ve yine sahte olduğu anlaşılan günlüklere kadar...
Ancak “2015’e ne kadar hazırız?” sorusu bağlamında asıl haber şu: Yukarıda bahsettiğim iki kitabın da yıllardır baskıları mevcut değil. Türk tezinin en önemli dayanakları durumundaki bu iki kitabı okumak isterseniz bir kitabevinde bulamazsınız. Şaka değil, gerçek bu!
Napoleon kaybedilen bir muharebeden sonra komutanına sormuş, “neden?” diye... Komutan “Yenilgimizin üç sebebi var. Bir, barutumuz bitmişti...” diye başlayınca, “Yeter, ötekileri sayma” diye susturmuş adamını.
2015’e hazır mıyız?