Galatasaray Başkanı bırakıp kaçıyor mu?

Galatasaray Başkanı bırakıp kaçıyor mu?

Bundan 3,5 yıl önce, Lise oligarşisi tarafından, başkanlık için adı ortaya atılmıştı Ünal Aysal’ın. O ana kadar Galatasaray camiasının geneli, yurt dışında yaşayan, hâli vakti yerinde bir iş adamı olarak bilirdi kendisini. Bir de, Özhan Canaydın dönemindeki AIG olayı bağlamında, kulübe yardım ediyor görüntüsüyle, Galatasaray üzerinden para kazandığı iddialarıyla hatırlanmaktaydı.

Hiç ilgisi ve bilgisi olmayan bir sektöre sokularak, Galatasaray’a başkan yapıldı. Elinde olmayan nedenlerle(!), futbol takımı, ilk 2 yılında şampiyon oldu. Ortada rakibi yoktu takımın, olası rakipleri canının derdine düşmüştü. Uzatmayalım; derken bindiği dalı kesip, teknik direktörün işine son verdi.

O zaman kerametin kimde olduğu, daha doğrusu kendisinde olmadığı ortaya çıktı. Sonrasında, yani son 1 yılda attığı hemen tüm adımların isabetsizliği, çok geçmeden anlaşıldı. Siyaset kurumuyla, federasyonlarla, kulüpteki muhalifleriyle, eski yönetici arkadaşlarıyla, rakip kulüplerle, medyanın bir kısmıyla ilişkisi hiç de iç açıcı olamadı, hâlâ da öyle. Kendi kurumunda bile yalnız kaldığı biliniyor.

GELEN, KÖŞEYİ DÖNÜYOR!

Teknik adamlar, sporcular transfer edildi. Parsa ümidiyle, bunları bizzat kendisinin gerçekleştirdiğini belirtti, ima etti. Nerdeyse tümü verimsiz, maliyet-fayda dengesi açısından yanlış yatırımlar oldu. Çünkü sektörü öğrenememişti, kriterleri yanlıştı, doğru organizasyonu yapamıyordu. Üstelik, başçavuşlara, yüzbaşılara ihtiyacı varken, yakın çevresi çalımlarından geçilmeyen, işe yaramaz generallerle doluydu.

Drogba gibi isimlere, vitrin / marka uğruna saçılan paralar bir yana, hovardalık kulüp politikası haline gelmişti. Yerli, yabancı tüm transferler, kariyerleri boyunca yanından geçemedikleri servetlere imza atıyorlardı. Olağanüstü futbolcular olmadığı bilinen son transferlerden Dzemaili, son kazancının 2,5 katı garanti paraya gelirken, Olcan Adın, Yasin Öztekin gibi yerliler de Galatasaray’da gelirlerini 2’ye katlıyorlardı.

Yakın zamana kadar, bardağın dolu tarafına meraklı olanlar için, işin anlaşılabilir yanı şuydu: Aysal, futboldan anlamayabilirdi ama bir para sihirbazıydı! Kişisel öyküsü, iş yaşamı ve serveti de bunun referansıydı. Dolayısıyla, borç ve kaos ortamında devraldığı Galatasaray’a, sihirli değneğini değdirecekti elbet...

YÖNETEMEME HALİ...

Ama beklenen olmadı bir türlü. Tahtakale’deki sıradan insanların bile, sıkıntının çözümü olarak ilk ağızda söyleyeceği, sermaye artırımı dışında bir şey çıkmadı Ünal Bey’in dağarcığından. Üstelik bu sermaye artırımının, âdil ve hukuki olmadığını söyleyen kimi küçük hissedarlar yargıya başvurdular.

Geçtiğimiz günlerdeyse, Galatasaray’da hukuk işleri bölüm yöneticiliğini 2 yıla yakın sürdürmüş olan Av. Ayşegül Egemen, transferler ve sportif ürün stoklarıyla ilgili ciddi yolsuzluk iddialarında bulunurken, yöneticiler tarafından kendisine zorla senet imzalattırıldığını açıkladı. Bu konu da, yargıya taşındı.

3 Temmuz sürecindeki fırsatçı yaklaşımlarıyla, “fair” imajı epeyce yara alan Başkan, son dönemde de Galatasaray adına tetikçiliğe soyunan / soyundurulan futbolcuları Felipe Melo’nun zırvalarını kınamak, hatta cezalandırmak yerine destekler, cesaretlendirir tavırlarıyla ve “Melo’nun spor ahlakından memnunuz” açıklamasıyla hayal kırıklığı yaratmayı sürdürüyor.

BORÇ 700 MİLYONU AŞTI!

Evet, Aysal, başkanlıkta 4. yılını yaşarken, sihirli değneğini gören olmadığı gibi, gidişattan endişe duyanların sayısı da artıyor. Taraftarlar sportif performanstan memnun değiller. Kongre üyeleri ve muhaliflerse, mâli durum ve istikâmetten...

Borç-alacak mahsuplaşması neticesinde, Galatasaray’ın 700 milyon liranın üzerinde borçlu çıktığı dillerde. Borç sarmalından, ancak varlıklarından feragat ederek kurtulabileceği söyleniyor. Bu durumda da, “Kulübün gayrı menkullerini satmak için, Belçika’dan başkan ithal etmemize gerek yoktu. Kim olsa satabilirdi.” homurtuları yükseliyor.

Eski başkan yardımcısı Adnan Öztürk’ün geçen haftaki açıklamasından alıntıladığım şu sözler durumu gayet iyi özetliyor: “Kulübün maddi açıdan kımıldayacak hali yok. Stadın açılışından gelen gelirler ve şirketin satılan hisseleri mali durumu düzeltmek için iki altın fırsattı. İkisini de harcamayı tercih ettik. Üçüncü fırsat yok.

SORUN, OLMAYAN PARAYI HARCAMAK...

Galatasaray’ın sorunu, olmayan parayı harcamak. Olmayan gelir, olmayan paralar harcanmaz. Ayağını yorganına göre uzatma, benden sonra tufan de... Sonra gel genel kurula ‘Arsa satmak istiyorum’u yakışıklı sözlerle yani “Gayrimenkul yatırım ortaklığı kuracağım’ diyerek yetki iste!

Zaman gerçeklerin hesap kitap edilmesi zamanıdır. Zaman politika yapma, yalan söyleme zamanı değildir. Bence Ünal Bey artık yönetme kabiliyetini her anlamda kaybetmiştir. Yönetenin vizyonu olacak, fikirleri olacak. Uygulayacak kapasitesi ve kabiliyeti olacak. Ama en önemlisi inandırıcılığı olacak. Bunları kaybettiğiniz anda, yönetim kabiliyetinizi de kaybedersiniz.

Ünal Bey’in durumu budur. Bir dediğiniz bir dediğinizi de tutmazsa, her kurum ve her kişi ile kavgalı duruma da düşersiniz. Hele bu kavgaları da, popülist politikalarla günlük malzeme yaparsanız, yönettiğiniz kuruma çok büyük kötülük etmiş olursunuz.”

Galatasaray’da, Liseli oligarşinin, seçkin ve seçkinci iş adamı Ünal Aysal’la aradığı çözüm, başarıya ulaşamadı. Giderek yalnızlaşan, inandırıcılığını yitiren, hareket alanı daralan ve çözümsüzlüğe sürüklenen Aysal’ın, görev süresini tamamlamadan Galatasaray’ı bırakabileceğini söyleyenler de var. Ancak, oligarşide henüz bu yönde bir hazırlık sezilmiyor.

Çetin Susan/Aydınlık