Muhalif

Muhalif

Bir aralık Karşı gazetesi çıktı. Birkaç ay sonra kapandı. Dostlarımızdı.

Gazetenin adı bana çok tuhaf gelmişti. Ama ülkemiz Solunun çok önemli bir gerçeğine denk düşüyordu.

Kimlik

Karşı olmak, muhalif olmak bir kimlik! “Ters kimlik” demek daha doğru. O nedenle kimliksizliği sergiliyor.

Karşı olmak, kimliksizliktir.

Düşününüz size soruyorlar, kimsin.

Siz cevap veriyorsunuz, ben iktidara muhalifim, falancanın karşısındayım.

Hani batı dillerinde bir “anti” öneki var ya, anti-kapitalisnti-faşist t, anti-emperyalist, adiyoruz. Kapitalistin, emperyalistin, faşistin bir sistemi, bir kuruluşu var, siz ise yalnız “anti”siniz, negatifsiniz, yapıcı bir şeyiniz yok.

Kişilik

Kendinizi tanımlamıyorsunuz, karşıtınızı tanımlıyor ve kendi yerinizi de karşıtınıza göre belirliyorsunuz. Sizin durduğunuz yer belli değil, ama karşıtınızın mevzisi belli ve siz onun karşısındasınız. Karşıtınız var, ama siz yoksunuz aslında!

Muhalif bir bakıma pervane gibi oluyor. Kime karşı çıkıyorsa, onun çevresinde dönüyor. Kişiliksiz, karaktersiz, oynak bir konumlanma!

Halk, karşı olanlara niçin güvensin? Kişiliksizliğin güvenilecek bir tarafı var mı?

Gerçeğe sadakat

Gerçek aşkından vazgeçtik, muhalifin gerçeklik duygusu erozyona uğramıştır.

İktidarın tersini söylemeye kilitlendiği için gerçeği araştırması gerekmiyor. İktidar, “Allah bir” dediği zaman, o “Hayır Allah iki” demeye bağlanmıştır. İktidar Çin’den füze alsa, “Hayır Çin’den değil, en ters cenahtan, Atlantik’ten alalım” der.

Muhalif tembel olmaya adamış kendisini, iktidar ne derse tersini söylüyor. Nerede durursa karşısında duruyor. Herhangi bir iş yapmasına gerek yok, ters iş yapıyor o kadar!

Olayları, süreçleri, halkın hayatını ve taleplerini anlamaya hiç gerek yok, muhalif ol yeter! Kafa bir tek buraya çalıştırılıyor.

O zaman iktidar olmaya yönelik hiçbir yapıcı tavır göremiyoruz.

Millet bu negatifliğe, bu çözümsüzlüğe illallah dedi artık!

Bozgunculuk

Cumhuriyet Halk Partisi’nde böyle bir kültür oluştu. Kimliksiz Solun ise hiçbir zaman yapıcı bir yönü olmadı. Muhaliflik illeti buralardan yayılıyor. Muhalifliğin sanatı ve müziği de var. Aydınlık gazetemiz de bu muhaliflik illetinden etkileniyor.

İsyankârlık ile devrimcilik birbirine karıştırıldı.

İsyan, halkçı köklerinden koparıldı.

Vatan için, emekçi için isyan anlamlıydı ve yapıcıydı. O isyan, yeni bir toplum kurmanın başlangıç eylemi idi. Ancak isyan için isyan anlamsız bir olay. Halk, yaşam derdindedir, öyle fantazileri yok. Karnını doyuracak, çocuklarına bakacak, okula gönderecek onları, eğer fırsat bulursa eğlenecek, biraz dinlenecek! Bunların hepsi için üretim ve hizmetlerin devam etmesi gerekiyor. Kısacası toplumun çarkı çevrilecek. Devlet o çarkın çevrilmesi için gerekli düzeni kuracak ve koşulları geliştirecek.

Muhalifin ya da isyankârın o çarkın çevrilmesiyle hiçbir ilgisi yok. Yeni bir düzen kurma diye bir meselesi de yok. O nedenle devrimci değil, bozguncu! İşi gücü bozmak!

Namus

Bozgunculuk, her zaman bir ahlâkî çözülmeye işaret eder. Çünkü ahlâkın temeli emektir. Ahlâkın temel ilkesine etik diyorlar, gelin biz namus diyelim.

Emek, yapıcı olan, üretici olan insan faaliyetidir. Yapmaya yönelik olmayan, bozmaya kilitlenmiş faaliyet, namussuzluğun da köküdür.

Temelli muhaliflik, körü körüne isyankârlık, gerçeğe sadaakatin yitirilmesi, yapıcılığın terkedilmesi, ille de negatiflik, namus bunalımına götürür.

Çözüm

Türkiye’de Sosyal demokratlarımıza ve Kimliksiz Solculara bakınız, her gün ve her durumda muhalifi oynuyorlar. Muhaliflik onların kimliği olmuş artık. Herhangi bir çözüm üretmeleri, bir görüş saptamaları, bir icatta bulunmaları için neden yok. Muhalifi oldukları iktidar sahipleri, nasıl olsa bir şeyler yapıyor, belli bir konumlanması var, icraatlarda bulunuyor, kendine göre görüşleri var, çünkü iktidarda!

Muhalif, kendisini çözümsüzlüğe mahkum etmiştir. Şu CHP’ye ve Kimliksiz Sola bakınız, Türkiye’nin hangi sorununa ilişkin Tayyip Erdoğanlardan farklı bir çözümleri vardır. Sistemin içinde debelenmektedirler.

CHP ve Kimliksiz Sol, hiçbir zaman halkla birleşemeyecektir. Artık ruhlarına işlemiş olan muhalif kimlik, onları gerçeklerden ve toplumun sorunlarından koparmış, çözümden koparmış ve devrimden koparmıştır. Muhalefete kilitlenmişlerdir ve o mevkide çürümektedirler.

Devrimcilik ve kuruculuk

Bunların ne gereği var diye bir soru gelmiş olabilir akıllara!

Çok gerekli, çünkü Türkiye karar yıllarına girdi. Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül saltanatını milletçe yıkacağız, oraya geldik. Ancak topluma yeni toplumu kuracağımız kanaatini vermeden, onları yıkamayız.

Toplum, yıkıcıların arkasına takılmaz, yalnız ve yalnız yapıcıların önderliğini benimser. Çünkü toplumun derdi, çarkın daha iyi çevrilmesidir, daha insancıl, daha verimli, daha huzurlu bir toplumunkurulmasıdır. Muhaliflerin bu açıdan topluma hiçbir vaatleri yok. Toplum onlara yüz vermez, onlara soğuk durur.

Muhalifler, saltanat yıkamaz.

İsyankârlıkla saltanat yıkılmaz.

Saltanat devrimcilikle yıkılır.

Yıkma eylemi ile kurma eylemi iç içe geçmiştir. Yeni toplumu kuracak felsefe, program, örgüt ve eyleminiz yoksa, yıkamazsınız.

Öncülük

Devrimci, yeni bir toplumun kurucusudur. Halk devrime katılarak kuruculuğu öğrenir. Öncü Partinin halka olan borcunun özü budur. Kemalist Devrim, Türk milletini kurucu millet yaptı.

Biz şimdi aynı eşikteyiz.

Türkiye halkının bugün de kurucu ve yapıcı bir Öncü Partisi vardır.

Doğu Perinçek

Aydınlık/ROTA