Yunanistan seçime giderken: Syriza ne yapacak!
Sır değil, uzun süredir Avrupa'da işler tıkırında gitmiyor. Birlik, Ortadoğu'da etkin olamıyor, Rusya'ya yaptırımlarda tutarlı bir hat çizemezken diğer yandan içeride yükselen faşist hareketler ile siyaseten sıkıntılı bir süreci tecrübe ediyor. Ancak tüm bunlardan daha önemlisi ve bahsi geçen problemlerin belirleyeni AB ekonomisinin belirsizliği ve uzlaşı eksikliği. Çelişkileri en çıplak haliyle görebilmek adına Yunanistan deneyimi önemli bir örnek teşkil etmekte.
AB'nin gövdesini oluşturan Almanya ve çeperde yer alan Yunanistan geriliminde ibre Papademos'nun başbakanlığı ve Samaras hükümetlerinin halka dayattığı acı reçeteler sonucu Almanya lehine ağır basmıştı. Avrupa Merkez Bankası (Troyka) bu süreçte siyaseti adeta esir etti. Üniversitelere yönelik baskılar, devlet televizyonu ERT'nin kapatılması, faşist saldırıların kazandığı ivme, kamuda küçülme ve kesintiler sürecinde Samaras halka hiçbir şey anlatmayan rakamlar ve istatistikler ile "tünelin sonundaki ışığı" göstermeye çalışsa da gerçekler çok daha farklıydı. Dere tepe düz gidilmiş ama varılan noktada Yunan ekonomisinin milimlik büyümesi dışında halka temas etmemiş, aksine işsizlik yıl sonu itibariyle %26'ya ( gençlik içinde %50) ulaşmış, kamu borç stoğu ise GYSH'ya oranla %175 oranında sabitlenmişti.
2009 yılından beri kemer sıkma politikasının bir maliyeti olacağı kesindi ve ipin koptuğu nokta Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu. En çok 3 tur içinde parlementonun çoğunluğu sağlayarak seçmesi gereken Cumhurbaşkanı, iktidarın bağımsız vekillere sunduğu rüşvete rağmen kabul edilmedi. Sonuçta 25 Ocak tarihinde erken seçimlerin yapılması kararlaştırıldı. Son anketlere göre Çipras önderliğindeki SYRİZA'nın ( Radikal Sol Muhalefet) seçimi kazanmasına kesin gözle bakılıyor. IMF ve Troyka tarafından dayatılan yaptırımlara karşı çıktığı için güç kazanan Syriza’nın iktidara gelmesi olasılığı, Yunanistan borsasında yüzde 11’lik bir düşüşe yol açtı. Anlaşılan SYRİZA Avrupa'nın hakim sınıfları açısından sistem içerisinde tercih edilecek en kötü senaryolardan biri. Neden en kötü senaryo olduğuna geçmeden evvel "sistem içi" tanımını açmakta fayda var.
EHLİLEŞEN RADİKALLİK
2004 yılında kurulan Syriza, bugün 2012 yılında ilan ettiğin 40 maddelik programın çok daha ehlileştirilmiş bir haliyle seçmenlerine yaklaşmakta. Örneğin SYRİZA artık NATO'dan çıkışı, üslerin kapatılması değil NATO'nun yekpare hareket etmesini, bankaların kamulaştırılması değil 1 milyar eurouk bütçe ile yeni bir kalkınma bankasının kurulmasını savunuyor. Bu vites düşüklüğünün sebebi elbette Yunanistan ekonomisinin iyileşmesinden kaynaklanmıyor. Aksine problemler kronik bir hal aldı. Eurozone içerisinde Yunanistan, İspanya ve İtalya'nın borçlandıkça Almanya'nın cari fazla vermesi rastlantı değil. Öyleyse bu geçişin en önemli sebebi SYRİZA'nın iktidara yakınsadıkça burjuva siyasetin kadim kurallarına meyletmesidir. Hali hazırda bu durum, SYRİZA'nın ekonomi şefi Milyos tarafından partinin sınıf ilişkilerden bağımsız olmadığı şeklinde yorumlanmakta. 2012 yılına kadar Yunanistan Komünist Partisi'nin (KKE) hegemonyasında ilerleyen toplumsal muhalefet koşullarında SYRİZA'nın dümeni sola kırması partinin sistemden ya da diğer toplumsal dinamiklerden uzak kalamadığını yeterince açıklar. AB yöneticileri için SYRİZA'nın "kötü bir senaryo" olarak değerlendirilmesi de burada başlıyor.
SYRİZA: İSTENMEYEN SENARYO
Çipras yurtdışı gezilerinde oyunun kurallarına sadık kalma konusunda garanti verse de ülkedeki köklü gelenek ve SYRİZA'nın çoksesliliği Atina'yı ezerek ders vermek isteyen AB yöneticilerini endişelendirmekte. Geçen hafta Yunanistan'ın önde gelen iki vekilinin ve Rodop adayının " tercih etmeyiz fakat Eurozone'dan çıkmak değerlendirilir" açıklamaları Avrupa basınında yankı buldu. Parasal birlik gibi hassas başlıklarda yapılacak tartışmanın İspanya ve İtalya gibi kırılgan ülkelere de sirayet edeceği korkusunu Forbes gibi dergiler zaten dillendirmekteydi. Diğer yandan Radikal Sol Muhalefet'in yol arkadaşı İspanya'daki Podemos(Yapabiliriz) hareketinin anketlerde büyük oradan artış yakaladığını eklemeliyiz. Arkasına destekçi olarak Balibar, Agamben, Chomsky gibi aydınları alan ve AB'ye içeriden meydan okuyan bu partileri " Yeni Sosyal Demokrasi" olarak tanımlamak yanlış olmaz.
Doğumuna tanık olduğumuz bu Yeni Sosyal Demokrat hareketi benzerlerinden ayıran en önemli özelliği Neoliberal programlara karşı Sol-Keynesyen hattı öne çıkarmasıdır. Syriza'nın Selanik'te açıkladığı Ulusal Yeniden İnşa Planını çerçeve metni olarak kabul etmek mümkündür. Bu plana göre insani krizle mücadele için asgari ücrete zam yapılacak, eğitim ve sağlık gibi kritik konularda özelleştirmelerden uzak durulacak ve en önemlisi borçların yeniden yapılandırılması teklif edilecektir. Bu noktada Syriza'nın ekonomi şefi Milyos 1953 Londra Anlaşması'nı ( Bu anlaşma ile benzer durumda olan Batı Almanya'nın borçları silinmişti) referans olarak göstermekte. Zamanında Sovyetlere karşı sınır karakolu olarak görülen Batı Berlin'e tanınmış bu iltimas 2015 Yunanistan'nına tanınır mı bilinmez fakat AB'yi hukuki açıdan zorlayacak bir argüman olduğu kesin.
Gökhun GÖÇMEN
ulusalkanal.com.tr