MHP'den başkanlık açıklaması
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, anayasa değişikliği ve sistem tartışmalarına dair yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, "Henüz ortada AKP tarafından Meclis gündemine getirilmiş bir teklif veya metin dahi yokken MHP’nin başkanlık modeli konusunda iktidar partisine bazı somut tekliflerde bulunduğuna dair medyada haberler çıkmaktadır. Bunlar dedikodudan ibaret ve gerçek dışıdır. Zamanı geldiğinde herkes eteğindekini zaten dökecektir" denildi.
Açıklamanın tamamı şöyle:
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini aşan fiilî uygulamalar dolayısıyla gündeme getirdiği hususlara bir kısım medyada ve siyasi çevrelerde ısıtılan hem olumsuz hem de maksatlı tepkiler, meselenin iyi anlaşılmadığı ve özünden giderek uzaklaşıldığı izlenimi vermektedir.
MHP Lideri Sayın Bahçeli’nin teklif ve değerlendirmelerinin; siyasi ön yargılardan uzakta, sağduyu ve soğukkanlılıkla değerlendirilmesi, kör polemiklere ve cepheleşmelere kurban edilmemesi elzemdir.
Bilinmelidir ki MHP Genel Başkanının amacı bağcıyı dövmek ya da ihya etmek değil, üzüm yemek ve millete de ikram etmektir.
Öncelikle Sayın Devlet Bahçeli’nin çıkışının dayanak ve gerekçeleri iyi anlaşılmalı, bütün değerlendirmeler de bu çerçevede yapılmalıdır. Bu konuya aklıselimle yaklaşılması; yalnız MHP’nin değil, bütün Türkiye’nin hayrına ve çıkarınadır.
18 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonrası, Türkiye’nin iç ve dış sorunlar yumağıyla giderek daha çok boğuştuğu bir dönemdir. Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en ciddi rejim bunalımıyla karşı karşıyadır. Meclis, cumhurbaşkanlığı, hükûmet ve yargı kurumlarının görev alanları konusunda müthiş bir karmaşa yaşanmaktadır.
Yasama, yürütme ve yargı erklerinin sınırları ortadan kalkmıştır.
Kimin eli kimin cebinde belli değildir.
Dış politikadan ekonomiye, hukuktan terörle mücadeleye kadar Türkiye’nin çözüm bekleyen meselelerinde yetki ve karar mercii belli değildir.
Anayasa’ya uyulmaması sonucunda ortaya çıkan kriz, bir rejim bunalımına dönüşmüş, parlamenter sistemin sadece adı kalmıştır.
Anayasa’da yeri olmadığı hâlde, parlamento da hükûmet de yargı da cumhurbaşkanlığı makamına bağlanmıştır. Bu durum, Türkiye’nin girift sorunlarının çözümünde zorluklara yol açmakta, çoğunu sürüncemede bırakmaktadır.
Mevcut ortamda, hukukun üstünlüğüne olan güven giderek ortadan kalkmaktadır.
Bu hukuksuzluk, Türkiye’ye yakışmamaktadır.
Demokrasinin en az kusurlu rejim olduğuna dair inanç zedelenmektedir.
Türkiye’de bugün, aynen Cumhuriyet ilanından hemen önce Atatürk döneminde yaşanan siyasi kriz ve “obstruction”un benzeri bir tür tıkanıklık yaşanmaktadır.
Bu sürece girilmesinde, 2014 yılında Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesi sonrasında oluşan erkler belirsizliğinin ve karmaşasının payı vardır.
Bundan sonra rejim ve bilhassa Anayasa yamalı bohçaya dönmüştür.
Sistemin revizyondan geçirilmesi, her şeyin yeniden tarif edilmesi ve her erkin sınırlarının yeniden tespit ihtiyacı hâsıl olmuştur. Parlamenter sistemin revizyonu gerekir derken kastettiğimiz bu gerçekliktir.
Anayasa’da peyderpey yapılan değişiklikler, rejimi vurmuş ama yaralıyı yeniden ayağa kaldıracak yeni bir Anayasa yapımı da mümkün olamamıştır.
Benzer bir kriz de Atatürk döneminde yaşanmıştır. Atatürk, 28 Ekim 1923 gecesi arkadaşlarını toplamış ve Cumhuriyet’in ilanına karar verilmiştir.
Ertesi gün Cumhuriyet ilan edilmiş, Atatürk Cumhurbaşkanı seçilmiş, rejimin adı ve istikameti belli olmuştur. Ancak bundan sonra krizin aşılması mümkün olabilmiştir.
Biz rejimin değiştirilmesi gerektiğini elbette söylemiyoruz. Lakin rejim hasta ve yaralıdır, fena hâlde öksürmektedir. Sistem kriz geçirmektedir. Sistemin kalbine giden damarlar, tıkanmıştır. Rejim nefes almakta zorluk çekmektedir. Çünkü keyfî yönetim tiryakisi hâline gelen rejimin bronşları hukuksuzluğu içine çekmekten tıkanmıştır.
Sigara tiryakisi gibi hukuksuzluk bağımlısı hâline gelen parlamenter sistem; sağlığına kavuşturulmalı, akciğerleri temizlenmelidir.
Cumhurbaşkanı ve AKP iktidarları mevcut Anayasa’ya uyması için MHP tarafından defalarca uyarılmış, ancak değişen bir şey olmamıştır.
Demek ki mevcut Anayasa yok hükmündedir.
Artık siyaset poligonunda delik deşik olup hayatiyetini kaybetmiş bir Anayasa’dan medet umulmayacağı ortadadır.
O hâlde siyasi tıkanıklığın giderilmesi ve cumhurbaşkanlığı makamı ile ve iktidarın çözüme sevk edilmesi için zorlayıcı bir demokratik siyasi dalga yaratılmalıdır.
MHP bunun için harekete geçmiştir.
Maalesef mevcut yargı sisteminden bunu sorgulayacak bir merci çıkıp da yasal yükümlülüklerini ifaya cesaret edememektedir.
Madem yargı erki mevcut Anayasa’nın verdiği yetkileri kullanarak üzerine düşeni yapamamaktadır, o hâlde parlamento devreye girmelidir.
Rejime hukuksuzluk tiryakiliğini bıraktırmanın yolu, parlamentodan geçmektedir. Çünkü TBMM; millet iradesini aksettiren, ettirmesi gereken merci ve makamdır.
İşte bunun içindir ki Sayın Devlet Bahçeli milletin mercii olan parlamentonun devreye girmesini, ardından da halkın reyine müracaat edilmesini meşru bir çözüm yolu olarak göstermiştir.
Bu yol, hukukun üstünlüğüne giden yoldur.
Bu yol; demokrasimizin can çekişmesini önlemenin, siyasetin akciğerlerini temizlemenin yoludur.
Başka çare görünmemektedir.
Bu yapılmadığı takdirde daha büyük rejim krizleri, siyasi krizler ve uluslararası alanda Türkiye’nin mukadderatını ilgilendiren hususlarda buhranlar doğacaktır.
Mevcut defakto durum, Türkiye’yi giderek büyüyen bir siyasi istikrarsızlık tehlikesine sürükleyecektir.
Yeni darbelere davetiye çıkaran, yeni krizleri tetikleyen kronik bir politik atmosfer husule gelecektir.
Türkiye’de erkleri paylaşan kurumların da anayasal ve yasal fonksiyonlarını icra etmesi gerekmektedir.
MHP’nin buradaki işlevi, rejimin işlerlik kazanması adına nefes açıcı siyasi aktör olmaktır.
MHP; AKP’nin değil, sistemin nefesini açmak için devreye girmiştir. Bunun yolu, parlamentoyu çalıştırmaktan geçmektedir.
Bu demek değildir ki MHP başkanlık sistemiyle ilgili AKP’nin önerilerine gözü kapalı oy verecektir. MHP’nin de kendince öncelikleri, hedefleri ve hazırlığı vardır.
Bu mesele, Türkiye’nin mukadderatıyla alakalıdır; maksatlı çevrelerce öne sürüldüğü gibi MHP tarafından asla pazarlık konusu edilmemiştir. Edilemez de.
Buna rağmen, henüz ortada AKP tarafından Meclis gündemine getirilmiş bir teklif veya metin dahi yokken MHP’nin başkanlık modeli konusunda iktidar partisine bazı somut tekliflerde bulunduğuna dair medyada haberler çıkmaktadır.
Bunlar dedikodudan ibaret ve gerçek dışıdır. Zamanı geldiğinde herkes eteğindekini zaten dökecektir.
Önce iktidarın nasıl bir Anayasa değişikliği ve nasıl bir öneriyle geldiği görülmeli, mesele hem Mecliste hem de kamuoyunda enine boyuna tartışılmalıdır.
Ayrıca AKP’nin teklifine kendi içinde de CHP grubunda da hayır diyebilecekler çıkacaktır.
Hiçbir Anayasa değişikliği çantada keklik değildir.
AKP’nin; Anayasa değişikliği için gerekli çoğunluğu bulabilecek, en azından referanduma gidilebilmesi için Meclisi ikna edecek bir teklifle gelmesi gereklidir. Siyaset kurumu ortak akıl oluşturma adına sürpriz teklilere açıktır. Aksi takdirde daha başından tartışmayı bitiren bir sonuç ortaya çıkacaktır.
O zaman da bizim “Herkesin, Meclis iradesine tabi olması zorunludur. Artık fiilî duruma son verilmelidir.” diye öteden beri dillendirdiğimiz gerçeğin hayata geçmesi için yeni ve kuvvetli bir siyasi dalga oluşmuş olacaktır. İşte bu dalganın önünde kimse duramayacaktır.
Şayet Meclisten referandum kararı çıkar ve konu milletin hakemliğine giderse Mecliste kabul gören bir metnin onaylanıp onaylanmayacağı belli değildir.
Halk, cumhurbaşkanının mevcut yetkilerle yola devamını isterse o zaman millî iradeden alınan güçle “Bütün erkler anayasal sınırlarına çekilsin.” denilebilecektir.
Hiçbir güç Meclisin veya doğrudan milletin izhar ettiği iradeye direnemez ve böylece Türkiye’yi tehlikeye sokan fiilî durum son bulur.
O bakımdan, meseleyi Meclis gündemine getirmekten veya halka gitmekten korkmamalıdır.
Nasıl genel ve yerel seçimlere giderken hem halka başvurulmuş hem de muhtemel siyasi tıkanıklıklar engellenmiş oluyorsa yaşanan tıkanıklığı gidermek için de Meclisin işlev üstlenmesi veya halka gidilmesi doğrudur. Bundan çekinilmemelidir.
Halk iradesinden çekinenin, halkla bir problemi var demektir.
Millet iradesine güvenmeyen, ondan kaçan bir siyasi parti olabilir mi?
Bu bağlamda MHP’yi mesnetsiz ve körü körüne eleştiren CHP, krize çözüm üretmekten çok uzaktır. Âdeta mevcut fiilî durumun devamını istermişçesine bir tutum içindedir.
Ana muhalefet partisi boşuna çırpınmakta, işi gereksiz yere yokuşa sürmektedir.
CHP’nin; siyaset platformunda MHP’nin “çözüm odaklı” çıkışına ayak diretmesi yetmediği gibi, medyada ana muhalefeti destekleyen bazı köşe yazarları ve gazeteciler de çözümsüzlük, kaos ve buhran ateşine odun taşımaktadır.
MHP’nin niyetini anlamayan, anlamak istemeyen CHP destekçisi bu medya mensupları; gerek gazetelerindeki köşelerinde gerekse televizyonlarda işgal ettikleri haber programlarında partimiz ve Genel Başkanımız aleyhinde kampanya yürütmektedir.
Bu kampanyalar sırasında Türkiye’nin gerçeklerini kavramaktan uzak ve sığ bakış açısıyla yapılan yorumlarla hakikatler saptırılmaktadır.
Daha önce Genel Başkanımız ve partimiz hakkında ortaya atılıp kullanılmaktan kokuşmuş bir takım mesnetsiz iddialar yeniden temcit pilavı gibi ısıtılmakta, üzerine yakışıksız, seviyesiz ve çürük ithamlar serpilerek kamuoyuna servis edilmektedir.
Akıllarınca liderimiz hırpalanmaya ve yıpratılmaya, böylece haklı çıkışı gölgelenmeye çalışılmaktadır.
CHP ve destekçileri; ortadan kaldırılmadığı takdirde Türkiye’yi yangın yerine çevirecek siyasi buhrana galonla benzin taşımaktan vazgeçmelidir.
CHP’ye ve ona bel bağlayan çevrelere PKK’nın siyasi temsilcisi HDP gibi krizleri kaşıyan ve ondan beslenen tutum yakışmamaktadır. Bu parti, bünyesinde barındırdığı CHP görünümlü HDP’li milletvekilleri için tedbir almalıdır.
CHP bulanık ve sığ suda balık avlamak yerine demokratik politikanın engin denizine ağ atmalıdır.
CHP; aşınmış "yedek lastiklerle" acemice tekerlek değiştirip ön düzenini bozacağına, külüstür parti otobüsüne halkı taşımaya layık profesyonel bir rot balans ayarı yaptırmalıdır.
Ana muhalefet partisi, çözüm odaklı bir tavır sergilemeli ve içinden geçtiğimiz badireli süreçte ihtiyaç duyulan ‘ortak akla’ uygun siyaset üretmelidir.
ulusalkanal.com.tr