İşte Arap ''baharının'' kaybı
İngiliz HSBC Bankasının yaptığı son hasaplamalara göre Ortadoğu ülkelerinin üç yıldır süren istikrarsızlık yüzünden gördüğü ekonomik zararın toplam tutarı önümüzdeki yıl 800 milyar doları aşacak. Hesaplamalarda gerek doğrudan ekonomik kayıplar, gerekse GSYİH büyüme hızının yavaşlaması ve yatırım hacminin azalması gibi faktörler göz önünde bulunduruldu.
Ekonomisi en çok zarar gören 7 ülke arasında Mısır, Tunus, Ürdün, Lübnan, Bahreyn, ve tabii Libya ve Suriye yer almaktadır. Bu ülkelerde 2014 yılının sonuna doğru GSYİH oranı 2011 yılında Arap baharı olaylarının yaşanmaması halinde olabilecek orandan ortalama yüzde 35 daha düşük olacaktır. Diğer uzmanlar da genel olarak bu değerlendirmeleri doğru buluyor. Ama onlar söz konusu hesaplamaların iyimser bir senaryo olduğunu kaydediyorlar. Gerçek hayatta ise gelişmelere göre durum ya biraz daha iyi ya da çok daha kötü olabilir.
'Herşey kötüye gitti'
Rusya'nın Sesi'ne konuşan yorumcu Yevgeniy Yermolayev, konu ile ilgili görüşü şöyle:
‘Arap ülkelerinin temsilcileri bölgedeki ekonomik durumu en iyi ve kapsamlı şekilde yorumlamaktadırlar. Arap Çalışma Örgütü Genel Sekreteri Ahmed Lukman durumu şöyle değerlendirdi: Arap baharı fabrikaların kapatılması, yatırım hacminin azalması, turizm alanında gerilim, ihracat potansiyelinin azalması ve işsizliğin artmasına yol açmıştır. Sözün kısasıyla 3 yıl önce sokaklara çıkmış insanların elde etmeyi ummdukları sonuçların tam tersidir. Bu insanlar hayatlarının iyiye değişeceğini ve herşeyden önce yaşam kalitesinin daha yüksek olacağını ummuyorlardı.
Arap baharının senaryosu daha sonra değişmeseydi bu umutlar gerçekleşebilirdi. Hatırlanacağı üzere, ilk Arap baharı olayları Batı’nın sıkı kontrolü altında bulunan ülkelerde meydana gelmişti. Bu ülkeler çok az sosyal garantiye sahip olan ucuz işgücü kaynağına gittikçe dönüşüyordu. Yani sıradan insanlar devletin yardımından mahrum kalıp hayat için mücadele etmek zorunda kalmıştılar. Ve sabırları taşınca da patlama meydana gelmişti.
Sosyal ve ekonomik modellerin bir an önce değiştirilmesi gerekiyordu, ama Batı bunu hiç istemiyordu. İşte bu yüzden medya vasıtasıyla toplumun dikkati olayların siyasi boyutuna çevrilmiş, istikrarsızlık ise özel gizli servisler yardımıyla işsizlik oranı düşük, sosyal garantiler seviyesi ise oldukça yüksek olan ülkelere bu arada Libya ve Suriye’ye getirilmişti. Peki, ya Tunus ve Mısır’da ne oldu? Üç yıl içerisinde bu ülkelerde işsizlik azaldı mı, işçilere ek sosyal garantiler verildi mi? Bu, retorik sorunlardır. Batı yeni bahanelerle bölgede eski politikayı izlemek için şu an elinden geleni yapıyordur.
Aydınlık