Can Ataklı ile günün yorumu

İyi akşamlar sevgili izleyiciler; izninizle bu akşam sizlerle kendimle de ilgili olan ama aslında yakın bir gelecekte, önümüzdeki yılın Mart ayında Türkiye'nin en önemli konusu olacak olan yerel seçimlerle ilgili konuşmak istiyorum. İçinde ben de varım diyorum, çünkü yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi'nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan aday adayı olmak için hazırlanıyorum.

Bu akşamki sohbetimiz bu anlamda belki biraz kişisel olacak. Ama şunu hemen söylemek istiyorum. İki haftayı aşkın süredir Ulusal kanalın özgür ekranlarından sizlerle konuşma olanağı buluyorum.

Ulusal Kanal'a bana bu olanağı sağladığı için bir kere daha teşekkür etmek isterim.

Ancak şunu da biliyorum ki bu özgür ekran babamın malı değil. Ulusal Kanal yüreği Türkiye sevgisi ile dolu, Atatürk ilke ve devrimlerini kendine şiar edinmiş, bilimden, kültürden, akılcılıktan yana herkese kucak açtı.

Bu nedenle adaylık süreci içinde olsam da bu konuyu ayrıntılı olarak sadece bugün sizlerle paylaşacağım. Bu sohbetin notlarını almaya başlamadan önce Ulusal Kanal'ın Genel yayın Yönetmeni Yücel Güneş'i arayarak "Bir kereye özel böyle bir konuşma yapacağımı" belirterek "izin" istedim.

Eğer bir adaylık yarışı içindeysem, elbette ben de biliyorum ki herhangi bir televizyon kanalında hergün canlı yayına çıkmak ve buradan kendisiyle ilgili konuşmak haksız rekabettir. Bunu yapmam, yapabilmem mümkün değildir. Bunu ahlaki bulmam.

Ancak CHP'nin İstanbul Büyükşehir adaylığı ile ilgili binbir spekülasyon yapıldığı gibi, özellikle iki aday üzerinden bütün medyada haksız bir rekabet sürdürülüyor.

Hem buna dikkat çekmek hem de beni izleyenlerin birinci ağızdan benimle ilgili gerçekleri öğrenebilmesi için bir kereye özel bu konuşmayı yapma kararı aldım.

Sevgili izleyiciler, CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için şu ana kadar sadece iki kişi resmi başvuru yaptı. Partinin İstanbul İl merkezi'ne gidip başvurularını yazılı olarak verdiler ve yine burada düzenledikleri basın toplantılarıyla aday adaylıklarını açıkladılar.

Bunlardan biri Prof. Dr. Semih Eryıldız. CHP Gençlik kolları Başkanlığı'ndan, milletvekilliğine, parti yöneticiliğinden sade üyeliğe kadar ömrünün yarısından fazlasını CHP içinde geçirmiş gerçek bir demokrattır Semih Eryıldız.

İkinci aday ise bir dönem Gaziantep'in efsane Belediye başkanı olarak anılan Celal Doğan. O da İstanbul için aday adaylığını açıkladı.

Bu iki kişiden önce, resmi başvuru yapmayan ancak "İstanbul Büyükşehir belediye Başkanlığına aday olacağım" diyerek irade beyanında bulunan ilk kişi de benim.

Bu konudaki çalışmalarıma geçen yılın ağustos ayında başladım. CHP'li bazı dostlarım "AKP iktidarı ancak İstanbul'u kaybederse sarsılır ve sonra da yıkılır. Bu nedenle CHP'nin İstanbul'u mutlaka alması gerek. Ancak bunun için de CHP dışında, MHP'den, eski ANAP, DYP seçmenlerinden, DSP'lilerden ve AKP'den memnun olmayan ama gidecek yer bulamayan AKP'lilerden oy alabilecek bir adaya ihtiyaç var. Biz seni uzun süredir izliyoruz. Toplumda yarattığın etkiyi görüyoruz. Sen CHP dışındaki seçmenlerden de oy alabilirsin. Bu nedenle adaylığı düşünmeni öneriyoruz" dediler.

Ben de "Aslına bakarsanız benim zihnimde de böyle bir fikir vardı, siz ateşlemiş oldunuz, ben varım" dedim. O günkü hesaba göre yerel seçimler geçtiğimiz eylül ayında yapılacaktı. AKP yerel seçimlerin öne alınması için bir anayasa değişikliği önergesi vermişti. Tahminler bunun Meclis'ten geçeceği yönündeydi. Bu durumda ben de yaklaşık bir yıl öncesinden çalışmalara başlamıştım.

Ama biliyorsunuz AKP Grubu oylamada fire verdi ve yerel seçimlerin öne alınması için hazırlanan madde yeterli çoğunluğu yani 367 oyu bulamadı. Ama referanduma gitme yolunu açan 330'u geçti. Ancak görünen köy kılavuz istemezdi, referanduma gitmenin zaman olarak bir anlamı yoktu. Nitekim cumhurbaşkanı da maddeyi referanduma götürmedi. Böylelikle yerel seçimlerin zamanında yani önümüzdeki yılın Mart ayında yapılacak olması kesinleşti.

Tabii böyle olunca benim hesabım da tutmamış oldu. Bir yıl sonrası seçime hazırlanıyordum ama süre 7 ay daha uzamış oldu.

Bu nedenle ben de düşük profilli bir çalışmaya yöneldim. Bana adaylık için öneride bulunan arkadaşlarımın da katkısıyla CHP Parti örgütünden gelen "sohbet, panel, konferans" davetlerine olabildiğince katılmaya çalıştım. Bu toplantılarda aday adaylığımdan söz etmeden ama ağırlıklı olarak yerel seçimlerin önemine değinen konuşmalar yaptım.

Sorun adaylığın nerede ve nasıl açıklanmasının uygun olduğu idi. Bu yılın başında, yanılmıyorsam Mart ayında CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayını kamuoyu anketleri ile belirleyeceğini öğrendim.

Mayıs ayında bir sabah CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu, bir Trakya gezisi öncesi kaldığı otelde ziyaret ettim. Kendisine CHP'den aday olmam halinde seçilme potansiyelim olduğuna inandığımı, ancak bunun şu anda kuru bir iddiadan öte geçemeyeceğini belirterek "Sayın Genel başkan, eğer İstanbul adayınızı bir kamuoyu anketi ile belirleme kararınız varsa, ankete koyacağınız isimler arasına beni de ekler misiniz?" diye sordum.

Kemal Kılıçdaroğlu "Bu medeni cesaretiniz nedeniyle sizi kutlarım, elbette partimize böyle bir katkı yapacağınıza inanıyorsanız, biz de sizi anketlere koymaktan çekinmeyiz ve sonuçları da sizinle paylaşırız" dedi.

CHP Genel Başkanı'ndan bu sözü alınca ben de artık düşük profilli çalışmaktan vazgeçip açık açık "Ben de aday olabilirim" demeye başladım.

Bir ay kadar sonra Ulusal kanal'da bir programa katılmak için geldiğimde, her sabah canlı yayında karşınızda olan Halil Nebiler'in o gün konuğu olan Hürriyet yazarı Yalçın Bayer ile karşılaştık. Üçümüz birlikte Beyoğlu'ndaki bir kahvede birer çay içerken Yalçın Bayer'e "CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları arasında ben de varım" dedim. Bayer önce tepki vermedi, konu tam başka yere dönüşüyordu ki birden durdu ve "Bir daha söylesene" dedi. Tekrarladım. Yalçın Bayer Hürriyet'in en saygın isimlerindendir. Siyasi çevreler özellikle CHP'liler Bayer'in yazılarını hem çok dikkatle okurlar hem de çok ciddiye alırlar. Ayrıca pek de çekinirler.

Yalçın Bayer "Bir daha söyle" deyince kendi kendime "Eyvah Yalçın abi şimdi kalkıp da olur mu öyle şey ya derse ne yaparım?" diye düşünürken Bayer "Bu çok iyi fikir, sen tertemiz namuslu adamsın, Türkiye seni tanıyor, bence çok prim yapar" dedi.

Sonra biraz adaylık sohbeti yaptık. Yalçın Bayer birkaç kişiyi arayıp "Can Ataklı adına ne dersin?" diye sordu. Anladığım kadarıyla ilk anda "Olur mu canım" diyenler, bir iki dakika sonra "Aslında çok haklısın" demişler. Neyse, ertesi gün sabahın erken saatlerinde telefonlarım çalmaya başladı. Bazı tanıdıklar arayarak "tebrikler, başarılar" falan diyor. Şaşırdım tabii. Meğer Yalçın Bayer köşesinde "Bunu biliyor muydunuz?" başlıklı bölüme "Can Ataklı'nın 56 yaşında baba olduğunu, eşi Seyran Ataklı ile kızlarına Peri adını verdiğini ve Can Ataklı'nın CHP'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığına soyunduğunu biliyor muydunuz?" diye yazmış.

Tabii en büyük tirajlı gazete Hürriyet haberi duyurunca, ben de artık hiç sakınmadan her yerde aday adaylığımı söylemeye başladım.

Çıktığım bazı tv programlarında, katılımcıların "ne oluyor senin adaylık meselen" diye sormaları üzerine adaylığımı açıkça söyledim.

Tabii ben CHP'nin anketi hemen haziran en geç temmuz ayı içinde yapacağını sanıyordum. Ama CHP böyle bir anket yapmadı ya da benim haberim olmadı. Sonunda temmuzun sonunda Kılıçdaroğlu'nu bir kez daha ziyaret ederek "anket yapılacak değil mi, benim başka bir şey yapmama gerek var mı, resmi başvuruda bulunayım mı?" diye sordum. Kılıçdaroğlu "Anketi mutlaka yapacağız ve adınızı da koyacağız" dedi.

Sevgili izleyiciler, bu arada hemen belirteyim, Kılıçdaroğlu ile görüşmelerim öyle uzun boylu olmadı. İlki 7 dakika, ikincisi 4 dakika sürdü. Hatta ikinci görüşmede içtiğim çay bile bitmemişti.

Sorumu sordum, cevabını aldım, daha fazla uzatmanın bir anlamı yoktu.

Buraya kadar sizlere adaylık sürecimi en ince ayrıntısına kadar anlatmaya çalıştım. Umarım sizi sıkmamışımdır. Ama bunların bilinmesi gerektiğine inanıyorum.

Gelelim, adaylığın aklıma nereden ve nasıl geldiğine? Yani, neye güveniyorum?

Bir elbette kendime güveniyorum. Bu işi başaracağıma inanıyorum. 36 yıldır bir gazeteci olarak siyaset ve ekonomi kadar kent sorunları ile ilgili yazılar yaptım, haberlere imza attım. Yaşadığım kentin her sorunuyla ilgilendim. Hergün halkın içindeyim. Özellikle artık her İstanbulluyu çıldırtacak hale gelen trafik sorunu nedeniyle birçok yere arabamı almadan gidiyor ve toplu ulaşım araçlarını kullanıyorum.

Belki şu an beni izleyenlerin içinde de beni metroda, metrobüste, tramvayda, finükülerde, tünelde, otobüste, motorda görenler olmuştur.

Burada hem insanlarla sohbet ediyorum hem de bulunduğum her mekandaki sorunları anlamaya ve bunların nasıl çözüleceğine kafa patlatıyorum.

Ama bunun dışında bir de anket var. Son yerel seçimlerden iki ay önce önce yani 4.5 yıl önce yapılmış bir anket. Bir kamuoyu araştırma şirketi sahibi, benim hiçbir talebim olmadan, "Sizin toplumda bir karşılığınız olduğunu görüyoruz, siyasete girmeniz çok yararlı olur, bu nedenle sizinle ilgili bir profil araştırması yapmak istiyoruz" dedi. Ben de "Benim için hava hoş, madem böyle bir merakınız var, elbette yapabilirsiniz hem ben de ne olup olmadığımı görürüm" dedi.

20 gün sonra araştırma sonuçlarını getirdiler. Araştırma şirketinin sahibi "Beni bile çok şaşırttı, sizin bir karşılığınız olduğunu biliyordum ama bunu beklemiyordum" dedi.

Araştırmaya göre tanınma oranım yüzde 45 çıkmış. Ancak "televizyon, gazeteci" gibi hatırlatmalar yapıldığında bu oran yüzde 65 olmuş.

İkinci soru "Can Ataklı'ya güveniyor musunuz?" diye sorulmuş. Buna yüzde 34 "Evet, yüzde 23 ise hayır" cevabını vermiş. Geriye kalan yüzde 43 ise "Fikrim yok" demiş. Araştırma şirketi sahibi "Bu çok önemli, belli ki yüzde 23 hiç güvenmiyor, ama yüzde 43 kararsız önemli, çünkü onlar tanımıyorlar, kendini biraz anlatman halinde bu yüzde 43'ün önemli bölümü sana güvenebilir" demişti o zaman.

Şimdi çok can alıcı soruya geliyoruz. "Can Ataklı, burada parti belirtmemişler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olsa, oy verir misiniz?" diye sorulmuş. Bu soruya yüzde 29 "Evet" yüzde 22 ise "Hayır" cevabını vermiş. Toplam yüzde 51. Geri kalan yüzde 49 ise "Fikrim yok" demiş. Araştırma şirketi sahibi, "işte en önemli nokta bu. Yüzde 29 zaten sana güveniyor inanıyor ve oy veriyor. Ama yüzde 49'un seninle ilgili hiçbir fikri yok. Bu da demektir ki, sen kampanyaya başlasan, bu kararsız yüzde 49'dan da büyük bir oran çekersin" dedi.

Tabii sevgili izleyiciler, şunu sordum "İyi de burada parti belirtilmiyor, bana oy verenlerin kimi CHP'li, kimi AKP'li, kimi MHP'li ya da başka partiden olamaz mı?" Araştırma şirketinin sahibi "Tabii ama fark etmez ki, önemli olan sana oy vermeyi düşünenler. Partin belli olunca oradan oraya geçişler olur, bir kere bu yüzde 29 düşmez üzerine çıkar" cevabını verdi.

İşte eğer çok merak eden varsa, beni asıl cesaretlendiren, bana güç veren bu anket oldu. Eh doğamda siyaset var zaten. Bunca yıllık gazetecilikten sonra gerçekten yapabileceğime inandığım bir işe soyunmanın ne sakıncası olabilir.

Şimdi sevgili izleyiciler. Gelelim günümüze. Ben sizlere bunları anlattım, belki bir kısmınız benim adaylıkla ilgili fikrimi biliyordunuz, belki şu anda öğrendiniz.

Bilmeyenlerin bilmemesi normal, çünkü eğer beni bir yerde dinlememiş ya da yazdıklarımı okumamışsa, başka bir yerden duymuş olması mümkün değil. Çünkü medya henüz aday olmamış bir kişi dışında kimseden söz etmiyor.

Evet sevgili izleyiciler, biliyorsunuz uzun bir süredir CHP üzerinde bir Mustafa Sarıgül fırtınası estiriliyor. Müthiş bir algı kampanyası yapılıyor. O da şu "CHP'nin İstanbul'u kazanması mümkün değil. Ama belki Mustafa Sarıgül aday olursa kazanabilir."

Bunun CHP'ye iki zararı var. Birincisi, ısrarla ve sürekli olarak "CHP İstanbul'u kazanamaz, AKP zaten yüzde 50'nin üzerinde bilgisi, doğru ya da değil, pompalanıyor. İkincisi CHP kazanamayacaksa bile sadece Mustafa Sarıgül'le bir şansı olduğu algısı beyinlere adeta çivileniyor."

Ve en önemlisi CHP'den hiç aday çıkmadı, adayın Mustafa Sarıgül olduğu, başkasının zaten çıkamayacağı da beyinlere yerleştiriliyor.

Sokakta karşılaştıklarımdan bazı örnekler vermek istiyorum ama öncelikle şunu söyleyeyim, bugün kime oy verirse versin, İstanbul'daki seçmenlerin büyük çoğunluğu CHP adayının Mustafa Sarıgül olduğunu zannediyor. Birçok kişiye adaylığımı söylediğimde "Peki aday Mustafa Sarıgül değil mi?" diye sorduklarına kimbilir kaç kere tanık oldum.

Tabii sanıyorum bunda parti bizzat CHP yönetiminin de hatası var. Genel Başkan Kılıçdaroğlu aylardır medyanın sadece "Sarıgül partinize geliyor mu, aday olacak mı?" sorularına muhatap oluyor. Genel Başkan galiba aşırı kibarlığından bu soruları hep nezaket içinde geçiştiriyor. Ama gariptir o da Sarıgül'den başkasının adını telaffuz etmiyor. Sadece "CHP'nin adayları vardır" diyor isim vermeden. Oysa isim verse belki durum değişecek.

En azından medya Sarıgül dışında hiçbir isim söylememe kompleksinden kurtulacak.

Yeri gelmişken özellikle medyaya değinmek istiyorum. Medyada tuhaf bir Sarıgül hayranlığı var. Hayranlık diyorum, çünkü bunun başka izahı yok. Bakıyorum AKP'nin yanında saf tutmuş medyaya. Hepsi bir ağızdan "CHP Sarıgül'ü aday yapmalı" diyor. Yandaş medyaya göre CHP'den Sarıgül dışında aday çıkması olanaksız zaten çıksa da hiç şansı yok. Gerçi bu yandaşlar zaten CHP'ye hiç şans tanımıyor. Sarıgül aday olsa da kazanamıyor bunlara göre. Ama diyorlar ki "Sarıgül aday olursa CHP oylarında artış olur." İyi de sana ne o zaman.

Güya yandaş olmayan, ya da aslında AKP'nin yanında durdukları halde tarafsızmış gibi yapan gazeteciler de durum farklı değil. Onlar da "CHP'nin bir tek Mustafa Sarıgül'le şansı olabilir" söylemi kervanına katılmış durumda. Peki elinizdeki veri nedir? Mustafa Sarıgül'ün yaptırdığı anketler. Bu anketlerde Sarıgül hep önde. Tamam da rakip yok ki o anketlerde. Ayrıca parasını kendisi verdiği sürece ne kadar güvenilir bu anketler?

Yandaşları, baskı altındakileri geçelim, peki güya muhalefette olan, AKP'ye karşı güç birliği yapılmasını isteyen medyaya ne demeli?

Onların da tamamı Sarıgül'den başka kimseden söz etmiyorlar. Sözcü, Cumhuriyet, Yurt gazeteleri neredeyse Sarıgül'ün propaganda bültenleri gibi çalışıyor. Bakın Vatan Gazetesi'nden atıldım. Bu gazeteler tek satır bile yazmadı. Veda yazımda adaylığımı anlattım. Bu gazetelerde yine tek satır yok. En azından üç aydır açık biçimde adaylığımla ilgili açıklamalar yapıyorum, bazı televizyonlarda az önce dediğim gibi bunu anlatıyorum, bu gazetelerde yine tek satır yok.

Sadece ben değil, resmen aday olan iki kişiden de hiç söz etmiyorlar. Sarıgül CHP'ye geliyor, dönüyor, yarın gelecek, öbürgün katılacak, el sıkıştılar, başka çare yok, Sarıgül olmazsa CHP hüsrana uğrar. Sadece bu başlıklar var bu gazetelerde de.

Halk TV var değil mi örneğin? CHP'ye çok yakın bir yayın politikası izliyor. Bu kanalda bile Sarıgül dışında hiçbir adayın adı geçmiyor. Belki şimdi Gürsel Tekin'in adı geçiyordur, ben görmediğim için bir şey diyemeyeceğim.

Ya çoğuyla omuz omuza olduğum kimi yazar arkadaşlarım dostlarım. Sözcü'de, Cumhuriyet'te, Yurt'ta, Aydınlık'ta, Hürriyet'te, Vatan'da, milliyet'te yazan dostlarım. Tamam destek falan da istemiyorum ama bir ikisi dışında hiçbiri adımı bile kullanmadı. Ne diyeyim ben size? Hiç olmazsa objektif yazarlık yapın, CHP'de şu adaylar var ama benim tercihim Sarıgül deyin. O bile yok.

Peki Sarıgül gerçekten CHP adayı olarak kazanabilecek tek aday mı? Bunu bilemiyorum. Ayrıca ciddi bir sorunu var. Partiden ihraç edilmiş konumda. Önce partiye dönmesi ve kabul edilmesi gerekiyor. Oysa kendisi pazarlık ediyor, gazetecileri, büyük sermaye sahiplerini, araştırma şirketlerini araya koyarak partinin kendini önünde boyun eğmesini istiyor. Öyle ki sanki Sarıgül CHP'ye değil de CHP Sarıgül7e katılacak gibi bir hava oluşuyor.

Ama kendi adıma şunu söyleyebilirim. Eğer CHP adayı olursam, çok geniş bir kitleden oy alacağıma ve kazanacağıma inanıyorum.

Şimdi bakın, az önce sokakta karşılaştığım olaylardan örnek vereceğim demiştim, birkaç tane anlatayım. Bir kere medyanın ve partinin gizlemesine rağmen bir hayli insana ulaştığımı hissediyorum çünkü sokakta pek çok kişi "Aday olacaksınız değil mi?" diye soruyor.

Geçen gün bir taksiye bindim. Şoförle sohbet ediyoruz. Baktım trafikten şikayet ediyor. "Bu belediye bunu beceremiyor, değiştirmek lazım" dedim, Şoför "Gitmezler bunlar" deyince "Son seçimde kime oy verdiniz" diye sordum. Saadet Partisi'ne vermiş. "Peki bu seçimde?" Şoför "Belki MHP'ye veririm" deyince "Kazanması zor, CHP'de kim aday olursa verirsin" diye sordum bu kez. Hiç düşünmeden "Sarıgül" dedi. "Niye" dedim. "Öbür aday Gürsel Tekin o CHP'li" karşılığını verdi. Durdum ve "Ben aday olacağım, bana verir misin?" dedim. Şoför durdu baktı ve "Ben sizi tanıyorum, adınızı söyler misiniz?" dedi. "Can Ataklı" dedim. Şoför hiç düşünmeden "Tamam, ben de nereden tanıyorum diyordum, hiç aklıma gelmedi taksiye bineceğiniz de ondan bir şey demedim, bakın şimdi durum değişti, siz adaysanız oyum size, çünkü sizi çok izliyorum birçok fikrinize katılmıyorum ama siz çok samimi ve dürüstsünüz oyum size olur" dedi. Geçelim. Bunun gibi hergün inanın onlarca örnekle karşılaşıyorum. Daha bugün motordan inerken iki vatandaşla aynı muhabbet geçti aramızda. Bazı dostlarım "Gaza gelme" diyorlar. Haklılar tabii. Ama bu gaz değil ki. Gaz tanıdıklardan olur. Beni hiç tanımayan, birkaç dakikalığına gören bir kişi ne diye bana yaranmaya ya da gaz vermeye çalışsın. Ayrıca asla oy vermeyeceğini söyleyenler de var. Mesela mahallemde bir lokantacı var, koyu AKP'li "Ölürüm de Tayyip'ten başkasına oy vermem" diyor. Hatta bana "Can bey, gel burada ye iç git ama oy alamazsın" diyor. Ama biliyor musunuz bunu düşmanca bir tavırla söylemiyor asla. Tam tersine müthiş bir saygı ve sevgi gösterisinde de bulunuyor.

Bakın bir şey söyleyeyim mi, ben sokakta çok rahat gezen biriyim. Hergün onlarca AKP'li vatandaşla da konuşuyorum. Hiç birinden bir düşmanlık, hasetli bakış; kindar bir göz süzüşü görmüyorum. Bu ülkenin farklı görüşlere sahip vatandaşları olarak çok medeni bir ilişki içindeyiz. Çamlıca Tepesi'ne çıkıyorum örneğin, türbanlı kadınlarla sohbet edebiliyorum, Fatih'te kebapçım var, oralara gidiyor, her görüşten insanla gayet rahat sohbet edebiliyorum.

Neyse, gelelim Gürsel Tekin konusuna. Bence çok önemli ve olumlu bir çıkış yaptı. Adaylığını açıkladı. Nedense Sarıgül medyası buna çok bozuldu. Gerçi bu kez de sanki sadece iki aday varmış gibi yapıyorlar Sarıgül mü, Tekin mi başlıklarını ekrandan hiç indirmiyorlar ama hiç olmazsa CHP'de artık tek adam olduğu gibi bir efsane de bitmiş oldu.

Vaktim çok azaldı, biliyorum. Birkaç notum daha var, bu akşam sizi kendimle sıktıysam tekrar özür dilerim.

Bu sabah, yandaşlıkta çağ atlamış bir gazeteciden ilginç bir telefon mesajı aldım. Aynen şöyle diyor "Üsküdarı sana verecekler, kesin bilgi" nasıl canımın sıkıldığını anlatamam. Bir yandaş gazeteci belli ki CHP içinden birinden böyle bir bilgi alıyor ve güya benim de sevineceğimi düşünerek haber veriyor. Olur mu böyle şey? Bakın buradan söylüyorum, ben İstanbul'daki 20 yıllık AKP saltanatanı sona erdirebilmek, İstanbul'a gerçekten iyi hizmet etmek, fedakarca, akla, bilime, mantığa uygun biçimde hizmet edebilmek için Büyükşehir adaylığına soyunuyorum. Aklında herhangi bir ilçe belediyesi yok, olmayacak da.

Son olarak hepinize şunu söylemek istiyorum. Lütfen adaylığım konusunu eğer içinize siniyorsa düşünün ve destekleyin. Eğer olumlu düşünüyorsanız, çevrenize yayabildiğiniz kadar yayın. Çünkü yarın öbürgün anketçilerin kime geleceği belli olmaz. Hiç olmazsa ankete katılacak biri adımı gördüğünde şaşırmamış olur.

Bugün vaktinizi bana ayırdığınız için sizlere, bana bu olanağı sağladığı için Ulusal kanal yönetimine çok teşekkür ederim

Yarın akşam saat 18.30'da tekrar görüşmek üzere iyi akşamlar dilerim. Hoşçakalın.