Son damlasına kadar suyu paraya çevirecekler!
Dünyanın su baronları Mayıs sonunda İstanbul'da buluşuyor...
Yusuf Yavuz
Son yılların en az yağış alan kışını geçiren Türkiye, kimi uzmanlara göre kurak bir yaz geçirecek. Barajlardaki su seviyesinin en düşük değerlere inmesi de bunun bir göstergesi. Gölleri alarm veren, nehirleri borulara hapsedilen ve suya bağlı tarımı endişeli bir döneme giren Türkiye'de Mayıs sonunda suyla ilgili kapsamlı bir etkinlik gerçekleştirilecek.
2009'DAKİ FORUMUN ARDINDAN KURULAN SUEN ORGANİZE EDİYOR
27-29 Mayıs tarihleri arasında İstanbul'daki Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenecek olan "3. Uluslararası İstanbul Su Forumu", adından da anlaşılacağı üzere uluslararası su kuruluşlarının katılımıyla gerçekleştirilecek. Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesinde, Ekim 2011'de 658 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kurulan Türkiye Su Enstitüsü'nün (SUEN) ev sahipliğinde gerçekleştirilecek olan İstanbul Su Forumu'nda, "Su Güvenliği" ve "Suyun Hukuki Yönleri" gibi ana konu başlıkları altında çeşitli oturumlar yapılacak.
ENERJİ GÜVENLİĞİ KONUŞULUP, SU FUARI DÜZENLENECEK
Forumun su güvenliği başlığı altında, "suyun gıda ve enerji güvenliği" de ele alınacak konular arasında. Forumda ayrıca su hakkı, uluslararası su hukuku, ulusal su kanunları ve su kaynaklarının korunmasının hukuki yönleri gibi su sorunlarının hukuki boyutunun da ele alınması hedefleniyor. Uluslararası çerçevede su uzmanları, akademisyenler ve kamu kurumlarının yanısıra suyla ilgili sivil toplum örgütleri ve özel sektör temsilcilerinin de katılacağı forumda, çeşitli su kuruluşları ve firmalarının faaliyetlerini, hizmetlerini ve ürünlerini tanıtacakları bir de "Su Fuarı" düzenlenecek.
'HÜKÜMET YETKİLİLERİ VE İŞ ORTAKLARI BULUŞACAK'
Forum öncesinde SUEN tarafından yapılan duyuruda, "Katılımcılar, su sektöründeki diğer meslektaşları ile yüz yüze görüşerek yeni ve farklı görüşleri, yaklaşımları ve deneyimleri paylaşma, araştırmacılar, uzmanlar, hükümet yetkilileri, iş ortakları ile işbirliği kurma ve yeni teknolojiler hakkında bilgi sahibi olma imkânı bulacaklardır" ifadelerine yer veriliyor.
BAKAN EROĞLU: 'İSTANBUL SİZİ ÇAĞIRIYOR'
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ise Geçtiğimiz Mart ayında yapılan forumla ilgili ikinci duyuruda yaptığı çağrıda, " İstanbul sizi çağırıyor" diyerek katılımcılara şöyle sesleniyordu: "2009 yılında düzenlediğimiz 5. Dünya Su Forumu’nun organizasyonu sırasında edindiğimiz deneyim ve bilgiye dayanarak Türkiye Su Enstitüsü’nü (SUEN) kurmamızdan bu yana iki verimli sene geçti. SUEN’de yeni fikirler geliştirmek, araştırma yapmak, bilgi paylaşmak ve yerel, bölgesel ve ulusal su politikalarını yönlendirmek için hevesle çalışan küçük, ancak genç ve enerjik bir ekibimiz var. Politika geliştirme, araştırma, ortak projeler ve eğitim faaliyetlerinin yanında SUEN, her üç yılda bir düzenlenen İstanbul Uluslararası Su Forumu’nun da organizasyonunu yürütüyor. Bu yıl da Mayıs ayında 3. İstanbul Uluslararası Su Forumu’nu düzenleyeceğimizi duyurmaktan mutluluk duyuyoruz... Bizler aynı zamanda 7. Dünya Su Forumu sürecini yakından takip ediyor ve 2015 yılında Kore’de önemli girdiler sağlamayı amaçlıyoruz. Sürdürülebilirlik için 2015 sonrası yolu tanımlamanın eşiğindeyken, gelin deneyimlerinizi getirin ve bu Mayıs İstanbul’da dünyanın önde gelen su uzmanları ile birlikte tartışmaya katılın. Sizleri ağırlamaktan mutluluk duyacağız."
'ULUSLARARASI BÜYÜK BARAJLAR KOMİSYONU' DA FORUMU DESTEKLEYENLER ARASINDA
Bakan Eroğlu'nun çağrıda bulunduğu forumu destekleyen uluslararası kuruluşlar arasında, D-8 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) gibi kuruluşların yanısıra Dünya Su Konseyi, Uluslararası Büyük Barajlar Komisyonu (ICOLD, Uluslararası Su Kaynakları Birliği (IWRA), Uluslararası Havza Organizasyonları Ağı (INBO) ve Uluslararası Sulama ve Drenaj Komisyonu (ICID) gibi doğrudan suyun ticarileştirilmesi yönünde uluslararası hukuki zemin yaratmak için çalışan kurumlar dikkat çekiyor.
FORUMUN TEK AMACI TEMİZ VE UCUZ SUYA ERİŞİMİ Mİ?
Peki adının başında "uluslararası" ifadesi bulunan bunca kuruluşun desteklediği bu tür forumların tek amacı Türk halkının ya da dünyanın herhangi bir ülkesindeki halkların daha temiz, daha sağlıklı ve daha ucuz suya erişimini sağlamak olabilir mi? Akıllardaki bu soruya pek çok yetkili "evet" yanıtını verebilir. Ancak Güney Amerika başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesindeki su kaynaklarının nasıl küresel şirketlerin denetimine geçtiğini anımsayınca yetkililerin verecekleri yanıta itibar etmemek gerektiği ortaya çıkıyor.
2009'DAKİ SU FORUMU'NUN ARDINDAN TÜRKİYE'DE NE OLMUŞTU?
Forumla ilgili ayrıntılara, (http://www.iusf.org.tr/) adresinden ulaşılabileceğini anımsatarak, su konusunda avcılığın tarihini bir de aslanların gözünden yazmaya soyunan gazeteci arkadaşımız Mahmut Hamsici'nin 2010 yılında Nota Bene Yayınlarından çıkan "Dereler ve İsyanlar" kitabındaki giriş bölümünden bir kaç ayrıntıyı aktararak bitirelim. Mahmut Hamsici, 2009'da İstanbul'da yapılan Dünya Su Forumu'nun hemen ardından yaşanan gelişmelerin gölgesinde yazdığı kitabında, Akdeniz'den Karadeniz'e, Doğu Anadolu'dan Ege'ye kadar dolaştığı su başlarında halkın yaşadığı dramı kendi ağızlarından aktararak belgelemişti.
Türkiye'nin 5 yıl sonra Haliç Kongre Merkezi'nde yeniden izlemeye hazırlandığı suyun ticarileştirilmesi filmi, kalkınma ve büyüme argümanıyla bir kez daha "kurtuluş reçetesi" olarak sunulacak.
'ÖZEL SEKTÖRÜN DEVREYE GİRMESİ İSABETLİ OLUR'
Mayıs sonunda İstanbul'da nelerin "masaya yatırılacağını" anlamak için, sözü Mahmut Hamsici'ye bırakalım: "Bu kez 8 Eylül 2008'de TÜSİAD'ın İstanbul'da düzenlediği sürdürülebilir su yönetimi konferansındayız. Kürsüde Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu var. Kulak veriyoruz: 'Türkiye'de 25 milyar dolar hes, 20 milyar dolar sulama yatırımları ve yaklaşık 5 milyar dolar içme suyunda yapılabilecek yatırımlar olmak üzere aşağı yukarı 50 milyar dolarlık bir yatırım pastası var. Özel sektörün devreye girmesi isabetli olur.'
'İÇERİDE ŞAMPANYA KADEHLERİ, DIŞARIDA COPLAR İNİP KALKIYOR'
Şimdi 16 ocak 2009'un öğle saatlerine doğru gelelim. Düzenleyici kurum olan Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon tarafından, amaçlarından biri suyun özelleştirilmesi olarak açıklanmış bulunan Dünya Su Forumu'nun beşincisi İstanbul'da düzenleniyor. Gezegenimizin ve onun parçası olan Anadolu'nun sularının ve havzalarının ticarileştirilmesi meselesi, küresel ve yerel şirketler, kamu kurumları, uluslararası örgütler, NGO'lar, STK'lar ve vakıflar tarafından ele alınıyor. Su hakkını savunmak için forumun yapılacağı Sütlüce'deki kongre alanına doğru gitmek isteyen göstericilere polis, alanın bir kilometre yakınında saldırıyor. Bu, son dönemlerin en sert polis saldırılarından. Forumun yapıldığı binada şampanya kadehleri suların ticarileştirilmesi için tokuşturulurken, dışarıda coplar kalkıp iniyor. Biber gazları havada uçuşuyor. Yerli yabancı bir çok eylemci gözaltına alınıyor.
BAŞBAKAN ERDOĞAN: 'DEVLETİ ŞİRKET GİBİ YÖNETECEĞİZ'
31 ocak 2010 tarihinde yine Başbakan Erdoğan'la birlikteyiz. Erdoğan, devletin televizyon kanalında gazetecilerin gündemle ilgili sorularını yanıtlıyor. Biz de kulak kesiliyoruz. TEKEL işçilerinin durumuyla ilgili soruları yanıtlarken Erdoğan ağzından şu minvaldeki sözler dökülüyoru: 'Devleti şirket gibi yöneteceğiz...'
'BİR YANDA KÜRESEL KAPİTALİZM, BİR YANDA YAŞAMI SAVUNAN HALK'
Şimdi atlayalım içinden geçtiğimiz günlere. Anadolu'nun dört yanında vadiler şantiye alanına dönmüş. Kamyonlar, iş makineleri, vızır vızır çalışıyor. HES inşaatları son hızıyla devam ediyor. Projeler, yerel halkın hukuki ve fiili mücadelesiyle karşı karşıya kalmış durumda. Hükümet, yurttaşların hukuki kazanımlarını yeni yasal düzenlemelerle püskürtmeye çalışıyor. Bazı yörelerde halk jandarmanın ve özel güvenlik şirketlerinin sert müdahalesiyle karşılaşıyor. Peki tüm bu açıklama ve gelişmeler bize neyi anlatıyor? Denklemi basitçe kurmaya çalışalım: Bir yanda özellikle 1970'lerde yaşadığı krizlerden bu yana yeni bir kar alanı olarak doğal kaynaklara ve bunların arasında günden güne değerlenen suya gözlerini diken merkez ülkeler dışındaki ülkelere de suyun ve su havzalarının ticarileştirilmesini dayatan küresel kapitalizm, onun dev şirketleri ve uluslararası örgütleri... Devleti şirket gibi yöneterek bu politikalara uygun olarak ulusal çapta adım adım ilerleyen, bizden dört seneliğine temsil yetkisini alıp su kaynaklarını 49 yıllığına sermayeye devreden, halkın hukiki kazanımlarına yeni yasal düzenlemelerle karşılık vermekte gecikmeyen bir hükümet... Yeni bir sermaye birikim alanı alanı olarak nehir tipi HES projelerine hücum eden ve yer yer devlet kurumu gibi hareket etmekten çekinmeyen, önemli bölümü AKP yandaşı irili ufaklı yerli sermaye... Bütün bu politikalara karşı karşı çıkan yurttaşlara 'müdahaleden' çekinmeyen 'güvenlik' güçleri... Diğer taraftaysa, küçük bir azınlığın çıkarlarına karşı yaşam alanlarını savunan halk kesimleri... Basitçe böyle."