Son dakika haberleri... İstanbul için kritik deprem açıklaması
Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Adına Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Şahan tarafından yapılan deprem açıklamasında "Siyasi iktidarların ve bürokratlarının sorumluluğunu arttırmak veya ortadan kaldırmak için afet bölgesi kararının alınmaması yolu seçilmesi de, bu anlamda ivedilikle terk edilmelidir. İdareciler toplumların refah içinde yaşaması için afet bölgesi kararını almayıp, öznel değerlendirmelerle yaşanan kayıplar beraberinde düşünüldüğünde 'ödenemeyecek bedellerin' peşine düşmemelidir. Bu durum beklenen İstanbul Depreminde olası bir afet durumunda, toplumu tedirgin etmektedir" denildi
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Adına Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Şahan, son günlerdeki 'deprem olacak-olmayacak' tartışmaları hakkında açıklama yaptı.
Açıklamada, şunlar denildi:
"17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 20 yıl geçti. Yitip giden on binlerce canın yanı sıra, afette yıkılan denetimsizce yapılan “sözde mühendislik yapılarının” yıkılması sonucu enkaz altında kalarak, hayatlarına engelli olarak devam etmek zorunda olan ve yaşadıkları travmayı her 17 Ağustos günü tekrar yaşayanlar için yine ve yeniden o kara gün yaklaşıyor. Anadolu coğrafyasında deprem başta olmak üzere tüm doğal tehlikelerin (deprem, sel, heyelan, çığ vb.) birer afete dönüşmesinin önüne geçilememesi, başta deprem olmak üzere olası yeni tehlikelerin birer afete dönüşmesi endişesi, her an aklımızda olmaya devam ediyor. Doğal afetler dışından tren kazaları, yol çökmeleri, trafik kazaları da coğrafyamızda, tüm projelerin birer ihale olarak görüldüğü, yandaşları zengin ettiği ve denetimsizce yapılması nedeniyle birer afete dönüşmektedir. Afet tanım itibariyle bir doğal tehlike anında can kaybı yaşanması, yaralanma olması ve yapılarda hasar meydana gelmesi olarak tanımlanmaktadır. Ancak günümüzde “Afet mi? yoksa Genel Hayata Etkililik mi?” sözcüklerinin kullanılması, bürokrasinin kelimeleri arkasında gizlenmiş birer sihirli sopaya dönüşmüş durumdadır!
Küresel iklim değişikliği, sanayileşme sonrası sera gazı salınımlarının artması, hidrokarbon kullanımı ve metan gazı oranında artış beraberinde doğada büyük tahribatlara/yıkımlara neden olmaktadır. Anadolu topraklarında son yıllarda artan doğal afet çeşitliliği ve sıklığı ise TMMOB ve bağlı odalarının itiraz ettiği rant projelerinin (yoğun konutlaşma, ormanlık alanların yok edilmesi, HES’ler ve dere yataklarının yok edilmesi vb.) yarattığı sonuçlarıyla, bazı bölgelerde daha büyük afetlere neden olduğu görülmektedir. Son olarak 17-18 Ağustos 2019 tarihlerinde Düzce ili Akçakoca ve Cumayeri ilçelerinde yaşanan “afetin”, önce “afet bölgesi ilan edilmesi” ve sonrasında yapılan “Genel Hayata Etkililik” şeklinde bir açıklamaya dönüştürülmesi, “sehven” nasıl bir açıklama yanlışlığı yapıldığı ve yanlışlığın neden kaynaklandığı sorularını zihinlerimizde yer etmeye yetti. 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun ilk maddesinde tanımlanan ve “afete uğrayan meskun yerlerin büyüklüğü, yıkılan bina sayısı, zarar gören yapı/tesislerin genel hayata etki derecesi, alanın ekonomik ve sosyal özellikleri, kamu oyundaki tespiti, normal hayatta yaşanan aksamalar” gibi hususlar düşünülerek, genel hayata etkililik İmar ve İskan Bakanlığı’nca (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) hazırlanacak yönetmelikle belirlenir denmektedir. Afet meydana gelmişse “ittihazına bölgenin valisi yetkilidir” denmektedir. Ancak vali yayınladığı duyuruyu, İçişleri Bakanlığı’nın itirazıyla, son kararını verebilmektedir. Yani kanunun her maddesi yoruma açık olup, son kararı idari amir değil, uzaklardan gelen ikazlar belirlemektedir. Bu durumun benzeri 17 Ağustos 1999 depreminde de yaşanmıştı. Dönemin iktidarı 3 gün sonra afetin bilincine varıp, afet bölgesi kararı alma yoluna gidebilmişti. Bu anlayış hatalıdır. Bu nedenle terk edilmelidir. Siyasi iktidarların ve bürokratlarının sorumluluğunu arttırmak veya ortadan kaldırmak için afet bölgesi kararının alınmaması yolu seçilmesi de, bu anlamda ivedilikle terk edilmelidir. İdareciler toplumların refah içinde yaşaması için afet bölgesi kararını almayıp, öznel değerlendirmelerle yaşanan kayıplar beraberinde düşünüldüğünde “ödenemeyecek bedellerin” peşine düşmemelidir. Bu durum beklenen İstanbul Depreminde olası bir afet durumunda, toplumu tedirgin etmektedir.
Son günlerde basında; Marmara Denizi içinden geçen Kuzey Anadolu Fay zonunun gelecekte yaratacağı depreme ilişkin farklı araştırmacıların yapmış oldukları çalışmalar sıkça gündeme gelmektedir. Tectonophysics adlı dergi de yayınlan çalışma da elde edilen bulgular; “Kilitli olduğu iddia edilen fayların enerji biriktirmeye devam ettiği, üç farklı kırıkta 7 ve üzeri depremlerin belirli zaman aralıklarıyla (saniyeler veya yıllar) kırılacağı” sonucuna varmıştır.
Yine bu yıl Nature Communication adlı dergi de yayınlan çalışmada “Marmara Denizi içinde oluşan tarihsel depremlere ilişkin ipuçlarını kullanarak, beklenen İstanbul Depremini yorumlamak” ve oluşacak depremlerin boyutlarını saptamak için önemli çıktılar elde edilmiştir. Doğu Marmara ve Orta Marmara Çukurluklarında 7 ve üzeri depremlerin meydana geldiği ve “geleceği” bilgisi modellenmiştir. Tüm bu durumlar hep beraber düşünüldüğünde, 1999 depremi öncesi yapıların ne kadarının kontrol edildiği, zemin etütlerinin ne kadarının yapıldığı; beklenen depremin büyüklükleri düşünüldüğünde ortaya kötü bir tabloyu çıkaracağı görülmektedir. Araştırmacıların yapmış olduğu ve saygın dergilerde yayınladıkları çalışmaların sonuçları; deprem bekleyen bir şehrin, hazırlık aşamasında ve öncesinde önemlidir. Amaç, kent sakinine korku salmak değil, yöneticilere görevlerini hatırlatmak ve üzerlerine düşen sorumluluğun bilinçlerinde olup, harekete geçmelerini sağlamaktadır. Ancak bir diğer yandan, basında yayınlanan ve yine ses getiren aksi düşüncelerinde öncelikle bilimsel sonuçlarıyla ortaya konması gerektiğini de bir kez daha hatırlatmak isteriz. Bilim insanı sorumluluğu, üretilen “bilimsel bilgi” tüm gerçekliğiyle toplumsal bir problemin çözümsüzlüğe bırakılmasına değil, onun yöneticiler tarafından çözüme kavuşturmasını sağlamalıdır. Bu anlamda beklenen İstanbul depremi için yapılan her türlü açıklamalarda, öncelikle yayınlanan bilimsel bilgiler ışığında olmalıdır. Yaşayan kent sakinlerini sadece en iyi niyetle “rahatlatmak” için ve tehlike yokmuş/zamanı gelmemiş gibi süresi üzerine odaklanarak yapılacak açıklamalar şeklinde olmamalıdır. Bu durum sorumsuz idarecilerin “tam da” istediği şeydir. Amaç üretilen bilimsel bilginin depremlerin boyutu anlamak bir yana, deprem anında ve sonrasında yaşanacak kötü durumlara karşı en iyi şekilde hazırlanmayı, kayıpların ve hasarın azaltılmasına yönelik olmalıdır. Aksine “zaman mefhumu” üzerine yapılan her türlü açıklamalar, günümüze kadar İstanbul gibi koca bir metrapolü depreme hazırlamamak için tabir-i caizse direnen, idarecilerin ekmeğine yağ sürmektedir. Bilimsel açıklamalar, “günah almak ve sevap işlemek” desturuyla yapılmamalıdır. Marmara Denizi içinde tsunami dalgalarının değil, deniz dibi heyelanları nedeniyle gerçekleşecek tsunamilerin yaratacağı tahribatları görmezden gelmek ise, başka bir problemi yok etmekle eşdeğerdir. Bu durum bilimsel bir tartışmadan uzak, bilimin reddine kadar uzanacak bir süreci de beraberinde getireceği unutulmamalıdır.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak üzerimize düşen sorumluluğun bilincinde olarak, bu şehrin Deprem başta olmak üzere tüm sorunlarını; toplumun çıkarları ve değer yargılarıyla beraber düşünerek, konuya müdahil olduğumuz ve olacağımız unutulmamalıdır. Üniversiteler ve araştırma merkezlerinde çalışan Jeofizik mühendislerinin ürettiği bilimsel bilgilerin de bu amaçla, olası bir afetin önüne geçmek ve zararlarının azaltılması için kullanılması yegane amacımızdır. Aksi durumlarla her yönüyle mücadelemiz devam edecektir. Sorumluluk alanımızda bulunan İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne ilçeleri, yakın gelecekte meydana gelecek olan İstanbul Depremine hazır değildir. Mevcut yapı stoğunun ve üzerinde oturduklarını zeminlerin durumu hakkında hala tam anlamıyla yeterli bilgiye sahip bulunulmamaktadır. Avcılar-Silivri, Çevreyolu Kuzeyi ve Tuzla- Ümraniye olarak arasındaki alanlara ait bir mikrobölgeleme çalışması hala yapılmamıştır. Toplanma alanları işaretlenen alanlar (halı sahalar, yüz etrekarelik parklar vb) nüfusun ve genel ihtiyaçları karşılayacak düzeyde değildir. Sadece alınmış kararlar, edevlet sistemine konulan bir uygulamayla, farazi olarak hayata geçirildiği, toplanma alanları incelendiğinde kolaylıkla görülecektir. Acil ulaşım yolları ispark’lara teslim edilmiş olması ve yangın konusunda hazırlıksızlık sebebiyle yaşanacaklar, korkutmaktadır. TMMOB ve bağlı odalarının denetleme yetkisi yok edilmiştir.
Tarihsel depremlerde 1509 depreminde yaşanan kötü senaryonun tekrar gerçekleşmesi mevcut nüfus düşünüldüğünde yüzbinlerce kişinin hayatını kaybedeceği bir durumu gösterdiğini söylememek, bir meslek odası ve toplumuna karşı sorumluluk bilincinde olan mühendisler olarak eksik kalacaktır."
ulusal.com.tr