Doğu Akdeniz'de MEB sınırımız acilen ilan edilmelidir
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz yazdı
20 Ekim 1827 günü yani kabaca 191 yıl önce Navarin Limanı'nda Yunan isyanını bastırmak için bulunan Osmanlı - Mısır müşterek donanması, İngiliz-Rus-Fransız ortak donanması tarafından ani bir baskınla yakıldı.
MISIR'IN İHANETİ
Mısır Donanması Osmanlı Donanmasına Mora isyanını bastırmada yardım maksadıyla görevlendirilmişti. Baskında 60 Türk ve Mısır savaş gemisi ile 6 bin civarında Türk ve Mısırlı denizci kaybedildi. 2 yıl sonra 1830 yılında bağımsız ancak vekil (proxy) bir devlet olarak Yunanistan Krallığı kuruldu. O yıllarda Osmanlı'nın vilayeti olan Mısır bir yıl sonra, 1831 yılında Osmanlı'ya isyan etti, orduları Halep, Şam ve Adana'yı ele geçirip Kütahya'ya kadar ilerledi. Rusya'nın yardımıyla durduruldu. Bu, Mısır'ın Osmanlı Türklerine ilk ihanetiydi.
GİRİT ZİRVESİNİN TÜRKİYE DÜŞMANLIĞI
Şimdi zaman makinesini ilerletelim. Hafta başında, 10 Ekim 2018 tarihinde Girit'te altıncısı gerçekleşen üçlü zirve görüşmeleriyle Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile birlikte Mısır tekrar karşımızda. 2014 yılından itibaren üçlü zirve adıyla kurumsallaşan ve bir nevi Türkiye düşmanlığına dönüşen zirvenin basın bildirisinde söz konusu ülkelerin enerji alanındaki işbirliğini ileriye taşıyan beyanlardan sonra, doğrudan Türkiye'yi hedef alan açıklamalar dikkat çekiyor. Mısır'ın da imza koyduğu bildiride, Kıbrıs sorununda artık miladını tamamlamış güvenlik düzenlemelerine yer olmadığı ve adadaki yabancı askeri güçlerin geri çekilmesinin, BM ve AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyetinin, egemen bir devlet olma şartının olmazsa olmazı (sine qua non) olduğunun altı çiziliyor. Türkiye'nin taraf olmadığı BM Deniz Hukuku Sözleşmesine (UNCLOS) bol vurgu yapılan küstah bildiride, Türkiye'nin Kıbrıs'ın deniz yetki alanlarında kanun dışı faaliyetlerine son vermesinin ve gelecekte benzer faaliyetlerden kaçınmasının gerekliliğinin altı çiziliyor.
OKSİMORON BİR BASIN BİLDİRİSİ
Basın Bildirisinin cümleleri son yıllarda AB'nin her düzeyde yayınladığı deklarasyon ve basın bildirileri ile aynı. Türkiye karşıtlığında değişen bir şey yok. Aslında cümlelerin pek çoğu oksimoron. Legaliteden bahseden Güney Kıbrıs Rumları kendilerinin nasıl AB üyesi yapıldığını; ya da 2004 yılında Türkiye'den neredeyse 40 bin kilometrekare deniz alanı çalarak tek taraflı olarak münhasır bölge ilan ettiklerini; Türkiye'nin kıta sahanlığı içinde kalan 1-4-5-6-7 no'lu sözde ruhsat sahalarında pervasızca araştırma girişim küstahlığı gösterdiklerini unutuyor ya da göz ardı edebiliyorlar. Mısır'ın durumu daha vahim. Çok ciddi güvenlik ve istikrar sorunları içinde çabalayan, yakın askeri tarihi onur kırıcı yenilgilerle dolu olan Mısır, Türkiye'ye açık düşmanlığa soyunabiliyor. Öyle ki Temmuz sonunda Washington DC/ABD'de yapılan bir toplantıda Mısır Büyükelçisi haddini aşarak, gerektiğinde Türkiye'ye karşı askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceklerini söyleyebiliyor. Halbuki aynı Türkiye, 2009 yılında yüksek seviyeli diplomatik temaslarda Mısır'ın Güney Kıbrıs ile yaptığı MEB anlaşmasında onbinlerce kilometrekarelik alanlarının çalındığını onlara bildirecek ve detayları ile izah edecek kadar onlara iyi niyetli davranmıştı. Şimdi Mısır, Kıbrıs ve Yunanistan için Türkiye ile savaşabileceğini söylüyor.
DENİZ SINIRLARI ANLAŞMASI KIŞKIRTMASI
Girit'te yapılan üçlü zirvede Mısır ve Yunanistan'ın Türkiye'yi kışkırtacak çok ciddi bir girişimi daha ortaya çıktı. Yunan Başbakanı, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs'ın sorunlu bir bölgede istikrar unsuru olduğunu iddia ederek, Mısır ile (MEB) münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi için teknik zorlukları aşmak üzere, yıl sonundan önce ayrıntıların halledilmesi konusunda Mısır Başkanı Sisi ile mutabık kaldıklarını açıkladı. İşte bu açıklama son derece tehlikeli ve kışkırtıcı bir açıklamadır. Bu açıklamada da karşımıza yine oksimoron cümleler çıkıyor. Çipras, hem Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs'ın sorunlu bölgede istikrar unsuru olduğunu söylüyor, hem de Yunan-Mısır MEB sınır anlaşması yapacaklarını açıklıyor. Türkiye'nin de bu duruma seyirci kalmasını bekliyor. Doğu Akdeniz'deki istikrarsızlığın temelinin Türkiye'den çalınmaya kalkışılan deniz alanları olduğunu anlamak istemiyor. Aynen Andreas Papandreou'nun 80'li yılların başında Ege'de 12 mil karasuyu ilanının Yunanistan'ın en temel egemenlik hakkı olduğunu iddia etmesi gibi. Nasıl ki Ege'de 12 mil karasuyu ilanı, açık deniz alan oranını yüzde 49'dan yüzde 19'a düşürerek Türk kıta sahanlığını yarı yarıya küçültüyorsa, Doğu Akdeniz'de Güney Kıbrıs ve AB'nin ilan ettiği/yayınladığı deniz yetki alan sınırlarını kabul etmek, Türkiye'ye 100 bin kilometrekare alan kaybettiriyor. Bu kayba hangi hükümet razı olabilir? Hangi vatandaş razı olabilir? Mavi Vatanımızın dörtte birinin Yunanistan ve Kıbrıs'a bırakılması bekleniyor sonra da istikrardan bahsediliyor.
YUNAN KURNAZLIĞI VE ARAPLAR
Bu noktada karşımıza çok acil bir durum çıkıyor. Yunanistan, henüz Türkiye'yi çok ciddi bir kışkırtma içine çekmeye cesaret edemediğinden Güney Kıbrıs ile sınır belirlemiyor. Ancak dolaylı tutum stratejisi ile bunu iki Arap ülkesi Mısır ve Libya üzerinden deniyor. Libya'daki iç savaşın yarattığı belirsizliği sömürerek durumsal üstünlük sağlamaya çalışıyor. Libya Yunanistan arası sınır belirlemesinde Yunan anakarası yerine Girit adasının kullanıyor ve bu durum Libya'ya neredeyse 40 bin kilometrekare alan kaybettiriyor. Mısır ile yapılacak sınır belirleme sürecinde de kendi ana karası yerine Girit Kerpe, Kaşot, Rodos ve Meis adalar hattını kullanıyor. Bu durumda da Mısır yine on binlerce kilometrekare deniz alanı kaybediyor. Güney Kıbrıs anlaşmasıyla zaten ciddi kayba uğrayan Mısır'ın bu kayıp karşılığında ne aldığını bilemiyoruz. Belki de Türkiye düşmanlığı bu kayıpları hazmetmesine yetiyor.
YUNANİSTAN VE YAKIN TARİH DERSLERİ
Diğer taraftan ulusal gücü yerine dış güçlere ve bölgesel ittifaklara güvenerek Türkiye aleyhine stratejiler üreten Yunanlı dostlarımıza yakın tarihlerini hatırlatmak isterim. Yunanistan Savunma Bakanının, Yunan siyasi tarihinin geçmişinde hiç yaşanmamış ölçüde ABD Savunma Bakanına neredeyse yalvararak, Larissa, Volos ve Dedeağaç'ta da yeni üs kurma ya da soğuk savaş sonrası kapanan eski üsleri tekrar aktive etme teklifini sunması içinde bulundukları karmaşık ve zavallı ruh halini ortaya koyuyor. Bir yandan Pire Limanı'nı ardına kadar ABD'nin ilan edilmemiş soğuk savaş yaşadığı Çin'e açıyor. Bir yandan ABD'ye 'gel ülkemde üs kur' diyor. Ulusal gücü sınırlı bir ülke olarak Doğu Akdeniz'de söz konusu oynak diplomasi ile Türkiye'yi karşısına alması ve kışkırtmasının ne Yunan halkına ne de bölgesel istikrara bir yararı olmayacağını hatırlatalım. Sonunda kaybeden her koşulda Yunanistan olur.
TÜRKİYE'NİN ACİL HAMLE İHTİYACI
Yunanistan'ın Mısır ile MEB sınırlarını belirlemesi, müzakerelerde ana kara ülkesi yerine adalar hattından ortay hat alınarak sınır belirleme sonucunu ortaya çıkaracaktır ki bu durum Türkiye'nin aleyhinedir. Bu durumun Türkiye'ye menfi tesirlerini önlemenin acil ve tek yolu öncelikle kendi MEB sahamızı ilan etmektir. Bu aşamadan bir önceki hamle de Türkiye Libya MEB sınırlandırma anlaşmasının yapılmasıdır. Umarız devlet, gemisinin köprüüstü, gideceği liman ve çizdiği rotadan emindir.
Aydınlık