S-400 'saadet zinciri'nden halka koparır
Emekli Hava Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş’la 3 soru 3 yanıt...
Soru-1) F-35 uçakları için “Küresel sermayenin, küresel silah gücüdür” veya “ABD’nin saadet zinciridir” açıklamasını yaptınız. Konunun daha iyi anlaşılması için örnekleri çoğaltır mısınız?
"F-35 gibi beşinci nesil bir uçağa sahip olmayı neden istemiyorsunuz" sorusuyla çok sık karşılaşıyoruz. Özellikle bir konuyu tekrar vurgulamak istiyorum. ABD ve Batı'nın yıllar içinde her alanda Türkiye üzerine uyguladığı politikanın etkilerini S-400 ve F-35 tartışmasında çok net olarak görüyoruz. Anlatmaya çalışıyoruz örnekler veriyoruz. F-35A uçaklarının lojistik sistemi çalışma şekli milli lojistik sistemimizi hemen hemen devre dışı bırakacağı için özellikle dikkate alınması gereken önemli bir problem olarak karşımızda durmaktadır.
F-35A uçaklarının lojistik sistemi Türkiye'nin kontrolünde olmayacaktır. Geçen yazımızda ayrıntılı bilgi verdik. Bunlardan birincisi; Otonom Lojistik Bilgi Sistemi (Autonomic Logistics Information System-ALIS). İkincisi; Performansa Dayalı Lojistik (Performance Based Logistics-PBL)’tir. Şimdi biraz daha farklı bilgilerle bu tespitlerimizi destekliyelim.
F-35 Mevcut Küresel Tedarik Sistemi: Halihazır durumda F-35 uçağı uçuran ülkelerin ihtiyacı olan tüm lojistik desteği, ABD şirketinin açıkladığı haritada görüldüğü gibi ABD’den sağlanmaktadır. Bir uçağın yedek parçaya ihtiyacı mı var? O parça ABD’nden ilgili ülkeye, birliğe ve ikmal deposuna gönderilmektedir. Arızalı veya sisteme iade edilmesi gereken bir malzeme varsa, bu sefer tersi olarak ilgili ülkeden direkt ABD’ye geri gönderilmektedir.
F-35 Gelecek Küresel Tedarik Sistemi: F-35 uçağı üretimi ve kullanan ülke sayısı yeterli düzeye geldiğinde aynı tip F-35 (F-35A, F-35B, F-35C) uçağı uçuran ülkeler arasında kurulması planlanan sistem ile yine ana üs ABD olmak şartıyla farklı farklı ülkelerdeki F-35 birliklerinde ve ikmal depolarında stoklanan ve ihtiyaç duyulan parçalar, yine ABD şirketinin kontrolünde ülkeler arasında transfer edilecektir. Ülkelerin kendi aralarında hiçbir sorunları olmasa bile yani politik, ekonomik ve askeri kısıtlamalar bulunmasa dahi F-35 tedarik zincirinin karmaşıklığı yine de büyük sorunlar yaratacak, açıklamaya çalıştığımız gibi bütün kontrol ABD’de olacaktır.
ABD’li şirketin kendi planlamasından gelecekte F-35 lojistik sisteminin nasıl yönetileceği anlaşılmaktadır. İleride ülke sayısı arttıkça yeni bağlantıların ekleneceğini de göz önüne aldığımızda, ülkeler arasında yüzlerce, parçalar arasında binlerce yol ortaya çıkmakta olup, işlerin daha da zorlaşacağını anlamak için uzman olmanıza gerek kalmayacaktır. F-35A uçuran/uçuracak ABD-Türkiye-İsrail-Avustralya-Norveç-Hollanda ve zincire dahil olacak yeni ülkelerle birlikte milli değil küresel ve ABD’nin menfaatlerine uygun bir sistem kurulduğu görülmektedir. Türkiye-İsrail arasında planlanan F-35 lojistik yolu ise şimdiden dikkat çekici bulunmaktadır.
Türkiye'nin F-35 uçağı kararı nedeniyle, halen ABD’ne yüzde 90-95 lojistik olarak bağımlı Türk Hava Kuvvetleri’nin yüzde 100 bağımlı hale geleceği gerçeği karşımızda durmaktadır. Bu durum aynı zamanda Milli Muharip Uçak Projemizin (TF-X/MMU) gelişmesini engelleyecek belki de yok edecektir. ABD, S-400 nedeniyle Türkiye’ye F-35 uçaklarını teslim etmekten vazgeçerse dünyanın sonu değildir. Aksine büyük bir iyilik yapacaktır. Ama teslim etmek için yıllardır açıklamaya çalıştığım nedenlerden dolayı her yolu deneyecektir.
F-35’lerin ABD’nin lideri olduğu “Küresel sermayenin, küresel silah gücüdür” veya “ABD’nin saadet zinciridir” açıklamasını neden yaptığımızı bu yazımızda farklı örneklerle açıklamaya devam ettik. ABD “saadet zincirinin” halkasının kopmasına izin vermemek için hırçınlaşmakta, tehdit ve şantajlarını sürdürmekte ve sürdürmeye devam edecektir.
Soru-2) Türkiye neden S-400’lerin alınmasında ısrarcı olmuştur? F-35 Mutabakat Muhtırası ile ilgili ilave bilgiler verebilir misiniz?
23 Mayıs 2019 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu’nda Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alması durumunda F-35 programından çıkarılması çağrısı yapan ve yine tehditler içeren başka bir karar tasarısının kabul edildiğini yazmış, bu kapsamda önceki ve son gelişmeleri özetlemiştim.
Karar tasarısında; Türkiye’nin önemli bir NATO müttefiki ve Amerika’nın da önemli bir askeri ortağı olduğu, Türkiye’nin 2 bin ABD Silahlı Kuvvetler mensubuna, hava savunma teçhizatına ev sahipliği yaptığı vurgulanırken, “Türkiye Amerika ile önemli bölgesel çıkarları paylaşmasına karşın, Rusya ve İran’la işbirliği içinde olması, Kuzey Kıbrıs’ı işgali, demokratik normlar ve kurumlardan uzaklaşması, özgür basına yönelik saldırılar, ABD vatandaşlarının ve ABD Büyükelçilik çalışanlarının haksız şekilde gözaltında tutulması ABD ve Türkiye ilişkileri için son derece sorunludur”ifadeleri yer almaktadır.
Burada vurgulamak istediğim ABD tarafının şımarık ve hukuk tanımaz davranışlarını sineye çekmek diğer başka baskıları beraberinde getirecektir. ABD Temsilciler Meclisi’ndeki son karar tasarısında yer alan maddeleri nasıl düşünürseniz düşünün Türkiye’ye hakaret olduğunu, bunun mutlaka cevabının daha ciddi bir şekilde verilmesinin gerektiğini tekrar vurgulamak istiyorum.
Bu arada ABD Senatosunda da yaklaşık iki yıldır Rum, Ermeni, FETÖ ve PKK lobilerince desteklenen senatörler tarafından özellikle bütçe kanunları içerisine yerleştirilen Türkiye aleyhine kanunlar ve kanun tasarıları hazırlanmakta, özetle Türkiye’nin S-400’leri almasını bahane göstererek aslında politik, ekonomik, CH-47F Chinook helikopterleri, UH-60 Black Hawk helikopterleri ve F-16 uçakları başta olmak üzere silah, malzeme teçhizatı kapsayan geniş kapsamlı silah ambargosunu içeren askeri yaptırımların hazırlıkları yapılmaktadır.
Biz o zaman Türkiye’nin S-400 füzeleri için neden ısrarcı olduğunu bir kez daha ifade edelim. ABD ve bazı Batı Ülkeleri, PKK/KCK, PYD/YPG ve FETÖ/PDY ile mücadelede Türkiye’ye karşı iki yüzlü bir politika uygulamakta ve terör örgütlerini destekleyerek ülke güvenliğimizi yıllardır tehdit etmektedir. ABD’nin çeşitli bahanelerle yüksek teknoloji ürünü silahları, son yıllarda ise daha düşük kapasiteli silahları, bırakın Patriot satmayı tabanca bile satmaktan vazgeçmesi üzerine Türkiye farklı kaynaklara ve işbirliği yapacağı ülkelere yönelmiştir. Türkiye elbette PKK/KCK ve PYD/YPG’ye kara gücüm diyen, 21 Mart 1999’dan beri FETÖ elebaşına ev sahipliği yapan, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olan ülke ve ülkelere karşı bazı yaptırımlar uygulayacaktır. Siyasi karar gerektiren Rusya’dan S-400 alımı örnek olarak gösterilebilir.
Öncelikle S-400 alırsan F-35 vermem tartışmalarını ABD başlatmıştır. S-400’lere ilişkin tartışmayı başlatıp yanlış zemine çeker ve Türkiye’ye tehditler savurmaya kalkarsanız, F-35’leri de tartışmaya açar eksiklerinin ortaya çıkmasına ve kamuoyu tarafından yakından takip edilmesine zemin hazırlarsınız. ABD tam da bunu yapmış, çok da iyi olmuştur.
Bir kez daha tekrarlıyalım, başta ABD, AB ve NATO olmak üzere S-400 anlaşmasının Çin ile olan anlaşmada olduğu gibi yine iptal edilmesini ümitle beklemekte ve Türkiye’ye karşı her türlü baskı ve engelleme yollarını son ana kadar kullanacaklarını açıkça ifade etmektedirler. Türkiye ve Rusya arasında S-400 tedariğine ilişkin imzalanan anlaşmanın uygulanması bu anlamda Türkiye’nin güvenirliği, güvenliği, uluslararası alanda saygınlığı ve komşu ülkelerle işbirliği açısından da büyük önem içermektedir.
ABD ile 25 Ocak 2007 tarihinde Milli Savunma Bakanı tarafından imzalanan tüm ortak ülkeler için 45 yıl yani Türkiye için 2052 yılına kadar geçerli F-35 Mutabakat Muhtırası ile Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcısıtarafından imzalanan F-35 Mali Yönetim Esasları Dökümanları konusunu açıkladığımda, özellikle anlaşma süresine ilişkin maddenin genelde konuyu yakından takip edenler dahil çoğumuz tarafından bilinmediği ortaya çıkmıştır.
F-35 Mutabakat Muhtırası’nda yer alan ve tüm katılımcı ülkeler için aynı esaslarda geçerli üç belgeyi, bir bütünlük teşkil etmesi açısından paylaşıyorum. ABD Şirketi internet sayfasında yer alan bu ve buna benzer belgeleri yeri geldikçe paylaşmaya devam edeceğim. Anlaşma yürürlülük süresini ifade eden 2007+45=2052 tarihleri, dikkat çekmek için ilgili maddeye tarafımdan eklenmiştir.
Soru-3) NATO’nun Doğu Akdeniz ve Balkanlardaki yığınaklanması ile tatbikatları dikkate alındığında, Türkiye gerçekten bir kuşatma altında mı?
Mayıs 2019 ayının son haftası içerisinde ABD’nin Yunanistan’ın Dedeağaç Limanına 700 zırhlı araç ve 2000 asker çıkarması üzerine 'Türkiye her yönden kuşatılıyor mu? Kuşatıldı mı?' haberleri ile karşı karşıya kaldık. Ortadoğu’da devam eden çatışmalar, Doğu Akdeniz’deki güç yığınaklanması ve Balkanlardaki tatbikatlar dikkate alındığında kamuoyunda böyle bir algı oluşmasına yazılı, görsel ve sosyal medyadaki haberlerde katkı sağlamıştır. Bu haberlere yönelik resmi bir açıklama yapılmayınca vatandaşlarımız araştırmaya başlamışlar ve 'Kuşatılıyoruz mu? Ne oluyor?' sorularını haklı olarak sormuşlardır.
Olayın aslının NATO’nun bir seri yaz tatbikatlarından ibaret olduğunu küçük bir araştırma ile öğrenme imkanı bulunmasına rağmen, yetkililer sessiz kalarak dedikodu ve söylentilerin artmasına katkı sağlamıştır. Elbette sade vatandaşlarımızın medyada aşırı derecede yer alan haberlere ilişkin endişelerinin giderilmesi için resmi olarak bilgilendirilmesi gerekirdi. Bu gerçekleşmeyince meydan şehir efsanesi dediğimiz dedikodulara kalmış oldu. Bu tür haberlerden fayda sağlamayı düşünen çevrelerin kısa bir süre sonra gerçek anlaşıldığında bundan ne medet umuyorlarsa amaçlarına kısa vadede ulaşmış görülmekle beraber orta ve uzun vadede bunun mümkün olmadığını anladıklarını düşünüyorum. Çok fazla araştırılmadan veya kasıtlı olarak bu tür haberlerin yapılması vatandaşlarımızda soru işaretlerine neden olmaktadır. Güvensizlik ortamının oluşturulmasına katkı sağlamaya kimsenin hakkı yoktur.
ABD, Rusya’yı Avrupa’da çevrelemek amacıyla son üç yılda Baltık Ülkeleri ve Doğu Avrupa ülkelerindeki mevcut asker sayısını 7-8 kat artırmıştır. ABD düşman ülke olarak kabul ettiği Rusya’ya karşı bu tedbirleri alırken Avrupa ülkeleri üzerine de baskı uygulamayı hedeflemektedir. ABD, Arupa ülkelerinin kendi AB Ordusunu kurmasından çekinmektedir. AB kendi ordusunu kurduğunda etkisinin azalacağını düşünen ABD, bölgedeki askeri varlığının yanısıra tatbikat sayısını artırmış ve artırmaya devam edecektir. AB kilit ülkeleri Almanya, Fransa ve İtalya bu gelişmelerden rahatsız olmasına rağmen, henüz geçerli bir tepki koymaktan kaçınmaktadır. Bu arada Türkiye’nin S-400 satın alma kararını yakından takip eden AB ülkelerinin, ABD baskılarına karşı Türkiye’nin örnek olacak bu kararını üstü kapalı desteklediklerini değerlendiriyorum.
“Türkiye kuşatılıyor mu?” kaygısını uyandıran, suistimal ve algı konusu olan küçük-orta çaplı toplam dokuz yaz serisi NATO tatbikatından Doğu Avrupa, Balkanları içeren üç tatbikat hakkında özet bilgi vererek neler yapılıyor açıklamaya çalışalım.
Saber Guardian 2019 Tatbikatı: 03-24 Haziran 2019 tarihleri arasında Romanya ev sahipliğinde Bulgaristan, Macaristan ve Romanya'da çeşitli yerlerde yer alan Romanya Kara Kuvvetleri ve ABD Ordusu Avrupa tarafından ortaklaşa yürütülen bir tatbikattır. SG19'daki birçok farklı eğitim etkinlikleri arasında araç yol yürüyüşleri, tıbbi eğitim, nehir geçişi ve hava taarruz eğitimleri yapılacaktır. SG19, çok uluslu muharebe kuvvetlerinin entegrasyonunu geliştirmek için planlanmıştır.
Decisive Strike 2019 Tatbikatı: 05 Haziran - 10 Temmuz 2019 tarihleri arasında Makedonya’nın Krivolak Askeri Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirilen bir tatbikattır. Makedonya ve ABD Pensilvanya Ulusal Muhafız Birlikleri tarafından ortaklaşa icra edilmektedir. Şubat 2019 ayında NATO’ya katılım protokolünü imzalayan ve resmi onay sürecini bekleyen Makedonya’nin, NATO müttefikleri ve ortakları arasında birlikte çalışabilirlik usullerinin deneneceği bir tatbikattır.
Swift Response 2019 Tatbikatı: 11-24 Haziran 2019 tarihleri arasında ABD Küresel Müdahale Gücü (GRF) tarafından yürütülen Bulgaristan, Hırvatistan ve Romanya'nın çeşitli yerlerinde düzenlenen 10 ülkenin katıldığı ABD Ordusu Avrupa'ya yönelik bir tatbikattır. ABD’nin Avrupa Komutanlığı’nın NATO müttefikleri arasında havada birlikte çalışabilirliği geliştirmek için belirlenmiş bir alana Yüksek Hazırlık Güçleri gönderme yeteneğinin denendiği bir tatbikattır.
Sonuç olarak; Türkiye öyle 700 araç, 2000 asker veya Doğu Akdeniz’deki yığınaklanma dikkate alındığında kolay kolay kuşatılacak veya işgal edilecek bir ülke değildir. Türkiye’yi işgal etmeye 300.000-500.000 asker bile yeterli olmayacaktır. Vatandaşlarımızın moralini bozmaya hiç gerek olmadığını şahsi düşüncem olarak tekrar ifade etmek istiyorum. Türkiye’yi ancak içeriden çökerterek işgal edebilirler. Bu nedenle ne yapılırsa yapılsın “Atatürk Etkisi” olarak açıklanan bir gücün “Mustafa Kemal’in Askerlerinin” ülkemizin bekası için her zaman hazır beklediğini ise görüyorum.
Aydınlık